16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ulusaldan evrensele uzanan yolda Hasan Âli Yücel Aramızdan ayrılışının 50. yılında saygıyla anarak… H. Haluk Erdem* Üniversite ve Başbakan Prof. Dr. Süleyman Çelik, Ondokuz Mayıs Üniv.([email protected]) S 26 CBT 1252/ 18 18 Mart 2011 Şubat 2011 tarihi HasanÂli Yücel’in aramızdan ayrılışının ellinci yılına vardığını anlatıyor. Aradan geçen elli yılda ülkemizde ve dünyada olup bitenlere bakılırsa, Yücel’in düşünce ve uygulamalarını anlamak yolunda pek iç açıcı bir tablo görünmüyor. Dünyada, bireyin tüketim kültürünün bir parçası olarak ‘‘homo economicus’’ biçiminde tanımlanması, ülkemizde, ders kitabı dışında kitap okuma oranlarının düşüklüğü, okumaz yazmaz insan sayısının azımsanamayacak oranı, köyden kente göçün geri dönülmez biçimde devam etmesi son araştırmalar nüfusun %75’inin kentlerde yaşadığını göstermektedir bu tablonun birkaç görünümüdür. Yücel 28 Aralık 1938 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı görevine başladığında her 4 kız çocuğundan 3’ü, her 4 erkek çocuğundan 1’i okula gitmiyordu. Ülke nüfusunun %75’i köylerde, %25’i kentlerde yaşıyor ve kent nüfusunun %75’i, köy nüfusunun ise %25’i eğitim görebiliyordu. Ortalama bir hesapla 40 bin köyden 35 bininde ne okul ne de öğretmen vardı. kinci Dünya Savaşı patladıpatlayacak. Dönemin Milli Savunma Bakanı sürekli HasanÂli Yücel’i sıkıştırıp ‘‘Yücel, okulları kapatıyorum, öğretmenleri alıp askere göndereceğim’’ diyor. Batı’nın sömürgeci çevreleri Türkiye için ‘‘no man’s Land’’ diyor. Yani, ‘‘insansız, sahipsiz ülke’’. Yücel’in içinde bulunduğu tarihsel koşullar böyledir. Peki, ülkenin kaderi nasıl değişecektir? Yücel, eğitim ve kültür politikalarının bir ülke için yaşamsal değer taşıdığının bilincindedir. Temel eğitim davası artık insan olma davasıdır. Yücel, tüm olumsuz koşulları aşıp geleceğe umut taşıyan sözlerinin birinde şöyle der: ‘‘Bu ülkenin dağlarında ve bayırlarında kendi başına açıp solan çiçek bırakmayacağız.’’ 17 Nisan 1940 tarihli yasayla kurulan Köy Enstitüleri hamlesinde smail Hakkı Tonguç ile yoksul halk çocuklarının eğitimi için seferber olur: ‘‘Dünya, harp ateşleri içerisinde de olsa, Türk çocuklarını okutmak, yazmaktan ve bilgili vatandaşlar olmaktan mahrum etmemeliyiz’’ diyen HasanÂli Yücel bakanlığı süresince 42 kez kürsüye çıkar ve her çıkışında Türkiye’nin en önemli sorunlarının çözümü için uğraş verir. Dünya edebiyatına ve felsefesine ait pek çok klasik eserin dilimize kazandırılması başlı başına bir rönesansı oluşturmaktadır. 1997 yılını HasanÂli Yücel Yılı olarak ilan eden UNESCO bu kararın gerekçesinde şunları yazmaktadır: “UNESCO’nun tanınmış şahsiyetlerin doğum ve ölüm yıldönümleri ile tarihi olayların 10’lu yıllarını kutlama programı çerçevesinde, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu, Türkiye’de eğitim alanında reformlar yapan, kırsal kesimde okumaz yazmazlığa karşı koymak için Köy Enstitülerini kuran, programlı bir şekilde dünya klasiklerini Türkçeye çevirten, UNESCO Kuruluş Anlaşması’na ilk 20 ülke arasında bulunan Türkiye adına imza koyan ve UNESCO Türkiye Milli Komisyonu kurucusu, şair, yazar eski Milli Eğitim Bakanı merhum HasanÂli Yücel’in doğumunun 100. yıldönümü olan 1997’de anılmasını kararlaştırmış ve kararını Türkiye’nin UNESCO nezdindeki Daimi Temsilciliği kanalıyla UNESCO cra Konseyi’ne iletmiştir.’’ UNESCO’nun aldığı bu karar yerindedir. Yücel Türkiye’yi böylesine önemli bir kurumun üyesi yapmakla kalmamış, UNESCO düşüncesinin gelişimine de etkide bulunmuştur. 1946’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda dünya edebiyatından klasiklerin bütün ulusların dillerine çevrilmesi kararını onaylarken, bu kararda Yücel’in 1940’lı yıllarda başlattığı çeviri seferberliği ve başarısı etkili olmuştur. Çatışmacı bütün yaklaşımlardan uzak Batı ve Doğu sentezinin evrenselci yükselişi Yücel’in Goethe ve Mevlânâ’yı buluşturmasında ortaya çıkar. Mevlânâ’nın Farsçadan Rubailer’ini çeviren Yücel aynı zamanda Goethe. Bir Dehanın Romanı eserini kaleme alır. Bu yaklaşımdan bugün tüm dünyanın öğreneceği zenginlikler vardır. HasanÂli Yücel’in ulusaldan evrensele giden yolculuğunda şu sözler çok değerlidir. Bu sözleri Yücel 4 Kasım 1945 tarihinde UNESCO Konferansı için gittiği ngiltere’de söylemektedir: ‘‘Türkiye Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletlerin Eğitim ve Kültür Konferansı’na gerçek bir inanla ve büyük ümitlerle katılıyor. Çünkü, o, milletlerin ortak insanlık prensipleri etrafında toplanmasını öteden beri dünya barışının ana şartı saymaktadır. nkılapçı Türk devletinde milli eğitim esasları şunlar olmuştur: a) Bütün dünya milletlerini tanımak, anlamak ve saymak b) Kapalı bir kültürde mahpus kalmayarak insanlığın ortak kültür kaynaklarına gitmek, c) Vatandaşlar arasında ırk, din, dil, sınıf ayrılıkları gözetmemek. (…) Artık milletleri birbirine yaklaştıracak fikirlere sevk edecek prensipleri yaymak ve bütün dünyada eğitimi bu prensiplere bağlamak zamanı gelmiştir.’’ Son söz olarak; HasanÂli Yücel’in eğitimkültür politikalarına kattıklarında günümüzde yararlanılacak çok yön vardır. Yücel’in anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Felsefe Grubu Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi. UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Felsefe htisas Komitesi Üyesi. letişim için: [email protected] * ayın Celal Şengör 4 Mart 2011 tarihli yazısında, “onay vermesiyle, TÜ’ye sözleşmeli personel alınarak, üniversite kütüphanesi 24 saat hizmet verebilecek duruma geldiği için” Sayın Başbakan’a teşekkür etmektedir. Yazıdan, ‘bu amaçla TÜ Rektörü’nün, bir devlet bakanı aracılığıyla Sayın Başbakan’dan sözleşmeli personel alımı için destek istediğini ve Başbakan’ın onay vermesiyle bir hafta gibi kısa bir sürede gereğinin yapılmış olduğunu,’ öğreniyoruz. Sayın Şengör’ün, “bunun için köşesinde Sayın Başbakan’a şükranlarını sunacağını” bildirmesi üzerine, sayın rektör de, “bize bunun yakışacağını, bilim insanları olarak yönetimin doğru bulmadığımız icraatlarının yanında, doğru bulduklarımızı da, aynen bir deney protokolü tutma titizliği ile belirtmemiz gerektiğini” söylemiş. Bir üniversite kütüphanesinin 24 saat açık olması için emeği geçenlere ve yardım edenlere biz de teşekkürlerimizi sunarız. Fakat bir üniversiteye, kadrolu bile değil, sözleşmeli personel alınmasının dahi başbakanın onayı ile yapılabilmesi, övgüye değer bir icraat mıdır?.. Kimse mevzuatın bunu gerektirdiğini öne sürmesin. Sayın Başbakan’ın, istediğinde yüzlerce yasayı bir torbaya doldurarak bir haftada değiştirebildiğini gördük. Bize göre, uygulamanın bu şekilde sürmesi ve bu yoldan, Sayın Başbakan’ın beden dilinden(!) anlayan rektörlerin ödüllendirilmesi tercih ediliyor… Aynı gün gazetede Kastamonu Üniversitesi Rektörü’nün feryatları vardı. Sayın rektör, dört yıldır kadro verilmediğini bildiriyordu. Çünkü o, “son mohikanlardan”, yani Sayın Sezer’in atadığı son rektörlerden. Sayın Başbakan’ın “beden dilinden” anlamıyor(!) Geçmişte biz de bunları yaşadık. Hastanemizin yoğun bakım biriminin ihtiyacı karşılayamaması nedeniyle 15 yataklı ek birim yapılmasına karar verilmiş; gerekli fiziksel ortam sağlanmış, hastanenin imkânlarıyla yataklar, tıbbi araç ve gereçler alınmış, sadece hemşire ihtiyacı kalmıştı. Fakat, “ücretleri hastane döner sermayesinden karşılanması kaydıyla sözleşmeli hemşire istihdam edilmesine”, Sayın Başbakan onay vermediği için yoğun bakım birimi hizmete açılamadı. Yoğun bakımın da, istihdam edilecek hemşirelerin de politikayla hiçbir ilişkisi yok. Olay doğrudan insan sağlığı ile ilgili. Yoğun bakım gereken bir hastaya, bu hizmet verilemediği takdirde o hastanın ölmesi olasılığı çok yüksek. Burada bile üniversitenin rektörünün beden diline bakılarak onay veriliyorsa gerisini siz düşünün!.. Üniversitelere sözleşmeli personel alınması için başbakandan onay alınması, üniversite özerkliğine değil, üniversite kavramına bile aykırı olmasının ötesinde çağdaş yönetim anlayışına da aykırıdır. Bu tür uygulamalar ancak, ulufe dağıtılan rejimlerde görülür. Biriki ay içinde son mohikanların da görev süreleri bitecek. O zaman beden dilinden anlayan bir rektör atanır ve Kastamonu Üniversitesi’ne gerekli kadrolar verilir. O rektör de beden dilinden anlayanlarla kadroları doldurur. Bu şekilde ‘ lmiye’ sınıfı dikensiz gül bahçesi olur. ‘NÜKLEER TEKNOLOJİ: Ne kadar yaygın? Ne kadar güvenilir?’ Ttarafından Şişli Bilim Merkezi ürkiye Bilim Merkezleri Vakfı Binası’nda, her ay farklı bir konuda düzenlenen Bilim Konuşmaları’nın bu ayki konusu ‘NÜKLEER TEKNOLOJİ: NE KADAR YAYGIN? NE KADAR GÜVENİLİR?’ Prof. Dr. Fahir BORAK’ın konuşmacı olarak katılacağı toplantıda nükleer teknolojinin kullanım alanları kimi zaman diş röntgeni gibi ufak ölçekte, kimi zaman da nükleer santral gibi geniş ölçekte ve uluslararası uygulamalarda alınan güvenlik önlemleri hakkında bilgi verilecek. 26 MART 2011 CUMARTESİ, 10:3012:00 – ‘NÜKLEER TEKNOLOJİ: NE KADAR YAYGIN? NE KADAR GÜVENİLİR?’ Bundan sonraki konuşmanın tarih ve konusu: 30 Nisan 2011 Cumartesi – Prof. Dr. Gülay Altay / ‘Yeni Teknolojiler ve Mühendislikte Etik’ Türkiye Bilim Merkezleri Vakfı Rezervasyon No: 212 266 00 46 Adres: Hakkı Yeten Cad. No:18/A Polat Tower Yanı, Bilim Merkezi Binası FulyaİST. www.bilimmerkezi.org.tr , [email protected] , [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle