21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR C LT ALTINI YEN B R MERCEKLE GÖRÜNTÜLEME dönüştürülene dek ileri geri fırlatıyor. Araştırmayı yöneten fizikçi A.Dougler Stone, CPA (coherent perfect absorber) olarak adlandırılan cihazın gelecekte optik devre, detektör ve gelecek nesil bilgisayarların diğer bileşenleri olarak kullanılabileceğine inanıyor. CPA’nın teorik olarak üzerine düşen ışığın yüzde 99,999’unu soğurması gerekiyor. Ancak deneysel sınırlar yüzünden şimdilik sadece yüzde 99.4’ünü soğuruyor. Bilim insanları teorik limite ulaşabileceklerine inanıyor. Şu andaki CPA yaklaşık olarak bir santim büyüklüğünde. Fakat Stone bilgisayar simülasyonlarıyla, altı mikrometre büyüklüğünde bir CPA’nın ne şekilde üretilebileceğini öğrendiklerini söylüyor. Bu, CPA’nın bir insan saçının sadece yirmide biri kalınlığında olması demek. saniyeden daha kısa bir süre içinde yok oldukları ve neredeyse hiç etkili olmadıkları düşünülüyordu. Shiraiwa ve ekibi şimdi aerosol parçacıkları üzerinde ilk kez yüz saniyeden daha uzun yaşayan ve bu süre içinde azot oksit gibi zararlı maddelerle tepkiyen oksijen biçimleri saptadı. Partiküller kimyasal olarak oksitleniyor ve nitrikleşiyorlar. Bu da onların özelliklerini dolayısıyla da bağışıklık sistemimizin reaksiyonunu değiştirmekte diyor araştırmacılar. Bu reaktif oksijen bileşimleri öte yandan dizel egzozları ve tütün dumanının sağlığa niçin bu kadar zararlı olduğunu açıklamakta. Bunların oluşumunda ozon, kurum ve duman partiküllerinin üzerindeki polisiklik aromatik hidrokarbonlarla tepkiyerek uzun ömürlü oksijen birimleri üretmekte. Değişime uğramış bu partiküller solunduklarında doğrudan doğruya akciğerin ve diğer organların işlevlerini etkiliyorlar. Şimdi, nitrikleşen proteinlerin insan üzerindeki etkisini araştıracaklar. Ciltteki lezyonlarn iyi veya kötü huylu olduğunu öğrenmek için yapılan halihazırdaki testlerde cerrahi girişim gerekiyor. Analizler zahmetli olduğu kadar masraflıdır da. Rochester Üniversitesi’nde yaşanan bir gelişme şimdi bu incelemeleri kolaylaştırabilecek. Jannick Rolland cildin altını görüntüleyen bir optik teknolojisi geliştirdi. Yeni teknolojiyle, ciltteki lezyonların iyi veya kötü huylu oldukları dokunun kesilmesine gerek kalmadan test edilebilecek. Yeni yöntemde yaklaşık olarak 30cm uzunluğundaki silindirik bir sonda doğrudan doğruya dokuyla temas ediyor. Birkaç saniye sonra cildin altında bulunanların yüksek çözünürlüklü ve üçboyutlu görüntüsü alınıyor. Rolland araştırma sonuçlarını birkaç gün önce (19.2.11) Washington’da düzenlenen Amerikan Bilimsel Gelişme Birliği konferansında sundu. Alet, yüksek çözünürlüğe Rolland ve ekibi tarafından geliştirilen sıvı merceğe (Optik Koherens Mikroskopisi) ulaşıyor. Sıvı mercekteki bir su damlacığı bildik mercekteki camın görevini yerine getiriyor. Su damlasının etrafındaki elektriksel alan değiştiğinde damlanın biçimi, dolayısıyla da merceğin odağı değişiyor. Bu da alete, derinin altındaki farklı derinliklere göre odaklanan görüntüler almasına izin vermekte. Bu şekilde cildin bir milimetre altındaki dokunun yüksek çözünürlüklü görüntüsü elde ediliyor. Yeni teknikte ultrason yerine yakın kızılötesi ışık kullanıldığı için de milimetrik yerine mikrometre alanda yüksek çözünürlüklü görüntüler alınıyor. Sıvı mercekli görüntüleme tekniği canlı insan cildinde test edilmiş. rin sonlarına ait. Araştırmayı yöneten Silvio Bello kafatası parçalarını ayrıntılı bir şekilde inceleyerek, kesme izleri ve çukurlardan bunların özellikle kâse veya kupa olarak biçimlendirildiklerini saptamış. Buluntulara baktığımızda o tarihteki insanların bile kap üretiminde ne kadar bilinçli olduklarını görüyoruz diyor araştırmacı. Anlaşıldığı üzere Paleolitik devrin insanları yumuşak dokuyu temizledikten sonra yüz ve çene kemiğini ayırıyorlardı. Geriye kalan parçanın kenarları parça parça koparılarak kâse biçimine getiriliyordu. O devirdeki aletlere bakacak olursak bu oldukça zahmetli bir işlemdi diyor Bello. Kafatasından biçimlendirilen kapların gündelik yaşamda değil de törenlerde kullanıldığı tahmin edilmekte. Alman bilim insanları alerjinin niçin yaygınlaştığını buldu. Anlaşıldığı üzere en başta ozon ve azot oksitleri gibi havadaki zararlı maddeler, polen veya ince toz taneciklerinin yüzeylerini değiştiriyor. Bu nedenle bağışıklık sistemi alerjiye daha kuvvetli bir şekilde tepki gösteriyor. MaxPlanck Kimya Enstitüsü’nde Manabu Shiraiwa ve arkadaşları, havadaki partiküllerin yüzeyinde ilk kez tepkimeye meyilli ve uzun ömürlü oksijen bileşimleri saptadı. Alerjinin yaygınlaşmasından oksijen bileşimlerini sorumlu tutan bilim insanları, bu saptamanın kanıtlanması halinde, insan sağlığının egzozlar yüzünden sanılandan çok daha fazla tehdit altında olduğu ortaya çıkacak diyorlar. Gerçi bu tür agresif oksijen atomlarının varlığı yıllardan beri biliniyordu ama bunların tepkimeye meyilli olmaları nedeniyle OKS JEN B LEŞ MLER ALERJ Y TET KL YOR SAMANYOLU’NDA ELL M LYAR KOMŞU Astronomların tahminlerine göre galak ngiltere’deki Gough’s mağarasında üç ilginç kâse bulundu. Bunlar 15.000 yıl önce tören kabı olarak kullanılan kafatası çatısı. Gerçi bu tür kaplar dünya genelinde bir zamanlar çok yaygındı fakat burada bulunanlar en eskileri diyor arkeologlar. Kemik kâselerin üzerindeki izlerin incelenmesiyle bunların ne şekilde biçimlendirildikleri de anlaşıldı. Bu üç kafatası parçası aslında daha önce sınıflandırılmış ve iki sene önce de radyokarbon yöntemiyle tarihlendirilmişti. 14.700 yıllık kaplar son buzul devrinde yaşanan Paleolitik dev KAFATASINDAN TÖREN KÂSES simizde yaklaşık olarak 50 milyar gezegen bulunuyor. Bu sayı NASA’nın Kepler teleskopuyla alınan verilere dayanmakta. Amerikalı bilim insanları bu teleskopla iki yıldan bu yana Samanyolu’ndaki gezegenleri arıyorlardı. Misyonun bilimsel yönetmeni William Borucki bunlardan beş yüz tanesi, üzerlerinde yaşam biçimleri bulunan gezegenler olabilir diye konuştu Amerikan Bilimsel Gelişme Birliği’nin konferansında. Gerçi bugüne kadarki tahminlere göre bu sayı daha büyüktü ama Borucki bu sayının zamanla artacağını söylüyor. Kepler uzay teleskopunun çapı yaklaşık olarak 95 cm ve özellikle de yaşanabilir bölgedeki gezegenleri araştırıyor. Kepler bugüne kadar gökyüzünün sadece dört yüzde biri gibi küçük bir kısmını inceledi. Nilgün Özbaşaran Dede CBT 1250/ 4 4 Mart 2011 Lazerin keşfedilmesinden elli yıl sonra Y a l e Üniversitesi bilim insanları dünyanın ilk antilazerini ürettiler. Buluşun optik bilgisayar sistemlerinden radyolojiye kadar pek çok yeni teknolojilere giden yolu açacağı sanılıyor. lk kez 1960 yılında bulunan konvansiyonel lazerlerde, koherent ışıktan yoğun ışın elde edebilmek için normalde galyumarsenid yarıiletken gibi “ güçlendirme aracı” kullanılır. Burada söz konusu olan aynı frekansa ve aynı genliğe (amplitüd) sahip ışık dalgalarıdır. Araştırma yazısını Science dergisinde yayımlayan ekip, belli bir frekanstaki iki lazer ışığını, içinde “zayıflatıcı araç” görevini gören silisyum yarıiletken plakalarının bulunduğu bir boşluğa odaklamış. Plaka ışık dalgalarını yakaladıktan sonra, soğurulup ısıya DÜNYANIN LK ANT LAZER ÜRET LD Araştırma DÜNYANIN EN ESKİ GÖKDELENİ, ERİHA HALKINI KOMÜN YAŞAMA HAZIRLAMIŞ 1952’de Eriha kentinin kenarında bulunan 8,5m yüksekliğinde bir kule o zamandan beri bilmecelerle doluydu. Tel Aviv Üniversitesi bilim insanları kulenin kuruluşundan on bir bin yıl sonra dünyanın ilk “gökdeleniyle” ilgili yeni araştırma sonuçlarını açıkladı. Roy Liran ve Ran Barkai’ın bilgisayar destekli incelemeleri, 8,5m yüksekliğindeki kulenin kim tarafından ve niçin kurulduğu sorusuna ışık tutuyor. Tarıma ve besi üretimine geçmeden önce insanların ilk kez bu kadar yüksek bir yapı inşa ettiklerine dikkat çekiliyor. Liran ve Barkai, on yıl kadar sürdüğü tahmin edilen kule inşasının, Neolitik devrinin başlarındaki güç savaşlarının bir alameti olduğunu düşünüyor. Tahminlere göre belli bir kişi veya halk, halkın ilkel korkularından yararlanarak, kulenin inşası için Erihalıları ikna etmişti. Journal Antiquity dergisindeki yazıda, kulenin Eriha kentinin kenarındaki konumu ve yılın en uzun gününde bölgeyi örten gölge arasındaki bağlantı açıklanıyor. Gün batımının rekonstrüksiyonu sayesinde, tepenin gölgesinin yılın en uzun gününde tam olarak kulenin üzerine düştüğünü ve nihayetinde tüm kenti örttüğünü öğrendik diyor Liran ve Barkai. Bu nedenle kulenin, halkı çevredeki tepelerle birlikte batmakta olan güneşle bağlayan bir dünya elementi görevini gördüğü düşüncesindeler. Kule, insanların ilkel korkuları ve göksel inançları arasındaki bağlantı olabililir. Günümüzdeki Eriha kentinde yer alan Tel Jericho (Eriha tepesi) dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri. Bir metre genişliğinde dik bir merdiven yardımıyla inşa edildiği sanılan 8,5m yüksekliğindeki kule, bir zamanlar kenti çevrelediği sanılan dört metre yüksekliğindeki bir duvarı aşarak yükseliyor. Kulenin varlığı, her ne kadar Eriha tarım öncesi avcı toplayıcı yerleşmesi olmasına rağmen dünyanın ilk kenti olarak tanımlanmasına neden olmuştur. Kulenin insanları komün yaşam için motive eden mekanizmalardan biri olduğuna inanıyoruz diyorlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle