27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Marmara Denizi ve koruma önerileri Koruma alanı olarak önerdiğimiz bölge, Burgaz Adası, Heybeliada, Sedef Adası, Büyükada ve Kınalıada’yı da içine alan bölgedir. Marmara Denizi kıyılarımızda milyonlarca insan yaşıyor. İstanbul, Yalova, İzmit, Bursa, Balıkesir, Çanakkale, Tekirdağ Marmara Denizi kıyısında. Üstelik bu iller Batı’nın zengin illeri. Ülkemizin ağırlıklı olarak endüstri tesisleri de Marmara sahillerinde, ulusal refah bakımından en önde. Marmara Denizi ülkemiz için stratejik bir konumu yanında dünya deniz ulaşımı için de vazgeçilmez bir bölge. Çünkü İstanbul ve Çanakkale boğazları bu denizin bir parçası. Bayram Öztürk, ozturkb@istanbul.edu.tr , tudav@tudav.org dir. Su canlılarının en fazla yumurtlama ve üreme alanı olan bu deniz alanlarının ekolojik ve biyolojik önemleri gereği koruma altına alınması Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi bakımından da bir zorunluluktur. Koruma alanı olarak önerdiğimiz bölge, Burgaz Ada, Heybeliada, Sedef Adası, Büyükada ve Kınalıada’yı da içine alan bölgedir Harita (1). Deniz trafiği ve endüstriyel balıkçılığa kapanması gereken bu alanlarda daha önce yaşayan deniz çayırları, eşkina balığı, denizatı, siyah mercan, istakoz, böcek, mersin balıkları, Akdeniz foku ve yunus türleri gibi canlıların nesli tehlike altındadır. Bu adalarda yaşayan birçok su canlısı stokları yıpranmıştır. Bunlara örnek olarak kolayca, dil, pisi, tekir, barbunya, kalkan, kırlangıç, kılıç, orkinos, kolyoz ve uskumru balıklarını sayabiliriz. Bu alanlar aynı zamanda palamut ve lüfer gibi ortak stok olan göçmen balıkların geçiş yolu üzerindedir. Göçmen balıkların önerilen alan içinde avlanmaması buranın doğal bir deniz koruma alanı haline gelmesine neden olacağından bu bölgedeki denizel biyoçeşitlilik artacak ve kıyısal balıkçılık verimli hale gelecektir. İstanbul Adaları ekolojik olarak Akdeniz ile Karadeniz arasında biyolojik bir koridorun başlangıcını temsil eder. Bu nedenle bu koridoru kapatacak ekolojik yıkımlara yönelik etkinliklerden kaçınmak gerekir. Diğer yandan, Prens Adaları denilen ve bizim “İstanbul Adaları” olarak belirttiğimiz bölge kültürel ve mimari açıdan da İstanbul’un penceresi konumundalar. Ekolojik mirası olduğu kadar kültürel mirası da korumak bizlerin görevidir. Bu bölge endemik Posidonya çayırları, Akdeniz Fokları için mağaralar, yüksek biyoçeşitlilik barındıran banklar (Reef) ile onlarca balığın üreme ve yumurtlama alanıdır. Setase türleri de bu adalar arasındaki bölgeyi yavru büyütme alanı olarak kullanır. Özellikle Afalina denilen türün daimi beslenme alanıdır. Akdeniz’in en nadir siyah mercan kolonileri bu bölgede bulunur. Karadeniz ve Ege Denizi biyoçeşitliliği için yaşamsal olan göçmen ve ortak stok oluşturan türler bu bölgede beslenir ve barınır. AB habitat direktifine göre öncelikli koruma alanları bu tür habitatların yer aldığı bölgelerdir. Bu alanlar için bilimsel bir izleme programı da planlanmalıdır. Deniz koruma alanları küçük ölçekli balıkçılık için oldukça faydalıdır. Olta veya uzatma ağıyla avcılık yapanlar için geleneksel balıkçılık açısısından sürdürülebilirlik sağlar. Esasen, 1380 sayılı yasanın su ürünleri avcılığının düzenlenmesine ilişkin yönetmelikler bu tür alanların korunması için Gıda, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’na her türlü yetkiyi vermektedir. Bu nedenle, yeni çıkacak su ürünleri sirkülerine önerilen bölgelerin balıkçılığa kapalı deniz koruma alanı olarak ilan edilmesini önerilmektedir. Böylece gelecek kuşaklara nispeten el değmemiş deniz alanları bırakmış olacağız. Aksi takdirde, İstanbul Adaları ve Marmara Takım Adaları olarak bilinen bu bölgede yasadışı ve aşırı avcılık devam edecektir. Tür çeşitliliği azalacak, bu ise su canlılarının üreme ve beslenme alanlarını daraltıp denizel türlerin azalmasına neden olacaktır. Bunun sonucunda ise binlerce yıldır devam eden Ege, Marmara ve Karadeniz arasında genetik çeşitlilik ve bütünlük bozulacaktır. Bu ise daha büyük ekolojik ve ekonomik yıkımlara neden olacaktır. Müsilaj, köpük, çamurlaşma, besin tuzları artışı, yabancı türlerdeki artış, aşırı ve kaçak avcılık, yumurtlama alanlarının tahribi ekosistemin çöküş habercisidir. Bu nedenle Marmara Denizi için harekete geçip bir şeyler yapmalıyız. En azından tartışmalıyız. ADALAR BÖLGESİ 1 970’li yıllarda başlayan Marmara Denizi’ndeki çevresel bozulmalar dayanılmaz hale geldi. Öyle ki birçok il ve ilçe sınırlarında denize girmek sağlık açısından tehlikeli. Marmara Denizi’ni en fazla kara kökenli kirleticiler mahvediyor. Çünkü Marmara Denizi’ne kıyı veren belediyelerin büyük kısmı atık sularını arıtmadan bu denize veriyor. Dahası bu deniz derin bir lağım çukuru olarak görülüyor. Ayrıca gemi trafiğinden kaynaklanan kirlenme, yabancı türler ve aşırı ve kaçak avcılık bu denizimizin baş belası. Günümüzde denizlerin korunması konusunda çok yoğun çalışmalar yapılıyor. Bazı ülkeler daha karasularına 100 mil kala limanlarına gelecek gemileri soru yağmuruna tutuyorlar. Neler sormuyorlar ki... Balast suyunu nereden aldığını, en son geldiği limanı, gemi baca gazlarını, atıkların miktarını, bunları ne zaman ve ne yaptığını, hatta belgelenmesini istiyorlar. Bunları ulusal ve uluslararası kuralları uygulamak, kaynaklarının, sularının korunmasını sağlamak için yapıyorlar. özel duyarlı deniz alanları” ilan edeBazı ülkeler ise “ö rek gemi kökenli kirlenmeyi önlemeye çalışıyor. Bir yarımada devletinde hangi deniz alanları gerçekten koruma altında? Marmara Denizi çoktan “özel duyarlı deniz alanı” niteliğini hak etmedi mi? İstanbul gibi bir deniz şehrinde denizel yaşamın korunması için neler yapılıyor? Nerelerde nesli azalan türler barınıyor? Koruma statüleri ve yönetim planları nerede? Marmara Denizi’nde habitat, tür çeşitliği ve Biyolojik Çeşitlilik sözleşmesine göre koruma alanları oluşturup gelecek kuşaklara bırakmamız gerekmez mi? Sadece Dünya Çevre Gününde yılda bir kez iman tazeleyip nutuklar atarak denizleri, doğayı koruyabilir miyiz? Tabiî ki hayır. Sembol çevreciliğine, işin kolayına kaçıyoruz. Yapmamız gerekenleri yapmıyor, sorunlarla yüzleşmekten kaçıyoruz. Ama bu arada farkında olmadan birçok canlı türünü, ulusumuzun geçim kaynaklarından çok önemli birini su ürünlerini, binlerce yıldır yaşayan ekolojik mirasımızı kaybediyoruz. Marmara Denizi’nde avlanan uskumru, kılıç, orkinos, kolyoz nerede? Kalkan balığı nerede? Kaçak troller Marmara Denizini talan ettiler ama tedbir alınmaya yeni başlandı. Gırgır tekneleri 20 metre derinlikte denizlerin en verimli kıyı bölgelerini tahrip ederken doğru dürüst bir balıkçılık politikası geliştiremeyen bürokrasinin, akademisyenlerin ve balıkçı örgütlerinin bunda hiç mi suçları yok? Evet, daha fazla geç kalmadan Marmara Denizi’ndeki canlı kayn a k l a r ı k o r u m a k i çi n b i r y e r d e n başlamalıyız. Başta İstanbul Adaları ile Marmara Adaları olarak bilinen Ege ve Karadeniz arasındaki biyolojik koridorun atlama taşları olan tür ve habitat çeşitliliği açısından hâlâ bozulmamış alanlar en uygun yerler PEKİ, BİZ NE YAPIYORUZ? Harita 1. İstanbul Adaları’nda önerilen koruma alanı dış sınırları CBT 1308/ 18 13 Nisan 2012 Harita 2. Marmara Adaları’nda önerilen koruma alanı dış sınırları.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle