24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com Bilim ve teknolojideki açığı yüzyılımızda da giderek büyüyen bir ülkenin bu açığını kapatarak varlığını sürdürebilmesi, iktisadi sisteminde devrimsel bir dönüşüm yapmakla da sağlanamaz... Sivrisinekler konusunda bilmediklerimiz • Dünyanın en büyük sivrisinek heykeli Komarno, Manitoba’da gezginlerin ilgisini çekmek üzere yol kenarına yerleştirilen heykeldir. Kanada’nın Sivrisinek Merkezi olarak bilinen Komarno, adını Ukrayna dilinde “sivrisinek” anlamına gelen sözcükten almıştır. 1864 yılında yapılan heykel çelikten oluşuyor ve kanat açıklığı 4,5 metreye ulaşıyor. Heykel, aynı zamanda, bir rüzgâr fırıldağı işlevini de görüyor. Kuzey kutup bölgesindeki tundralardan tropikal yağmur ormanlarına, dünya üzerinde 2500’ü aşkın sivrisinek türü bulunuyor (kimi böcekbilimciler 3000 kadar tür olduğunu öne sürüyorlar). Bu sivrisineklerin büyük bir bölümü etkinliklerini şafak vakti ve alacakaranlıkta sürdürürlerken, kimileri gün ortasında beslenmekten hoşlanıyorlar. Sivrisineklerin en önemli besin kaynağını proteinler oluşturuyor. seslere uyumlu sesler çıkartmaya çalışır. Azgın erkekler dişilerin çıkarttıkları ses titreşimlerine bir iki saniye içinde “yanıt verirler.” Dişilerin bu uyumu sağlamaları erkeklere kıyasla üç dört kat daha fazla zaman alır. Aynı durum bir barda oturan insanlar için de geçerlidir. Sivrisinekler havada çiftleşebilirler; dişiye yakınlaşmasından hoşçakal aşamasına dek geçen süre, topu topu 15 saniye kadardır. Öncesinde bir kadeh içki ya da yemek türü tantanalara gerek yoktur. Erkek sivrisinekler gerçekte son derece duyarlı otoburlardır; yalnızca bitki özü ve bitki suları ile beslenirler. Yalnızca dişi sivrisinekler yumurtlamaları için gerekli proteini sağlamak amacıyla kan içerler. Milyonlarca yıl önce sivrisineklerin boyutu günümüzde olduğundan üç kat daha büyüktü. Bir sivrisineğin başının büyük bir bölümünü gözler kaplar. Ancak bu gözler bakmaya doyamayacağınız türden gözler değildir. Sivrisineklerin bileşik mercekli gözleri, tıpkı “Predator=Av” filmindeki uzaylı yaratık gibi, bedeninden yayılan ısı dizgelerinden oluşan kızılötesi imgeler yansıtılar. Sivrisinekler, özellikle de uykudayken, dışarıya soluduğunuz havadan izinizi sürebilir. Neyse ki, bunu ancak 1.5 mph hızla yaparlar öyle ki, saklanamasanız bile en azından kaçabilirsiniz. Orta Amerika’da Mosquito (Sivrisinek) Kıyısı adıyla bilinen, Honduras ile Nikaragua arasında yer alan ve Karaip kıyısında uzanan ince kara parçası adını sivrisinekten değil, o yörede yaşayan Miskito yerlilerinden alıyor. Dünyanın en büyük sivrisinek ağının yuvası Nijerya’da Abuja adlı bölgedir. Bölgenin bu özelliği 2000 yılında sıtma ve sivrisinek kaynaklı öteki hastalıklara karşı başlatılan ulusal bir kampanya kapsamında gün yüzüne çıkarıldı. Söz konusu ağın altına 200 çocuk sığabiliyor. Günümüzde yaşayan milyonlarca kişi sivrisinekten bulaşan bir hastalıktan ölecek. Afrika’da her yıl yalnızca sıtmaya bağlı olarak 1,000,000 kişi yaşamını yitiriyor. En çok ölümlere yol açan öteki hastalıklar arasında dengue hastalığı, sarı humma ve Batı Nil virüsü yer alıyor. Ancak bu insanlar AIDS hastalığından ölmeyecekler. HIV virüsü bulaşmış insanların kanlarında gerçekte çok az sayıda virüs parçacıkları bulunur. Bu parçacıklardan birini sivrisinek emecek olursa, sivrisineğin sindirim sistemi tarafından yok edilir. Rita Urgan, Discover Niçin Eleştiriyorum? (4) “Niçin eleştiriyorum? (2)” başlıklı yazımın (CBT, 30 Ağustos) ikinci paragrafının başında yer alan “Uygulamadaki destek politikasının karşısındaki düşünce tarzı bu.” cümlesindeki ‘karşısındaki’ sözcüğü, ‘arkasındaki’ olacaktı. Editörümüz, meramımı anlatamadığımdan olacak, bu sözcüğü tam tersi anlamdaki ‘karşısındaki’ sözcüğüyle değiştirmiş. Özür dileyerek düzeltiyor; konumuza kaldığımız yerden devam ediyorum: Bilim, teknoloji ve yenilik politikalarımızla ilgili eleştirilerimde, ‘pazar ekonomilerini’ esas almam ve aslında bu ekonomi sisteminin yandaşı olan iktisatçılara özgü terimleri kullanıyor olmam dikkatinizi çekmiş olabilir. Bu benim iktisadi sistem tercihimle ilgili bir durum değil. Türkiye, kendisini bir ‘pazar ekonomisi’ olarak tanımlayan ve bu iktisadi sistemden yana olan güçlerin yönetimindeki bir ülke... Bunu verili koşul olarak alıyorum ve Türkiye’yi bu ekonomilerle karşılaştırıyorum. Ve ne zaman bunu yapsam, ülkemin tutumunda hiç değişmeyen bir tuhaflık olduğunu görüyorum. Pazar ekonomilerinin kendi aralarında elbette büyük gelişmişlik farkları var. Bilim, teknoloji ve yenilikçilikte yetenek kazanma ya da var olan yeteneğini geliştirerek sürdürebilme meselesinde gelişmiş ekonomilerle ülkem arasında tutum farkı olması doğal; ama Türkiye’nin tutumu, izlediği yol, sonradan sanayileşen ya da sanayileşme sürecine giren hiçbir ülkenin tutumuna, izlediği yola da benzemiyor. Japonya ve G. Kore’nin sanayileşirken izledikleri yolu biliyorsunuz; bu konuda çok şey yazıldı... Japonya bir yana, 1950’lerde sanayii bizimkinden daha geride olan G. Kore bile bizi fersah fersah geçti. Sanayileşmeyi yine ‘Batı’ ülkelerinden sonra başlayan Rusya, çok farklı bir tarihsel süreçten geçtiği; Çin ve Hindistan’ın da her açıdan durumları bizimkinden çok farklı olduğu için onları da bir yana bırakalım. Peki, niçin bilim, teknoloji, sanayi ve yenilikçilikte, Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Afrika Cumhuriyeti, Brezilya, İspanya ve sonradan yola çıkan daha pek çok ülke kadar iddialı olamıyor ve onların da gerisine düşüyoruz? Defalarca sordum; Brezilya, havacılık sanayii ve teknolojisinde niçin bizden çok daha ileride? Nasıl oluyor da İspanya, bize yüksek hız treni ve teknolojisini satabiliyor? Kapitalist sistemin tarihini, bu sistem içinde yer alan ülkelerin bilim, teknoloji ve sanayide kendi aralarında sürdürdükleri acımasız bir yarışın tarihi olarak da kavramak mümkün. Almanya ve ABD’nin, sanayi devriminin beşiği olan B. Britanya’yı geçmelerinden başlayarak 20’nci yüzyılın tanığı olduğumuz ikinci yarısında ve hatta içinde yaşadığımız yüzyılın ilk on yılında bile, yarışta çok gerilerdeyken ön sıralara geçebilen ülke örneklerini görebiliyoruz. Demek ki, kapitalist sistemin içinde ülkeler arası sıralama değişmez değil; önde koşanların yaptıkları bütün engellemelere rağmen, daha iyi bir konuma geçmek ve dünya nimetlerinin paylaşımında ulusal payı artırmak mümkün. Cumhuriyetimizin kuruluş dönemindeki hamlemize rağmen biz bunu niçin başaramadık? Başarısızlığımızın nedeni, burjuvazimizin kültürel birikim açısından kendi geri kalmışlık zincirini kıramaması mı? Destekçisi olageldiği siyasi kadroların yetersizliği mi? Mevcut imkânları, kapitalizmin dünya sistemi içinde daha iyi bir konuma gelmek amacıyla akılcı bir biçimde yönetebilmenin en etkin aracı olan devletin ve bürokrasisinin sürekli erozyona uğratılması karşısında gösterdiği basiretsizlik mi? Yoksa, bilim, teknoloji ve sanayide güç kazanan ulusların ulusal motifleriyle örülen bir dünyada, bizim, halk olarak, herhangi bir ulusal ‘motivasyonumuzun’ olmaması mı? Eğer bunlar doğru sorulmuş sorular ve yanıtları da çözümsüzlüğe işaret ediyorsa, ülkenin geleceği için umutlu olabilmek çok zor. Bilim ve teknolojideki açığı yüzyılımızda da giderek büyüyen bir ülkenin bu açığını kapatarak varlığını sürdürebilmesi, iktisadi sisteminde devrimsel bir dönüşüm yapmakla da sağlanamaz... Maruzatım bundan ibârettir. • • • •1998 yılında araştırmacılar Londra metrosunda yeni bir sivrisinek türünü ortaya çıkarttılar. Söz konusu tür 100 yıl önce tüneller kazıldığı sırada içeriye sızan bir türün soyundan geliyor. Bir zamanlar kuşlardan beslenen bu sivrisineklerin başlıca besin kaynağını artık fareler, sıçanlar ve insanlar oluşturuyor. Bu sivrisineklerin yer üstündeki türdeşleri ile çiftleştiklerine çok ender tanık olunuyor. Gerçekte bunların DNA’ları bir metro hattından ötekine farklılıklar gösteriyor. • • • • • •Sivrisinekler ısırmazlar, emerler. •Ortalama bir insanın kanının tümden tükenmesi için, her birinin o kişiyi bir kez emeceği yaklaşık 1,200,000 sivrisineğe gerek vardır. Bu da pek akla yatkın bir durum olmasa gerek. Yine de, kuzey kutup bölgesinde kol, bacak ve gövdeleri çıplak olarak beklemeye koyulan Kanadalı araştırmacılar başlarına üşüşen yumurtadan yeni çıkmış sivrisineklerin dakikada 9000 ısırık attıklarına tanık oldular. Bu hızla bir kişinin iki saat içinde kanını tümden yitirmesi işten değildir. Bir sivrisineğin karnı doyar doymaz, kimyasal bir sinyalle besin alımını durdurur. Laboratuvar ortamında söz konusu sinyal işlemez duruma getirildiğinde, sivrisineğin patlayıncaya dek emdikleri görüldü. Bristol Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, erkek sivrisineklerin “kulakları” insan kulağındakine denk sayıda duyu hücrelerini barındırıyor. Bu hücreler sayesinde tutkulu erkek sivrisinekler gözlerine kestirdikleri dişilerin peşine düşüp, onları ağlarına düşürmeye çalışıyorlar. Bir sivrisinek karşı cinsten bir sivrisineğin vızıltısını duyduğunda, kendisi de olası eşin çıkarttığı • • • • • CBT 1221/ 6 13 Ağustos 2010 • •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle