Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Bilimsel düşüncenin yayılması Bütün halkın bilimsel bilgilere ulaşabilmesi ve bilimsel düşünebilme yeteneğini kazanması nasıl mümkün olabilir? Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com Bir yanda Kara Cuma denilen üç günlük alışveriş çılgınlığını bir gün daha uzatmak için icat edilmiş olan Siber Pazartesi, diğer yanda ise ekonomik kriz nedeniyle tüketemeyen Amerikalılar için icad edilmiş yeni bir eğilim: Tüketimde minimalist takılmak! Bu terim 2005 yılından beri ABD başta olmak üzere Almanya, Kanada, İngiltere gibi ülkelerde yaygın olarak kullanılıyor. Tüketim toplumu kültürünün icat ettiği bir başka pazarlama sloganı olarak değerlendirilebilir. Malum ABD’de Kasım ayının üçüncü Perşembe günü kutlanan Şükran Günü’nün ertesi günü olan Cuma, tatil sezonunun açılışı olarak değerlendiriliyor ve o gün insanlar yoğun bir alışverişe başlıyor. Çünkü tatil sezonu indirimi o gün başlıyor. Bu nedenle Kasım ayının üçüncü cuması “Kara Cuma” olarak adlandırılıyor. Siber Pazartesi de hemen “Kara Cuma”yı izleyen Pazartesi gününe verilen isim. Söylendiğine göre bir süredir pek çok Amerikalı Kara Cuma günü AVM’lerde dolaşıp sadece satın alacağı şeyleri tespit ediyor ve fiyat kıyaslaması yapıyor. Ancak alım yapmıyor. Onun yerine Pazartesi günü ofise gittiğinde tespit ettiği şeyleri internet üzerinden ve eticaret sitelerini kullanarak sipariş ediyor. Figürler şaşırtıcı. comScore firmasının istatistiklerine göre ABD’de 2006’da 610 milyon dolar olan Siber Pazartesi cirosu yıllar içinde sırasıyla 730 milyon, 846 milyon, 887 milyon dolara çıkmış. 2010’da ilk kez milyar dolar sınırı aşılarak bir milyar 28 milyon dolarlık ciro yapılmış. En son geçen seneki ciro ise bir milyar 251 milyon dolar. Deyimi ilk kullanan Shop.org sitesi bu güne özel bir web sitesi de yapmış durumda. Adı cybermonday.com. Bu sitede o güne özgü özel indirim yapan markaları, web sitelerini bir arada bulmak olası. Site gün boyunca her saat farklı firmaların/web sitelerinin özel indirimlerini anons ediyor. İndirimler %50’nin üstüne kadar çıkabiliyor. ZDNet Fransa’ya göre Fransa 2008’den beri “Siber Pazartesi”yi kullanıyor. Portekiz ise 2009’dan beri. Almanya’ya Siber Pazartesi’nin gelişi 2010 yılında olmuş. Getiren de Amazon.com sitesinin Almanya şubesi olan Amazon.de sitesi. Keza Yeni Zelanda da 2010’dan beri Siber Pazartesi’yi kutluyor. Hatta bir gün olarak değil tüm hafta boyunca. Akla gelecek bir soru da Siber Pazartesi’nin Kara Cuma’yı gölgeleyip gölgelemediği olabilir. Madem Siber Pazartesi’yi kullananlar, Kara Cuma dönemini (CumaPazar arası) sadece vitrinleri inceleyerek geçiriyor, acaba bu durum Kara Cuma cirolarını düşürmekte mi? Wikipedia.org sitesindeki istatistiklere göre Kara Cuma hafta sonu yapılan harcamalarda bir azalma yok. 2008’de 41 milyar dolar olan hafta sonu cirosu, bu yıl 59 milyar doları geçmiş durumda. Bu da aslında Siber Pazartesi’nin alternatif bir alışveriş çılgınlığı olmak yerine, Kara Cuma hafta sonunu bir gün daha uzatmak için icat edilmiş güzel bir pazarlama taktiği olduğuna işaret ediyor. Madem Pazartesi günü kimsenin alışveriş yapma imkanı yok, o zaman lojistik sebepleri ortadan kaldıralım diye düşünülmüş sanki. Böylece hem yılın bir Pazartesi günü çalışanlar “Pazartesi sendromu”ndan kurtulur, hem de ofislerinden alışveriş yapmaya devam edebilirler. Öte yandan ekonomik kriz nedeniyle alışveriş yapamayan Amerikalılar rencide olmasın diye “tüketimde minimalist (yani “az”) takılmak” gibi yeni bir “eğilim”in de ABD’de yükselmekte olduğu söyleniyor. D Siber Pazartesi oğa ve toplum hakkındaki bilgilerimizin çok arttığı ve derinleştiği günümüzde, uzmanlık eğitimi almamış insanlar bu bilgilerle ve bilimsel düşünme formasyonuyla nasıl donatılabilecek? Gerçekten bugünkü insanların bilgi edinme süreçleriyle, bilgi dallarındaki uzmanlaşmanın çeşitlenmesi ve derinleşmesi olgusu arasında büyük bir açıklık oluşmuştur ve bu açıklığın giderilmesi, günümüzün en önemli sosyal problemlerinden biridir. Aristoteles (M.Ö. 384322), deyim yerindeyse, bütün bilim dallarının uzmanıydı. Çünkü o dönemdeki birikmiş bilimsel bilgi ve deneyim miktarı, yeterince zeki bir kişinin yaşam süresi içerisinde edinebileceği bir düzeydeydi. 18. yüzyılda bile bu durum hâlâ çok fazla değişmiş değildi. Örneğin Fransız bilim insanı Buffon (17071788), çok iyi derecede zoolog, botanikçi, jeolog, paleontolog ve matematikçiydi. Elektrodinamiğin kurucusu Fransız bilimci Ampère (17751836), 19. yüzyılın başlarında hem matematikte, hem kimyada, hem de fizikte çok iyi bir uzmandı. Günümüzde bu durum artık imkânsızdır. Örneğin bugün fizikte yeni bilgiler üretebilmek için fiziğin belli kollarında uzmanlaşmak gerekiyor. Yeni bilgi bugün çok derindedir. Böyle bir ortamda halk, doğru kararlar verebilmek ve yanılgılardan kaçınmak için gerekli olan bilgilere ve bilince nasıl ulaşacak? Bunun sadece iki yolu vardır: Birincisi; uzman bilim insanlarının, çalışmalarının sonuçlarını halkın anlayabileceği bir biçimde ve dilde açıklayabilecek ve yayınlayabilecek bir beceri kazanmaları. (Bütün zamanların en büyük bilim insanlarından Kepler (15711630), büyük bilimsel keşiflerinin ardından, ortaya çıkardığı olguları bilim kurgu türünden bir kitapta popüler bir dil le anlatmış, fakat bu kitap, ancak onun ölümünden sonra 1634’te oğlu tarafından yayınlanabilmişti. Kepler’in bu eseri, bir Ay’a seyahat öyküsü üzerine temelleniyor ve kopernik sistemini anlatıyordu. Bir bilim insanının popüler yayın yapmasının ilk örneklerinden biri olan bu eser, Ay ve Güneş üzerindeki kutsallık halesinin kırılmasında ve bu gök cisimleriyle ilgili imgelerin değişmesinde önemli bir rol oynamıştı). İkincisi; bilim gazetecileri, bilim muhabirleri veya bilim redaktörleri olarak adlandırabileceğimiz insanların, bilimsel konuları akademik çerçeveden popüler çerçeveye doğru olarak dönüştürmeye yetecek ölçüde bir bilimsel formasyon edinmeleri. Avrupa’nın, hem bilimde, hem de demokrasideki ilerlemesini, son 300 yılda yaptığı milyonlarca sayıdaki popüler bilim yayınına borçlu olduğunu söylersek gerçeği hiç abartmış olmayacağız. Bugün Avrupa’daki demokratik yapının ve laikliğin teminatı, Avrupa uluslarının bilimsel düşünebilme yeteneğinde ulaştıkları düzey ve bilimsel bilgilere ulaşabilmelerindeki kolaylıktır. Bunun en önemli kaynağı da, üretilen her bilimsel bilginin, çok çeşitli yollardan halka ulaştırılması olmuştur. Öte yandan bilimin popülerleştirilmesi, sadece halkın bilimsel bilgi ve düşünüş düzeyinin yükselmesine yol açmakla kalmamakta, aynı zamanda bilim yapmak isteyecek gençleri uyararak, yönlendirerek ve bilinçlendirerek, geleceğin akademik bilim dünyasının yeni kaynaklarını da yaratmaktadır. Bilimin ve bilimsel düşünüş tarzının toplumsallaşması, ancak bu tür popüler bilimsel faaliyetlerle gerçekleşmiştir ve gerçekleşebilecektir. Bilim için demokrasiyi, demokrasi için de bilimi geliştirmek gerekiyor. Her ikisini geliştirmek için de bilimsel bilgilerin ve bilimsel düşünüş tarzının halk arasında yayılmasını sağlayacak yayınların yeterince gerçekleştirilmesi. Einstein, olağanüstü zekâsını neye borçluydu? Dünyaca ünlü bilim insanı Albert Einstein’ın ölümünden bu yana neredeyse altmış yıl geçmesine rağmen araştırmacılar hâlâ olağanüstü yetilerini açıklayabilmek için uğraşıyor. Daha önceleri gerçekleştirilen araştırmalar beyninin gerçekten de birçok açıdan özel olduğunu göstermişti. Ancak yeni bir analiz Einstein’ın dehasını sadece beynine borçluğu olmadığını gösterdi. Einstein’ın beyniyle ilgili ilk incelemeler, Nobel ödüllü bilim insanının 1955 yılında 76 yaşında hayata veda etmesiyle başladı. Yetkili patolog Thomas Harvey, Einstein’ın beynini kafatasından çıkardıktan sonra 240 parçaya dilimleyerek fotoğrafını çekmiş. Harvey daha sonra bu beyin örneklerini ve fotoğraflarını dünya genelinde çalışan en az on sekiz araştırmacıya gönderdi. Dünyanın çeşitli yerlerine dağıtılmış malzemeyle ilgili daha sonraki on yıllar içinde sadece altı araştırma yayımlandı. Bunlardan bazıları gerçekten de Einstein’ın beyninde olağanüstü özellikler gösteriyordu. Mesela bazı beyin bölgelerinde sinir hücreleri daha büyük bir yoğunlukta yer alırken, beyindeki sinir hücreleri ve glia hücrelerinin sayıları arasındaki oranın standartlardan sapması gibi. Bu konulara dikkat çeken son araştırma 2009 yılında yayımlanmıştı. Antropolog Dean Falk bu çalışmasında daha gelişkin bir alt parietal (yan) loptan söz ediyor ve incelemeler, 2007 yılında hayata veda eden Harvey’in fotoğraflarına dayanıyordu. Son araştırma çerçevesinde Falk ve ekibi bugüne kadar yayımlanmayan 14 diğer fotoğrafı inceledi. Yayımlanan araştırmada ayrıca beyin örneklerini fotoğraflarla ilişkilendiren Harvey’in “haritası” da yer alıyor. Bilim insanları Einstein’ın beynini, bilim literatüründe yerlerini almış diğer seksen beş kişinin beyniyle karşılaştırmışlar. Araştırmacılar bu sefer de beynin çok özel olduğu sonucuna ulaşmışlar. Gerçi 1230 gramlık ağırlık ortalama bir büyüklük ama bazı bölgelerdeki bükümler ve kıvrımlar neredeyse başka hiç kimsede bulunmuyor. Mesela sol beyin yarısındaki sensomotorik (duyusal ve hareketsel yetiler arasındaki etkileşim) kortekste. Ayrıca dahinin prefrontal korteksi (beynin ön bölgesi) de önemli ölçüde daha büyük. Harvard Tıp Okulu sinirbilimcisi Albert Galaburda gerçi Science dergisinde yayınlanan ayrıntılı tanımlamaya övgüler diziyor. Ama sonuçlar öte yandan örneğin “özel beynin” sebebiyle ilgili soruları da beraberinde getiriyor. Einstein özel beyni sayesinde mi büyük bir fizikçi olmaya yatkındı yoksa beyni olağanüstü uğraşları nedeniyle mi değişmişti? Falk iki faktörün de rol oynadığından emin. Dahiyi yaratan, özel beyni ve avantajlı çevresiydi. CBT 1341/ 12 30 Kasım 2012