Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
POL T K B L M Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com “Türkiye Otomotiv Sanayii, klâsik araç sistemlerinde geçerli olan teknolojilerin çok prim yaptığı yılları kaçırdığından, [artık] bunlara değil, çeyrek asır sonrasının otomotiv teknolojilerine bakmalıdır.” Arkeolojimizde bir kilometre taşı: Jale nan Türkiye’de Roma Dönemi Heykel Sanatı ve Arkeolojisi’nin unutulmaz hocası Jale İnan (19142001) Yazı ve Fotoğraflar Nezih Başgelen Arkeolog Editör/ Arkeoloji ve Sanat Yayınları ÖLÜMÜNÜN 10. YILDÖNÜMÜ CBT 1249/ 6 25 Şubat 2011 ne demişti: Otomotivde, “net katma değeri ciddî oranlarda artırmak ve vazgeçilmez olabilmek için tek imkân, bilim ve teknolojide yetkinleşmektir...” Peki ama, hangi bilim ve teknoloji alanlarında? Onun görüşü şu: “Gün geçmiyor ki gazetelerden hibrit veya elektrikli bir yerli aracın yapıldığı müjdesini almayalım. Bu haberler ‘Model Araba Severler’ kulübünün meraka dayalı etkinliklerini çağrıştırıyor. Bir ‘niş’ bulup orada çalışma yapmanın önemi küçümsenemez ama bu, ulusal ya da bölgesel ölçekte bir yetkinlik kazanıldığı anlamına gelmez. Olması gereken, üzerinde çalışılan binek aracının ulusal ve uluslararası pazarda rakiplerine fark atacağı bir üstünlüğe sahip kılınması veya küresel üretim/küresel değer zincirinde ülkenizi/bölgenizi vazgeçilemez kılacak temel yetkinliklerin edinilmesidir. Küresel üstünlüğün en önemli kaynağı teknoloji hâkimiyetidir. “Otomotiv sektörünü teknolojik bir sistem gibi ele alırsak, bu sistemde birçok teknolojinin birbirine paralel ilerlemeler kaydettiği görülür. Sektörde var olmak bu teknolojilere çeşitli düzeylerde hâkim olmakla mümkündür. Sektör, ayrıca, konumuzla ilgili yeni teknolojilerin ticarîleşme alanı olarak da ele alınabilmelidir. Otomotiv, örneğin, nanoteknolojinin belli alt başlıklarının; yüksek mukavemetli hafif bileşenlerle aşınmaya dayanıklı kaplamalar ve nano kompozitlerin; elektrokromik camlar ve krom ikame teknolojisinin yeni ticarîleşme alanlarıdır. “Türkiye Otomotiv Sanayii, içten yanmalı motorlarla ilgili bazı teknolojilerin pazarı bugün cazip gözükse bile, klâsik araç sistemlerinde geçerli olan bu teknolojilerin çok prim yaptığı yılları kaçırdığından, bunlara değil, çeyrek asır sonrasının otomotiv teknolojilerine bakmalıdır. Dolayısıyla, klâsik güç sistemlerinde, yıllardan beri çok büyük bütçeler harcanan, buna karşılık, enerji tasarrufu, hareket esnekliği ya da konfor açısından sağlanan faydanın artık marjinal düzeyde kaldığı teknoloji arayışlarına önem vermektense, büyük olasılıkla bu sistemlerin yerini alacak ‘sıfır emisyonlu’ elektrikli ulaşım sistem ve teknolojilerine yönelmek, stratejik açıdan çok daha doğru olabilir. Batarya ve şarj teknolojileriyle şarj istasyonları vb. altyapılar önümüzdeki yılların üzerinde çalışılacak konuları olacaktır. Bu teknolojilerle birlikte, kaçınılmaz olarak, ulaşım kontrol, haberleşme ve navigasyon teknolojileri de önem kazanacaktır. Her ne kadar ülkemizdeki otomotiv sektörünün, var olan yeteneklerinin sistematik/metodolojik değerlendirmesi yapılmadıysa da, sektörle ilgili başka pek çok çalışmanın sonuçlarına dayanarak ele alabileceğimiz diğer taşıt teknolojileri konularının şunlar olacağı söylenebilir: Hibrit araçlar; yakıtlar (biyoetanol, yenilenebilir yakıtlar, optimize yakıtlar); yakıt hücreleri, yakıt hücresi bileşenleri ve hidrojen; ortak güvenlik (araçtan araca etkileşim, araç altyapı etkileşimi, akıllı ulaşım); malzemeler (hafif araç konseptleri, akıllı nanotaşıyıcılar ile malzemelerin çok katmanlı korunumu, çok amaçlı hafif alaşımlar)... Ayrıca, yüksek getiri potansiyeline sahip ‘DPF (Diesel Particulate Filter)’, ‘GDI (Gasoline Direct Injection)’, ‘ileri EPS (Electronic Power Steering) ve ‘DCT (Dual Clutch Transmission)’ gibi güç aktarım teknolojileri... Elektronik çağrı (ecall) ve gömülü navigasyon sistemleri gibi telematik uygulamalar...” Akarsoy, sözlerini şöyle noktaladı: “Varsayalım ki, otomotivde hep üretim [imalât] üssü olarak kalmakta ısrarlısınız. O zaman da üretim teknolojilerinde söz sahibi olmanız beklenmez mi? Üretim üssü olmakla övünmek üretim teknolojilerini geliştirmede yetkinleşmiş olmayı gerektirmez mi? Oysa, bu teknolojilerde de sâdece bir kullanıcıyız.” Akarsoy’un söylediklerini başka uzmanlar elbette benden çok daha iyi değerlendirebileceklerdir. Ama şu kadarını da söyleyebilirim: Otomobil yapımı, emirkomuta kültürüne [“sektörün babaları hâlledin!”] ve şark kurnazlığına [hâlledemezlerse, “bertaraf olması” gündeme gelmiş siyasî hasma karşı kullanılabilecek iyi bir koz!] dayanan bir politika anlayışıyla değil, uzun vâdeli stratejik bakış açısıyla ele alınması gereken ulusal bir meseledir. Otomotivde Ne Yapılabilir? (3) Ü lkemiz arkeolojisinde eğitim, araştırma, kazı, yayın, müze kurma, restorasyon projeleri, eski eser kaçakçılığı ile mücadele alanlarında verdiği unutulmaz hizmetlerle tanınan, 10 yıl önce 21 Şubat 2001’de kaybettiğimiz Prof. Dr. Jale nan yurtiçinde ve dışında Türk arkeolojisinin “Saygın Hanımefendisi” olarak tanınmış değerli bir bilim kadınımızdır. 1 Şubat 1914’te stanbul’da doğan, 1934’te arkeoloji eğitimi için Alexander von Humbolt’un ilk bursiyerlerinden biri olarak Berlin’e giden Jale nan bir yıl sonra Türk devletinin bursunu alarak 1943 yılında “Kunstgeschichtliche Untersuchung der Opferhandlung auf römischen Münzen” (Roma Sikkeleri Üzerinde Kurban Merasiminin Sanat Tarihi Açısından ncelenmesi) konulu teziyle ünlü bilimadamı walt’ın yanında doktorasını tamamladı. 1944’te, TÜ’nün (o zamanki adıyla Yüksek Mühendis Mektebi) öğretim üyelerinden Mustafa nan ile evlendi, 1945’te oğlu Hüseyin nan dünyaya geldi. stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde, 1946 yılında eğitime başlayan Klasik Arkeoloji Kürsüsü’nün kuruluşu sırasında Arif Müfid Mansel ile birlikte büyük emekleri geçti, aynı yıl başlayan Perge ve Side antik kentleri kazılarına A. Müfid Mansel ile birlikte katıldı, onun ölümünden sonra kazı çalışmaları onun başkanlığında başarılı bir ekip organizasyonu ile gerçekleştirildi. 1955’te kurulan st. Üni. Ed. Fak. Antalya Bölgesi Arkeoloji Araştırmaları stasyonu’na, Fakülte Meclisi, Prof. Dr. i müdür, Doç. Dr. Jale nan’ı müdür yardımcısı olarak seçti... Perge kazıları 19461975 yılları arasında, Prof. Dr. Arif Müfit Mansel, 19751987 arası Prof. Dr. Jale nan başkanlığında yapıldı, 19872009 arası Prof. Dr. Abbasoğlu tarafından devralındı, halen Prof. Dr. tarafından sürdürülmekte. Perge Tiyatrosu’ndaki çalışmalar ise 1988 yılı dışında 19851992 yıllarında Prof. Dr. Jale nan’ın başkanlığında yürütüldü. 1975’te Arif Müfid Mansel’in ölümü üzerine kürsü başkanlığına getirildi, bu görevini 1983’te emekli oluncaya kadar sürdürdü. nan, asistanlığından başlayarak öğrencileriyle yakın ilişki kurdu ve onların yetişmeleri için desteğini emekli olduktan sonra da, hiçbir zaman esirgemedi. Öğrencileri arasında “Arkeologların Annesi” olarak da anıldı. 19701972 arasında Burdur’un 60 km güneydoğusunda Bucak lçesi’ne bağlı Çamlık Köyü yaantik kentinde ve 19721979 arakınındaki sında AntalyaManavgat lçesi sınırları içerisinde yer alan antik kentinde başarılı kurtarma kazıları yaptı. Bu arada Side’deki bir antik hamamın müze binası olarak onarılması ve hizmete girmesini sağladı. 19811990 yıllarında Side’de Apollon Tapınağı’nda yürüttüğü onarım çalışmaları ile de Türkiye arkeolojisine önemli bir restorasyon uygulaması kazandırdı. 1967 yılında Amerika’da, göz kamaştıran kalitede büyük tunç antik heykeller grubu ortaya çıktı; bu heykellerin Anadolu’nun güneybatısında kaçak bir kazıdan elde edildiği ancak yerinin kesin bilinmediği öne sürüldü. nan, bu heykellerin yerinin Burdur li, Gölhisar lçesi’ne bağlı becik Köyü’nün yakınında yer alan kenti olduğunu 1990 yılında bu ören yerinde yaptığı kazılarla kanıtladı ve heykellerin yer aldığı Sebasteion’u gün ışığına çıkardı. 19851992’de Perge Tiyatrosu’nda yaptığı ka Festschrift Für Jale İnan Armağanı H : N başgelen Mihin Lugal Kitapta, yerli ve yabancı ünlü arkeologların, sanat tarihçilerinin, özgün makaleleri yer alıyor. (Halet Çmbel, Zeynep Ahunbay, Ekrem Akurgal, Sedat Alp, Cevat Başaran, Marianne Bergman, Christoph W. Clairmont, Nathalie de Chaisemartin, Kenan Erim, Fahri Işık, Werner Fuchs ve diğerleri..) 2 cilt, 590 sayfa, ISBN: 975 7538 06 Antike Stadt İm Taurusgebirge Lyrbe? Seleukeia? Toroslar’da Bir Antik Kent / Eine Jale İnan AntalyaManavgat ilçesi sınırları içinde ülkemizin ilginç ören yerlerinden biri olan LyrbeSeleukeia antik kentinde Prof. Dr. Jale İnan başkanlığında 19721979 yılları arasında kurtarma kazıları yapıldı. Burası bir dağ yerleşmesi olmakla beraber, mevcut kalıntıları, ören yerinin özellikle Roma döneminde oldukça gelişmiş bir kent olduğunu göstermekte. Bu kazıların tespit çalışmaları ve raporlarından derlenerek hazırlanan “Toraslar’da Bir antik Kent: Lyrbe? Seleukeia?”; Türk