24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POL T K B L M Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com Türkiye’nin gerilerde kalmışlığının siyasî sorumluluğu elbette toplumumuzun bütün katmanlarına aittir. Ama... Sedef hastalığı tedavisi için umut verici ilaç Türk bilim kadınının kurduğu biyoteknoloji şirketinin büyük başarısı: Gelişmemişlikten Kim Sorumlu? Ülkelerin gelişmişlik düzeylerini anlatmak için belirli terimler kullanıyoruz. ‘Gelişmiş ülkeler’, ‘az gelişmiş ülkeler’ gibi... Hep aklıma takılır durur; gerçekte gelişmiş ya da gelişmemiş olan, ‘ülke’ midir? TDKBüyük Türkçe Sözlük’te ‘ülke’ sözcüğünün anlamı “Bir devletin egemenliği altında bulunan toprakların tümü [altı tarafımdan çizildi], diyar, memleket” olarak açıklanmış. Demek ki ‘ülke’, bu tanıma uygun ‘topraklar’ı ifade ediyor. Diyeceğim o ki, gelişmişliği, gelişmemişliği, ülkelerin halklarına / uluslara atıfta bulunarak ifade etmektense (gerçekte gelişmiş ya da gelişmemiş olanlar, halklardır / uluslardır) ‘ülke’ sözcüğü üzerinden bir soyutlama yaparak anlatmayı tercih ediyoruz. ‘Tercih’ dedim; çünkü, meseleyi, örneğin ‘az gelişmiş uluslar’ biçiminde apaçık ortaya koyanlar da var, ama onlar azınlıktalar... İşte Google’da yaptığım Türkçedeki bir taramanın sonuçları (rakamlar, yapılan taramada söz konusu terimlere yaklaşık kaç yayında rastlandığını gösteriyor): ‘Az gelişmiş ülkeler’ 334.000; ‘gelişmekte olan ülkeler’ 301.000; ‘geri kalmış ülkeler’ 53.600... Buna karşılık, ‘az gelişmiş uluslar’ 6.480; ‘az gelişmiş toplumlar’ 6.100; ‘geri kalmış uluslar’ 587; ‘geri kalmış toplumlar’ 10.600... ‘Az gelişmişlik’ ülkeye atfen söylendiğinde sonuç 300 binlerde; ulus ya da topluma atfen söylendiğinde 10 bin ya da altında! Bu sâdece Türkçeye özgü değil. ‘Ülke’ sözcüğünün, örneğin İngilizcedeki karşılığı olan ‘country’, o dilde ayrıca, o ‘topraklar’ üzerinde yaşayan ‘halk / ulus’ anlamına da geliyor (MerriamWebster, 2011); ama Türkçedeki tanıma uygun kullanılış biçimi çok daha yaygın. İngilizcedeki taramamın sonuçlarını da vereyim: ‘Gelişmekte olan ülkeler / developing countries’ 17.800.000... Buna karşılık ‘gelişmekte olan uluslar / developing nations’ 2.470.000; ‘gelişmekte olan toplumlar / developing societies’ 329.000... Şu kategorideki sonuçları da vereyim: ‘Az gelişmiş ülkeler / less developed countries’ 677.000... Buna karşılık ‘az gelişmiş uluslar / less developed nations’ 175.000; ‘az gelişmiş toplumlar / less developed societies’ 19.800... Bu tercih meselesi yalnızca gelişmemişlik durumuyla sınırlı değil. Gelişmişliği anlatırken de daha çok kullanılan sözcük ‘ülke’: ‘Gelişmiş ülkeler / developed countries’ 24.100.000... Buna karşılık ‘gelişmiş uluslar / developed nations’ 1.180.000; ‘gelişmiş toplumlar / developed societies’ 256.000... Demek ki insanlar gelişmişlik ya da gelişmemişliği ‘uluslara’ ya da ‘toplumlara” atıfta bulunarak ifade etmeyi pek istemiyorlar. Bunu bir tür incelik mi saymalı? Eh, ne de olsa gelişmişlik gelişmemişlik yalnızca sanayileşmekle ya da ekonomik gelişmeyle ilgili bir mesele değil; özünde bilimde, sanatta, fikir hayatında hangi düzeyde olunduğuyla da ilgilidir. Yoksa bu tercihte rol oynayan başka faktörler mi var? Amacım bu noktayı kurcalamak değil. Ama, sık sık bu köşede de yer alan ülkeler arası karşılaştırmalarda Türkiye’nin ‘ülke’ olarak hep gerilerde, çoğu zaman da en geride olduğunu gördüğümüzde hep şunu anımsayalım istiyorum. Gerçekte gerilerde yer alan bu ülkenin toplumudur, biziz. İçimizden bazıları, bazı kuruluşlar, bazı firmalar münferiden dünya çapında olabilirler. Ama unutmayalım toplumumuz gerçekte neredeyse, dıştan bakan bir göz için biz, hepimiz o düzeydeyizdir. Şunu da açıkça görelim. Türkiye’nin gerilerde kalmışlığının siyasî sorumluluğu elbette toplumumuzun bütün katmanlarına aittir. Ama bir ülkenin ‘pazar ekonomileri’nden oluşan bir dünya sisteminde yer alması kabullenilmişse, gerilerde kalmışlığın siyasî sorumluluğu en çok da o ülkenin burjuvazisindedir. Gerilerde kalmışlığın sosyoekonomik ve kültürel nedenlerini çözümlemek ve sorunu çözmek görevi de, tanım gereği, en çok o burjuvazinin omuzlarındadır. Bu görevden kaçınmanın mâzereti olmaz. Çünkü Türkiye’yi gerilerde bırakıp geçen birçok pazar ekonomisi var! İnflamatuvar ve otoimmün* hastalıkların tedavisi için yeni ilaçlar geliştiren CalciMedica biyoteknoloji şirketi, CM2489 adı verilen yeni bir ilacın, Faz 1 klinik araştırmalarına başladı. Şirketin kurucusu ve CEO’su Prof. Dr. Gönül Veliçelebi, araştırma fazlarının başarıyla sonuçlanması durumunda ilacın sedef hastalığı** tedavisinde hap şeklinde kullanılabileceğini açıkladı. Reyhan Oksay 2006 yılında Prof. Dr. Gönül Veliçelebi tarafından kurulan CalciMedica biyoteknoloji şirketi, küçük moleküller üzerinde araştırma ve geliştirme yapan bir ilaç şirketidir. Şirket spesifik olarak CRAC (calciumrelease activated calcium) kanallarını baskılayan ilaçlar üzerinde çalışıyor. Bu ilaçlar kronik inflamatuvar ve otoimmün hastalıkları tedavisinde kullanılacak. Şirketin şu anda en fazla umut vaat eden ilacı olan CM2489, geçen günlerde faz 1 klinik araştırma evresine geçti. Bu gelişmenin ardından araştırmaları destekleyen yatırımcılar, 6 milyon dolarlık mali destekte bulundular. Bu yatırımların sayesinde CalciMedica Faz 1 klinik araştırmalarını 2011 yılının üçüncü çeyreğinde tamamlayabileceğini umuyor. Şirketin kurucusu Veliçelebi, yeni ilaç çalışmalarıyla ilgili şu bilgileri veriyor: “CM2489 ilk CRAC baskılayıcısıdır (kısaca CCI). CCI’ler çok sayıda kronik inflamatuvar ve otoimmün hastalıkların tedavisinde kullanılabilir. lk hedefimiz sedef hastalığıdır (psoriasis). Bunun yanı sıra ilacın sedefe bağlı artrit, ülseratif kolit, astım ve multipl skleroz (MS) gibi hastalıklarda da kullanılabilmesini amaçlıyoruz.” 24 yıllık araştırma ve yöneticilik deneyimlerini biyoteknoloji alanıdaki araştırmalarına aktaran Dr.Gönül Veliçelebi, 2006 Aralık’ta CalciMedica’yı kurmadan önce TorreyPines Therapeutics’te Araştırma ve laç Geliştirme Bölümü’nün başkanlığını yürütüyordu. * OTO MMÜN HASTALIKLAR: Bir canlının savunma sisteminin kendi vücut hücrelerine saldırması ve kendi vücut hücrelerini yok etmeye çalışması. Vücut genellikle dışarıdan gelen yabancı unsurlara karşı tetikte durur. Canlı vücuduna giren yabancı unsurlar tespit edilir edilmez canlının savunma sistemi harekete geçerek o yabancı cismi yok etme veya etkisizleştirme girişiminde bulunur. şte bu işi yapan veya yapılmasına yardımcı olan savunma sistemi hücrelerine lenfosit denir.Canlılarda vücudun dışından gelen yabancı unsurların bilgisini tutarak bu bilgileri savunma sisteminin hücrelerine aktaran hücrelere TLenfosit denir. Vücudumuzun savunma sistemi öyle bir duyarlılık kazanır ki önüne çıkan vücut hücrelerine dahi saldırır ve onları harap eder. şte bu durumda otoimmün hastalıkları meydana gelmeye başlar. **SEDEF HASTALIĞI: Sedef hastalığı, cilt hücrelerinin çok hızlı bir şekilde yenilenmelerine neden olan ve özellikle cilt hücrelerinin devamlı olarak oluşturulduğu yerlerde pul pul dökülmeler ve kırmızı plaklar şeklinde kendini gösteren bir hastalıktır. Sedef hastalığının nedeni kesin olarak bilinmiyor, ancak hastalık bulaşıcı değildir. Prof. Dr. Levent Onural’a Uluslararası Ödül Bilkent Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Levent Onural, dünyanın en büyük meslek kuruluşu olan Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Enstitüsü, IEEE, tarafından HARADEN PRATT ödülüne layık görüldü. Yüksek prestij taşıyan HARADEN PRATT ödülü, IEEE tarafından her yıl “IEEE yüksek mesleki ilke ve değerlerinin dünya çapında ilerletilmesinde önderlik gösteren” kişilere verilmektedir. Halen Bilkent Üniversitesi’nde Mühendislik Fakültesi Dekanı olan Prof. Dr. Onural, daha önce de TÜB TAK teşvik ödülü ve EURASIP Grup Teknik Başarı ödülü almıştır. Türkiye Çeviri Öğrencileri Birliği (TÜÇEB) açılış etkinliği Türkiye’deki tüm çeviri öğrencilerini tek bir çatı altında toplamayı amaçlayan TÜÇEB, amaçları ve hedefleri doğrultusunda ilk etkinliğini 0506 Mart 2011 tarihlerinde gerçekleştirecek. Her yıl belirli dönemlerde düzenlenmesi ve geleneksel hale getirilmesi düşünülen bu etkinliğin ilk teması, “Türkiye’de Çeviri Eğitimi”dir. Çeviriyi bir eğitim olarak alan biz çeviri öğrencilerinin bu konu üzerinde düşünmesi, tartışması, sorunları betimlemesi ve çözüm önerileri üretmesi gerekmektedir. Etkinliğin bir diğer önemli noktası ise, eğitim kurumlarında çeviri eğitimi veren akademisyenlerin ve eğitim kurumlarının dışında çeviri eğitimine katkı sağlayan derneklerin de bu tema üzerinde ortak bir paydada buluşmasını sağlayıp sorunların çözümüne ilişkin tartışma ortamı yaratmaktır. Çeviri öğrencilerinin başlattığı TÜÇEB’in bu açılış etkinliğine tüm çeviri dünyasını, akademisyenlerimizi ve öğrenci arkadaşlarımızı bekliyoruz. Detalı bilgi için;www.tuceb.com adresine girebilir, tuceb2010@gmail.com adresine mail atabilir, ya da forum.tuceb.com adresinden tartışmalara katılabilirsiniz. Ayrıca facebook grubumuz: http://www.facebook.com/#!/group.php?gid=111713658862690 CBT 1250/ 6 4 Mart 2011
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle