24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yaşama Elverişli Gezegen Yaşamın geliştiği bölgeleri araştırma için bir yöntem seçerken “algılanabilirliğe” “olasılıktan” daha fazla önem vermeliyiz. Çeviren: Prof. Dr. Rennan Pekünlü (Ege Üniversitesi) aşamın değişik bölgelerde olabileceğine ilişkin olasılık hesapları oldukça yanıltıcıdır, güvenilirliği düşüktür. Algılanabilirlik hesapları genellikle daha güvenilir bir yöntemdir. Olasılık, yaşamın kaynağına ilişkin kuramlara güvenir; ancak bu aşamada yaşamın kaynağına ilişkin bilgimiz yok! Algılanabilirlik ise geliştirdiğimiz algaçların (dedektör) gücüne bağlıdır ve bu konuda yeterince bilgi sahibiyiz. Bu açıdan baktığımızda yaşamın geliştiği bölgeleri araştırırken seçeceğimiz yöntemi şöyle özetleyebiliriz: olası olup olmadığına bakmaksızın algılanabilir olanı araştır. Bildiğimiz tek şey, imkânsız olabilecek her şey orada bizim araştırmamızı bekliyor ve eğer algılanabilecek düzeydeyse onları bulma şansımız var! [1]. Şekil 1 Güneş’ten olabildiğince uzakta, soğuk bir ortama uyum sağlamış Yer ötesi yaşamı araştırmada kullanılabilecek yeni bir yöntem önerildi. Uzaktaki güneşten gelen ışığı kullanarak ısınmak isteyen herhangi bir yaşam biçimi, ışığı toplayıp, yaşamsal öneme sahip bölgelerine odaklamaya yarayan, ayna veya mercek gibi bir dizge (sistem) geliştirmiş olmalıdır. Organizma tarafından soğurulmamış olan ışık veya yaşamsal öneme sahip bölgeden yayılan ısısal ışınım, organizmanın ışık toplayıcıları tarafından dar bir uzay açıya kısıtlanmış olarak geriye güneşe doğru yansıtılacaktır. Herhangi türden bir canlı bitki, karanlık çevresinin ortasında parlak bir bölge olarak görülecektir, tıpkı gece yarısı bir arabanın farlarına doğru bakan, bir insan, tilki, tavşan, kedi, vb. canlının gözleri gibi (bkz. Şekil). Y Bu araştırma yöntemi uzay veya Yer konuşlu teleskoplarla yapılabilir. Bu yöntemin başarılı olabileceği bölgeler Europa uydusunun yüzeyi, Trojan asteroidleri veya Kuiper Kuşağı gök cisimleridir. Vakum ortamına başarılı bir biçimde uyum sağlamış olan yaşam biçimlerinin, Güneş dizgesinin dış bölgelerindeki cisimlerin buzlu yüzeylerinde bulunma olasılığı oldukça yüksektir [1]. Örneğin, Jüpiter’in atmosferi olmayan ancak sıvı su içeren Europa uydusunda yaşam biçimlerini araştırırken kendimize şu soruyu sormalıyız: çevre sıcaklığı 120 K (1500 C) olan Europa üzerinde ne tür bir yaşam ortaya çıkıp varlığını sürdürebilir? Europa’nın yüzeyindeki buzun altındaki karanlık, sıcak sularda yaşamın uzun bir zaman önce ortaya çıktığını varsayabiliriz. Daha sonra bazı canlı varlıklar şans eseri yukarı doğru taşınıp buzdaki çatlaklardan yüzeye yayılmış veya gövde geliştirip tıpkı kayalardaki çatlaklardan dışarıya çıkmış bitkiler gibi, Güneş erkesinin bulunduğu yüzeye çıkmış olabilir. Yüzeyde yaşamını sürdürebilmek için bu canlılar, Güneş ışığını yaşamsal bölgelerine odaklayacak olan küçük optik aynalar geliştirmiş olmalı. Bir benzetme olarak bunlara günebakan adını verelim. Yer’de bazı arktik bitkiler bu optik toplayıcılara benzer parçalar geliştirmiştir. Bu parçalar, Güneş ışığını çiçeğin özeğindeki (merkezindeki) yumurtalık ve tohumlara doğru yansıtacak olan parabolik taç yapraklardır. Europa uydusundaki canlıların aynaları, Yer’in arktik tundralarındaki bitkilerin aynalarından daha güçlü olmalıdır. Europa uydusundaki güneş ışığının yeğinliği Yer’deki güneş ışığından 25 kez daha zayıftır. Bu nedenle Europa’daki aynaların güneş ışığını 25 kez daha iyi odaklaması gerekir ki odak noktasındaki yaşamsal bölgeler 300 K sıcaklığında bulunsun. Bu sıcaklık, suyun sıvı durumunda olduğu ve yaşamın iş levsel olabilmesi için gereken sıcaklıktır. Aynaların optik açıdan kusursuz olması gerekmiyor; 25 çarpanı denli daha fazla güneş ışığı toplayabilmesi için yaprakların yaklaşık olarak parabolik olması yeterli. Şimdi, Europa’da yaşamı araştıran bir uydumuz olduğunu düşünelim. Eğer Europa’daki yaşam yüzeye çıkmışsa, güneş ışığını toplamaya yarayan bir çeşit yansıtıcı geliştirmiş olmalıdır. Bu durumda, uydumuzda Europa’nın yüzeyinin Güneş gören bölgesini tarayacak bir aygıt bulundurmalıyız. Bu aygıt, daima Güneş ışınlarının geldiği doğrultuda ancak Güneş’in tam ters yönüne bakmalıdır. Eğer Europa’nın yüzeyinde optik ışın toplayıcı varsa, odak noktasında soğurulmamış olan güneş ışığı yansıyıp Güneş’e doğru yayılacaktır. Yansıtıcının odağındaki bölgenin yansıtma gücünün çevrenin yansıtma gücüyle eşit olduğunu varsayarsak, Kanada’daki geyiğin, Yeni Zelanda’daki tavşanın gözleri gibi, Europa’nın yüzeyindeki herhangi bir günebakanın yansıtıcısı da çevresinden 25 kez daha parlak olacaktır. Odak noktasındaki yüzeyin yansıtma gücü zayıf da olsa, sıfıra yakın olmadığı sürece, geceleri tavşan yuvalarına, mağaralara el feneriyle gönderilen ışıkla yapılan avlarda olduğu gibi, Europa’nın yüzeyindeki yaşam bölgeleri ortaya çıkarılabilir. Bizim amacımız canlıları öldürüp yemek değil! Onları bulup ortaya çıkarmak. Bu nedenle, Europa uydusunda el feneri avcılığı niye yasak olsun ki?! [2]. Tipler, tek hücreli cyanobacteria’nın bizim atalarımız olduğunu savunuyor. Gezegenlerarası uydumuzdaki algaçlar Güneş dizgesinin şimdilerde su bulunan bölgelerinde ve geçmişte su olduğuna ilişkin ipuçlarının bulunduğu bölgelerde cyanobacteria araması gerektiğini savunuyor [3]. Kaynaklar: [1] Ponnamperuma, Cyril, “Synthesis and analysis in Chemical Evolution”, in The Search for Extraterrestrial Life: Recent Developments, IAU Symposium No: 112, D.Reidel Pub. Co., Dordrecht, 1985, pp. 185 – 197. [2] Dyson, Freeman J., “Looking for life in unlikely places: reasons why planets may not be the best places to look for life”, International Journal of Astrobiology 2 (2): 103 – 110 (2003). [3] Tipler, F.J., “Intelligent Life in cosmology”, International Journal of Astrobiology 2 (2): 141 – 148 (2003). Evrenin Kemikleri ‘Kozmos’ (Evren, cosmos) kelimesi “düzenli, uyumlu bir şekilde ayarlama” anlamına gelen, bunun yanı sıra süslü (dekoratif) imasında da bulunan Yunanca kosmos kelimesinden türetilmiştir. Nitekim evrenimiz bir vücuttaki kemikler gibi birbirleriyle uyum içinde olan parlak renkli süslerin bir koleksiyonu olarak düşünülebilir. Kemikler Evrenimiz’in yapısını sağlayan gökada kümeleridir. Bunun altında yatan düzeni ve bu Evrensel vücudun yapısını anlayabilmek için, kemikleri çalışmaya ihtiyacımız vardır. Ve tabii ki bunu gerçekleştirebilmenin en iyi yolu bunu Xışınlarında yapmaktır. 2003 yılından bu yana XMMNewton Xışın teleskopunu kullanan gökbilimciler aslında tam olarak bunu yapıyorlar. Yukarıda gösterilen XMM Geniş Alan Araştırması (The XMM LSS survey) bundan CBT 1202 / 14 2 Nisan 2010 önceki en iyi Xışın kümesi araştırmasından 1000 kez daha duyarlıdır ve gökyüzünde 11 derece karelik (yaklaşık 22 dolunay büyüklüğü) bir alanı kaplayan Xışın görüntülerinin bir araya getirilmiş halidir. Mozaikteki renkler Xışın enerjisini temsil etmektedir, düşük enerjili Xışınları kırmızı, orta enerjili yeşil ve yüksek enerjili Xışınları mavi renklidir. Bu mozaikte 7000 adet kaynak saptanmıştır, bunların yaklaşık 200 adeti gökada kümesi olup bazıları beyez çemberlerle gösterilmiştir. Ek olarak konulan sağdaki görüntülerde daha yakından görülen kırmızı kutular özellikle ilginç kaynakları göstermektedir. Çeviren: Arif Solmaz (arif.solmaz@gmail.com), Kaynak: NASA HEASARC, 18 Ocak 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle