24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com Açık Görüş SİYASİLERİN ÇOĞUNDA KİŞİLİK BOZUKLUĞU VAR Kendilerinin öngörüsü olmayanlar başkalarının öngörüsünü yaşamaya mahkumdurlar.” (Prof. Dr. Metin Durgut) Kimler saldırgan oluyor? Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Vizyon 2023’ü AKP’nin ilk ve ortaöğretim sistemimizi yeniden düzenleme konusunda yüklendiği misyon, iktidar blokunun siyasî önderi Recep Tayyip ErdoDindar bir gençlik yeğan tarafından 31 Ocak 2012’de açıklanmıştı: “D tiştirmek...” Ardından da, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’le görüşüyor ve “Dinimizi hurafelerden uzak, berrak, öz, en doğru şekilde halkımıza öğretmekle, nesillere yaymak [atç] Diyanet İşleri teşkilâtının en önemli görevlerindendir.” diyordu (03 Şubat 2012). Bilindiği gibi, bu misyon açıklamalarından iki ay kadar sonra, 30 Mart’ta çıkarılan 6287 sayılı yasa ile ilk ve ortaöğretim sistemi kökten değiştirildi; kısaca ‘4+4+4’ sistemi olarak anılan yeni sistem getirildi. Daha sonra, bu yasanın ruhuna uygun olarak, imamhatip okullarının ortaöğretimin temel eğitim kurumu haline getirilmek istendiği; pek çok okulun, öğrenci ve öğretmenlerinden arındırılarak imamhatip ortaokuluna dönüştürüldüğü; velileri, çocuklarını bu ‘mekteplere’ yazdırmaları konusunda ikna etmek için imamların seferber edildiği; “Kuranı Kerim” ve “Hz. Peygamberin hayatı” derslerinin, ‘seçmeli ders’ görünümü altında, askeri okullar dahil bütün okulların müfredatına’ konduğu bir sürece tanıklık ettik. ‘Dindar bir gençlik yetiştirilirken’ ve ‘dinimiz nesillere yayılırken’, hiç kuşkusuz burada söz konusu olan İslam dinidir ama İslam’ın hangi ‘mezhebi ya da mezhepleri’ esas alınacaktır? İmamhatip okullarında verilen din eğitiminin hangisini esas aldığını sorgulamaya gerek yok; çünkü bu okullar kuruldukları tarihten bu yana Sünnî esaslara bağlı imamhatipler yetiştirmektedir. Bu bilinen bir gerçek... Ama şimdi, askeri ve sivil, orta dereceli bütün okullarda okutulacak din derslerinde İslamn hangi mezhepleri esas alınacaktır? Başta Erdoğan olmak üzere, mevcut iktidar blokunun önde gelen isimlerinin açıklamaları, tutum ve davranışları, nereye varılmak istendiğinin açık kanıtlarıdır. Tutulan yol, Osmanlı’nın takip ettiği Sünnîlik yoludur. Erdoğan’ın, 12 Haziran 2011 seçimleri sırasında dile getirdiği ‘Vizyon 2023’ü, Sünnîlik temeline oturmuş bir devlet kurma tasavvurunu anlatmaktadır; hayali budur. Hemen belirtelim, onun 2023’te gerçekleştirmeyi öngördüğü bu Türkiye tasavvuru ile, ‘Vizyon 2023’ kısa adıyla bilinen Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikaları: 20032023 Strateji Belgesi’nde erişilmesi öngörülen 2023 Türkiyesi’nin hiçbir ilintisi yoktur. Erdoğan, hiç kuşkusuz şu anda da kendisini, eskilerin deyimiyle, “icabı şerîsini bilerek amel eden” (İslam şeraitinin gereklerine göre kural koyan) bir “mücâhid” olarak görüyordur. Zaman zaman başvurduğu “Biz bu hizmet yolculuğuna kefeni giydik öyle çıktık.” söylemi, hem bugünkü uygulamalarını hem de geleceğe yönelik Sünnîlik temeline oturmuş devlet tasavvurunu, o konudaki kararlılığını simgeliyor olsa gerektir. Doğal olarak o devlete giden yolda genç beyinlere de o devlette temel alınacak Sünnîliğin esasları aşılanacaktır. Erdoğan, kendi Vizyon 2023’ünü elbette erişilebilir bir hedef olarak görüyordur. Öyle de görecektir. Engellenebilmesi, Erdoğan’ın tasavvurundaki ‘Vizyon 2023’e itirazı olanlara bağlıdır. Ama bu sadece ‘itirazım var’ demekle; Erdoğan’ın ağzından çıkan her lafa laf yetiştirmekle üstesinden gelinebilecek bir mesele değildir. İtirazı olanların, her şeyden önce laf yetiştirmeyi, bütün zaman ve dikkatlerini buna ayırmayı bir tarafa bırakıp, kendi ‘Vizyon 2023’lerini kendi gelecek öngörülerini ortaya koymaları gerekir. Bu da yetmez. Asıl, ülkedeki bu gidişe karşı duydukları tepkiyi kendiliklerinden harekete geçerek ifade etmeye çalışan toplum kesimlerinin sesi olabilmek; o toplum kesimlerinin kendiliğinden büyüyen mücadele azimlerini, ortaya konacak bu öngörü ekseninde, örgütlü bir güce dönüştürebilmek gerekir. Son günlerde gazetelerde diğer okulların “terörist” yetiştirdiği, İHL’lerin ise bu sorunun çözümü olduğu konusunda haberler yayımlandı. Ben de bu konuyu ruh hekimliği ve psikososyal gelişim açısından incelemek isterim. Prof. Dr. Nevzat Yüksel, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı, nyuksel@isbank.net.tr nsanda saldırganlığın kökeni konusunda tartışmalar henüz bitmemiştir. Saldırganlığın doğuştan mı geldiği, yoksa sonradan yaşanılan deneyimlere mi bağlı olduğu, öğrenilip öğrenilmediği konusunda tartışmalar sürmektedir. Klasik psikanalitik ekol insanda iki tür dürtünün varlığını kabul eder. Bunlardan birincisi eros, diğeri tanatos’dur. Eros yaşam, tanatos ise ölüm içgüdüsü olarak da bilinir. Birincisine her türlü yakınlaşma ve olumlu dürtüler girer. İkincisi ise her tür saldırganlığı içerir. Erosun temel amacı çoğalma, çoğalan birlikler kurmadır. Bu amaca hizmet eden tüm davranışlarının kaynağının eros olduğu kabul edilir. Örneğin bireysel gelişim, olgunlaşma, üreme, eğitimle niteliğini artırma ve bunlar için gerekli eylemlerin tamamı eros kavramı içinde yer alır. Tanatosun amacı ise tam tersidir. Yok etme, yık İ ma vb. bu dürtünün temel amacıdır. Her türlü yıkıcılığı içerir. Freud sonrası psikanalistler tanatosun varlığını reddetmişler, ölüm içgüdüsünün kökeninin yaşanılan deneyimler ve engellenmeler olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu büyük ölçüde kabul edilen bir görüştür. Psikososyal gelişim sürecindeki engellenmeler saldırgan bir insanın oluşmasının nedenidir. Erişkin hayatta karşılaştığımız engellenmeler de saldırganlaşmaya neden olabilmektedir. Örneğin trafikte kural dışı davranan birinin bizi tehlikeye atması, sıkışık trafikte işimize geç kalma olasılığı, aradığımız bir şeyi bulamamak, tam sıra bize geldiğinde kırmızı ışığın yanması bizi öfkelendirebilmektedir. Benzer sayısız örnekler verilebilir. Şimdi erişkin yaşamda engellenme yaratan dolayısı ile de saldırganlığa neden olan durumları inceleyebiliriz: Saldırganlığın önemli nedenlerinden birisi belki de en önemlisi eğitim eksikliğidir. İnsan eğitim hayatı boyunca aldığı eğitimle sorunlar ile baş etme gücü kazanamamışsa, yeterli donanımı yoksa çaresizlik içine düşecektir. Çaresizlik önemli bir engellenme durumudur. Saldırganlık nedenidir. Böyle bir durumda din eğitiminin güçlendirilmesi veya tüm eğitimin din te meline dayandırılması saldırganlığı azaltmaz tersine artırır. Tüm inanç sitemleri ve din, gerekçesi açık olmayan birçok tören ve davranış içerir. Bunların yaşanılan sorunu çözmemesi saldırganlığı artırır. Dua veya başka türlü bir ibadetle sağlanan geçici rahatlamalar, sorunun çözülmesi anlamına gelmez. Soyut düşünme yetisinin gelişiminden önce din eğitimi verilmesi yaratıcılığı önleyen, çözüm üretmeyi önleyen önemli bir nedendir. İnançlar yapıları gereği iki değerli (ambivalan) nitelik taşırlar. Diğer bir deyimle zıt inancı da içinde barıdırırlar. İnanan insan, inançlarının sorunlarına çözüm olmadığını, yalnızca dayanma gücünü yapay biçimde artırdığını görür, ancak ifade edemez. Bu da saldırganlık nedenidir. Tarih boyunca birçok savaşın din ve mezhep farklılıklarından çıktığı bilinmektedir. Bilim tarihine baktığımızda Nobel ödülü alan veya önemli buluşlara imza atan insanların katı din eğitimi verilen toplumlardan çıkmaması rastlantı değildir. Eğitim düzeyi olarak yeterli donanımı olmayan insanın önemli niteliklerinden birisi eşduyum (empati) yapabilme yetisinin gelişmemesidir. Aldığı katı eğitim nedeni ile farklılıkları göremeyen insan başkalarının duygularını da anlayamaz, geniş halk kitlelerinin sıkıntılarını anlayamaz. Doğal olarak da yakın ilişkiler kuramaz. Başka bir deyişle, insan ilişkilerinde sürekli engellenmiş olur. Ardından saldırganlaşır. Ruh hekimliğinde konuşarak hastayı tedavi etmenin kökenini insanın kendini değiştirebilme becerisi oluşturur. Ruh hekimleri insanların bu yetilerini işleyerek yeni davranış kalıpları geliştirilmesine aracılık ederler. Aldığı katı eğitim nedeni ile seçenekleri göremeyen insanın kendini değiştirebilme becerisi de olmaz. Bu da ağır bir çaresizlik duygusu oluşturur. Özdeşim süreci toplumdaki saldırganlığın önemli nedenlerindendir. Özdeşim, başka bir insanın davranışlarını benimseme ve kendine mal etme olarak tanımlanabilir. Buna örnek olarak çocukların anne ve babalarını, öğretmenlerini, diğer büyükleri taklit etmesi, erişkinler için de moda davranışı örnek verilebilir. Erişkin yaşamda özdeşim yapabilme yetisi ile uyum yapabilme yetisi doğrudan bağlantılıdır. İyi lider nitelikleri açısından örnek alınabilir olmalıdır. Toplum liderlerinin saldırgan olduğu duruımlarda toplumda saldırganlığın artması kolay anlaşılır bir şeydir. Ülkemizdeki politikacılar uyumu ve uzlaşmayı değil de saldırganlığı temel bir yaklaşım tarzı olarak benimsemişlerdir. Bu durum toplumsal kaygı düzeyini artıran özdeşimi zorlaştıran önemli etkenlerdendir. Bu özellikleri ile liderlerimiz kendileri ile özdeşim yapılabilir bir nitelik taşımamaktadırlar. Biraz daha ile SİYASİLER KÖTÜ ÖRNEK CBT 1342/ 8 7 Aralık 2012 EĞİTİM EKSİKLİĞİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle