24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Celal Şengör’e cevap:’İTÜ’de neler oluyor’ ELECO 2012 Sempozyumu Gerçekleşti Prof. Dr. Özcan Kalenderli E CBT 1344/ 19 21 Aralık 2012 lektrik Mühendisleri Odası (EMO) Bursa Şubesi, Uludağ Üniversitesi MühendislikMimarlık Fakültesi, Elektronik Mühendisliği Bölümü ve İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ElektrikElektronik Fakültesi tarafından düzenlenen ELECO’2012: Elektrik, Elektronik ve Bilgisayar Mühendisliği Sempozyumu ve Sergisi, 29 Kasım – 01 Aralık 2012 tarihleri arasında Bursa’da gerçekleşti. Tek yıllarda uluslararası düzeyde düzenlenmek üzere planlanan bu konferans serisi, “Electrical and Electronics Engineering Conference” kelimelerinin baş harflerinden esinlenilerek “ELECO” olarak adlandırılmıştır. Çift yıllarda ulusal düzeyde düzenlenen sempozyumlar da aynı seri içerisinde yer aldıklarından, aynı ismi kullanmakta. 1999 yılından bu yana ELECO Sempozyumlarında Sempozyum Yürütme Kurulu’nun üzerinde durduğu en önemli konu, gelen bildirilerin iyi bir hakem süzgecinden geçmesi ve belli bir kalite çizgisinin tutturulmasıdır. Bu duyarlılık, ulusal ve uluslararası kongre ve sempozyum sayısındaki hızlı artışa rağmen ödünsüz olarak devam etti. ELECO 2012 sempozyumuna iletilen 217 adet bildiri, ülkemizin çeşitli üniversitelerinden 350 öğretim üyesi tarafından 1040 hakemlik yapılarak değerlendirildi. Bildiri başına en az üç, en çok beş nitelikli değerlendirme ve ayrıca sonuçların uzman konu izleyicileri tarafından son değerlendirmesi ile belli bir çizginin altında kalan ve/veya özgün çalışmaları yansıtmayan bildiriler elendi ve 172 adet bildirinin sempozyumda sunumu kararlaştırıldı. ELECO Sempozyumlarında bugüne kadar izlenen yol sonucunda ulaşılmış olan bilimsel kalite, saygın uluslararası konferansların düzeyine erişti, ELECO ismi, ülkemizde adeta bir marka sempozyum haline geldi. ELECO’da 172 adet araştırma bildirisi yanında işaret işleme, elektromanyetik kirlilik, elektrik makineleri ve otomasyon konusunda dört çağrılı bildiri ile sempozyum kapsamı zenginleştirildi. Çağrılı bildirilerden birisi, Sempozyum açılışında Prof. Dr. Tayfun Akgül tarafından yüz Prof. Dr. Tayfun Akgül ELECO 2012 açılışında tanıma üzerine yapıldı. yüz tanıma üzerine sunum yaptı. Diğer çağrılı bildiriler şunlardı: Boğaziçi Üniversitesi’den Prof. Dr. Selim Şeker: elektromanyetik alanlardan korunma, ODTÜ’den Prof. Dr. H. Bülent Ertan: elektrik makinalarından yeni bir konum kontrolu ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Galip Cansever tarafından kontrolotomasyon üzerine... ELECO 2012 kapsamında, karikatürist ve öğretim üyesi Prof. Dr. Tayfun Akgül’ün eserlerinden bir kısmının sergilendiği bir karikatür sergisi açıldı. ELECO 2012 Sempozyumunda, bundan önceki ELECO’larda da olduğu gibi, genç araştırmacılara ve öğrencilere, Gelecek Parkı adıyla açılan bir sergileme bölümünde, çalışmalarını sergilemelerine olanak verildi. ELECO’2012 Sempozyumu’nda, 21 Mayıs 2012 tarihinde vefat eden, İstanbul Teknik Üniversitesi, ElektrikElektronik Fakültesi, Kontrol Mühendisliği Bölümü emekli öğretim üyesi Prof. Emin Ünalan ve 17 Ağustos 2012 tarihinde vefat eden, EMO Yönetim Kurulu Eski Başkanı, TMMOB 2831. dönemleri arasında ve 3437. dönemleri arasında Yüksek Onur Kurulu Üyesi olan EMO Onursal Başkanı Ahmet Altay VAROL anısına en iyi öğrenci bildirisi ödülü verildi. Ödüllerden birisini Dokuz Eylül Üniversitesi, ElektrikElektronik Mühendisliği Bölümü’nden Neslihan Avcu ve diğerini İstanbul Üniversitesi, ElektrikElektronik Mühendisliği Bölümü’nden M. Emin Başak başarılı çalışmalarıyla almaya hak kazandı. ELECO 2012’de sunulan bildirilerden seçilen bir bölümü, TJEECS “Turkish Journal of Electrical Engineering & Computer Sciences“, IUJEEE “Istanbul University Journal of Electrical and Electronics Engineering“, “Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Bilimsel Dergi“ ve IJATES2 “International Journal of Advances in Telecommunications, Electrotechnics, Signals and Systems” dergilerinde ELECO 2012 Özel Sayısı kapsamında genişletilerek makale olarak yayınlanacak. Celal Şengör, 7 Aralık 2012 tarihli yazısında İTÜ’deki işten atılmalara karşı araştırma görevlilerinin beş aydır devam eden mücadelelerini eleştirdi ve İTÜ Rektörlüğü’nün aldığı işten atma kararını alkışladı. Şengör’e göre “kalitesiz kişilerin” oranının “%90’ların üzerinde” olduğu üniversitelerde yardımcı doçentlik ve araştırma görevliliği sürekli iş olmamalı, belirli bir sürenin sonunda bu kadrolardaki kişiler işten atılmalı. İTÜ araştırma görevlileri olarak bizler, öncelikle Celal Şengör gibi bir bilim insanının karmaşık boyutları olan bu soruna böylesine yüzeysel ve sınırlı bakıyor olmasından dolayı üzüntü duyduk. Kendisi, bir bilim insanına yakışmayan kolaycı bir yaklaşımla, gelişmiş ülkelerdeki doktora sürelerinin kısalığını ülkemize kopyalayarak “kalitesiz kişiler” oranını düşürebileceğini düşündü. Oysa, bu uygulamayı destekleyen diğer faktörleri kopyalamayı unuttu. Örneğin, doktora eğitiminde öğrenci ve danışmanı denetleyen mekanizmaları; doktora bitmeden başvurulabilen, böylece akademik hayatın kesintiye uğramamasını sağlayan doktora sonrası araştırma olanaklarını ve en önemlisi doktor adayını besleyen bilimselkültürel ortamı. Tüm bu eksiklikleri görmeksizin kurumları ve sistemi eleştirmek yerine, kendi dışındakileri yetersiz göstermek Celal Şengör’den sıkça gördüğümüz bir yaklaşımdır. Üniversitelerin bilgi üretimi doğrudan sermaye taleplerini karşılayacak şekilde yönlendirilmek istenilmekte. Üniversitelerdeki iş güvencesi kademeli olarak ortadan kaldırılmakta, en pahalı yatırımlardan biri olan yetişmiş bilim insanı, vakıf üniversiteleri ve sermaye için ucuz ve yedek iş gücüne dönüştürülmekte. Gerekçe olarak, çalışmayan akademisyenlerin elenmesi gerektiği söylenmektedir. Oysa bu, idari düzenlemelerle yapılabilecekken, bunun yerine araştırma görevlilerinin iş güvencesi ortadan kaldırılmak istenmektedir. Bunu destekleyenler nedense kendi iş güvencelerini sorgulamıyor. Araştırma görevlilerinin yasal görev tanımındaki muğlaklıktan kaynaklanan işlerin yoğunluğu, doktora tez çalışmasında gereken teçhizat ve laboratuarların zamanında kurulamaması ve tez yönetmeye dair sorumluluğu bulunmayan doktora tez danışmanları nın etkileri göz önüne alınmadan, önerilen çözümler gerçekçi değildir. Sorunun çözümüne dair Avrupa’dan örnek vermek gerekirse; İtalya, İngiltere ve Almanya gibi ülkelerde, doktora süresinde ders almak gerekmemekte, doktora öğrencisi çerçevesi önceden belirlenmiş bir konuda tez çalışmasına hemen başlayabilmektedir. Oysa Türkiye’de, doktora sürecinin ortalama ilk iki yılı çoğu tez konusuyla ilgisiz olan dersleri almakla geçmektedir. Ayrıca, doktora yeterlilik sınavları; çerçevesi belirlenmeden verilmiş tez konuları; tez konusunun sonradan değişmesi gibi etkenler tez çalışmasına ayrılan süreyi kısıtlamaktadır. Pratik olarak, doktora tezi için geriye ortalama 3 yıl kalmaktadır. Bütün bu hususlara bakılmaksızın altı yılda doktora bitmeli kararı tepeden inmecidir. İTÜ’de doktora tezi yapmak için birçok sınavı geçmiş ve yeterliliği başarmış olmak gerekmektedir. Araştırma görevlileri bölümlerince seçilen hatta bazen bu yola girmeye hocaları tarafından bizzat yönlendirilen başarılı öğrencilerdir. Tabiri caizse kırk elekten elenen bu insanları doktora çalışmalarını altı yılda bitiremediler diye “başarısız” olarak yaftalamak gerçekçi bir yaklaşım değildir. Hatalı bir mekanizmanın çıktılarını yok saymak, mekanizmayı düzeltmez. Celal Şengör, sorunun çözümünü öğretim üyelerinden hesap sormayan, kendini ezdiren asistanlarda ve buna sessiz kalan öğrencilerde aramakta; %90’ı başarısız olan öğretim üyelerinin dönüşümünü de bizim sırtımıza yüklemektedir. Kendi dışındakileri suçlamakta hızını alamayan Celal Şengör, öğrencileri de niteliksiz eğitimi protesto etmedikleri için suçlamaktadır. Kendisi, niteliksiz eğitime çözüm sunmak için bir çaba içerisine girmiş midir? Yazının kapsamını dağıtmamak için akademik ortamın geliştirilmesi ile ilgili daha çok söyleyeceklerimiz olduğunu not etmekle yetiniyoruz. Türkiye‘deki akademik sistemin düzeltilmesi için kapsamlı çözümler gerektiğini, ülke dışından örnekler alınacaksa o ülkelerdeki diğer dinamikleri de gözeterek alınması gerektiğini yineliyoruz. İTÜ Asistan Dayanışması Doktorlar ve Şikâyetler Ayhan Ulubelen, Bilim Akademisi Üyesi Çok genç yıllarımda Ayn Rand’ın “Atlas Shrugged” isimli bir romanını okumuştum. Hatırlayabildiğim kadarı ile New York kentinden, hemen hemen her meslekten dehâ sahibi birtakım kişiler yavaş yavaş kayboluyordu, sanırım toplumun genel havası ve baskısına dayanamayıp yeraltına çekiliyorlar ve kendilerini bu beğenmedikleri toplumdan ayırıyorlardı. Bulsam tekrar severek okuyacağım bir kitaptı. İlk okumamdan hemen hemen 50 yıl sonra, bu kitabı aklıma getiren Dr. Melike Erdem’in 48 saat süren, gerçekten dayanması güç, adeta işkence gibi bir nöbetten sonra, hakkındaki şikâyete dayanamayarak intiharı oldu. Gencecik bir kadının ölümüne içim yanarken, bu şikâyet hattını koyanlara ve kullananlara lanet ettim. Benzeri bir hattın öğretmenler için de konulduğunu öğrendim. İşte o zaman roman devreye girdi ve bir gündüz rüyası gördüm. Doktorların tümü yavaşca ortadan çekilse ve ortada şikâyet edilebilir hiçbir doktor kalmasa, bakanlık daha önceleri düşündüğü gibi yüksek paralar vererek dışarıdan doktorlar getirse, gelenler eğer bizden de geri ülkelerden gelmedi ise geldiklerinden üç gün sonra kaçsalar ya da kalırlarsa hastalara önce ciddiyetle bakıp sonra sayıların çokluğu karşısında dehşete düşüp şişirme birer reçete yazsalar ne şık olurdu, diye kendi kendime gülmeye başladım. Aziz halkımız acaba o zaman şikâyetçilerin yakasına yapışır mıydı, doktorlara saldırmaktan, hakaret ve küfür etmekten ve hatta dayak bile atmaktan tümü ile vazgeçer ve uygar bir toplumda bu çok zor mesleğe ve onu icra edenlere saygı duyarlar mıydı. Acaba bu şikâyet hattını faaliyete geçiren ve mutlak çok iyi bir şey yaptıklarını düşünen idareciler “Sağlık Mesleği” mensuplarını boğduklarını ve sabırlarını en sonuna kadar zorladıklarını anlarlar mıydı? Öğretmenlere gelince, sınıfta efelik yapan erkek çocuklar, evlerinin nazlısı şımarık kızlar en ufak bir ihtarda ya da sınıfın tembelleri düşük notlar aldıklarında hocalarını şikâyet etmeyeceklerini kim garanti eder. Şimdi bile hocalarından türlü çeşitli nedenlerle şikâyet eden, her vesileyle ailesini okula gönderenler hiç de az değil. Hadi gelsin öğretmen intiharları, bekleyin çok sürmez.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle