27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Çocuklarımızın Başına Gelenler Geçen gün genç dostlarımız geldi. İki erkek çocukları var. Biri 2. sınıfta diğeri ise 5. sınıfta. Ellerinde oynadıkları elektronik aletler. Küçük oğlan bir aralık ortalıktan kayboldu, sonra tuvaletten annesine bağırdı. A nnesi telaşla koştu gitti. Küçük çocuk (yaş 8) büyük abdestini yaptıktan sonra temizlenmek için suyu açmış, fakat iyi kontrol edemediği için hem don ve pantolonunu, hem de tuvaletin her tarafını ıslatmış. Kadıncağız önce oğlunun ıslak don, gömlek ve pantolonunu ütüleyip kuruttu. Bu onun 2030 dakikasını aldı. Eğer 5.5 yaşında 30 çocuk olsaydı benzer birkaç olay öğretmenlere saatler mal olurdu. Merak edip okullarla ilgili bir genç kadına küçük çocuklar tuvalete gittikleri zaman ne oluyor diye sordum. Sınıf anneleri varmış, çişi ya da abdesti geleni tuvalete götürüyormuş. Yeni okullarda bu sınıf annelerinin adı, başka işe vakitleri kalmayacağı için aptes annesi olabilir. Bu yeni okul düzeni en çok anneleri ilgilendiriyor. Analar gidip geliyor, ağlamaklı oluyorlar. Yaşamımda iki Kindergarten deneyimi var. Beş yaşındayken Berlin’de Kindergarten’e gittim (1931) sınıflarda masalar ve küçük iskemleler vardı. Dört çocuk masanın birer kenarına oturup bize verdikleri madeni geometrik şekillerin çevresinde çizgi çizerdik. Tuvaletler, lavabolar boyumuza göre olmalıydı. Yemek, uyku, bahçede oyun hep aynı yaşta çocuklar arasında idi. Kuşkusuz çocuklar itişip kakışıyordu, ama küçüklere zorbalık edip iten kakan büyük çocuklar yoktu. Kindergarten de disiplini, özel eğitim almış hocalar sağlıyordu. Bu o zaman Montessori yöntemini kullanan bir okuldu. Bir barış ortamıydı. İstanbul’a dönüp Türk ilkokullarına gittiğim zaman büyük sınıf öğrencilerinin küçüklere eziyet ettiğini anımsıyorum. Ama o zamanlar öğrenci sayısı azdı, ve idealist öğretmenler vardı. İstanbul da iki ayrı okulda iki yıl, Elazığ’da bir yıl, Eğirdir’de iki yıl ilkokulda okudum. Aklımda sadece sevecen anılar kalmış. Oğlum 5 yaşındayken Washington’da bir okulun Kindergarten’ine gitti. Orada da sınıflar kullanılan eşyalar çocukların boylarına göreydi. Ve hocaları küçük ço cukları eğitmek üzere yetişmişlerdi. Bu deneylerin biri 80 yıl, diğeri 48 yıl önce. Ölçü Türk toplum yaşamına henüz giremedi. İnsana ve çevreye uyumlu sayısal ilişkilerin önemini bu toplum öğrenemedi. Bu ilişkilerin estetik boyutundan vazgeçtik. Mimari yönetmeliklerin verdikleri sayılar çirkin mimari yapılmasının temel nedenlerinden biri. Mimar olarak öğrenilen en önemli konu, kullanılan eşya ile kullanıcı arasında kurulan sayısal dengedir. Bunun şaşırtıcı yerli örneklerini pek çok insan öğreniyor. TEM çevre yolu üzerinde Sinan Camisi ve yanındaki gök tırmalayan, bu olmayan ilişkiyi en güçlü vurgulayan yapılardan biri. Bizim toplum bu konuda şerbetlidir. Eskiden Anadolu yollarının helalarını, genel helaları (şimdi W.C.), üniversitede okul helalarını biliyorum. Bir kuşak önce tek katlı evlerde oturan ailelerin çocuklarının yüksek apartman serüvenlerini de biliyorum. Bu deneylerden geçenler her sınıfta, her sırada okur, her uygunsuz sayısal ilişkiyi de kısa sürede benimser. Bunu beceren bir toplum, kaç yaşında olursa olsun, bu gereksinimin nasıl yerine getirilebileceğini de öğrenecektir. Annem bir subay eşi olarak Anadolu’nun her kentinde oturduğu için, yaşlandığı zaman namaz kılmak için ayağını lavaboya kaldırıp yıkardı. 85 yaşına kadar bu cambazlığı, hayran bakışlarımız altında sürdürdü. Bu yazıyı yazarken okuyan küçük çocuk annesine bir yardımcım “derslerden neden söz etmiyorsunuz?” dedi. Ben yüksek öğretimde yüzlerce öğrenciye ders yapan üniversitelerin halini öğrendikten sonra, bu konunun anlamsız olduğunu düşünüyorum. Temelde sayısal nedenler ve çağdaş amacını yitirmiş bir öğretim sistemi var. Bunu üniversite düzeyinde bile kabullendikten sonra çişini yapamayan çocuğa neyin nasıl öğretileceğini düşünemiyorum. 56 yaşında çeşitli dü SAYISAL DENGE zeyde zekâ ve konuşma yetisi olan sıralara istif edilmiş küçük Anadolu çocuklarının başına ne geleceğini bilemiyorum. Kimisinin çişi olacak, kimisinin karnı ağrıyacak, kimisi hâlâ bezli altına kaçıracak, kimi korkak, kimi çekingen kimi zeki, kimi aptal, küçük oyun çocuklarına çağdaş öğretim ve eğitimi yapılamaz. Bu çocuklar ve bu ülke bunun sonucunu çok çabuk görecektir. Bizim toplum için ders mekânı, aydınlatma, oyun ve hava alma mekânları, sıra ya da masalar ve tabii onları yetiştirmesini bilen hocalar anlamsızdır. Bu günkü uygulama böyle endişelerin halkın çoğunluğunda olmadığını gösteriyor. Bağırıp çağıran, ağlayan, sızlanan ya da donuna yapan, konuşamayan küçük çocuklar. Geleceğin mühendisleri, doktorları, bilim adamları bu travmadan nasıl çıkabilirler. Ara sıra gelip bana yardım eden Fatma bu yazıyı okudu. Bana şöyle dedi: “Doğan Bey, anne babalar bu işe sevindiler. Küçük yaşta çocuk derdinden kurtuluyorlar. Okul da bir şey öğrenemeyecekleri zaten biliniyor. Anaları biraz daha fazla çamaşır yıkar. Çocukların orası burası kanarsa, morarırsa diye korkmayın. Evde kaldıklarında da oluyor zaten.” Geçen gün televizyonda Engelbert Humperdinck’in Haensel ve Gretel çocuk operasını seyrettim. Grimm kardeşlerin hikâyelerini çok kimse biliyordur. Bazı şarkıları birkaç Almanca sözcükle birlikte hatırlıyordum. Bunları Kindergarten’de bize öğrettiklerini anımsadım. Ben seksen yıl önce yabancı bir ülkede kendime uygun boyutlarda bir odada küçük masalarda bir şeyler çiziyor, ve şarkılar öğreniyordum. 6 yaşımda daha okula almadıkları bir tarihte teyzemin öğretmenlik yaptığı galiba Laleli’deki bir ilkokulda öğrencilerin verdikleri bir yıl sonu müsameresinde şarkılar söylediğimiz da hatırlıyorum. Eğridir’de sınıf öğretmenimiz de bize, olasılıkla yabancı dillerden çevrilmiş, birkaç şarkı öğretmişti. Sonra ilkokullara istif edilen sevgili küçük çocuklarımızın durumlarını düşündüm. Bu Montessori sistemi olamıyacağına göre daha yeni bir sistem olmalı?! Bunlardan da teknoloji Türkiye’sini yapacak mühendisler elbet çıkar! BU NASIL BİR SİSTEM Kİ? Tayfun Akgül Tayfun Akgül’ün Sergisi: “YÜZDE YÜZ MONTAJ” Dergimiz çizeri ve İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Elektronik Fakültesi öğretim üyesi olan Prof. Dr. Tayfun Akgül’ün “Yüzde Yüz Montaj” adını verdiği kişisel sergisi 28 Aralık 2012 tarihine dek Schneidertempel Sanat Merkezi’nde görülebilir. Sanatçı bu sergisinde günlük, sıradan nesneleri kullanarak çeşitli portreler oluşturmuş 1980’li yıllardan beri karikatür çizen Prof. Dr. Tayfun Akgül, yurtiçinde Cumhuriyet Bilim Teknoloji, Homur ve Matematik Dünyası’nda; yurtdışında “The IEEE Engineering in Medicine and Biology” adlı uluslararası dergi ile “The IEEE Region 8 Newsletter”da Et Cetera (vesaire) adını verdiği karikatür köşesinde yayımlanmaktadır. CBT 1342/ 5 7 aralık 2012
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle