Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TEKNOLOJİPOLİTİK Baha Kuban ri giderek, birçoğunda birçok kişilik bozukluğuna ait belirtilerin olduğunu da söyleyebiliriz. Özdeşim eksikliğinin önemli sonuçlarından birisi kararsızlık ve çaresizlik duygusunu tetiklemesidir. Diğer bir saldırganlık nedeni de adalete olan güvenin kaybıdır. Ülkemizde sık sık insanlar sorunlarını adalete güvenerek değil de kendileri çözmeye çalışmaktadırlar. Bu şekilde birçok cinayet işlendiğini görmekteyiz. Son yıllarda adalet sistemi ile ilgili oluşan kuşkuların toplumda genel bir engellenmişlik duygusu yaratması ve saldırganlığı körüklemesi kaçınılmazdır. Kurumsallaşma eksikliği önemli saldırganlık nedenlerindendir. Kurumsallaşma gereksinimleri karşılayan bazı gelenek ve kuralların toplumda değişmez kurallar olarak yerleşmesidir. Ülkemizde hemen hemen hiçbir kurumda kurumsallaşmanın önemi anlaşılmış değildir. Her yönetim değişiminde yeni kurallar egemen olmaktadır. Bu durum belirsizlik yaratır. İnsanlar böyle bir ortamda sürekli olarak hata yapma kaygısı yaşarlar. Kuralsızlık çoğu kez diktatörler yaratır. Bir diktatör varlığında diktatör dışında roller belirsizleşir. Herkes hata yapma korkusu içe girer. Bu durum önemli bir engellenme durumudur. Geri kalmış toplumlarda bireylerin, yeterli donanımları olmaması nedeni ile hayatta kalma kaygıları fazladır. Karnını doyurmak, sağlıklı kalmak, ısınmak, sevgi gereksiniminin karşılanması gibi konularda güvensizlik ve yetersizlik yaşarlar. Temel gereksinimlerin karşılanması aşırı çaba gerektirir. Bu önemli bir engellenme nedenidir. Geri kalmış toplumlara özgü önemli engellenme yaratan sorunlardan biri de iş ortamında yaşanılan olaylardır. Yıldırma (mobbing) davranışları, yoksun bırakma, eşitsizlikler, sömürme, çıkar sağlama vb. gibi davranışlar iş ortamında ciddi engellenme durumları yaratarak saldırganlığa neden olabilirler. Saldırganlık bazen de öğrenilen bir davranıştır. Günlük hayatta çok sayıda saldırganlık örneği görmekteyiz. Bunların başında da trafikte yaşanan sorunlar gelmektedir. Aslında bu sorunlar saldırganlığın bir dışavurum biçimidir. Bu davranışlar saldırganlıkla doğrudan bağlantılıdır. Donamımı yetersiz olan bir insanın önemli niteliklerinden birisi sorumluluk duygusundan yoksun olmasıdır. Yukarıdaki örnekler ülkemizde insanların neden hemen her gün trafikte birbirine saldırdığını, kurumlarda yıldırma davranışlarının aşırı miktarda yaşanmasını, her gün birkaç kadının öldürülmesini, çocukların anne ve babalarından dayak yemelerini, kadınların kocalarından dayak yemelerini, yaşlıların ilgiden yoksun olmalarını açıklamaktadır. Çözüm, eğitimi dogmatik temellere değil de bilimsel temellere dayandırarak niteliği artırmaktır. Yarın çok geç olabilir. baha.kuban@gmail.com ADALETE GÜVENİN KAYBI Önceki yazıda enerji sektörüne devlet destekleri ya da sübvansiyonlarının tarihine bakacağımızı belirtmiştik. Gerçekten de enerji teknolojilerinde bugünkü noktaya nasıl gelinmiş olduğu birkaç açıdan çok önemli. Fosil Endüstrilerine Yüz Yıllık Devlet Destekleri! Birincisi; bugün temiz enerji sektörüne çeşitli destekleri ‘rekabet çarpıtıcı’ ya da ‘serbest piyasaya uyumsuz’ olarak niteleyerek bu desteklerin geri çekilmesi için kamuoyunu yanıltan fosil ve nükleer lobilerine yanıt vermek için (kuşkusuz hükümetler üzerindeki etkiler bakımından da), ikincisi; insan faaliyetlerinden kaynaklanan (antropojenik) ve iklim değişikliğine yol açan seragazı salımlarının, en önemli kaynağı olan enerji teknolojilerindeki ‘kilitlenmenin’, tarihselsistemik kaynaklarını anlamak için. ABD’de bu konuda pek çok çalışma yapılmakta olduğundan sözetmiştik. Bu çalışmalardan birinden yararlanacağız. “Jefferson olsa ne yapardı?” başlıklı raporu, DBL Finans’dan Nancy Pfund, Yale üniversitesinden Ben Healey ile birlikte yazmışlar. Çalışmayı yapmaktaki amaç, Pfund’un ABD’de güneş enerjisi ile ilgili bir toplantıda yaptığı konuşmada söylediği gibi, ‘takke düşsün, kel görünsün artık !’. Araştırmacıların amaçları, ABD hükümetlerinin, yaklaşık 200 yıl boyunca gerçekleşen enerji dönüşümlerinde, orman alanı ağaç kesme imtiyazlarından başlayarak, odun, kömür, petrol ve doğalgaz, nükleer ve yenilenebilir enerjilere verdikleri teşvikleri ve destekleri masaya yatırmak. Karşılaştırma, farklı dönemlerdeki dönüşümlerin yıllar boyunca federal bütçeden aldıkları destekleri gösteriyor. ‘Yeni gelen teknolojilere ’ yapılan desteklerin enflasyona göre düzeltilmiş değerlerini aşağıdaki grafikte görmek mümkün. Çalışmada, ticarileşmeye başladıkları ilk 15 yılda, yenilenebilir enerji ile kıyaslandığında, petrol ve doğalgaz endüstrilerinin 5, nükleer endüstrisinin ise 10 kat daha fazla devlet teşviği aldığı gösterilmiş. Uzun dönemler kıyaslandığında ise, yukarıdaki şekilde açıkça görülebildiği gibi, en yüksek desteği, bütün bu süre boyunca yılda 4.86 milyar dolar ile petrol ve doğalgaz, 3.50 milyar dolar ile nükleer, 1.08 milyar dolar ile biyoyakıtlar ve en geriden gelmek üzere, şimdilik 0.37 milyar dolar ile yenilenebilir enerji geliyor. Serbest piyasaya hoşgeldiniz ! Enerji gibi büyük teknolojik sistemlerin uzun vadeli hegemonyalarının altında, yaygınlaştıkça artan maliyet getirilerinin yanı sıra, çeşitli tarihsel dönemlerde geçerli geniş sınıfsal ittifakların izini sürmek mümkün. Geride bırakmayı umduğumuz fosilnükleer çağı, askeriendüstriyel kompleks olarak ifade edilebilecek bir sınıf koalisyonunu temsil ediyordu. Bugün en güçlü şekilde Almanya gibi ülkelerde görmeye başladığımız ‘dağıtılmış, yenilenebilir enerji tedariği’ paradigması, hangi değişen, gelişen sınıf bileşimlerini yansıtıyor? DÜNYA GÖSTERGELERİ EKONOMİK BÜYÜME VE KÜÇÜLME 1980 yılından bu yana hangi ekonomiler yılda en hızlı büyümeyi ve küçülmeyi yaşamıştır? 2012 yılında en hızlı büyüyen ekonomi hangisidir? Bunun yanıtı herkese şaşırtıcı gelebilir. Bu ülke Libya’dır. IMF’ye göre petrol üretiminin beklenenden daha hızlı bir şekilde büyümesi sonucu Libya ekonomisinin bu yıl %122 oranında büyüyeceği tahmin ediliyor. Ancak Libya IMF veritabanındaki ikinci en hızlı büyüyen ekonomi. Kayıtlardaki en hızlı büyüme Batı Afrika kıyılarındaki 720 bin nüfuslu Ekvator Ginesi. 1990’lara kadar yalnızca kereste ve kakao satan çok fakir bir ülke iken 1996 yılında, denizde petrol çıkması üzerine yabancı sermaye için bir cazibe merkezi haline gelmişti. Bir sonraki yılda hampetrol üretimi günde 80 bin varile ulaşmıştı. Bu da milli gelirde %150 oranında bir artış anlamına geliyordu. Ekvator Ginesi’nde büyüme çok kârlı bir keşiften sonra meydana gelmişti. Oysa pek çok vakada büyüme genellikle kâbus benzeri felaketleri izler. Kuveyt’in ekonomisi 1991 yılındaki Körfez Savaşı’ndan sonra % 41 oranında azalmakla birlikte bir sonraki yıl % 50 oranında büyüdü. Libya ekonomisi 2011 yılında iç savaş ve petrol şirketlerinin çalışanlarını kaçırmasıyla % 60 oranında küçüldü. Bu arada % 60 oranında küçülen bir ekonominin eski haline gelmesi için sonraki yıllarda % 150 büyümesi gerekir. Dolayısıyla Libya bu yıl IMF’nin beklentileri doğrultusunda büyüse bile 2010 yılındaki haline göre daha küçük kalacak. CBT 1342/ 9 7 Aralık 2012