Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sahada sakatlanma geçirilir mi? Spor görsel ve yazılı medyada başta futbolcular için “şu anda bir sakatlanma geçiriyor”, bazen de, “tedavisi yapıldı, oyuna yeniden giriyor”, “sakatlanma geçirdi oyunu veya yarışmayı terk etti” gibi sözleri sıklıkla görürüz. Hatta bazı öğretim üyeleri bile “akut sakatlık” gibi anlamsız sözcükler kullanır. Ancak, sakatlanma hemen ortaya çıkar mı? Çıktığında da anında düzeltilebilir mi? Prof. Dr. Bilge Aykurt, Marmara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Eski Müdürü, Spor Sağlık Bilimleri Anabilim Dalı Başkanı, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Öğretim Üyesi, bilgeaykurt@hotmail.com B u soruların yanıtlarını vermeden önce bazı kavramları açıklamalıyız: Dünya Sağlık Organizasyonu’nun yaptığı “International Clasification of Impairments, Disabilities and Handicaps (ICIDH)” (Uluslararası Yetersizlik, Özürlülük, Engellilik) tanımlarına açıklık getirmek gerekir. Impairment (Yetersizlik): Psikolojik, fizyolojik olarak ortaya çıkan kaybı, normalin dışında olmayı, anatomik yapılardaki bozukluğu ve vücudun bir bölümündeki fonksiyon kaybını tanımlar. (Doku ve organ düzeyinde) Disability (Sakatlık yani Özürlülük): Yetersizlik nedeniyle bireylerin sürdürmeleri gereken aktivitelerini sürdürmekte yetersiz kalmalarını ve kısıtlanmalarını tanımlar. (Bireysel düzeyde) Handicap (Engellilik): Bozukluk, fonksiyon kaybı nedeniyle olan kısıtlanmalar sonucunda, bireylerin sürdürmeleri gereken aktivitelerdeki (meslek, sosyal, kültürel) engellenmelerini tanımlar. (Toplumsal düzeyde) Şimdi bu tanımlamalardan sonra; ani ve aşırı bir zorlanma veya darbe sonucunda vücudun bir bölgesinde o anda ortaya çıkan bir zedelenme, yaralanmayı kalıcı bir bozukluk, sakatlık yani özürlülük olarak tanımlamanın doğru olmadığı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. O anda kemik veya en sıklıkla kas, tendon, bağ olmak üzere menüsküs, eklem kıkırdağı, eklem kapsülü, diğer yumuşak dokularda çeşitli derecelerde oluşan bir zedelenme, yaralanma vardır. Biz hekimler bunu anlık bir olay, bir akut durum olarak tanımlarız. Sakatlık durumu ise, kalıcı bir durumu yani kronik, süregen bir durumu tanımlar. Sportif rehabilitasyonun asıl amacı; böyle bir yaralanma olduğu andan başlayarak, doğru davranışlar, uygulamalar, doğru tanı, etkin tedavi ve sportif rehabilitasyon uygulamaları ile sporcuyu tam olarak sağlığına kavuşturmak, performans kayıplarını engellemek, eski performansını kazandırarak, en kısa sürede, ancak en doğru zamanda spor aktivitelerine döndürmeyi sağlamaktır. Eğer bu kazanımlar sağlanamazsa; işte o zaman o sporcu için sakatlıktan söz edilir. Bu ise hiç olmaması gereken bir durumdur. Çok basit bir yaralanma sonucu bile ne yazıktır ki; kalıcı sorunlar, sakatlıklar oluşarak, sportif performansının doruğunda olan bazı sporcuların bile spor yaşamlarından koptuklarına üzüntü ile tanık olmaktayız. Bunların nedenleri ve çözümleri ise şu anda konumuz değildir. Özetle; sahada veya açık, kapalı çeşitli spor alanlarında ortaya çıkan en hafifinden en şiddetlisine kadar olan yaralanmalar, sakatlık olarak tanımlanmamalı. Bu, o anda olan akut bir durumdur. Bu durum İngilizce yayınlarda “injüri” olarak geçer, Türkçe karşılığı olarak biz hekimler spor yaralanmasını kullanmaktayız. Amaç; yukarıda da açıklandığı gibi, sporcuda ortaya çıkan yaralanmaları en doğru şekilde ve en kısa sürede tümüyle iyileştirerek, sakat olmasını, sakat kalmasını önlemektir. Ancak hiç istenmeyen bir şekilde sakatlık oluşmuşsa, onu da uygulanacak doğru rehabilitasyon yöntemleriyle tümüyle ortadan kaldırmak gerekir. Rehabilitasyon; tek başına, tedavi edici hekimliğin ilaç ve cerrahi tedavi yöntemlerinin öncesinde, birlikte ve sonrasında, kişiyi yeniden en kısa sürede günlük yaşama, sosyal ve meslek aktivasyonlarına döndüren bir bilim dalıdır. Sporcular, spor yöneticileri, sporla ilgili herkesi, bu kavram ve konular konusunda doğru bilgilendirmek, sporcuların spor yaşamlarını sağlıklı ve başarılı olarak sürdürebilmelerini sağlamak için, bu dalın uzmanı biz hekimlere, spor basını, sporla ilgili kişi, kurum ve kuruluşlara önemli görevler düşmektedir. Sporcular olmak üzere herkese yaralanmaktan, sakatlanmatan uzak sağlıklı, güzel günler dileğiyle... İTÜ’de kimlik değişikliği yanılgısı İTÜ Yönetimi 2009 Mart Kasım ayları arasında, İTÜ’nün geleneksel akademik yapısını saracak ve üniversite kimliğini değiştirecek nitelikte birtakım kararlar almış bulunuyor. Prof.Dr.Erol Kulaksızoğlu Ü CBT 1204/ 18 16 Nisan 2010 zerinde yeterince tartışılmayan ve YÖK düzeni içinde dayatılan bu kararlara göre: İTÜ’de artık tümden İngilizce eğitime geçilecektir. Ayrıca, bölümlerde anabilim dalları kaldırılacaktır. İTÜ Yönetimi böylesine bir yönelişin ülkemizin yükseköğretimine örnek oluşturacağı iddiasında. Tartışmalar hâlâ sürmekte. Bu konu üzerinde önemle durmak ve bazı gerçeklere değinmek gerekiyor: 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu ve ona bağlı Akademik Teşkilât Yönetmeliği’ne göre bölümler, birbirini tamamlayan anabilim veya anasanat dallarından oluşan birimler niteliğinde tanımlanmaktadır. Bölümlerin tek anabilim dalı halinde oluşmasına ancak yeni kurulan üniversitelerde başlangıçta izin verilmektedir. İTÜ gibi gelişmiş üniversitelerde, bilimsel birikimleri yansıtan bilim alanlarını tek anabilim dalı ile sınırlayabilme olanağı yoktur ve bu yasanın ruhuna, ayrıca bilimsel gelişme olgusuna da aykırıdır. Ne yazık ki 1981’den sonra YÖK döneminde hemen hemen tüm İTÜ Fakültelerinde, belki de tekrar kürsüleşmeye dönüşmemesi için, anabilim dalları altında bilim dallarının da kurulmasını engelleyen bir zihniyet egemen olmuş ve sonunda İTÜ Yönetimi’nce bölümlerde anabilim dalları kaldırılıvermiştir. YÖK düzeninde dahi öngörüldüğü şekilde anabilim dalları altında bilim dallarının kurulması ve akademik örgütlenmenin tüm İTÜ fakültelerinde tamamlanarak yasaya ve Akademik Teşkilât Yönetmeliği’ne uygun hale getirilmesi beklenirken, İTÜ Yönetimi itirazlara karşın bölümlerde anabilim dallarını kaldırmakla yasa ve yönetmeliği de çiğnemektedir. YÖK de buna göz yummaktadır. İTÜ’de tümden yabancı dil İngilizce eğitime geçilmesi kararına gelince, bunun da öyküsü şöyledir: Aslında, dünyanın gelişmiş ve bağımsız ülkelerindeki üniversitelerde anadil dışında bir yabancı dilde eğitime genellikle yer verilmiyor. Yabancı dil öğrenimi için başka yan çözümler tercih ediliyor, üniversite eğitimi yabancı dil öğrenme ara cı haline dönüştürülerek yozlaştırılmıyor. Diğer yandan, anayasamıza göre ülkemizde resmî dil Türkçe’dir. Bir devlet üniversitesi olan İTÜ’de en yaygın anadil olan Türkçe dışında bir dilde öğretim anayasaya da aykırıdır. İTÜ’de İngilizce eğitim tutkusu ve tartışmaları uzun yıllardan beri sürüp gitmiştir: İTÜ Vakfı ve İTÜ üst yönetim kademelerinde yer eden bir zihniyet sonucu, İTÜ Senatosu’nun “anadilde eğitim” yönünde geleneksel kararlılığına karşın, İTÜ’yü ODTÜ ve BÜ benzeri bir üniversiteye dönüştürebilme amacıyla önce İngilizce eğitime dayalı bir “İTÜ Vakfı Koleji”, kuruldu, bu yetmedi ve %30 oranında “İngilizce Destekli Eğitim” uygulandı ve ardından Nisan 2009’da Senato’dan bu kez önceki Senato kararlarıyla taban tabana zıt yönde “İTÜ’de tüm İngilizce eğitime geçilmesi” kararı alındı. Üniversite eğitiminde bir yabancı dilin asla anadil yerine geçemeyeceği, yabancı dilde yetkinlik kazanmanın çok daha tutarlı yolları bulunduğu, İngilizce eğitime geçilince İTÜ’nün daha cazip hale geleceği sanısının büyük bir yanılgı olduğu, teknoloji alanında üstün yetişmenin yanı sıra araştırma ve buluşlara ağırlık verilmesinin İTÜ için çok daha parlak bir gelecek getireceği unutulmakta. 18’inci yüzyıldan beri Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde Mühendishane, Yüksek Mühendis Okulu adı altında, 1946’dan sonra da üniversite olarak uzun yıllar ülkenin üst düzeyde teknik eğitim kurumu kimliğinde başarıyla hizmet veren İTÜ’nün, ülkemizin yakın tarihinde izlenen tüm sanayileşme, altyapı ve kentleşme atılımlarında büyük payı olan teknik eleman kuşaklarını yetiştirmiş bulunduğu, bu teknik gücün İTÜ bünyesinde başından beri anadilde sürdürülmüş eğitim, bilimsel çalışma ve araştırma geleneğine dayandığı unutulmakta. neliş sonunda sanki akademik kadrolarda ABD’deki gibi “sözleşmeli” sisteme de gidiliverecek ve sanki mevcut kadrolar yerine hemen yeni kadrolar sağlanabilecek ya da serbest meslek alanlarında kimilerine daha çok yer verilerek daha üstün bir eğitim ve araştırma sürdürülebilecektir. Bilim dalları yerine birtakım çalışma grupları kurularak ve mevcut programın yanı sıra ayrı bir İngilizce program açılarak sorunların çözülebileceği sanılıyor. Türkçe ve İngilizce programların öğrenci adayları açısından büyük seçenek sorunları yaratacağı önemsenmiyor. Anadilde eğitim dönemlerinde mevcut akademik kadroların İTÜ’nün eğitim ve bilimsel birikimleri üzerinde yıllar boyu verdikleri emeklerine dayalı “saklı hakları” da dikkate alınmıyor. Bugün çağdaş gelişmelere koşut, üniversitelerde derinleşme ve uzmanlaşmalar ön plana çıkarken, İTÜ’nün de bu gidişe uyması ve gelişen alanlarda kendi kadrolarını yetiştirmeye devam etmesi, diğer yandan sanayimizin de artık öncelikle araştırma ve yenilikçi atılımlara yönelmesi beklenirken, İTÜ’nün gelişmiş sanayi ülkesi ABD’deki üniversite modeline öykünen bir kimlik değişikliğine kalkışması, kalkınma yolunda hızla ilerlemesi gereken ülkemizin koşullarını dikkate almayan tutarsız ve erken bir yöneliştir. Bu yöneliş İTÜ’nün gelişmesi ve eğitiminde bunalımlara yol açacaktır. Üniversitelerimize örnek olmaması ve İTÜ’de bu kimlik değişikliğinden vazgeçilmesi gerekir. Üriner sistemde taş oluşumu üzerine 1202 Nolu sayıdaki “Üriner Sistem Taş Hastalığında Son Gelişmeler” başlıklı yazı üzerine “Toplum Hekimliği Felsefesi” açısından bir eleştiri ve katkı... Dr. Burhan Topal Pediatri Uzmanı, drbtopal@gmail.com ABD MODELİ KİMLİK İTÜ’de tümden İngilizce eğitime geçilmesi ve anabilim dallarının kaldırılması yönünde alınan kararlar, İTÜ Yönetimi’nin bugün ABD üniversite modeline öykünen bir “kimlik değişikliği”ne gitmekte olduğunu açıkça göstermektedir. Böyle bir yö S ayın Doç. Dr. Ahmet Tefekli ve Prof. Dr.Tarık Esen imzalı “Üriner Sistem Taş Hastalığında Son Gelişmeler” başlıklı yazıda, taşların oluş mekanizması ve tedavisi ile ilgili yararlı bilgiler verildi