Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LINE BİLİMLE UĞRAŞMASI, DİNSİZLİK OLARAK GÖRÜLMÜŞTÜ Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Hoca Tahsin’in son sözleri Osmanlıların ilk haftalık bilim ve edebiyat dergisi Hazinei Evrak’ın yayın yönetmeni Mahmut Celaleddin Paşa, kapatılmış Darülfünun’un müdürü Hoca Tahsin Efendi ile, ölümünden bir gün önce hasta yatağında yaptığı söyleşiyi, 1881 yılında dergisinde yayımladı. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com Bilgi Çağı bizim için “ötekilerin çağı”dır. Biz bu çağın konuğuyuz, ev sahibi değiliz. Birileri ev sahipliği yapıyor; biz misafircilik oynuyoruz. Bu oyunun da bir bedeli var; bize düşen bedelini ödemek. H oca Tahsin Efendi (18121881), Osmanlı bilim ve eğitim tarihinin en önemli ve öncü simalarından biridir. Matematik ve doğa bilimleri alanındaki eğitimini Paris’te tamamladıktan ve orada uzun süre yaşadıktan sonra ülkesine dönmüş ve 1869’da açılıp 1871’de kapanan ikinci Darülfünun’un müdürlüğünü yapmıştı. Darülfünun’un halka açık konferanslar şeklindeki derslerine katılanların bilimle ve bilimsel düşünceyle tanışması için büyük bir çaba harcamıştı. Bu konferanslarından birinde de, canlıların havasız ortamda yaşayamadıklarını ispatlamak amacıyla deneyler yapmıştı. Bu tür deneyleri ve düşünceleri bazılarınca Tanrı’nın her şeye kadir gücünü sınırlayıcı girişimler olarak görülmüş ve Hoca Tahsin bunlar tarafından dinsizlikle suçlanmıştı. Ömrünün son yıllarını yoksulluk ve yalnızlık içinde geçiren Hoca Tahsin Efendi’nin hasta yatağında söylediği şeyler de, onun bu türlü ithamlardan ve baskılardan ne kadar etkilenmiş olduğunu göstermektedir. Mahmut Celaleddin Paşa görüşmeyi, Hazinei Evrak’ın 22. sayısında (s.343347), “Bu hasta insan, büyük bilginlerden meşhur Hoca Tahsin Efendi’dir. Elim vefatlarından bir gün önce kendisiyle gerçekleşen söyleşimizi şu şekilde kaydettik” başlığıyla yayınlamıştır. Söyleşinin başlangıcında Hoca Tahsin’in, artık bir yudum su bile içmek istemediğini ve ölümü beklemeye başlamış olduğunu, buna karşılık da Paşa’nın ona ümit vermeye çalıştığını görüyoruz. Daha sonra Celaleddin Paşa, Hoca Tahsin’e, “Erdemli kişiliğinizle insanlara sitem etmeniz bile mümkün değilken, dini meselelerle ilgili olarak Cenabı Hakk’ın zorlayıcılığından ziyade esirgeyiciliğini esas alarak, taassuba asla mahal vermemekle itham olunuyorsunuz” diyor. Hoca Tahsin de cevap olarak “Halbuki ben Hakkı Teala’yı benim aleyhimde bulunanlardan iyi biliyorum. Çünkü kendisini bilerek ve tanıyarak secde ederim” dedikten sonra “Mevcut dinler ve mezheplerin her biri üzerine senelerce araştırmalar yap tım. Büyük bir tarafsızlıkla haber veririm ki, diğer dinler İslamiyetten pek geride kalmışlardır. Ancak hepsinin meramı bir noktada toplanıyor ve bir esas üzerine dayanıyor. Gel gör ki, bireysel çıkarlar yüzünden nice kötülükler doğuyor ve cehalet sayesinde olmadık canavarlıklar ortaya çıkıyor. İnsanlık hâlâ henüz gözleri açılmamış bir tıfıl yetim gibi zamanını ağlamakla geçirmektedir. İnsanlarda mevcut olan idrak kuvveti, onların iyiliği kötülüğe tercih etmelerine yol açar. En korkunç padişahların huzurunda bile sahte sözlerle vicdanıma uymayan şeyleri dile getiremem.” diyor ve bu sırada çok veciz bir şey söylüyor; “Benim kabahatim, söylediğimi bildiğim ve bildiğimi söylediğimdir.” Bilgi kirliliği ve Yaşam Kalitesi Internet denildiğinde aklınıza ilk ne geliyor? Zihninizde nasıl bir imaj oluşuyor? Çoğumuz için bu soruların cevabı, “bilgi kirliliği” ya da bu anlama çıkacak muadil açıklamalar olacaktır. Belki de internette doğru her bir bilginin yanında on tane de yanlış bilgi var. Hatta doğru bilgilerle çelişen, insanı yanlış yöne sevk eden. Bilgi Çağı denildiğinde aklınıza “Ben günlük yaşamımda ne kadar bilgi üretiyorum?” türünde bir soru geliyor mu? Bilgi Çağı bizim için “ötekilerin çağı”dır. Biz bu çağın konuğuyuz, ev sahibi değiliz. Birileri ev sahipliği yapıyor; biz misafircilik oynuyoruz. Bu oyunun da bir bedeli var; bize düşen bedelini ödemek. Ne pahasına olursa olsun! Bilgi Çağı’nın ev sahipleri bilgiyi üretenler. Kullandığımız cep telefonlarının, bilgisayarların, son model televizyonların, dijital fotoğraf makinelerinin, internetin, webin, facebook’un, twitter’in tasarımcıları, üreticileri. Biz de dünyanın (sanki) en zengin bireyleri ve toplumları olarak bu biçare(!) üreticilerin ürettiği nimetleri parasıyla satın alıyor ve tatlı bir hayat yaşıyoruz. Yarı aç yarı tok dahi olsa cebinde daima sigaraya ödeyecek parası bulunan ebeveynlerin çocukları olarak yarı aç yarı tok yaşıyor ancak kontüre, son model cep telefonuna ödeyecek parayı, facebook’ta ya da chat odalarında saatlerce geçirecek zamanı bulabiliyoruz. Bize düşen bu “kullanıcısı olmak” rolü nedeniyle de bizim için bilgi çağıyla ilgili tek bir sorun var. O da bilginin kirliliği. Nedense “Dijital ortamda bilgi kirliliği var” diyenler, “bilgiyi üretenler” içinden çıkmıyor. Bu bir tesadüf mü? Eğer bilgi çağı denildiğinde bilgi tüketmekten çok bilgi üretmenin anlatılmak istendiğini idrak edebilsek, biz de bilgi kirliliğinden şikâyet etmiyor olacağız. Neden mi? Nedeni basit. Bilgi üretebilmek, daha önce üretilmiş olan bilgiler içinden gerekli olanları kullanmayı da gerektirmektedir. Hâl böyle olunca bilgiye erişme, bilgiyi arayıp bulma, bulunan bilginin doğruluğunu kontrol etme, teyid etme gibi beceriler de doğal olarak resmin içine girecektir. Bilgi üretme sürecinde deneyim kazanmış bir birey, aslında aynı zamanda bu sayılan türde becerilere sahip olmuş, bu becerilerini geliştirmiş bireydir. Bu becerilere sahip olan bir birey de “bilgi kirliliği var” diyerek yakınmaz. O kirlilik içinde temiz olanı ayırt edebilir, onlar içinde gereksinim duyduklarının neler olduğunu belirleyebilir ve bunun sonucunda elde ettiklerini kullanarak yaşamının kalitesini artıracak yeni bilgiler üretmeyi başarır. Bam teli işte tam burası. Yaşamın kalitesini artırmak. O halde kendimize şu soruyu sormalıyız: Bilgi çağının imkânlarını kullanarak yaşam kalitemizi artırıyor muyuz? Merkeze yaşam kalitesini artırmayı koyabildiğimizde, tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi, dijital ortamda da kaliteyi artırmayı engelleyici unsurlara takılıp kalmak yerine bizi amaca götüren hususa odaklanmak öne geçecek, önem kazanacaktır. Böyle bir durumda bugün görmekte olduğumuz resme baktığımızda “bilgi kirliliğinden” dem vurmak yerine, “yeni bilgi üretme” süreciyle ilgili tespitleri, metodları konuşuyor olurduk. Bu tümceyi tersten okumak da olası. Bugün bilgi kirliliğinden bahsediyorsak, demek ki bilgi çağının imkânlarını yaşam kalitemizi artırmak için kullanamıyoruz demektir. “SONSUZ BİLİME YÖNELDİM” Hoca Tahsin daha sonra diğer şeylerin yanında şunları ekliyor: “Benim sonsuz bilime yönelmem, tam tersine hakkıyla dindar olmak ve aklımın sınırlarını imtihan etmek içindi. Benim ahlaki olgunlaşmaya olan aşırı hevesimin, zihinleri kurcalamak için değil, ahlakı düzeltmek amacıyla insanları uyarmaktan ileri geldiği bütün akıl sahiplerinin malumudur.” Bundan sonra Mahmut Celaleddin Paşa, “İnsan tabiatı ile ilgili gerçekleri sizden iyi bildiklerini söyleyenler sizi konuşturmayarak sizin ikna gücünüzden habersiz kalmış olmadılar mı? Böyle bir durumda size dinsiz demek tartışma adabına aykırı düşmez mi?” diyor. Hoca Tahsin Efendi bu sorulara karşılık şunları söylüyor: “Beni bazı heveslere düşkün kılan Tanrı fikrinin bütünsel tabiatı konusundaki düşüncelerimi hiç sorgulamaksızın yanlış yorumlayarak ve telakki ederek ve beni de konuşturmayarak mevcut yollar haricinde araştırmalarla uğraştığımı ileri sürüyorlar. Benim ruhumun gelişmesi hem ahlakımın olgunlaşmasına yönelik olsun, hem de bu olgunlaşma benim için yemin niteliğinde olmasın, o zaman sözlerin ne anlamı kalır? İslami kuralların yerleşmesine kadar ne müddetler geçmiştir ve çeşitli bilimler ve fenler üzerine ne derecelerde keşifler ve ilerlemeler olmuştur. Bunlar dikkate alınmıyor. Benim gibi insanlığa hiç fenalık etmesi mümkün olmayacak bir ihtiyar fen adamının milletine vatanına elbet haddince hizmetlerde bulunmuş olduğuna Hakkı Teala adil şahittir.” C.,Desmarchelier, J.M., Antonioli, F., Lambeck, K., Esat, T.M., Fifield, L.K., Mcculloch, M.T., Mortimer, G., 2009, Uplift rates defined by Useries and 14C ages of serpulidencrusted speleothems from submerged caves near Siracusa, Sicily (Italy), Quaternary Geochronology 4, 210. 3) Forti, P., 2001, Seismotectonic and paleoseismic studies from speleothems: the state of the art, Geologica Belgica, Vol.Karst&Tectonics, 4/34,175185. 4) Forti, P., And Postpischl, D., 1980, Neotectonic data from stalagmites: sampling and analysing tecnics, Proceedings European Regional Speleological Conference, 110, Sofia. 5) Jennings, J.N., 1985, Karst Geomorphology, 2.nd edBeckwell. 6) Kempe, S., 2004, Natural speleothem damage in Postojnska Jama (Slovenia), caused by glacial cave ice? A first assessment, Acta Carsologia, 33/1, 18, 265289, Ljubljana. 7) Lacave, C., And Koller, M.G., 2004, What can be concluded about seismic history from broken and unbroken speleothems?, Journal of Earthquake Engineering, Vol. 8, No. 3, 431455, Imperial College Press. 8) Nazik, L., 2008, Mağaraların Araştırılma, Koruma ve Kullanım İlkeleri, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, Yerbilimleri ve Kültür Serisi 2, Ankara. 9) Nazik, L., 1989, Mağara morfolojisinin belirlediği jeolojik, jeomorfolojik ve ekolojik özellikler, Jeomorfoloji Dergisi, Sayı 17. 10) Sebela, S., 2008, Broken speleothems as indicators of tectonic movements, Acta Carsologia, 37/1, 5162, Postojna. 11) Uysal, I.T., Feng, Y., Zhao, Jx., Altunel, E., Weatherley, D., Karabacak, V., Cengiz, O., Golding, S.D., Lawrence, M.G., Collerson, K.D., 2007, Useries dating and geochemical tracing, of late Quaternary travertine in coseismic fissures, Earth and Planetary Science Letters, 257, 450462. Mağaralar: Doğal deprem kayıtları ğaralardaki speleosismolojik ve sismolojik araştırmalar, daha özel uğraşı gerektiren ve bugüne kadar yapılan deprem kestirimlerinde çokçok az kullanılmış çalışmalardır. “DEÜDAUM Karst Araştırmaları Grubu” Türkiye’deki mağara sismolojisi çalışmalarını akademik ortamda başlatmak üzere kurulmuş bir birim olarak, deprem araştırmalarına yeni bir bakış açısı getirmeyi amaçlamaktadır. CBT 1197 / 10 26 Şubat 2010 1 Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği Bölümü, 35160 BucaİZMİR mehmet.utku@deu.edu.tr 2 Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü, 35160 BucaİZMİR 3 Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, 35160 BucaİZMİR KAYNAKLAR 1) Becker, A., Davenport, C.A., Eichenberger, U., Gilli, E., Jeannın, Py., Lacave, C., 2006, Speleoseismology: A critical perspective, J. Seismol., 10:371388. 2) Dutton, A., Scicchitano, G.,Monaco,