23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com Planlama Kurultayı’ndaki sunuşumla ilgili gözlerime inanamadığım bir yoruma rastladım. Gerek görürsem yanıtlayacağım. 17 Mayıs 2003 günlü CBT’de “Kaldırım Mühendisliği” başlıklı bir yazı yazmışım. Girişte şöyle demişim: “İşi gücü olmayıp şurada burada dolaşan kimse için alay yollu söylenir.’ TDK, ‘kaldırım mühendisi’ deyiminin anlamını böyle vermiş. Başkent Ankara’nın daha yeni döşenmiş kaldırımlarının hâlini gördükçe, hep bu deyim aklıma gelir; iş yine ‘kaldırım mühendisi’ kökenli, yeni yetme bir müteahhide verilmiş diye düşünürüm. Nasıl düşünmem ki? Yeni döşenmiş kaldırımın üzerinden bir kış ya da bir yağmur mevsimi henüz geçmiştir; bakarız, kaldırım kaldırımlıktan çıkmıştır. O hâliyle bir iki mevsim idare ederiz; sonra o kaldırım sökülür, yeniden döşenir; ama yeni döşenen de mevsimliktir, o da bir süre sonra sökülür, yeniden döşenir. Ola ki, üstünden iki koca mevsim geçmiş ve hâlâ kaldırım taşlarında bir kıpırtı yok; o zaman da taşların desenleri keyfe keder veriyor denir; taşlar kırılır, yenileri döşenir ve kaldırımlardaki ardı arkası kesilmeyen devinim de böylece sürer gider...” O yazı yazılalı dokuz buçuk yıl olmuş ama başkentin kaldırım etkinliklerinde herhangi bir değişiklik yok; aynı yoğunlukta sürüyor. Tanık olduğum son örnek, bu kentin Çankaya’ya çıkan caddelerinden biri olan Hoşdere’nin kaldırımlarıdır. Döşeneli bir iki yıl oldu olmadı; geçen süre içinde her nasılsa sağlam kalan kesimleri dâhil, yaz biterken söküldü; aynı malzemeden ama çok daha büyük boyutta bloklarla yeniden döşendi. İş bitti ama bir baktık ki, caddenin o kesimi ve komşu sokağın aydınlatma şebekesi çalışmıyor. Kaldırım döşerken aydınlatma direklerine giden yeraltı kabloları zarar görmüş. Yeni döşenen bloklar yer yer söküldü; orada burada köstebek yuvaları peydâ oldu. Bu yazı kaleme alınırken, üstünden bir ay geçmesine karşın, hem o yuvalar duruyordu hem de elektrik arızası henüz giderilmemişti. Aslında başkentin her yerinde yollar da, kaldırımlar da sürekli kazılır; kazılan yerlerin üstü bir süre sonra kapatılır. Ama bir bakarsınız, farklı makineler, farklı firmalar; aynı yerleri yeniden kazıyor. Sunulan bütün hizmetler, elektrik dağıtımından haberleşme şebekesine, haberleşme şebekesinden kablolu TV’sine özel sektöre devredildi ya... Sabah erken uyanan şirket kablo döşemek için yol kazıyor, kaldırım kazıyor. O arada, nereden ve hangi derinlikten geçtiğini bilmediği için diğer şirketin şebekesini de haklıyor. Bu şirketlerin arasına özelleştirilmek üzere olan doğalgaz dağıtım şirketini ve su dağıtımı ile kanalizasyon hizmetlerini sunmayı sürdüren büyük şehir belediyesini de katın. Sonra da bunların aralarında hiçbir eşgüdüm olmaksızın, işlerine ne zaman gelirse, şebeke bakımı için, arıza gidermek için ya da yeni şebeke çekmek için her yeri kazabildiklerini ve kazdıkları yerleri de canları ne zaman isterse o zaman kapattıklarını ve en son kapattıkları yerlerin de bu kentin kaldırımlarında bıraktıkları çukurlar olduğunu düşünün. Şimdi de, bir dış gözlemcinin bu ülkenin başkentini bir süre gözlediğini varsayın. Gözlemcimiz ilk başta belki, “Hayret, bu ülkenin insanları, giderek karmaşıklaşan ve değişime uğrayan şehir şebekelerinin yönetiminde, bakım ve yenilenmesinde maliyet ve zaman optimizasyonunu ve hizmet sunumunda mükemmeliyeti sağlamak için sistem mühendisliği tekniklerinin kullanıldığından habersizler. Onlara bu teknikleri öğretmek gerek” diye düşünecektir ama sonra da kendi kendine diyecektir ki, “Hayır, hayır, önce kaldırımların gerçekte ne işe yaradığını ve nasıl yapıldığını öğrenseler daha iyi olur!” Dokuz buçuk yıl sonra bu yazı da benzer bir cümleyle bitecek: Toplumların gelişmişlik düzeylerini belirleyebilmek için kullanılan ölçütler arasında ‘kaldırımların yayalar açısından işlevsellik düzeyi’ ya da ‘kaldırım kalitesi’ gibi bir ölçüt yok ama çok önlerde koşan gelişmiş ülkelere, başkentinin bozuk düzen kaldırımları üzerinden yürüyerek (eğer yürünebilirse) yetişebilecek bir Türkiye düşlemek çok zor. Türkiye İçin Gelişmişlik Ölçütü (2) İnsan gelişmişliğinin gerçek maliyeti: KÜRESEL ISINMA! Bir Moğol bilimci İnsani Gelişmişlik Endeksi’ni düzelterek yeniden düzenledi. Ömer Kuleli, okuleli@gmail.com B irleşmiş Milletlerin (BM) düzenli yayınladığı İNSANİ GELİŞMİŞLİK ENDEKSİ (HDI) medyada önemle yer alır. Sıralamada üstte olanlar “gelişmişliklerinden“ dolayı altta olanlar tarafından kutlanır, örnek görülürler, kıskanılırlar! Şimdilerde Türkiye bu sıralamada 180 ülke içinde 92. sıradaymış. 7 Aralık 2012 tarihli CBT’de Halit Suiçmez’in Türkiye’nin kalkınması ile insani gelişmişlik endeksinini ilişkilendiren yazısını okuyunca, CBT 1344/ 8 21 Aralık 2012 bu endeksin gerçek maliyet kalemlerinden birisine, enerji kullanımına da, kısaca dikkat çekmek istedim. Mongol Ulusal Üniversitesi’nden bilim adamı Chuluun Togtokh, HDI iyileşmesi arttıkça karbon salımının da hızla arttığına; salımın ulusal gelirle orantılı arttığına ama sağlık ve eğitim gelişimine hiç bağlı olmadığına, HDI artışının gerçek maliyetinin küresel ısınma olduğuna ve bunun da sürdürülemez olduğuna dikkat çekiyor! (Nature, 17 Kasım 2011, s.269). “Çok kirletenleri kutlamaya son verelim artık!” diye haykırıyor bize. Çevreyi çok kirletip zengin olanın HDI sıralamasındaki yerinin “haksız bir kazanım” olduğunu öne sürüyor. C. Togtokh, BM’in kendi yöntemi ile hesapladığı HDI’yı BM’nin kendi yayınlarındaki “kişi başı karbon gazı salımı” verileri ile düzeltip İNSANİ SÜRDÜRÜLEBİLİR GELİŞMİŞLİK ENDEKSİ (HSDI) adını verdiği yeni bir sıralama yaptı. YENİ SIRALAMA Dedikleri açık: • Enerji kullanımı ile doğru orantılı olan karbon gazı salımı gelir düzeyine sıkıca bağlıdır. Genellikle bir ülkede HDI ne denli hızla artarsa karbon salımı da o denli hızla artmaktadır. • Salımların artışının ülkedeki eğitim, sağlık, adalet, demokrasi düzeyi ile bağlantısı zayıftır. Örneğin iyisi Türkiye’den. Son on yılda dünyada karbon salımını en çok artıran ülkelerdeniz; sizce okullarımızın sayısı ve kalitesi mi arttı, hastanelerimiz daha mı iyi hizmet veriyor bize? Sonuçta artan HDI’nın dünyamıza gerçek ekonomik maliyeti küresel ısınma olmaktadır. Pek çok “gelişmiş” ülke (ABD, Kanada, Avustralya) C. Togtokh’un bu yeni sıralamasında yerlerini koruyamadı; bir bölümü daha yukarı çıkabildi (İsveç, Hong Kong, Fransa, Avusturya.) Çevre koruma, enerji tasarrufu, yenilenebilir kaynak kullanımı vb. konularda öne çıkan ülkeler (Norveç, Hollanda, Japonya, Almanya, İsrail) yerlerini koruyabildiler. BM’in ve Togtokh’un çizelgelerini yan yana gördünüz. Sizce adam haksız mı? Hangi ülkelerin Aralık 2012’de Doha’da yapılan toplantıda “KYOTO’yu sürdürelim”I kararına destek vermediğini gazetelerden okursanız onun cesaretini daha çok beğeneceksiniz. İki otomobilin birbirine çarpıp birkaç insanın da hastanelik olmasının ulusal geliri nasıl artırdığını ve benim bu ulusal gelirdeki TL/adam.yıl payımın en varsıl ve de en yoksulla aynı olduğunu öğrendiğimden bu yana, bu tür ölçümleri hep kuşku ile karşılarım. Anlaşılan bu kuşkularımı paylaşan Moğollar da var bu dünyada. Var olsunlar! Bu bilim adamının sesini büyük olasılıkla pek duyamayacağız, önerisini kabul edecek BM’de henüz icat edilmedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle