23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Eğitsel Planetaryumlar Üzerine Görüşler B u makale için söyleşiye katılan planetaryum müdürleri: Alan Friedman, bilim eğitimi danışmanı, New York. New York Hall of Science ile Lawrance Hall of Science planetaryumlarını yönetti. Ron Kaitchuck, astronomi profesörü ve Ball Eyalet Üniversitesi’nde (Muncie, Indiana) planetaryum müdürü. Laurent Pellerin, Kika Shilva Planetaryumu müdürü, Santa Fe Koleji, Gainesville, Florida. Steve Russo, SuitsBueche Planetaryumu müdürü, Schenectady, New York. Dennis Schatz, Stratejik Programlar Başkan Yrd., Pasifik Bilim Merkezi, Seattle; Merkez’in planetaryumunu yönetti. *** Ron Kaitchuck, 12 metreden daha küçük çaplı planetaryumların, tüm planetaryum ziyaretçilerinin üçte ikisini oluşturduğunu ifade ediyor: Çoğunluğu oluşturan bu küçük kubbeli planetaryumlar, daha çok okullarda ve üniversitelerde yer alıyor. Az sayıda (genellikle bir kişi) çalışanı olan bu kurumlar, genellikle tüm ilk, orta ve yüksek öğrenim sınıflarına ve halka hizmet veriyor. Beş emekli planetaryum müdürü, planetaryum teknolojileri ve karşılaşılan eğitsel zorluklar konusundaki düşüncelerini bizlerle paylaştı. ka bilgilerden esinlenebilen canlı bir insan ile etkileşimin getirdiği ayrıcalıktır. Bu, planetaryum ziyaretini birey merkezli bir deneyim haline getirir. Russo, yakınlarda St. Johnsbury’deki (Vermont) Fairbanks Planetaryumu’ndan izlenimlerini bizimle paylaştı: “Bu, eyaletteki tek halk planetaryumudur. İçindeki alet, 1961’de kurulmuş bir Spitz A2 idi. Planetaryum gösterisi ne bir slayt, ne de özel efektler kullanmıştı. Gökyüzü üzerine bir saatlik bir konuşma oldu.” Russo, yıllar boyu gördüğü en iyi planetaryum gösterisi olduğunu ifade ediyor. PLANETARYUMLAR ÖĞRETİR Mİ? Okul gösterileri için planetaryumları ziyaret eden öğrenciler gerçekten de bir şeyler öğrenir mi? Russo’ya göre bu, planetaryum eğitmenleri için önemli bir sorudur. Russo, bu soruya yanıt veren bir bilimsel çalışmadan haberdar olmadığını belirtiyor. Planetaryum müdürleri, planetaryumların eğitici olup olmadığını araştıran bir bilimsel çalışmanın çok fazla değişken içereceğini ifade ediyor. Hangi planetaryum? Hangi gösteri? Hangi eğitsel amaçlar? Hangi yaşlardan öğrenciler? Hangi öncül bilgiler? Ya öğretmenlerin niteliği? Ve benzeri nice soru var... Bu sorunun bilimsel incelemesinde ortaya çıkacak büyük bir engel, öğretmenlerin ve öğrencilerin aşırı meşgul olmalarıdır. Onlar genellikle kapsamlı bir araştırmada yer almayı çekici bulmazlar. Üstelik, öğrencilerin ve öğretmenlerin bir testten geçeceklerini bilmeleri, çalışmanın yanlı olmasına neden olabiliyor. Test, bir ‘sürpriz’ biçiminde geldiğinde ise bireylerde strese ve dolayısıyla çalışmanın yanlı olmasına yol açıyor. Fakat Russo ve diğer birçok planetaryum müdürü, aşağıdaki gözlemlere dayanarak, programlarının gerçek anlamda eğitsel ve genel anlamda yararlı olduğu konusunda hemfikir: Okullar, her yıl gelmeye devam ediyorlar. Öğretmenler, öğrencilerinin programlardan bir şeyler öğrendiklerini ve sınıfa döndüklerinde bu bilgileri anımsayabildiklerini bildiriyorlar. Öğrenciler, bilimle iyi vakit geçiriyorlar. Okul bütçeleri kısıldığında bile planetaryum ziyaretleri sürüyor. Kaitchuck, “dinleyicilerden hayretle dolu ünlemler duymak istiyorum” diyor: “kanımca bu sesler, olayı anladıklarını gösteriyor”. PLANETARYUMLARDA EĞİTİM “Bir planetaryumun işlevi, eğitmektir” diyor Kaitchuck. Sinemalar bunu yapmazlar. Eğer planetaryumlar sinemalara dönüşürse, onların “ölmüş” oldukları söylenebilir. Dennis Schatz da onunla aynı fikirde. Çok sayıda planetaryumun Imax heyecanını hep aynı şekilde kubbelerinde sunmaya çalıştığını, böylece gece göğüne ve temel astronomi bilgilerine olan bağlarını giderek yitirdiklerini düşünüyor. “Bir planetaryum, gökyüzü hakkında insanları eğitmek içindir” diyor Russo ve ekliyor: “Okullar bize ulaşmak için 500 kilometre yol geliyorlar; çünkü kendilerine yakın planetaryumlar yalnızca film gösteriyorlar. Öğretmenler ise daha çok gökyüzünü tanımayı ve astronomi öğrenmeyi istediklerini söylüyorlar.” “Evet” diyor Friedman, “bazı planetaryumlar hizmet ettikleri insanlardan çok teknolojiden büyülenmiş durumdalar”. Pellerin, “insanlar daha önce hiç olmadığı kadar ilgililer” diye ekliyor: “Dijital projektörler, planetaryumlara astronomiden başka birçok dalda görsel eğitim olanakları sağlıyor. Örneğin benim planetaryumum, suyun kimyasını öğretmek için bir ‘molekülaryum’a dönüşebilir. Video projeksiyonu ile dinleyiciler, şeker hastalığı olan bir kızın vücudu içinde ya da mercan kayalıklarındaki bir balığın yanıbaşında gezinebilirler”. “Planetaryumlar, evrende nerede ve nasıl bir durumda olduğumuz üzerinde önemle durmalıdır” diyor Kaitchuck: “Evrenin büyüklüğünü ve hayranlık verici güzelliğini vurgulamalıyız. Yediden yetmişe herkes için planetaryum deneyiminin önemli bir özelliği de, soruları yanıtlayabilen, başCBT 1204 / 14 16 Nisan 2010 OPTİKMEKANİK Mİ, DİJİTAL Mİ? Çoğunlukla Zeiss, Spitz, Goto, KonicaMinolta ve Viewlex firmaları tarafından üretilen optikmekanik planetaryumlar, bu alanı 60 yıldır ellerinde tuttular. Fakat 1983’ten başlayarak Evans & Sutherland, Spitz, Konica Minolta, SkySkan ve Global Immersion firmalarının önderliğinde gerçekleşen dijital planetaryum yansıtıcılarının (projektör) piyasaya girişi ile planetaryum alanında büyük bir değişim yaşanmaya başlandı. Artık, görünen her bir yıldızın konumu, parlaklığı, uzaklığı ve hareketi, gece gökyüzünün benzetimi için video yansıtıcı kullanan bir bilgisayar programının bir parçasıydı. Russo’ya göre bir planetaryumun ana görevi, yıldızları olabildiğince gerçekçi biçimde sunmak: “Oysa video yansıtıcı, bunu yapamaz. ‘Video yıldızları’, sabit noktalar yerine zıplayıp duran görüntülere neden olurlar.” Gece gökyüzüne hayran bir astronom olan Ron Kaitchuck, dijital aletlerin gerçek yıldızlarınkine benzer görüntüleri henüz yeterince iyi yansıtamadığını, sönük ve bulanık görüntüler oluşturduklarını söylüyor: “Diğer yandan dijital yansıtıcılar, en azından başlangıçta daha ekonomiktir ve bu nedenle çoğu okul planetaryumu onları yeğler.” Dennis Schatz aynı fikirde değil: “Dijital bir yıldız alanı manzarası, ziyaretçileri pek de huzursuz etmiyor.” “Hayır”, diyor Russo, “yıldızlar bulanık ise halk bunu ayrımsıyor. Bir klasikçi olarak kendisi özel efektler için slayt yansıtıcılarını yeğliyor: Orion Bulutsusu’nun bir Hubble Uzay Teleskobu görüntüsünü alın; biri slayt yansıtıcısı ile, diğeri dijital yansıtıcı ile yan yana yansıtılarak oluşan görüntüleri karşılaştırın. Slaytın canlı renkleri ve parlaklığı, keskinliği vardır. Kristal gibi belirgindir. Video yansıtıcısını ise bununla karşılaştırmaya bile gerek yok.” “Evet”, diyor Alan Friedman; “optikmekanik yıldız alanları, dijital olanlara göre daha iyidir, ancak dijital yıldız alanları ‘uygun’ bir yanılsama yaratırlar; izleyicileri yıldız alanı içinden geçirmeleri gibi birçok görsel efektin olması, yıldızların görüntü kalitesindeki kayba değer ölçüdedir.” Video yansıtıcıların yükselişi, planetaryumlara her zamankinden daha ayrıntılı özel efektler kullanma olanağı sağladı. Örneğin bir yıldız alanında ışıktan hızlı hareket etmek, Io’nun üzerinde aktif yanardağlarla çevrili bir ortamda durarak arka planda Jüpiter’in dönüşünü izlemek, bir sarmal gökadanın etrafında uçarak onun başka bir gökada ile çarpışmasını çeşitli açılardan izlemek, vb. “Bilgisayarların ve dijital yansıtıcı cihazların işleyişleri giderek hızlandı ve bu da planetaryum programlarının üretim maliyetlerini düşürdü” diyor Laurent Pellerin: “Aynı zamanda planetaryumların hareket, dönme, yaklaştırma gibi etkileri oluşturma yetisini güçlendirmiş oldu.” “Dijital planetaryum programları bilgisayar dosyalarından ibaret oldukları için”, diyor Pellerin, “ara vermeksizin tekrar tekrar kullanılabilir, hemen kullanıma hazır ve uyumlu hale getirilebilir. Bir gösterinin bir parçası, başka bir gösteriye çabucak eklenebilir.” Friedman, dijital devrime büyük hayranlık duyuyor: “Dijital devrim, planetaryumları özel efekt yansıtıcılarının tasarımı, bakımı ve kalabalıklığından kurtardı. Dijital planetaryumlarla bir kurum bir diğerine kendi programlarını eposta ile gönderebilir.” Peki, hangisi daha iyi? Bütçeler yeterli olsa, çoğu planetaryum müdürü, her ikisini birden ister: Optikmekanik planetaryum ile dijital olanı yan yana. Melez bir sistem, en iyisi olur diyorlar. Laurent Pellerin’in planetaryumunda bu durum geçerli: Bir Goto Chronos ile bir Spitz SciDome yan yana. Ron Kaitchuck da benzer bir düzen kuruyor: Bir Goto Chronos ile bir Evans & Sutherland Digistar 3. ABD’de eşi olmayan olan bir birleşim ile Nashville Sudekum Planetaryumu’nda Kris McCall ile çalışma arkadaşlarının yaptığı da öyle... Mark Littman (Sky and Telescope, 22 Ekim 2009) Çeviren: Yrd. Doç. Dr. Emre Işık (İstanbul Kültür Üniversitesi)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle