Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hukukun Üstünlüğü ve Toplumdaki Yansıması “Hukukun üstünlüğü”; ancak “Hukuk Devleti” var oldukça yaşam şansı bulur. “Hukuk Devleti” evrensel düzeyde demokratik ve laik kurallar eşliğinde vücuda gelir. Bu . yapılanmada yasalar herkese eşit şekilde uygulanır... Gönenç Ünaldı (gonencunaldi@yahoo.com) 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumunun etkilerinin yeni yeni görülmeye başlandığı; demokratikleşme, demokratik açılım gibi kavramların revaçta olduğu, Avrupa Birliği’yle ilişkilerin yeniden tartışmaya açıldığı şu günlerde, gün geçtikçe anlamı ve önemi daha da unutulan bir kavramlar bütününü yeniden irdelemek, gerekli olmaktan öte, gittikçe zorunlu olmaya başlamaktadır. H Bu kavramlar “Hukukun Üstünlüğü” ve onun uyguH lanmasının sonucu ortaya çıkan “Hukuk Devleti”dir. Toplumsal çatışmaların zirve yaptığı, gerek ideolojik gerekse etnik merkezli çekişmelerin huzursuzluğu her geçen gün arttırdığı ve toplumdaki adalet duygusunun iyiden iyiye erozyona uğradığı bir dönemde insanların varlığına en çok ihtiyaç duyduğu olgular herhalde bu iki kavramdır. Basit ve net tanımlamalarla meseleyi irdelemeye başlamak en doğru hareket tarzı olacaktır. “Hukukun üstünlüğü”, demokratik ve laik değerler temel alınarak kurulan toplumsal yapılanmalarda vazgeçilmez bir ilkedir ve önceden toplumsal mutabakatla hazırlanan kanunların zamanı geldiğinde herkese adil olarak uygulanması anlamına gelmektedir. Bu konudaki en büyük sıkıntı bir şekilde ortaya konan kanuni düzenlemelerin gerek devlet gerekse toplum bazında meşruluğunun sağlanmasıyla ilgilidir. Ancak unutulmamalıdır ki demokratik düzlem üzerinde inşa edilen devletlerde, “hukukun üstünlüğü” kavramı, kurumsallaşma sıkıntısı çekmez. Hukuk devletinin evrensel ilkeleri hem genel halk yığınları hem de yasa koyucular tarafından saygıyla karşılanır ve kabul görür. Bu tür bir toplumsal düzende, toplum, yasalara saygı gösterirken yasalar da toplumun kolektif çıkarlarına ve toplumu oluşturan insanların bireysel yaşam biçimlerine saygı gösterecek şekilde düzenlenir. Yasalar toplumda düzeni sağlarken, toplumu oluşturan bireylere özgürlük alanı tanır. Farklı sosyoekonomik statüye sahip bireyler aynı haklarla ve toplum yaşamına katılım imkânlarıyla varlıklarını sürdürürler. ” “Hukukun üstünlüğü”; ancak “Hukuk Devleti” var oldukça yaşam şansı bulur. “Hukuk Devleti” evrensel düzeyde demokratik ve laik kurallar eşliğinde vücuda gelir. Bu yapılanmada yasalar herkese eşit şekilde uygulanır. Toplumu bir arada tutmak adına gerçekleştirilen, baskıcı uygulamalardan uzak durulur. Bireysel farklılıklar korunur. Yasama, yürütme ve yargı organları evrensel ilkelere saygı gösterir ve halk kitlelerinin uymasını beklediği kurallara en başta kendileri uyum gösterirler. Demokratik düzeni yıkma amacı olmadığı sürece her siyasal parti, sivil toplum örgütü, sosyal içerikli dernek ve vakıf yaşam hakkına sahiptir. Yasalar muğlak değildir. Her bir siyasal düzenleme net ifadeler ve yaptırımlarla oluşturulur. Baskıcı ve otoriter yorumlara yer verilmez. Yargı sistemi, ifade özgürlüğü kavramını sindirerek ve yasaları özgürlükler lehine yorumlayarak faaliyet gösterir. Bireyler ve sosyal gruplar toplum düzeninden dışlanmaz, aksine barışçı yöntemlerle düzenle uyum içinde yaşamalarına olanak sağlanır. Y Hukuk devleti, “Yasa Devleti”nden farklıdır. Yasa devleti de kurallar bütününden oluşur. Ancak bu tür bir devlette yasalar baskıcı ve despotik içeriktedir. Özgürlükler kısıtlanır. Halk yığınları yoğun kurallar bütünüyle cendere içine alınır. Yasalar net değildir ve her yöne çekilebilecek karışıklıktadır. Yargı üyeleri, yasaları, özgürlükler lehine değil, iktidar gruplarının ve egemen sınıfın lehine olacak şekilde yorumlar. Toplumsal düzen baskıcı bir idareyle sağlanmaya çalışılır. Lakin bu sıkı düzen yalnız genel halk yığınları içind o dir. Her “diktatoryal” düzende olduğu gibi “oligarşik” bir iktidar yapılanması kendiliğinden oluşur. Sermaye sahipleri, iktidara yakın kişi ve gruplar, askeri otoriteler sistemin süzgecine takılmadan varlıklarını sürdürürler. Bu düzende, hukukun üstünlüğünden söz edilemez. Yasalar yalnızca halk içindir. ktidara yakın oligarşik gruplar tüm yasaların üzerinde bir serbestîye sahiptir. HUKUK DEVLET N N VARLIĞI ÖNKOŞUL iktidarda yankılanacağını bilmenin huzuruyla yasal düzene uyum sağlar. l Lakin hukuka saygının olmadığı toplumlarda “linç kültürü” kendini gösterir. Halkın devlete ve yasalara inancı yoktur. Halk, sistemin yasal dayanaklarını onaylamamaktadır. Ne yasalara ne de uygulayıcılarına güvenmektedir. Bu durumda, halk yığınları, adaleti kendileri sağlamaya çalışırlar. Linç kültürü işte böyle doğar. Toplum, kendi görüşlerine aykırı davranan birey ve gruplara baskı uygulamaya başlar. Bu insan ve grupların yasalara karşı gelip gelmemesinin bir önemi yoktur. Kararı toplum verir ve uygulamayı da yine kızgın ve kolaylıkla provoke olan bilinçsiz kalabalıklar gerçekleştirir. Milli bütünlük adına otoriter bir toplumsal yapı oluşturulur. Faşizan yönetimler en çok bu tür “puslu” havalarda kendilerine zemin bulur. “Ya sev ya terk et” kolaycılığı bilinçlere hâkim olur. Toplumu korumak adına bireysel veya azınlık değerler ortadan kaldırılır. Hukuk toplumundaysa halk, yasaları yapacak olan vekillerini seçer. Onları gerek bireysel olarak gerekse Oligarşik düzende, hukukun üstünlüğünden söz edilemez. Yasalar yalnızca halk içindir. İktidara yakın oligarşik gruplar tüm yasaların üzerinde bir serbestîye sahiptir. siyasal partiler ve sivil toplum örgütleri vasıtasıyla denetler. Yargı kararlarına saygı duyar. Polise ve güvenlik kuvvetlerine inanır. Zira ülke yönetiminde, yalnız görünüş olarak değil, gerçek anlamda söz sahibidir. Demokratik yapılanmasında zafiyet gösteren bir m toplumdaysa “mafyalaşma” kendini gösterir. Halk, devlete değil illegal örgütlenmelere güven duyar. Devlete inancı kalmayan kitleler, kendi çıkarlarını ya mafyalaşmakta ya da mafyayla işbirliği yapmakta bulurlar. Mafya yapılanması kısa sürede saygı kazanır ve özenilen bir örgütlenme halini alır Hukuk toplumunda, halk yasalara saygılıdır. Zira yasaların oluşum aşamalarında söz sahibi olmuştur ve kurulu düzene güven duymaktadır. Ancak bu güven körü körüne bir inanç değildir. Bilinçli ve içten bir güvendir. Toplum, yasaları yapanları seçmiş olmanın ve toplumun sesinin önünde sonunda HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ VE TOPLUMUN ŞEK LLENMES Laik yapılanmadaki zafiyetler de hukuka duyulan güveni azaltmakta ve hukuk devletini baltalamaktadır. Laikliği tehdit altında olan ülkelerde demokratik düzenin temelleri çok kısa bir sürede onarılamaz biçimde yıpranır. Oysa ki demokratik bir devlet ve toplum düzeninde laiklik vazgeçilmezdir. Laikliği gerçek anlamıyla uygulamaya sokamayan bir sistemde hukuksal kargaşa kaçınılmazdır. Demokratik sistemin bütünlüğü ve kendini koruyabilmesi için laik değerler sonuna kadar savunulmalıdır. Zira laiklik hukuk devletinin vazgeçilmez yapıtaşlarındandır. LA KL K VE HUKUK DEVLET L ŞK S CBT 1250 / 14 4 Mart 2011