Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Pirincin Taneleri Sarayda, şölenlerde yemekler neredeyse pirinçle başlar ve pirinçle biterdi. Tatlıların da çoğu pirince dayalıydı. Zeki Arıkan, zeki.arikan@ege.edu.tr Prof. Dr. Vural Altın’ı yitirdik Türkiye’nin sayılı nükleer mühendislerinden Prof. Dr. Vural Altın’ ı 2 Mart 2012 günü geçirdiği bir kalp krizi sonucu, ne yazık ki, 62 yaşında çok erken yitirdik. Boğaziçi Üniversitesi Nükleer Mühendislik Bölüm Başkanlığı’ndan emekli olan Prof. Dr. Vural Altın, TASAM (Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi) Türkiye’nin Stratejik Vizyonu 2023 Projesi Akil Kişiler Kurulu Üyeliği, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi yazarlığı, TRNTP (TASAM Türkiye Nükleer Teknoloji Platformu) editörlüğü, Okan Üniversitesi Mühendisik ve Mimarlık Fakültesi Enerji Sistemleri Mühendisliği Bölüm Başkanlığı ve TASAM Yönetim Kurulu Üyeliğini yürütmekte idi. Prof. Altın 2009 yılında TASAM Stratejik Vizyon Sahibi Bilim Adamı Ödülünü almıştı. Kendisinin çeşitli popüler bilim ve teknik dergilerinde, bilim ve teknolojinin Türkiye’de yayılmasına, gençlere aktarılmasına katkıda bulunan sayısız yazıları vardır. Özellikle nükleer santrallar ve ilgili teknolojiler konusunda derin bilgisi olan Prof.Vural Altın, Türkiye’de yapımı planlanan nükleer santral çalışmalarının ve teknik raporlarının yakın gelecekte değerlendirmelerinde de büyük katkı sağlaması beklenen bir teknokrat olduğundan, kaybımız büyüktür. Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji adına kendisine rahmet, ailesi ve yakınlarıyla tüm arkadaşlarına ve öğrencilerine baş sağlığı diliyoruz. F ransız Annales tarih okulunun önde gelen temsilcilerinden Lucien Febvre, 1940 yılında yazdığı bir denemede, MÖ V.yüzyılda yaşayan Herodotos’u, sanal bir ortamda günümüze taşıyarak Avrupa’yı dolaştırır. Gördükleri karşısında onun nasıl bir düş kırıklığına uğrayacağını tasarlar. Öyle ya, günümüzde tamamen Akdeniz ya da Avrupa kökenli sandığımız o kadar çok nesne var ki bunlar saymakla tükenecek gibi değildir. Sözgelimi Araplar tarafından İspanya’ya sokulan turunçgiller Uzakdoğu kökenlidir. Serviler Yakın Doğu’dan (doğrusu Anadolu) gelip önce İtalya’da kök salmıştı. Coğrafi keşiflerle gelen biber, domates, patates, tütün,Türk buğdayı denilen mısır… Bütün bunlar Avrupa ile o denli özdeşleşmiştir ki Febvre, “Bugün portakal ağacından yoksun bir Riviera, servi ağacı olmayan bir Toskana, baharat satılmayan bir çarşı düşünebilir miyiz?” diye sormaktan kendini alamaz… Febvre’in saydığı, Avrupa’ya sokulan ürünler arasında “Arapların hediyesi” pirinç de var. Arapların, Endülüs tarımına katkıları yalnız pirinçle sınırlı değil elbet. Fransız coğrafyacısı Xa v i e r d e Planhol, Arapların hurmadan limona, nara kadar Endülüs’e getirdikleri ürünleri saymakla bitiremez. Bütün bunlara ev yapım tekniğinden sulama sistemine kadar pek çok uygulamayı da ekler. İspanyolcaya geçen yüzlerce sözcüğün, deyimin varlığını da unutmamak gerekir. Pirinç üretim yöntemi de İspanya’da günümüze kadar değişmedi. Bugün pirinç, tahıldan sonra insanlığın en önemli beslenme kaynaklarından biridir. Fernand Braudel’e inanmak gerekirse pirinç de tahıl gibi kökende Orta Asya’nın kurak vadilerinin bir ürünüdür. Ama pirinç, Çin’in kuzeyine yerleşerek burada kök salmıştır. Kara ve denizyoluyla Hindistan’a ulaşan pirinç, Filipinler’e, Japonya’ya kadar geniş bir alana yayıldı. İskender’in ordusu, pirinci, Hindistan’da tatmıştı. Fakat yaygınlaşması ve Irak’a kadar inmesi VII. yüzyılı buldu. Pirinç, İlhanlı devletinin gelir kaynakları arasında önemli bir yer tutuyordu. Türkler, pirinçle ilgili terimleri Farsçadan aldı: pirinç, çeltik gibi. Pirincin Arapçası erz’dir. Bu da birçok dilde ortaktır: riz, rice.. XIV. yüzyılda Anadolu’da, Beylikler döneminde pirinç üretiliyor ve tüketiliyordu. Ayasuluk(Selçuk) pazarında pirinç ticareti yapıldığını dönemin bir İtalyan kaynağı bildirmektedir. Çeltik üretimi, Osmanlıların Rumeli’de yayıldıkları sırada büyük bir gelişme gösterdi. Filibe’yi ele geçiren Lala Şahin Paşa, burada geniş ölçüde pirinç tarımını destekledi. Filibe, en önemli bir üretim merkezi konumuna geldi. XVI. yüzyıl tarihçilerinden Hoca Sadeddin Efendi diyor ki: “Filibe’nin en büyük özelliği toprağının bereketli oluşu sebebiyle bolluk içinde bulunması ve etrafının geniş çiftliklerle çevrilmiş olmasıdır. Et FARSÇADAN ALDIK CBT 1304/14 16 Mart 2012 rafında sayısız köy ve haneler vardır. Her yıl geniş ölçüde ürün kaldırılır. Hatta Rumeli’nin çeşitli yerlerinin pirinç gereksinimini burası karşılar. Hazineye sağladığı kazanç yılda 4 milyon akçadır.” Çeltik üretimi burayla sınırlı kalmadı. Birçok alanda yetiştirilir oldu. Bütün Balkanlar’a yayıldı. Daha sonra çeltik tarımı Macaristan’a da sokuldu. Gerek Anadolu’da, gerek Rumeli’de çeltik üretimi çok yaygınlaştı. Bursa, Sakarya vadisi, Kızılcahamam, Beypazarı vb. çeltik ekiminin yapıldığı en önemli merkezlerdi. İklimin elverişli, suyun bol olduğu her yerde pirinç tarımı yapılıyordu. Defter kayıtları bununla ilgili ayrıntılarla doludur. Ancak kuraklığın ortalığı kasıp kavurduğu zamanlarda sular soğuluyor, tarım yapılamaz duruma geliyordu. Bugün Anadolu’da çeltiğe ve pirince bağlı yer adları, bu ürünün yayılma sınırlarını gösterir. XV.XVI. yüzyıllarda bol pirinç üretilen yerlerde bugün çeltiğin adı bile bilinmez. Ağlasun kazasının köylerinde üretilen çeltik, 70 – 100 mud tohum ekilebilecek kapsamda bulunuyordu. Mud, çeltik tarımında kullanılan bir hacim ölçüsüdür. İstanbul mud’u 20 kileye eşittir. Bir kile de 20 okkadır ki bu da 25,656 kg. gelmektedir. Ömer Lütfi Barkan’ın yayımladığı Hüdavendigâr sayım defterinden vereceğim bir örnek, çeltik ekiminin ne denli genişlediğini, hatta “kapitalist” bir ivme kazandığını ortaya koyar: Nişancı Feridun Ahmet Bey, Sokullu Mehmet Paşa ile birleşerek Beypazarı’na bağlı Yeniceköy yakınlarında Sakarya Nehri’nden bir miktar su ayırıp kendi paralarıyla büyük bir bend bağlayıp terk edilmiş toprakları su ile suvarıp 75 büyük mud çeltik tohumu ekilmesine izin verilmiştir. Çeltik tarımı, buğday, arpa, yulaf vb. ürünlere göre çok zordu. Örgütlenmiş bir iş bölümünü ve teknik bir donanımı gerektiriyordu. Kanalların (arığ) açılması ve temizlenmesi, bunların reis tarafından denetlenmesi, çeltiğin sürekli olarak sulanması ve “ak pirinç” elde edilinceye kadar sürekli bir çabayı gerektiriyordu. Çeltikçi reayasının Prof. İnalcık’ın ayrıntılı olarak açıkladığı gibi özel bir konumu vardı (Turcica,XIV (1982). Pirinç ekilen yerler, timar olarak verilebilir, kimi zaman özel mülkiyet kapsamına girebilirdi. Beylik ya da has adı altında sultanın tasarrufunda bulunurdu. Pirincin tüketimi genişti. Çorba, pilav ve dolma gibi. Etsiz pilav da düşünülemezdi. Sarayda, şölenlerde yemekler neredeyse pirinçle başlar ve pirinçle biterdi. Tatlıların da çoğu pirince dayalıydı. En çok pirinç tüketen yerlerden biri de vakıflardı. Ticareti serbest fakat denetim altındaydı. Evliya, İstanbul’da pirinç tüccarlarının 400 kişilik bir lonca oluşturduğunu yazar. Bir yıldız kaydı: Vural Altın Namık Kemal Pak, namikpak@gmail.com Evrensel normlarda mükemmel bir bilim adamı, olağanüstü efendi kişiliği ile de adam gibi bir adamdı Vural Altın. Erken yaşta sonsuzluğa göçü bu nitelikteki insanı pek kıt olan ülkemiz için çok büyük bir kayıp oldu.Yollarımız ilk olarak ünlü 1968 yılının Eylül ayında Berkeley’de kesişti. O lisans öğretimini tamamlamaya ben de doktora yapmaya gelmiştik. Bilimin taşrasından merkezine düşmüş genç delikanlılar olarak (o 18 ben 21 yaşındaydık) o zorlu kendini kabul ettirme mücadelesinde birbirimize rastlamamız ve omuz vermemiz çok büyük bir talihti. Ömür boyu sürecek dostluğun temelleri, bilim zirvelerine yapılan bu zorlu koşu sırasında atılmıştı. Neslinin en parlak gençlerindendi Vural. Fen lisesinde başladı bilim yolculuğu ve Berkley gibi bir bilim mabedinde lisanstan doktoraya uzanan seçkin bir eğitimle taçlandı. Aşırı tevazuu hep maskelese de, ilk karşılaştığı insanlar bile gerçek bir dehayla pırıl pırıl bir beyinle karşı karşıya olduklarını hemen anlarlardı. Yurda dönüşte aynı üniversitelerde çalışmadık. Ancak TÜBİTAK yönetiminde görev aldığım 1991 yılından başlayarak tekrar birlikte olmak fırsatı yakladık; gönüllü danışman hizmetlerini bizden hiç esirgemedi. Engin bilgi ve deneyimini cömertce paylaştı bizimle. Kurumun başkanlığını yaptığım dönemde ise “bilimsel düşünceyi toplumda egemen kılmak“ misyonumuzun önemli bir ayağı olan popüler bilimsel dergi ve kitap programlarında başkan danışmanı olarak çok değerli katkılar yaptı. Türkiyeyi Cumhuriyeti’nin 100. kuruluş yıl dönümünde uygar dünyada hak ettiği yere taşıyacak yol haritasını belirlemek amacıyla ülkenin hemen her sektöründen yüzlerce akil insanı mobilize ederek hazırladığımız Vizyon 2023 projesinde kilit rol oynayan aydınlardan biriydi. TÜBİTAK’taki bu son derece verimli aydınlanma çalışmalarımız 2003 Mayısındaki fırtına sonucu sonlandırıldı (TÜBİTAK Vakası);bu Kurumu bir düşünce üretim kuruluşu gibi çalıştırmak amacıyla heyecanla bir araya gelmiş düzinelerce akil insan dağılıp gitti. Vural’la daha sonra birkaç enerji sorunları ve politikalarının tartışıldığı panelde birlikte olabildik; ama gönül bağımız hep sürdü. Değerleri kendilerinden menkul düzinelerle sözde aydının ve diğer “ünlülerin” gündemleri doldurup taşırdığı günümüzde dünya aydını Vural Altın’ın Yunus’un “bir garip öldü diyeler” sözlerini haklı çıkarırcasına sadece az sayıda meslektaşının yüreğini dağlayarak sessizce sonsuzluğa göçüp gitmesi ülkemiz için ne hazin. Vural Altın fiziksel yaşı itibariyle gerçekten aramızdan zamansız ayrılmıştır. Ancak bu kalibrede bir aydının, bir bilge kişinin ebediyete göçü hangi yaşta olursa olsun hep zamansız, hep çok büyük bir kayıp olacaktı. Uğurlar olsun sevgili Vural, ışıklar içinde uyu.