Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) “Pazarlama” interneti tam “sosyal medya”laştırmış ondan istifade edecekti ki ağababası (“siyaset”) kokuyu alıp geldi, şimdi onun rolünü çalıyor! Yargıtay’daki Yeni Düzenin rdelenmesi (1) Demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, uzlaşma kültürünü özümsemiş bir ülkede, yasama organının çıkardığı yasalar eleştirilse bile, toplumda ve siyasal ortamda derin ayrışmalara, bölünmelere, en önemlisi bir rejim bunalımına neden olmaları, çok ayrıksı beklenmeyen bir durumdur. Ne var ki; ülkemiz, şimdilerde, eski alışkanlıklara rahmet okutan bir dönemi yaşadığından; yasalar, toplumda ve siyasal alanda ülkeyi rejim bunalımlarına kadar götürecek düzenlemelere konu olmaktadır. Yargı alanında, birbiri ardından ben yaptım oldu inancıyla yapılan düzenlemeler çarpıcı örnek oluşturmaktadır.. Çetin Aşçıoğlu Yargıtay Onursal Üyesi cetinascioglu@gmail.com CBT 1250/ 12 4 Mart 2011 Özellikle son yirmi yılda medyanın yükselişi sonucunda yasama, yürüme ve yargı erklerine ek olarak medya “dördüncü erk” olarak yeryüzü kültüründe yerini almıştı. Şimdi ona da bir rakip geliyor; internet! Dijital kültür ya da internet, doğası gereği “mühendis”lerin oyuncağı olarak ortaya çıktı. Son yıllarda içeriğinin sunduğu imkânlar çerçevesinde toplumsal bir boyut kazandığı için sosyologların radarına gireceği tahmin ediliyordu ki web 2.0 teknolojisinin üstünde yeşeren Facebook, Twitter gibi imkânlar dijital kültüre “iletişim”cilerin el atmasına neden oldu. Bugün artık neredeyse koca internet önce “yeni medya” sonra da “sosyal medya” adıyla öteki her türlü özelliğini bir kenara bıraktı; bir gecede “medya” oluverdi. Internetin medya olmanın ötesinde imkân ve özelliklere sahip olduğunu söylemenin şu an için bir faydası yok. Bunu kimse duymayacaktır; ta ki bu rolü ile onu kullananların onunla işi bitene dek! Sonra günah çıkarırlar; olur biter! Dördüncü güç olarak anaakım medya rüştünü Birinci Körfez Krizi’nde ispat etmişti. Sosyal medya olarak internet ise dünya siyasi arenasında rüştünü Tunus ile başlayan domino oyunu vesilesiyle ispat ediyor. Tunus, Mısır, şimdi de Libya! ElCezire ya da diğer anaakım medya kuruluşlarının giremediği yerlerde Facebook, Twitter devreye giriyor. Batıya gönderilen her bir mesaj (tweet) anında birer kahramanlık melodisi gibi dünyada yankılanıyor. Facebook’ta kurulan bir muhalif grup süratle medya kanallarında haber yapılıyor. Ve şöyle bir mesaj gönderiliyor dünya kamuoyunun bilinçaltına : Muhalefet yükseliyor! Bakıyorsunuz; o grubu takip eden kişi sayısı elli, bilemedin yüz kişi! Görülen o ki neoconların yönetimindeki ABD, babadan kalma metodla (savaş marifetiyle) global dengeleri kendi lehine çevirirken, yeni ABD yönetimi bunu daha modern (hadi postmodern!) metodla yapıyor. Yoksa yeni slogan “Genç vatandaşlar rahatsız!” mı? Ancak o ülkelerin rahatsız olan genç vatandaşlarının ortak bir özelliği var anlaşılan. Aynı anda değil, nedense sırayla rahatsız oluyorlar. Mısır’da eski mareşal Mübarek’in gidip, muvazzaf generallerin yönetimindeki şimdiki askeri rejimin gelmesi üç hafta sürdü. Demek ki Libyalı gençler üç hafta boyunca kendilerinde o cesareti bulamamışlar. Mısırlı arkadaşlarının eylemlerinin sonucunu görmek üzere beklemişler. Eğer yarın Kaddafi de giderse, Libyalı genç arkadaşlarını izleyen sıradaki hangi ülkenin gençleri yeterince cesaretlenmiş olacak da harekete geçecek? Cezayir’in mi? Ürdün’ün mü? Suriye’nin mi? Pazarlama dünyası “Şu sosyal iletişim ağlarını nasıl paraya çevireceğiz?” sorusuna cevabı bulmuş ve interneti tam “sosyal medya” yapmıştı ki Wikileaks ile birlikte işin rengi bir anda değişti. “Pazarlama”nın ağababası (“siyaset”) kokuyu alıp geldi, şimdi onun rolünü çalıyor! II. Dünya Savaşı sonrası gelen “babyboomer” (68) kuşağından sonraki en güçlü nesil olacağı öngörülen YKuşağı’nın dünya sahnesine böyle bir başlangıçla çıkıyor olması da ilginç ve derinlemesine incelenmesi gereken bir olgu. O halde şarkıyı dijital kültüre uyarlayalım: “Biz büyüdük ve kirlendi” internet! “Biz Büyüdük ve Kirlendi” İnternet D anıştay ve Yargıtay’da yapılan biçimsel düzenlemeler yürürlüğe girdi: Daire ve üye sayısını arttırarak iş yoğunluğunun ortaya çıkardığı olumsuzlukları gidermek olduğu savunulsa bile “asıl amacın yüksek mahkemelerde yandaş bir kadro oluşturmak” olduğunu gösteren güçlü kanıtlar vaırdır: Yüksek mahkeme üyelerini Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), seçmektedir. Çoğunluğu Adalet bakanı, müsteşarı ve bürokratları ile yandaş yargıçlardan oluşan HSYK’nin, üye seçimlerini objektif ve yansız olarak yapacaklarını beks lemek “siyasal yaşamımızın geleneksel doğasıyla” bağdaşmaz. Seçimler de öncelikle siyasal güce yakınlık gündemde olacaktır. Siyasal güç, üye sayısını arttırmakla yetinmemiş, amacını güvenceye almak için yönetimde de yeni düzenlemeye yer vermiştir: Şimdiki başkanlar kurulunun yerine “yeni üyelerinin katılımıyla yapılacak seçimle” oluşacak yeni kurul, dairelerin görevlerini ve üyelerini yeniden belirleyecektir. Bu düzenleme; “yeniden seçilecek üyelere”, “Yargıtay içindeki inanç birliği içinde olanların” da katılmasıyla; siyasal gücün, tasfiye ve kadrolaşma amacına ulaşmasını kolaylaştıracaktır. Yüksek mahkemede örtülü olarak var olan bölünmüşlüğü, kamplaşmayı daha da güçlendirme olasılığı tehlikesini de. Yargıtay’da 131 üye kadrosunun oluşturulması ve yeni 6 dairenin kurulması da tartışılmalıdır: Her iki önlemin de iş yoğunluğunu azaltması beklenmemelidir. Gelen dava sayısının 1.000.000’ne aştığı ve artma eğimlinin yüksek olduğu; geçen yıldan devredilenin 1.500.000’na ulaştığı bir ortamda tersini savunanların ya matematik bilgisi yoktur ya da önyargılıdırlar. Eylemli açıkla birlikte bir çırpıda 150 üye seçimi, Yargıtay’ın nitelik ve nicelikçe çalışmasını olumsuz etkileyecektir. Yasal düzeyde, beş bin üzerinde aday söz konusu olduğu böyle bir seçimde: Yargıtay üyeliği düzeyinde bilgi ve etik değerleri yüksek yargıçları seçmek için seçicilerin doğaüstü güçleri ve melekleri olması gerekir. Yargıç sicillerinin, yargıç kimliğini oluşturacak bilgi ve etik değerlerin varsıllığını ortaya koyacak düzeyde olmadığı da bilinmelidir. Bu durum karşısında; seçimde dün olduğu gibi yerleşik ancak us ve bilim dışı etkenlerin gündeme gelmesi kaçınılmazdır. Kişisel ilişkiler, siyasal, dinsel yakınlıklar ve bireysel beklentiler etkili olacaktır. Üye seçimleri, genelde 10 20 arasında boş kadro için yapılır. Seçilenlerin çok azı “örneğin iki ya da dördü” göreve başladıktan kısa bir süre sonra başarılı olabilmiş nitelikli yargıçlardır. Geri kalanının bir bölümü ise hukukun temel kavramları bilgisinden yoksun, sorgulama ve araştırma becerisini geliştirmemiş yargıçlardan oluşur. Bunlar, doğrusu kadar yanlışı da olan uygulamada kalıplaşmış bilgilerle yetinirler. Geri kalan üçüncü grup ise ortama ve birilerinin görüşlerine göre oy kullanan asalak hukukçu tipini oluşturur. Yaşayarak, sınayarak ve gözleyerek elde ettiğimiz bu sonuçlar; “ülkemizdeki yargıç düzeyinin niteliğinin” doğal sonucudur. Var olandan daha üst düzeyde sonuçlar beklemek nesnenin doğasına aykırıdır. Yargıç kimliğini özümsemiş, bilge yargıç (hukukçu) yetiştirmeye ön celik verilmedikçe sorun devam edecektir. Durum böyle olunca, Yargıtay’a bir çırpıda seçilecek 150 civarında üyenin azımsanmayacak bölümünün; bilgi ve etik değerleri Yargıtay düzeyinde olmayan sıradan ya da asalak hukukçulardan oluşması beklenmelidir. Daire sayısının 21’den 27’ye çıkarılması ile birlikte “dairelerin önemli bölümünün bağımsız çift heyetle çalışmasına olanak tanınması”; Yargıtay’ın temel sorunlarından biri olan “içtihat aykırılıklarını” çok yüksek oranda arttırması beklenmelidir. Üye ve daire sayısını arttırmak; Yargıtay’ın hantal yapısındaki özdeki sorunları da çözmeyecektir(2): Örneğin: Denetim (temyiz) mahkemesi olarak Yargıtay’ın temel görevi alt dereceli mahkemelerden gelen kararları “yalnız ve yalnız hukuk sorunu açısından denetlemekle” sınırlıdır. Maddi gerçekle ilgili sorunların esasına girerek “yanların yokluğunda ve dosya üzerinde” yerel mahkemeler gibi buyruk (hüküm) oluşturamaz. Kanıtların değerlendirilmesinde gerekçe denetimi yaparak kararı bozabilir; maddi gerçeğe değer biçmede yetki ve görev davayı gören yargıcındır. Ne var ki; Yargıtay, kökleşmiş ancak hukuka aykırı uygulaması ile maddi gerçekle ilgili davanın yargıcı gibi buyruk oluşturabilmektedir. Bu durum, bir yandan iş yükünü dolaylı olarak arttırmakta hem de hatalı kararlara neden olabilmektedir. Örneğin: Kamuoyunda tartışılan Selek davasında; yerel yargı, “yargılamadan (duruşma) elde ettiğim kanıtlarla sanığın bomba attığını yolunda vicdani kanaatim oluşmadığından aklanma kararı verdim” derken; Yargıtay maddi gerçekle ilgili davanın yargıcının yetkisini kullanarak tersine hüküm kurması, adil yargılanma hakkına açık saldırıdır. Kanıtların değerlendirilmesinde kuşkusu varsa, yerel yargıyı gerekçesizlik nedeniyle incelemeye yöneltmesi gerekirdi. Diğer yandan “kararların hukuk tekniği ve biçem açısından yazılmasındaki yetenek eksikliği”; “karşıoyların ve karar düzeltme kurumunun Yargıtay’ın güvenilirliğini tartışılır duruma getirmesi”; “etik sapmalara duyarsız kalınması”; “başkanlık seçimleri vb. yarattığı olumsuzluklar” gibi özdeki sorunlar da çözüm beklemektedir. Yargıtay’ın özdeki sorunları çözülmeden yapıda biçimsel değişiklikler reform değil günü kurtarmaktır(3). Siyasal gücün genelde yargının ve özelde Yargıtay’ın gerçek sorgunlarını bilmediği ya da bilmek istemediği bir olgudur. Ancak asıl tehlikeli olan, aslında tam oluşmamış olan yargıç kimliğinin içini boşaltarak siyasal güce meyilli memurlaşmış yargıç tipi yaratma girişimidir. AKP, YHSY’den sonra Yargıtay ve Danıştay’da yapılan düzenlemelerle tarihi bir sorumluluk altına girmiştir. Gün ola harman ola… ÖZDEK SORUNLARI ÇÖZMEYECEK (1) Bu bağlamda yapacağım açıklamalar büyük ölçüde Danıştay için de geçerlidir. (2) Bu konuda çözüm önerimiz için bkz. Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji eki 5 Şubat 2011 (3) Yargıtay sorunları üzerine açıklama ve eleştirilerimi bugün gündeme getirmiyorum. Görevde bulunduğum sırada da özel toplantılarda ve bilgi şölenlerinde dile getirdim. Ancak “kol kırılır yen içinde kalır özdeyişi” ile karşılaştım. Bkz. Yargıtay’ da Çalışma Yöntemleri ve nsan Unsuru Yargıtay Dergisi Özel Sayı 1989 sh:56 vd.