02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘Geleneksel ahlak, dinin değil bilimin alanına girmeli’ Sinirbilim uzmanı ve yazar Sam Harris, “Törelliğin bilimsel açıdan araştırılmasına yeterince ağırlık verilmesiyle, dinin göksel ilgi alanlarından tümden çıkartılabileceğini düşünüyorum. Bu durumda dünya dinleri astroloji, büyücülük gibi alanlara kayar..” diyor ve Katolik kilisesini yerden yere vuruyor... yüzyılda dinin törel yol gösterici olma açısından son derece kötü bir kaynak olması da başka bir sorun. Törelliğin bilimsel açıdan araştırılmasına yeterince ağırlık verilmesiyle, dinin göksel ilgi alanlarından tümden çıkartılabileceğini düşünüyorum. Bu durumda dünya dinleri kendilerini astroloji, büyücülük gibi alanların olduğu bir çöplükte bulacaklar. Dinlerin yerini, insan bilincinin en seyreltilmiş ve geleneksel olarak “ruhsal” durumlarını da içine alan, insan ongunluğu ile ilgili eksiksiz ya da kusursuz bir anlayış alacak. S am Harris, aşağıdaki söyleşide, iki yıl önce yayımlanan “Törel Görünüm: İnsana Özgü Değerlerin Bilim Yoluyla Belirlenmesi” adlı kitabında, bilimin törelliği/gelenekselliği ve geleneksel ahlakı kavramamıza yalnızca yardımcı olmakla kalmayıp, gerçekte neyin doğru neyin yanlış olduğuna da ışık tutabildiğini öne sürüyor. Çoğu kişi bilimin dünya ile ilgili gerçekleri ortaya koyduğuna, ancak törel değerler konusuna bir açıklık getirmediğine inanıyor. Siz bu görüşe katılmıyor musunuz? Doğru ile yanlış, iyi ile kötü gibi kavramlar insanlarla hayvanların sağlık ve esenliğiyle ilgili kavramlardır. Bu görüşü kabul ettiğimiz anda bilimin, ilkesel olarak, söz konusu sorulara yanıt getirebileceğinin ayırdına varmaya başlarız. Çünkü bilinçli canlıların deneyimleri evrenin durumuna göre değişir. Söz konusu biz insanlar olduğunda, olası en büyük acı ile en büyük ongunluk arasındaki farklılık, gen dizgesindeki değişikliklerden küresel ekonomideki değişimlere, insan beyninin durumunu etkileyebilecek unsurların tümüne bağlıdır. Genetik bilimi, nörobiyoloji, ruhbilim, toplumbilim, ekonomi ve benzer bilimlerle ilgili ayrıntılar akılalmaz derecede karmaşıktırlar, ama bunların keşfedilmeyi bekleyen doğruları içeren alanlar oldukları ve doğrudan bilimin kapsamına girdikleri su götürmez bir gerçek. O halde, “doğru” olan, bilinçli canlıların esenliğini en üst düzeye çıkartan unsurlardır diyebilir miyiz? Bunun yararcılıktan ne farkı var? İnsanlar genellikle yararcılığı eleştirirler, çünkü işe yararlık, haz, ya da kısa süreli mutluluk gibi kavramların dar anlamda ele alınması yaşamda bizler için önemli unsurların tümünü kavramamıza engel olur. İnsanlar doğruluk, adalet, dürüstlük, beyinsel haz, yüreklilik, yaratıcılık ve bilinç açıklığı gibi kavramlarla da ilgililer. Oysa, ben esenlik kavramının bu kavramların tümünü içerebileceğine inanıyorum. Kitabımda olası tüm deneyimlere, tepelerin en üst düzeyde esenliği, vadilerin de en derin acıları temsil ettiği, bir tür doğal görünüm gözüyle bakabileceğimizi öne sürüyorum. Burada ilk fark edilmesi gereken nokta, görünümde birbirlerine eşit birden çok tepe insanların bu konuda gelişmelerini sağlayacak çok farklı yolların olabileceğidir. Ne var ki, gelişmeyi önleyecek yollar çok daha fazla olacaktır. Dinsel inançları güçlü olan kişiler genellikle törelliği gerçekte kendilerine ait olduğuna inandıkları bir alan gibi görüyorlar. Evet, gerçekten de dinsel inanç konusunda duyduğumuz en yaygın savunma Tanrı’nın var olduğu yönündeki kanıtlardan çok, dinin evrensel boyutta törelliğin tek dayanağı olarak sunulmasıdır. Ilımlılar ve köktendinciler, görünüşe bakılırsa, bu konuda birleşiyorlar. Kuşkusuz, bu görüş, inancı savunma açısından hiçbir anlam taşımıyor. Çünkü, doğru olsa bile, Tanrı’nın var olduğunu göstermiyor. Ancak 21. Törelliğin dinsel kavramlarında nasıl bir yenilenmeye gidebiliriz? Doğru ile yanlışın esenlikle ilgili sorularla bağlantılı olduğunu ve bu soruların en iyi biçimde dürüst gözlemler ve dikkatli bir akıl yürütme yoluyla ulaşılabilecek yanıtları olduğunu kabul ettiğimizde, kimi insanların törellik konusunda söylediklerini dinlemeye değecek kişiler olup olmadıkları konusunda da kesin bir karara varabiliriz. Katolik kilisesini düşünün. Bu kilise papaz olmak isteyen kadınları aforoz ederken, çocuklara cinsel tacizde bulunan papazları aforoz etmeye yanaşmayan bir kurum. Bu kurum soykırımın önüne geçilmesinden çok, doğum kontrolünün engellenmesiyle ilgileniyor. Katolik kilisesinde eşcinsel evlilikler, nükleer silahların yayılmasından çok daha büyük bir kaygı uyandırıyor. Törelliğin insanların ve hayvanların esenliğini ilgilendiren sorularla bağlantılı olduğunu anladığımız zaman, Katolik kilisesinde törellik konusunda da evrenbilim konusundaki gibi bir kafa karışıklığının söz konusu olduğunu açıkça görebiliriz. Bu kurum törellik konusunda alternatif bir yapı önermediği gibi, yanlış bir yapı da sunuyor. Rita Urgan, Kaynak New Scientist, 16 Ekim 2010 İlk kadın bilim tarihçimiz Sevim Tekeli İlk kadın bilim tarihçimiz Prof. Dr. Sevim Tekeli, 16. yüzyıl Dünya ve Osmanlı bilim tarihine önemli katkılarda bulunmuştur. Osman Bahadır [email protected] P Aykut Kazancıgil; “Bilim Tarihçilerimiz: Sevim Tekeli”, Bilim Tarihi, Mayıs 1993, sayı 19, s.2124. Feyziye Özberk; “Sevim Tekeli: İlk Kadın Bilim Tarihçimiz”, Bilim ve Ütopya, Şubat 2009, sayı 176, s.7074. CBT 1244 / 15 21 Ocak 2011 rof. Dr. Sevim Tekeli, bilim tarihi alanında çalışan ilk kadın bilim tarihçimizdir. O, dünyanın da ilk kadın akademisyen bilim tarihçileri arasındadır. Onun Takiyüddin’in 16. yüzyılda kurduğu İstanbul Rasathanesi’ne ilişkin çalışmaları, dünya astronomi tarihine yapılmış önemli bir katkı niteliğindedir. Sevim Tekeli, 22 Aralık 1924’te İzmir’de doğdu. İlkokula, babasının kaymakam olduğu Keşan’da başladı. Ortaeğitimine yatılı olarak İzmir Kız Lisesi’nde devam etti. Bu lisenin orta kısmını bitirdikten sonra Üsküdar Amerikan Koleji’ne geçti. Koleji bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü’ne kaydolan Tekeli, 1951’de bu bölümden mezun oldu. 1952 yılında felsefe bölümüne asistan olarak atanan Tekeli, burada Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı’nın yanında bilim tarihinde doktora çalışmasına başladı. 1955’te DTCF’de ülkemizdeki ilk bilim tarihi kürsüsü kuruldu ve Sayılı kürsü şefliğine, Tekeli ise kürsü asistanlığına getirildi. Sevim Tekeli, 1956’da “Nasirüddin, Takiyüddin ve Tycho Brahe’nin rasat aletlerinin mukayesesi” başlıklı teziyle bilim tarihinde doktora derecesi aldı. Aynı yıl, altı ay için London College’da bilim tarihi derslerine devam etti. 1960’ta, “Takiyüddin’in Sidret ül Münteka adlı zici ve 16. yüzyılda as tronomi alanındaki çalışmalar” başlıklı teziyle doçent oldu. 1967’de de, “16. asırda Osmanlılarda saat ve Takiyüddin’in mekanik saat konstrüksiyonuna dair en parlak yıldızlar” adlı çalışmasıyla profesör oldu. 1983’te DTCF Felsefe Bölümü’nün ve Bilim Tarihi Anabilim Dalı’nın başkanı olan Tekeli, aynı yıl içinde Bilim Tarihi Anabilim Dalı başkanlığını bıraktı ve emekli olduğu 1993 yılına kadar felsefe bölümü başkanlığını sürdürdü. Sevim Tekeli, ABD, Avusturya, Fransa, İngiltere, Hindistan, Pakistan, Suriye ve İran’da yapılan bilimsel toplantılara katıldı ve bildiriler sundu. 1973’te Kopernik’in doğumunun 500. yılı nedeniyle UNESCO’nun hazırladığı program çerçevesinde yayımlanan Nikola Kopernik (14731973) adlı kitaba yapmış olduğu katkıları nedeniyle Polonya hükümeti tarafından Tekeli’ye bir teşekkür belgesi sunuldu. Sevim Tekeli, genel olarak bilim tarihi, özel olarak ise astronomi tarihi alanında, eleştirel metin çalışmaları ve karşılaştırmalı araştırmalar yaparak katkıda bulunmaya çalışmıştır. Bu çalışmalarının bir bölümü olarak, Kopernik ve Takiyüddin’in trigonometri çalışmalarını karşılaştırmış ve Takiyüddin’in trigonometri çalışmalarının Kopernik’inkilerden üstün oldu ğunu ortaya koymuştur. Takiyüddin’in mekanik saatler üzerine olan eserini Türkçe ve İngilizce olarak yayımlayan Tekeli, bu çalışmasıyla da, Takiyüddin’in 16. yüzyılda Tycho Brahe ile birlikte bu saatleri astronomi araştırmalarında kullandığını ve bu nedenle mekanik saatler tarihinde Takiyüddin’in çok özel bir yeri olduğunu göstermiştir Sevim Tekeli’nin telif ve çeviri eser ve makale olarak 50’den fazla yayını vardır. Bu yayınlardan yukarıda saydıklarımız dışında en önemlileri, Modern Bilimin Doğuşuna Bizansın Etkisi (1975), Adnan Adıvar’ın Osmanlı Türklerinde Bilim adlı eserinin eklerle genişletilmiş dördüncü baskısının (Aykut Kazancıgil ile birlikte) hazırlanması (1982) ve “Kristof Kolomb haritasına dayanarak en eski Amerika haritasını çizen Piri Reis” (1985) ve “İlk Japon haritasını çizen Türk: Kaşgarlı Mahmut” (1985) çalışmalarıdır. Liseler için hazırlanan ilk bilim tarihi ders kitabı olan, Bilim Tarihine Giriş adlı eser de, Sevim Tekeli’nin öncülüğünde hazırlanmıştır. Yararlanılan kaynaklar:
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle