17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sağlık Damar Sertliğinde Yeni Bir Kavram: Rezidüel Risk Ateroskleroz (damar sertliği) dünyada ölüm nedenleri arasında ilk sırada gelen kalp ve damar hastalıklarının ana patolojisidir. Doğduğumuz andan itibaren başlayan bu süreç, yaş ilerlemesiyle belirgin hale gelir ve karşımıza çeşitli hastalık tabloları şeklinde çıkabilir. Dr. Bülent Yardımcı Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı mümkün oldu ve kalp ve damar hastalıklarından ölüm oranları %30’lara kadar azaltıldı. Tüm bu tedavilere rağmen hastaların büyük bir kısmı kaybediliyor. Bu nedenle yeni tedavi stratejileri geliştirilmesine ihtiyaç var, bu bağlamda Rezidüel Risk kavramı doğdu. REZİDÜEL RİSK’TE TEDAVİLER DİYET: Yapılacak sağlıklı diyetlerin lipidler üzerine birçok olumlu katkısı gösterildi. İlk ilke kilo verilmesidir. Günlük besin tüketimini 5001000 kalori azaltılması ile haftada 0,51 kg. verilebilir. Hedef 612 ay içerisinde vücut ağırlığının %710 azaltılmasıdır. Diyette doymamış yağların arttırılması, trans yağların (normalde doğada olmayan, yapay olarak üretilen yağlar) tüketilmemesi, diyetteki kolesterol miktarının 200 mg/gün altında tutulması ve basit şekerlerin (örneğin çay şekeri) tüketilmemesi önemli noktalar. Besinle tüketilen Omega 3 ve Omega 6 yağları da kalp damar hastalığı ile ilgili risk faktörlerini azaltıyor. Son yıllarda çok popüler olan ve Dr. Bülent Yardımcı ülkemizde kolayca uygulanabilecek olan Akdeniz diyeti en iyi beslenme şekillerinden biri gibi görünüyor. Bu diyette sebze meyve balık ve tahıl daha çok tüketilip, kırmızı et miktarı azaltılıyor. Günlük tuz tüketimi ortalama 1,5 gr. civarında olmalı. Sağlıklı diyet rezidüel riski önemli ölçüde azaltır. EGZERSİZ: Düzenli ve sürekli egzersiz insülin direnci (vücutta insülinin iyi kullanılamamasına bağlı insülin miktarı artışı ve buna bağlı değişikliklerle seyreden bir sendrom) aterosklerozu önlemede en önemli faktörlerden biridir. Kilo verme ile beraber yapılan egzersiz şeker hastalığı, ateroskleroz ve komplikasyonlarını önemli ölçüde önler. En çok önerilen ve en kolay yapılabilecek egzersiz türü, günlük 30 60 dk. orta şiddette egzersizdir (örneğin tempolu yürüyüş). OMEGA 3 YAĞ ASİTLERİ: Akdeniz diyetinde önemli miktarda bulunan omega 3 yağ asitleri (EPA /DHA) kanda trigliseridleri düşürür ve statin tedavisinin etkinliğini arttırır. Bu diyetle günlük 1 gr. ve üzeri omega 3 yağ asitleri alınabilir. Kalp hastalığı olanlarda kapsüllerinden 24 gr/gün kullanılabilir. İLAÇLAR Fenofibrat, Niasin (Nikotinik asit) gibi ilaçlar trigliseridleri düşürür, HDL’yi yükseltirler. Bugün etkin olarak kullanılıyor ve uzun süreli etkilerine yönelik büyük çalışmalar sürdürülüyor. Gelecekte daha etkin tedaviler için özellikle HDL’yi yükseltme etkisi olan CETP İnhibitörleri ve Endokannabinoid Tip 1 Reseptörleri grubu ilaçlar geliştirilmeye çalışılmakta. RİSKLERİ AZALTMAK İÇİN Rezidüel Risk, bugünkü standartlarımıza göre, Hipertansiyonun ve şeker hastalığının kontrol altına alınmasına; LDL kolesterolün istenilen düzeye düşürülmesine rağmen, kalp ve damar hastalıklarının ve şeker hastalığına bağlı komplikasyonların (kalp krizi, bacak damarları tıkanması, inme, göz damarlarının bozulması vs.) devam ettiğini gösteren bir terimdir. Bu konuda uluslararası büyük bir çalışma grubu oluşturuldu. Rezidüel riskli hastalarda, trigliseridlerin yüksekliği, HDL (Yüksek dansiteli lipoprotein) kolesterol düşüklüğü, Apo B adı verilen apolipoproteinin yüksekliği ve HDL dışındaki kolesterolün yüksekliği tipik özelliklerdir. Bu tabloya Aterojenik Dislipidemi adı veriliyor. HDL, kolesterolü damardan karaciğere taşır. Böylece ateroskleroz önlenir. HDL değerlerinin düşük olması, önemli bir risk faktörüdür. ABD’de de kalp krizi geçiren hastaların 1/3’ünde HDL değerleri düşük olarak saptandı. Türkiye için de düşük HDL’nin yaygın bir sorun olduğu biliniyor. HDL’nin erkeklerde 40 mg/dL, kadınlarda 50 mg/dL üzerinde olması öngörülmekte. Genetik faktörler HDL düşüklüğünde önemli rol oynar. Hareketsiz yaşam, HDL değerlerini düşürmektedir. Trigliseridler kolesterol dışındaki yağ grubudur. Normal değeri 150 mg/dL altındadır. Değer 200 mg/dL üzerine çıkmaya başlayınca beraberinde önemli riskleri getirir. Lipid bozukluğu olan hastalarda, HDL düşüklüğü ile Trigliserid yüksekliğinin sıklıkla bir arada olduğu görülmekte. Apo B, maliyeti nedeniyle sık yapılamayan bir tetkiktir. İleride yaygın bir şekilde kullanılabilir. Çalışmalarda Apo B değeri yüksek olan kalp ve damar hastalarında, komplikasyon ve ölüm oranı daha yüksektir. Toplam kolesterol değerinden HDL kolesterol değerinin çıkarılması ile elde edilen sonuca, non–HDL kolesterol denir. Aterosklerozda diğer önemli bir belirteçtir. Non HDL kolesterol değerinin büyük olması, riski arttırır. Sonuçta sadece LDL değerinin düşürülmesi değil, Trigliserid, nonHDL ve Apo B değerlerinin düşürülmesi ve HDL’nin yükseltilmesi gerekir. Bu sayede en az LDL düşüşü kadar ek bir fayda sağlanabileceği düşünülmekte. A teroskleroz damar iç yüzeyini döşeyen endotel dokusunun bozukluğu ile başlar. Bu bozukluk sonucu salgılanan bazı maddeler kandaki büyük hücreleri damar duvarının içine çeker. Bu hücrelere makrofaj adı verilir. Zamanla içlerine LDL (Düşük dansiteli lipoprotein) adı verilen yağ zerreciklerini alarak duvarın kalınlaşıp iç kısma yani lümene doğru büyümesine ve lümenin daralmasına yol açarlar. Daha sonra plak adı verilen bu kalın bölgelerin yüzeyden yırtılması ve üzerine pıhtı oturması ile damar tıkanır. Bu damar koroner damarsa, kalp krizi; beyin damarı ise inme meydana gelir. Ateroskleroz tüm dünyada şeker hastalığı, şişmanlık, hipertansiyon ve kan yağlarının yüksekliğinin hızla artması sonucu yaygınlaşıyor. Tüm bu bozukluklar ‘Ateroskleroz Risk Faktörleri’ olarak adlandırılır. ABD’de neredeyse her dört kişiden birisi şişmandır. Dünyada 250 milyon üzerinde şeker hastası var. 2025 yılında bu sayının 400 milyona yaklaşacağı sanılıyor. Gelişmekte olan ülkelerde de şişmanlık, şeker hastalığı ve kan yağlarının yüksekliği hızlı bir şekilde artıyor. Aterosklerozu önlemek için üzerinde en çok çalışılan konu hipertansiyondur. Tedavilerin çeşitliliği, etkinliği ve yaşam boyu yapılabilmesi aterosklerozu önlemede önemli bir mesafe katedilmesini sağladı. Şeker hastalığının takip ve tedavisindeki ilerlemeler ise hastalığa bağlı retinopati (göz damarlarının bozulması), nefropati (böbrek hastalığı) ve nöropati (hastalığın sinirleri etkilemesi) adı verilen komplikasyonları önlüyor veya azaltıyor. Bugün en etkin tedavi LDL’nin düşürülmesidir. Kan yağları (lipidler) temel olarak kolesterol ve trigliseridler olmak üzere iki kısma ayrılır. Bunlar kanda tek başına dolaşmaz. Apolipoprotein denilen proteinlere bağlanır ve Lipoproteinler adı verilen yapıları oluşturur. Damar sertliği için öncelikle total kolesterol değeri izlenir. Normal değeri 200 mg/dL altındadır. Son yıllarda ise daha çok önemsenen alt grup, LDL dir. Kandaki normal değeri 130 mg/dL altındadır. Statin grubu ilaçlarla LDL’nin etkin bir şekilde düşürülmesi At Meydanı’ndaki heykellere ne oldu? Mohaç zaferinden sonra İbrahim Paşa’nın getirdiği heykeller At Meydanına dikilmişti. Demek ki yönetim o zaman heykellere karşı bir dini sakınca görmüyordu. Ancak halk arasında putperestlik söylentileri başlayınca taassup egemen oldu ve heykeller yıktırıldı. Tunçtan yapılmış bu heykellerin ne zaman ve kim tarafından yıktırıldığını ve nereye götürüldüklerini bilmiyoruz. Osman Bahadır [email protected] İslam dininde canlı varlıkların iki veya üç boyutlu suretlerinin yapılmasının yasaklanmış olması nedeniyle, Osmanlılarda resim sanatıyla birlikte heykelcilik sanatı da gelişemedi. Bu yüzden heykelcilik sanatıyla ilgili olarak sözü edilebilecek eserler, mezar taşları, medreseler, kervansaraylar gibi yapıların çeşitli bölümlerindeki kabartmalar ile camilerdeki birçok yapı öğesindeki işlemeli çıkıntılar ve oymalarla sınırlı kaldı. Ülkemizdeki heykel sanatı gerçek anlamıyla, 1882’de Sanayii Nefise Mektebi Alisi’nin (Güzel Sanatlar Akademisi’nin) açılmasıyla başladı. Bu nedenle 19. yüzyılın sonlarına kadar Osmanlılarda hiçbir heykel yapılmadı. Fakat bütün Osmanlıların heykel sanatı ve yasağı karşısındaki tutumları aynı değildi. Kanuni Sultan Süleyman’ın veziriazamı Makbul (veya Maktul) İbrahim Paşa (ö. 1536), Mohaç savaşından sonra, önemli savaş ganimeti olarak getirttiği heykelleri, Sultanahmet At Meydanı’ndaki Dikilitaşların yanına diktirtmişti. İbrahim Paşa, Herkül, Diana ve Apollo’nun tunçtan yapılmış bu heykellerini, kralın Budin şehrindeki av kasrından getirtmişti. Bu heykeller At Meydanı’nda İbrahim Paşa sarayının kapısı önüne ve dikilitaşlarla yılanlı sütun hizasındaki bir mermer kaide üzerine oturtulmuştu. 16. yüzyılın ünlü Osmanlı yazarlarından İbn Kemal, bu heykellerin At Meydanı’na yerleştirilmesini, Mohaçname adlı eserinde ayrıntılı olarak anlatır. Ayrıca bu tarihi olayla ilgili olarak eserinde şu beyiti de yazmıştır: “Unutulmağa komaz ol gazayı, Bu suretler durup tezkir eyler (hatırlatır)! Taaccüb (şaşakalma) yeridir kim acaba suret, İbaret söz aceb tabir eyler!” Son dönem Osmanlı ve ilk dönem Cumhuriyet bilim yazarlarından Abdülfeyyaz Tevfik (Yergök) Bey de, At Meydanı’na CBT 1196 / 13 19 Şubat 2010 1526’daki Mohaç seferinin ardından dikilen bu heykellerin resimlerinin, Kanuni döneminin sefirlerinden Dramon’a ait Mösyö Dramon’un Seyahati adlı, o dönemin önemli eserindeki “Vue de l’Hippodrome de Constantinople” başlıklı krokide bulunduğunu ve görülebileceğini söylemektedir. İbn Kemal söz konusu beyitinde, bu heykellerin bir savaş zaferi göstergesi ve hatırası olarak yerleştirildiğini söylüyor. Fakat yerleştirme gerekçesi ne olursa olsun, bu tarihsel eserlerin (üç boyutlu suretlerin) dikilmesinde, diktirenler açısından herhangi bir dini mahsur olmadığı anlaşılıyor. Bu heykellerin At Meydanı’nda ne kadar süreyle kaldığını bilmiyoruz. Fakat bir süre sonra heykellerin varlığına karşı hoşnutsuzluğun ve çeşitli söylentilerin yayılmaya başladığı bilinmektedir. İbrahim Paşa’nın koruduğu şair Figani bile, Farsça yazdığı bir beyitte “Birinci İbrahim putları kırdığı halde, ikincisinin meydanlara dikmiş olduğunu” söylüyordu. Bir başka şair de, “Sen halilim (dostum) şimdi geldin halkı kıldın putperest” demişti. Sonunda taassup egemen oldu ve heykeller yıktırıldı. At Meydanı’ndaki bu tunçtan yapılmış heykellerin ne zaman ve kim tarafından yıktırıldığını ve nereye götürüldüklerini bilmiyoruz. 2010 yılında Avrupa kültür başkenti olan İstanbul’un bu kıymetli kültür varlıklarının başlarına gelenleri, İstanbul halkı acaba 2010 yılında öğrenebilir mi?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle