Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Astrolojideki bilim Astronomi ile astroloji, ilkçağlardan 17. yüzyılın başlarına kadar iç içe oldu. Modern bir bilim olarak astronomi, Kepler’in devrim yaratan çalışmalarıyla astrolojiden kesin olarak ayrışmaya başladı. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com rekçelerle astrolojiyi reddedenlere de rastlanıyordu. Bunlardan en önemlisi İbn Sina’dır. İbn Sina yıldızların yer üzerindeki etkilerini kabul ediyordu, fakat ona göre bu etkiler açıklıkla belirlenemeyecek kadar karmaşıktı ve astrologlar tarafından formüle edilmesi ve genelleştirilmesi olanaksızdı. (Farabi de bu konuda benzer biçimde düşünüyordu). İbn Sina astrolojiyi mantıksal olarak da şöyle eleştiriyordu: “Astroloji olayları önceden öngörebiliyorsa, bu demektir ki, birisinin geleceği hiçbir şekilde daha iyi hale getirilemez. Bunun anlamı da astrolojinin yararsız olduğudur.” Astrologların birçok durumda kehanetlerinde başarısızlığa uğramaları, astrolojinin çöküşüne yol açmamıştır. Bunun iki nedeni vardı. Birincisi, İbn Sina’nın söylediği gibi, iki veya üç kehanet doğru çıkınca, yedi veya sekiz kehanetin asılsız çıkmış olduğu unutuluyordu. Doğru çıkan kehanetlerin etkisi, doğru çıkmayan kehanetlerin etkisinden çok daha fazla oluyordu. Bu yüzden insanlar belki de kırılgan dünyalarında kendilerine onunla bir güvence aradıklarından ve bulduklarından, astrolojiye çok eleştirel yaklaşmıyorlardı. İkinci neden ise, astrolojik başarısızlıkların, ölçüm verilerindeki yetersizliklere atfedilmesiydi. Örneğin Regiomontanus ve Tycho Brahe, çoğu astrolojik kehanetin başarısız olmasında, yıldızların pozisyonları hakkında tam ve kesin bilgi edinilememiş olmasını göstermişlerdir. Bu tür fikirler, doğuda İslam dünyasında 12. yüzyıldan sonra, Avrupa’da ise 15. ve 16. yüzyıllarda daha iyi rasathanelerin kurulmasında itici güç oluşturmuşlardır. Büyük astronom Kepler’in kendisi de astroloji ile meşgul olmuştu. Onun “Kirlenmiş olan banyo suyuyla birlikte bebeği de atmamaya dikkat etmeliyiz” veciz sözü, bize astronomi ile astroloji arasındaki tarihsel ilişkinin niteliği hakkında önemli bir bakış açısı sunmaktadır. Devlet yöneticilerinin tarihte görülen astrolojiyi himaye etme tutumları olmasaydı, herhangi önemli bir düzeyde saf astronominin ve matematiğin gelişmesine destek ve imkân yaratacak kurumlara ve gelişmelere rastlanması daha zor olabilecekti. Bu nedenle astrolojinin, astronominin gelişmesine hem olumlu, hem de olumsuz etkisinden söz etmemiz gerekir. Gökyüzünü gözleme ve böylece bilimsel bilgilere de ulaşma imkânlarını geliştirmesi nedeniyle olumlu, fakat metafiziği sürdürmesi ve desteklemesi nedeniyle de olumsuz bir rol. Modern astronominin doğuşuyla birlikte astrolojinin bu ikili rolü sona erdi ve astroloji tamamıyla bir sahtebilime dönüştü. 11 Temmuz 1991’deki Güneş tutulması sırasında horoskop haritalarının yanlışlığının gösterilmesiyle, astroloji kendi iç tutarlılığını da yitirdi. Ülkemiz kütüphaneciliğinde dijitalleşme nasıl bir yer tutuyor sorusu, sanayi devriminde taşeron olarak figüran durumunda bırakılmış ülkemizin sanayi sonrası bilgi toplumunda da benzer bir rolle ödüllendirilmekte olduğundan, sanırım cevap aranması elzem bir soru olarak nitelendirilmediği için kimse suçlanamaz! Kişisel Dijital Kütüphane Kendi kişisel dijital kütüphanemi nasıl kurabilirim? Son bir kaç gündür bu soruyu kafamda evirip çevirirken, yakın zaman içinde bir kütüphane ya da kütüphanecilik haftası olduğuna dair haber okuduğumu anımsayarak internette araştırma yaptım ve 29 Mart – 04 Nisan haftasının (hem de) 46. Kütüphane Haftası olduğunu öğrendim. Ancak eğer Ankara’da yaşamıyorsanız bu “hafta” pek size göre değil. Çünkü gördüğüm kadarıyla etkinliklerin hepsi Ankara’da (Milli Kütüphane’de) gerçekleştiriliyor. İstisnai bir durum olarak bu hafta boyunca Türkiye’deki tüm kütüphanelerde “kitap sergileri”nin düzenlenmekte olduğunu da belirteyim. Türk Kütüphaneciler Derneği’nin web sitesinde haftayla ilgili bir sayfa var. Ancak bu sayfa anladığım kadarıyla web sitesine pek “bulaştırılmak” istenmemiş. Birkaç tane döküman link olarak ilgili sayfaya eklenmiş. Yani haftayla ilgili bilgi mi almak istiyorsun, o halde indir bu dosyaları öğren. Görünen o ki bu haliyle site web 1.0 zamanının ilk üç evresinden birincisi ile ikincisi arasında sıkışıp kalmış. Yani enformasyon olan birinci evre ile etkileşim odaklı ikincisi arasında. Bu açıdan değerlendirildiğinde kendi içinde bir tür kapalı kutu olma “talihsizliğini” aşamamış olan ülkemiz kütüphanelerinin hali buraya da yansımış durumda ki sanırım aksine bir durum olsaydı anormal olarak karşılanmalıydı. Ülkemiz kütüphaneciliğinde dijitalleşme nasıl bir yer tutuyor sorusu, sanayi devriminde taşeron olarak figüran durumunda bırakılmış ülkemizin sanayi sonrası bilgi toplumunda da benzer bir rolle ödüllendirilmekte olduğundan, sanırım cevap aranması elzem bir soru olarak nitelendirilmediği için kimse suçlanamaz! 46. hafta ile ilgili programda da, hakkını vermek lazım, Google’dan ekitap platformlarına kadar dijital kültür okyanusunun kıyılarında dolaşan etkinlikler var. Ancak bu “dijitalleşme” olgusunun vatandaşın gündelik yaşamına nasıl entegre edilebileceği konusunda bir çalışma, vizyon ya da amaç tespit edemedim; varsa benim cahilliğime verin lütfen. Bu haliyle “Bilgi Mabedi” olan kütüphanelerimiz için de (siyasi olmasa da kültürel) bir “açılım” yapılmasında fayda var. Öyle ki kütüphanelerimizden sadece kütüphane dünyasının “Beyaz Türkleri” istifade etmesin. Mağdur bırakılmış halk kitleleri de kütüphanelere rahatça girebilsinler, diledikleri şekilde istifade edebilsinler. Kişisel bir dijital kütüphaneye sahip olmayı bir kişi neden isteyebilir? Faydaları nelerdir? Başına “dijital” ibaresi gelen her olgunun derhal prim yaptığı günümüzde dijital kütüphane bir kişinin hayatını nasıl daha kaliteli hale getirebilir? Altı kişinin yılda bir kitap okuduğu ülkemizde bu durum belki de halk kitlelerinin yukarıda belirtilen mağduriyeti ortadan kalksa çok daha ciddi değerlendirilmesi gereken bir olgu olarak yorumlanabilir. Yine de böyle bir gizilgücün varlığı yüzü suyu hürmetine konuyu derinleştirmekte fayda var. Kitapların dijital versiyonlarına sahip olmanın en temel iki avantajından bahsedilebilir. Birincisi metin üzerinde yapılacak araştırmaların çok daha hızlı yapılabilmesi (örneğin bir kitapta belli bir kavrama değinliyor mu diye kelime bazında arama yapabilmek) ise, ikincisi de bu içeriğin lojistik anlamda bir yerden başka bir yere nakledilmesinin getireceği kolaylık. Örneğin tatile giderken yanınıza on tane kitap yüklenmekte zorlanabilirsiniz, ama bilgisayarınızın ya da son dönemde ortaya çıkan kitap okuma cihazlarının yüzlerce binlerce kitap alacak saklama kapasiteleri size çok geniş bir okuma imkânı sunar. Konu derinleşiyor. Anlaşılan bir sonraki yazıda bireysel dijital kütüphane kurmaya nereden başlamalı sorusuna cevap aramak gerekecek. G ökyüzünde gezegenlerin ve yıldızların hareketlerinde bir düzen ve kararlılık arama ve pozisyonlarını belirleme çabası, astrolojinin en olumlu ve geliştirici yönünü oluşturmaktadır. Astrolojinin bir sahtebilim olarak nitelendirilmesine yol açan yönü ise, onun gök cisimlerinin etkisini yer olaylarına yansıtması ve bunlar arasında doğrudan ilişki kurmasıdır. İnsanlık tarihinde astronomi ile astrolojinin gelişmeleri arasında birçok ortak etken ve aşama görülebilmektedir. Örneğin tutulma düzleminin bir referans sistemi olarak kullanılmaya başlanması, hem matematiksel astronominin, hem de astrolojinin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. İlkçağlarda gökyüzü gözlemlerinin ve incelemelerinin sadece faydacılık ilkesine dayandığını, Ay ile Güneş üzerindeki çalışmaların sadece takvim ihtiyacından, gezegenlerle ilgili incelemelerin de sırf astrolojik isteklerden kaynaklandığını söyleyemeyiz. En erken tarihsel çağlardan itibaren bilimsel, dinsel ve astrolojik güdülerle yapılan çalışmalar iç içe ilerlemiştir. Urdi’de (13. yüzyıl) ve Uluğ Bey’de (14. yüzyıl), gerçekleri araştırma eğilimi baskın görünüyordu. Öte yandan dinsel ihtiyaçlardan kaynaklanan zaman ölçme girişimleri, astronominin İslam ülkelerindeki gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Çünkü İslam dininin, Hıristiyanlıktan farklı olarak namaz ve oruç vakitleri ile kıblenin yönünün tam bir doğrulukla belirlenmesi için astronomiye zorunlu olarak ihtiyacı vardı. (Bu ihtiyacın temelinde de kuşkusuz gök cisimlerinin hareketlerindeki düzenlilik ve kararlılık fikrinin önceden oluşmuş ve yerleşmiş olması gerekiyordu). Ancak İslam dünyasında astrolojiye karşı her dönemde şiddetli eleştiriler vardı. Kuran’a göre, Tanrıdan başka kimse gelecekte ne olacağını bilemez. Astrolojinin şiddetle eleştirilmesi, bu İslami geleneksel anlayıştan kaynaklanıyordu. Bu nedenle astrolojik amaçlarla gözlem yapmak için rasathanelerin kurulması, teolojik ret ve yasaklama karşısında her zaman iktidar sahiplerinin desteğine ve himayesine ihtiyaç duymuştur. İslam dünyasında Gazali ve İbn Haldun gibi teolojik nedenlerle astrolojiyi reddedenlerin yanı sıra, teolojik olmayan ge “Anlat Okulunu” Yarışması Dünyanın en büyük teknik ve mesleki örgütü IEEE’nin (Institute of Electrical and Electronics Engineers) ODTÜ’deki öğrenci kolu olan IEEE ODTÜ ilköğretim öğrencileri için “Anlat Okulunu” Web Site Tasarım Yarışması düzenliyor. Anlat Okulunu IEEE’den aldığı destek ile birçok kongre de adını duyurmuş ve IEEE ODTÜ Öğrenci Kolu’na “20072008 yılında en örnek gösterilen öğrenci kolu” ödülünü almasında önemli rol oynamış bir projedir. Türkiye’nin dört bir yanında büyük ilgi gören ve bu yıl üçüncüsü düzenleneceği yarışmada, web tasarımına ilgi duyan öğrencilerin hayallerini yetenekleri ile buluşturup bilişimi yönlenmeleri hedefleniliyor. Yarışma bilişimin erken yaşta ve doğru kullanımına teşvik ederken, geleceğin web tasarımcıları da yeteneklerini kanıtlama ve birbirinden değerli ödüllere sahip olma şansı yanında Web site tasarım eğitimi alma şansını yakalayacak. İlköğretim öğrencilerinin hayalindeki okul kategorisinde yarışacakları yarışmada, dereceye giren 20 öğrenci sadece özel ödüller alacak ve yeteneklerinin geleceklerine yön vermesini sağlamak ve bilişime yönelimlerini devam ettirmek için eğitim kampına katılma hakkı kazanacaklar. Ayrıca dereceye giren öğrencilerin öğretmenleri de Microsoft ve MEB’in birlikte hazırladığı eğitimden Ankara’da bulundukları süre içerisinde yararlanacaklar. ODTÜ’de tasarım eğitimi alarak, eğitim sonrasında sitelerini yaz döneminde tekrar tasaryan öğrenciler Türkiye’nin en seçkin bilişim dergilerinin editörlerinden ve bilişim konusunda uzman isimlerden oluşan jürinin önünde sunum yapacaklar. Yarışma Türkiye çapındadır. Bilgi: www.anlatokulunu.com CBT 1202/ 12 2 Nisan 2010