18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Açık Görüş AYLAK B LG Tahir M. Ceylan [email protected] Kadınlarımızı niçin koruyamıyoruz? Son yıllarda ülkemizde dini eğilimler ve kadını daha çok kontrol etme eğilimleri devlet politikası haline gelmiştir. Bu eğilimler özdeşim düzeneği ile hemen halkın davranışına da yansımaktadır. Prof. Dr. Nevzat Yüksel, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı, [email protected] “Son 7 yılda kadın cinayetleri % 1400 arttı. Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre Türkiye’de günde ortalama 5 kadın öldürülüyor.” 11.2.2011, Cumhuriyet. Cümleler dır Yüzünde toprak izi olanın alnında çakıl izi bulunması doğalİnsana zıt gitme huyu, bir insanın kontrolüne girmekten korkanlara hastır İnsan gövdesine başkalaşarak kendine “ben” der İçte bir ruh taşıyarak işe gidilmez Sosyal bir insan sahici bir insan olamaz Işık hapsedilebilirse, hiç de depolanabilir Kaderin tecellisini en kolay tembeller aksatır Azalmak katılmak içindir Dünyada başka insanlar olduğu için bir insan sonsuz olur Nüfusu çok az ve çok fazla olan türlerde hayatta kalmak için işbirliği zorunlu olduğundan bencillik görülmez, dokuz milyar insanın yaşayacağı bir dünyada yarın o yüzden bencilleri darağacında görebiliriz Milliyetçilik, solculuk, liberallik, anarşistlik insanın siyasi özellikleri değildir, insan işletim sistemleridir Gizli olan güçlüdür Tchaikovsky, Hemingway, Gaugin ve Zola depresyon yönünden tedavi edilmiş olsalardı, bugün kendilerini tanıtan o eserleri vermemiş olacaklardı Bir gün dünyadan sıtma gibi depresyon da eredike edilirse, hümanizma kalmayacaktır İnsanın en kolay gösterdiği duygu hainlik, en zor ortaya çıkarttığı davranışsa basirettir Metabolizması hızlı olanlar acımasız ve/veya saldırgandır, yiyecek bulmak peşinde her biri saldırmaya alışmıştır çünkü Üyeleri birbirini yaralamadan savaşan türler ortaklık içgüdüsüne sahiptirler ve her biri karşıdakini kendi parçası kabul eder İyilik sonuçtur kötülük sebep, iyilik uzun kötülük kısa sürer, iyilik yavaş gelir yavaş gider, kötülük hızlı gelir hızla kaybolur gider, iyilik yüzeyseldir kötülük derin, iyilik dengeyi bozar kötülük kurar ve dahi iyilikten sonra kayıp kötülükten sonra kazanç gelir; buna rağmen ama her kötü bu kadar kötüyken bile bir iyi bulmak, kötüyken bile düşmeyen kıymetinin algılandığını sınamak için kötüdür Şunu söyleyeceğim ama siz yaşamdan soğumayın yine de: Yılları yağ ve kan edinmek için geçiriyoruz! Doğruyu tam içine kadar işletmek, kendine karşı saldırganlıktır Yaşamı bütünüyle açıklamak isteyenlerin içinde hep dünyayı kontrol etmenin gizli arzusunu gördüm Yaşamım içimdeki ham duyguları sıralanmış sözcüklere, işlenmiş düşüncelere döndürmekle geçti Türkiye’de erkekleri durduran çocuklardır Hastalığımın arkasında bir suç yoktu, cezamın ardında olmadığı gibi Emosyon; en çok dikkat yetersizse ortaya çıkar. Emosyon konusunda en yanıltıcı kişiler Hintlilerdir. Sanki orada herkesin sadece kendine yönelik bir dili var. Çalışkanlarla sosyaller; haksız, ölçüsüz biçimde öne çıkıyor. Duyarlı onca insandan dünya faydalanamıyor. Asırlardır patavatsızlık kültürü izliyoruz. Kendini hafifçe korkutma ve öylece tutmayla, şiddetle korkarak ondan kurtulmanın verdiği bir mutluluk vardır. En kolay sevilenlerin; zayıflıkları konusunda konuşup, güçleri için tek laf etmeyenler, en sıkıcıların ve nefret uyandıranlarınsa bunun tersini yapanlar olduğunu biliyoruz. Bilmediğimiz, bu bilgiye sahip olmaktan ötürü yanıltıcı davrananlara karşı duyulacak duygudur; acaba bu “yavanlık” olabilir mi? Bilgi arttıkça yavanlığın da artması boşuna değildir zaten. Yaşam, üç beş parça şeyin durmadan yer değiştirerek ürettiği sonsuz sayıda aslı olmayan görüntüdür. İki hidrojenden bir helyum, üç helyumdan bir karbon, trilyonlarca karbondan insan, milyonlarca trilyon karbondan dünya... Bu kadar ve başka bir şey yok. Cumhuriyet’in haber haline getirdiği kadın cinayetlerindeki artışı, bir ruh hekimi olarak, toplumdaki genel eğilimlerdeki değişimlere bakarak insan ilişkileri açısından incelemek isterim. Yukardaki bilgiler ülkemizde, tutum olarak kadına yönelik saldırganlığı (agresyon) açıkça göstermektedir. Son 7 yılda kadınlara karşı saldırganlıkta açık bir artış olmuştur. Bu artışın nedenlerini bu dönemde aramak gerekir. Şiddet, insana ait özelliklerden biridir. Açık tehdit ve güç kullanımı ile birliktedir. Çevreyi kontrol etme ve hükmetme amacı taşır. Başta öldürme olmak üzere çevreye ve kendisine zararlı her türlü davranış bu gruba konulabilir. Bu zararlar genellikle fiziksel olmakla birlikte fiziksel yaralanmanın her zaman olmadığı, ırza geçme, çocuklara sarkıntılıklar gibi temelinde şiddet olan davranışlar da bu grup içine sokulabilir. Bunlar dışında darp, gasp, soygun ve kundaklamayı da içerir. Ancak bunlarla sınırlı değildir. Hangi davranış biçiminin gösterileceği büyük ölçüde o kültür ve kişisel yetiştirme biçimlerinde gizlidir. Saldırganlık ise daha kapsamlı bir kavram olarak bir tutumu ifade eder. Duygular ve düşünceler de bu kavram içindedir. Saldırgan davranış sözel ve fiziksel olabilir, şiddeti içermekle birlikte onunla sınırlı değildir. Bir objeye yönelebilmekle birlikte hiçbir şeye yönelmemesi de olasıdır. Saldırganlık doğumsal bir insan eğilimi olup, eğitim, kültür, sosyal etkenler vb. gibi birçok nedenden etkilenir. Psikiyatride ayrı bir tanı kategorisi olarak yer almaz. Yani saldırganlık ve şiddet davranışı tek başına bir insana tanı koymak için yeterli değildir. Saldırgan davranışa neden olabilen çok sayıda hastalık bulunmakla birlikte, şiddet davranışının bir hastalığın semptomu olma zorunluluğu yoktur. Genellikle bu davranışlar bir amaç ve isteğin engellenmesi ile ortaya çıkarlar. Ancak bu özgül düşünceler, duygu ve eylemler her zaman açık olmayabilir. zlenen öfke ve saldırganlığa karşın bunun her zaman mantıklı bir açıklaması olmayabilir. Saldırganlığa her zaman açık bir eylem eşlik etmeyebilir. Bazen de bu tür duygular, tamamen bastırılarak ruhsal kökenli fiziksel (psikosomatik) belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilirler. Freud, agresyonun insanın kaçınılmaz, içgüdüsel bir parçası olduğunu düşünmüştür. Teorik olarak sağlıklı işlev gören bir benlik, cinsel dürtülerle olduğu kadar saldırgan dürtülerle de baş edebilir. Kültür dürtüleri kontrol edebilmeyi kolaylaştırabileceği gibi zorlaştırabilir de. Aile ortamı şiddetin sık görüldüğü bir ortam olup aynı anda gelecekteki şiddet davranışı için kültür ortamı ve örnek oluşturur. Çocuklardaki şiddetin en etkin belirleyicisi, ailenin şiddet davranışını, çatışmaları çözmede bir yol olarak görmesidir. Sokak kavgaları, çatışmaları çözmede şiddeti ne kadar çok kullandığımızın kanıtıdır. Ataerkil toplum ve erkek egemenliği, kadını kontrol etmeyi temel amaç olarak görmektedir. Tarih boyu süregelen eğitim ve çocuk yetiştirme biçimlerimiz kadınları ve kız çocuklarını sıkı biçimde denetleme ve kontrol etmeyi erdem saymaktadır. Evde verilen sorumluluklar ve kural haline gelmiş rol paylaşımı da kontrolün sürmesini sağlamaktadır. Ahlaki değerlere uyumda erkek ve kız çocuklarından beklenilenler önemli ölçüde farklıdır. Kontrol görevleri büyük ölçüde baba tarafından yapılmakla birlikte buna sık olarak erkek kardeş de katılmaktadır. Gazete haberlerinde erkek kardeşleri tarafından öldürülen kızların haberleri de ön sıralarda yer alıyor. Psikososyal gelişim süreci boyunca erkekler korunmakta, kızlar ise hizmetçi gibi görülmektedir. Yerleşmiş gelenekler de bu durumun katı biçimde sürmesine neden olmaktadır. Örneğin kızların kısmeti çıkar, erkeğin kısmeti çıkmaz. Kız istemeye gidilir, erkek istemeye gidilmez. Kız ve erkek anlaşarak evlenmeye karar verseler bile kız isteme töreninden vazgeçilmez. Evlenince kadınlar işten ayrılır, erkekler ayrılmaz. Yemek yapma kadın işidir. Bazı işlere başvurmak kadınların aklından geçmez. Böylece kızlara vazgeçemeyeceği toplumsal roller hatırlatılır, deyim yerinde ise hadleri bildirilir. Önemli siyasi çalkantılar yaşayan ülkemizde baş örtüsü de bir özgürlük gibi sunulmaktadır. nançları gereği başörtüsü kullanma adı altında kadınlar erkekler tarafından denetlenmektedir. Örtünmenin mantıklı dini bir temel olmamasına karşın kadının cinsel nesne olarak görülmesine bağlı olarak din adına kadın kontrol edilmeye çalışılmaktadır. Kadın cinsel nesne ise erkek de öyledir. Neden kadın örtünür de erkek örtünmez? Bunu kimse sormamaktadır. Bu konu o kadar katı biçimde savunulmaktadır ki, gerçekte denetim ve esaret aracı olan örtünme kişisel özgürlük gibi sunulmaktadır. Alınan eğitim de bu denetim düzeneğinin altındaki kontrol isteğini görmeyi engellemektedir. Örtünme ve başörtüsü siyasal bir meta haline gelmiştir. Bazı siyasi gruplar başörtüsü ile beslenmektedir. Son yıllarda ülkemizde dini eğilimler ve kadını daha çok kontrol etme eğilimleri devlet politikası haline gelmiştir. Bu eğilimler özdeşim düzeneği ile hemen halkın davranışına da yansımaktadır. Toplum muhafazakârlaşmıştır. Erkeklerde kadınları daha çok kontrol etme, onları daha çok alınır satılır bir nesne gibi görme düşüncesi artış göstermiştir. Kadınlarda da eskiye göre kendi seçimlerini ön plana alma eğiliminin artması erkekte kontrol kaybı kaygısını arttırmıştır. Bu da bir nesne olan kadın bedeni üzerindeki hakkını kullanan erkeğe, kadın bedeni üzerinde tasarrufta bulunma ve öldürme cesaretini vermektedir. Yasalarda yer alan ve kadınları koruyan kurallar, toplumdaki genel eğilimlere ve devlet politikalarına uymuyor. Uygun yasalarımız var. Uyan yok. Bu politikaların sürmesi halinde kadın ölümlerinin giderek artacağını da bekleyebiliriz. D NSEL BASKILAR Ş DDET HASTALIK MI? CBT 1250/ 7 4 Mart 2011
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle