Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Her geçen gün kirlilik biraz daha artıyor Marmara Denizi’nin Değişen Oşinografik Şartlarının İzlenmesi (MAREM) Projesi 2012 Raporu sonuçlandı. Yapılan analizlerde Marmara Denizi’nde geçtiğimiz yıllara oranla daha fazla oksijensiz alana rastlandı ve su kalitesinin artarak bozulduğu gözlemlendi. Buna bağlı olarak tür çeşitliliği ve genel toplam miktarlarında ciddi düşüşler saptandı. Reyhan Oksay MAREM PROJESİNİN 2012 RAPORU AÇIKLANDI 1 954 yılından beri düzenli ölçümlerle Marmara Denizi’ndeki kirliliğin boyutlarını etkili bir şekilde ortaya koyan, 2006’dan bu yana SevinçErdal İnönü Vakfı bünyesinde ve iki yıldır AkKim Kimya ana sponsorluğunda sürdürülen MAREM projesi, 2012 yılı sonuçları 14 Aralık tarihinde bir basın toplantısıyla kamuoyu ile paylaşıldı. Proje kapsamında, Türkiye nüfusunun yaklaşık %30’unu barındıran Marmara Havzası’nda Çanakkale Boğazı’ndan Ege Denizi’ne uzanan 150’yi aşkın istasyonda ölçümler yapıldı. Yapılan analizler sonucunda Marmara Denizi’ndeki kirliliğe değinen proje lideri Levent Artüz, kirliliğin sürekli yükselen bir eğri izlediğini ve Marmara Denizi’nde oksijenin bittiğini söyledi. Söz konusu projenin hayata geçirilmesinde katkıda bulunanların başında Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü, Marmara Üniversitesi Çevre Sorun guları şöyle özetledi: “Türkiye nüfusunun % 30’unu barındıran bu bölgede, deniz suyundaki azot fosfor yükünü ölçtük. İnsan ve deniz canlıları açısından önemi büyük olan ağır metallerden cıvanın büyük bir sorun oluşturduğunu gördük. Azot ve fosfor MAREM Projesi ekibi fitoplanktonların besin kaynağıdır. Bu canlılar büyüyor ve diğer canlıların göç etmesine yol açıyor.” Proje lideri Levent Artüz bu yıl ilk olarak izole bir balıkçı köyünde ağır metal araştırması yapacaklarını açıkladı. Gönüllü deneklerden alınacak örneklerde ağır metalleri araştıracaklarını söyleyen Artüz, “Bu ülkemizde ve dünyada ilk kez yapılacak bir araştırma. Deniz ürünleri ile beslenen insanların kanında ve dokularında ne kadar cıva ve kadmiyum biriktiğini böylece öğrenmiş olacağız” diye konuştu. Artüz ayrıca bu çalışmanın Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi ile birlikte yürütüleceğini söyledi. Artüz ayrıca bu yıl “Kirliliğin, Marmara Denizi ile ilişkide olanlar üzerindeki sosyolojik etkisi” olarak özetlenebilecek proje ayağı ile de çalışmaların başlatıldığını söyledi. Basın toplantısına katılan evrim biyoloğu Mustafa Kocagil, Marmara Denizi’nin kirlenmesi ve balık ölümlerinin tek ne AĞIR METAL ARAŞTIRMASI MULTİDİSİPLİNER YAKLAŞIM “DENİZ KİRLİLİĞİNİN TEK NEDENİ İSKİ” deninin İSKİ’nin biyolojik arıtma tesislerinin olmaması olduğunu iddia ederek bugün su faturalarından arıtma parası alındığını fakat biyolojik arıtmanın olmadığını söyledi. İSKİ’nin 400 bin metreküp kapasiteli Ataköy arıtma tesisini açtığını ancak bunun yeterli olmadığını söyleyen Kocagil, İstanbul Belediyesi’nin açtığı arıtma tesislerinin kirliliği önlemede çok yetersiz kaldığını söyledi. Proje koordinatörü O. Bülent Artüz ise özellikle Menekşe Plajı açıklarında derin deniz deşarjı ile atık suların olduğu gibi denize boşaltıldığını dehşet içinde gözlemlediğini belirterek şöyle konuştu: “Atık suların arıtılıp arıtılmadığını anlamak için su örneklerini analiz etmeye gerek yok. Denizden yükselen ağır koku ve gördükleriniz bugün denizlerin niçin bu kadar kirli olduğunu anlatmaya yetiyor. Kaldı ki, atık suyun arıtılması bir üretimdir; arıtılmış su da nihai üründür. Belirli bir maliyet karşılığında elde edilen bir ürünün yeniden denize dökülmesini nasıl açıklarsınız? Örneğin fabrikadan yeni çıkmış bir otomobili araba mezarlığına atmanın bir anlamı var mıdır? ” DÜNYA GÖSTERGELERİ Levent Artüz ve Sevinç İnönü toplantıda. CBT 1344/ 14 21 Aralık 2012 ları Araştırma ve Uygulama Merkezi, Bahçeşehir Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, İTÜ, Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, İstanbul Üniversitesi Müh. Fak Jeoloji Müh. Bölümü, VKV Vakfı Amerikan Hastanesi’nden araştırmacılar geliyor. Proje kapsamında biyolojik parametreleri araştıran İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Dinçer Gülen, üç çukurdan, 1.200 metre derinlikten aldıkları örnekleri şöyle değerlendirdi: “Marmara Denizi deniz özelliğini kaybederek adını veremeyeceğim bir yapıya doğru evriliyor. Suda erimiş oksijen azlığına bağlı olarak tür çeşitliliği de giderek azalıyor. Ergene havzasının sularını da Marmara’ya katmaya çalışıyorlar. Bu kirliliği daha da vahim hale sokacak.” Projenin mikrobiyolojik parametrelerini değerlendiren Bahçeşehir Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nden Yrd. Doç. Hatice Eser Ökten, özetle şöyle konuştu: “Marmara Denizi’nin kuzey kıyılarında toplam bakteri ve koliform çok daha yoğun. Bazı noktalarda toplam bakteri kolonisi ve özellikle enterokok kolonisi sayıları yönetmeliklerde verilen limit değerlerin çok üzerinde. Bu bulguları Hıfzıssıhha Enstitüsü ile paylaştık.” Su örneklerindeki kimyasal parametreleri inceleyen Marmara Üniversitesi’nden Doç. Dr. Bahattin Yalçın kimyasal bul Ekonomi ve Barış Enstitüsü (IEP) 20022011 yılların arasındaki 10 yıllık dönemde 158 ülkenin yalnızca 31’inde terör saldırısının olmadığını belirtiyor. Bu saldırılar dünyanın dört bir yanında görülmekle birlikte, pek çoğu birkaç ülkede toplanmış durumda. Olay sayısı, ölüm, yaralanma ve tahmini maddi hasar sayısının beş yıllık ortalamasının alınmasıyla oluşturulan sıralamaya göre Irak birinci sırada yer alıyor. Dünyadaki en şiddetli 20 saldırının 11’i Irak’ta meydana geldi. Gerçekten de 20022011 yılları arasında terörizme bağlı ölümlerin üçte biri Iraklıları hedef almış. Bu ülkedeki olaylar 2007 yılından sonra tırmanışa geçmekle birlikte ölenlerin sayısı azalıyor. Terör olaylarının sıklıkla görüldüğü diğer ülkeler sırasıyla Pakistan, Afganistan ve Hindistan. Bu 10 yıllık dönemde en şiddetli terör olayı 518 kişinin öldüğü ve 216’sının da yaralandığı Nepal’de meydana geldi. Bütün bu olumsuzlukların içinde tek olumlu nokta 2008 yılından sonra terör olaylarında artış izlenmemesi. DÜNYADAKİ TERÖR SALDIRILARININ HARİTASI