02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Genç mimarların başarısı Popular Science dergisi ekim sayısı kapağına İTÜ Mimarlık Fakültesi yeni mezunlarından Mustafa Bulgur ve Sinan Günay’ın birlikte hazırladıkları bir projeyi taşımış. Proje, gelecekte New York kentinin sular altında kalacağı ve sağ kalan 2.5 milyon kişinin yerden 70 m. yukarıda kübik evlerde yaşayacağı senaryosu üzerine kurulmuş. Projedeki modüler evleri ayakta kalan gökdelenler taşıyacak. Reyhan Oksay merikan bilim dergisi Popular Science ekim sayısında, değişen iklim koşullarının yaratacağı çevre felaketleri karşısında insanların yaşamlarını sürdürebilecekleri füturistik kent projelerine yer vermiş. Eriyen buzullar nedeniyle sular altında kalan, çölleşen, nüfusu kapasitesinin üzerinde artan ve havası aşırı kirlenen metropoller için çözüm üreten kentsel dönüşüm projelerine geniş yer veren dergi, ilk olarak “Yükselen Denizler” projesini ele almış. CITY(E)SCAPE (Şehirden kaçmauzaklaşma anlamında) adı verilen bu proje İTÜ Mimarlık Fakültesi mezunlarından Mustafa Bulgur ve Sinan Günay’a ait. Proje 2080 yılında deniz sularının yükselmesi ile New York ’un topraklarının beşte birini kaybedeceği senaryosu üzerine kurgulanmış. Günay ve Sinan Günay ve B u l g u r , Mustafa Bulgur eVolo isimli mimarlık dergisinin 2010 yılı “Gökdelenler Yarışması”na bu proje ile katılınca Popular Science dergisinin de dikkatini çekmiş. eVolo dergisi tarafından yayımlanmaya değer bulunan proje, dünyanın önde gelen 56 mimarlık sitesi tarafından da haber yapılmış. Günay bu yarışmaya daha çok mimarlık bürolarının katıldığını, öğrenci katılımının çok az olduğunu söylüyor. A ve Bulgur mansiyon ile ödüllendirilmiş. Doğan Kuban’ın danışman jüri üyesi olduğu yarışmada daha çok peyzaja ağırlık verdiklerini belirtiyorlar. Geleceğe ilişkin projelerin daha çok ilgilerini çektiğini söyleyen Bulgur, bu nedenle yurtdışındaki yarışmalara katılmayı tercih ettiklerini belirtiyor. ‘YERLE BAĞLANTISI KESİLMİŞ YAŞAM’ Popular Science dergisinde, Bulgur ve Günay’ın suyun üzerinde ikinci bir kent olarak geliştirdikleri proje şöyle tanımlanıyor: “New York kenti bir takımada üzerine kuruludur. 2080 yılında topraklarının beşte birini kaybetmesi çok büyük bir olasılık. Mustafa Bulgur ve Sinan Günay, insanların kaybettikleri evlerinin yerine, ayakta kalan gökdelenlere arasına kablo çekerek 600.000 adet prefabrike evi bu kablolara asmayı öneriyor. Sular altında kalan sokakların ve caddelerin üzerindeki kablolar yardımıyla asılı duran bu modüller, 2.5 milyon insana barınak oluşturulabilecek. Pek çoğu 75 metre kareden daha büyük olan evler çok hafif titanyum levhalardan yapılacak. Levhaları yine çok hafif karbon nanotüpler birbirine bağlayacak. Bunların her biri çok güçlü elektro mıknatıslarla tutturulacak. 2080 yılında sıcaklık daha yüksek olacağı için modüllerin kuzey ve güney yüzleri fotokromik pleksiglas ile kaplanacak. Bunların saydamlık derecesi güneşin kuvvetine göre ayarlanacak. Geriye kalan yüzeyler 20 cm. kalınlığında diken diken bir yüzeye sahip fotovoltaik panellerle kaplanacak. Dikenli yüzey kullanmalarının nedeni bu levhaların standart düz panellere göre daha fazla enerji üretmesi. Her bir ünitenin kendine ait bir “tarım modülü” bulunacak. Bu modüllerde meyve ve sebze yetiştirilecek. Ayrıca duvarın yalıtılmasına yarayacak. Bir su tankı 20.000 litre içme suPopular Science dergisinde diğer çevresel felaketlerin etkisini azaltmak için ortaya atılan kentsel dönüşüm projeleri şöyle: AŞIRI NÜFUS ARTIŞI: Stephane Malka adındaki Fransız mimarın aşırı nüfus artışının yarattığı konut sorununa getirdiği çözümde halihazırdaki binalardan yararlanılacak. Malka bunun için Paris’teki La Grande Arche de la Defense (110 m. yüksekliğinde ofis) binasını boşlukların değerlendirilmesine örnek gösteriyor. Binanın orta boşluğa 42 m2 prefabrike konut yerleştiriliyor. ÇÖLLEŞME: İklim değişikliği bazı bölgelerde sellere bazı bölgelerde ise çölleşmelere yol açıyor. Robert Perry adındaki mimar, su azlığına karşı geliştirdiği konutları sanal olarak Pittsburg ve yu taşıyabilecek. Tankın içindeki mekanizma, denizden çekeceği suyu tuzundan arındırarak içme suyu haline getirebilecek. Özet olarak o günün teknolojik düzeyine koşut olarak kablolara asılı evler, tüm ihtiyaçlarını kendileri karşılayacak yeteneğe sahip olacak.” ALTYAPI SİSTEMLERİ VE TASARIM Günay ve Bulgur geleceğin sular üzerindeki evlerini tasarlarken şu varsayımlardan hareket ettiklerini açıklıyor: “Gökdelenler ne kadar yüksek olursa olsun bugün sadece sokak kotunda birbirleriyle bağlantı kuruyor; yani iki boyutlu bir hareket olanağına sahip. Sular yükseldiği zaman bu iki boyutlu hareket yok oluyor. Bu hareketi devam ettirmenin birkaç yolu var. Bunlardan biri mevcut sokak kotunu yükseltmek. Bizim konutlar mevcut sokak etrafında konuşlanıyor. Ancak ana meydanlara bağlantıyı indirdik. Bu da kentsel hafızanın devamı ile ilgili. Şu andaki şehirlerin toplu konutları gibi etrafa yayılabilir. Altyapıyı kurarken şu anda bildiğimiz teknolojinin dışına çıkıp 2080 yılının altyapı sistemi bağlamında düşünmemiz gerek. Örneğin sıcaklıklar artacağı için ısıyı enerjiye dönüştürecek sistemler kurulacak. Aşağıdaki deniz suyu yukarı çekilip, kullanılabilir su haline getirilecek Teknoloji ileriye dönük olacağı için elektromanyetik alanların gücüne bağlı olarak mimari strüktürler geliştirilecek. Bundan böyle fiziksel temasa da gerek kalmayacak. Evlerin boyutları 6x6x6 metre boyutlarında olacak. Bunlar sığınak gibi olacak. Kaldı ki gelecekte New Yorkluların minimum hacimlerde yaşamak zorunda kalmaları büyük bir olasılık. Bu birimler de kendi kendisine yetecek şekilde tasarlanacak. Fazla suyu veya elektriği kendi aralarında paylaşacaklar. ” Dubai’ye konuşlandırmış. Bu konutlar 300 metre karelik bir alanı kapsıyor ve atmosferik su jeneratörü yardımı ile evin ihtiyacı olan suyu sağlıyor. Bu jeneratör suyu arıtma deposuna gönderiyor. HAVA KİRLİLİĞİ: Hava kirliliği bugün Çin gibi hızlı kalkınan ülkelerin temel sorunlarından biri. Philips’ten tasarımcılar “Sustainable Habitat 2020” adını verdikleri bir bina tasarladı. Bu binada en kirli havaya sahip kentlerde bile içeride temiz bir havanın dolaşmasını sağlıyor. Yüzlerce 4045 metrekarelik dairelerden oluşan binada çok amaçlı dış kaplama yapının en önemli parçası. Bu kaplama dışarıdaki havayı tüm kirleticilerden temizleyerek içeri gönderiyor. FÜTURİSTİK TASARIMA İLGİ YOK Gazetemizi ziyaret eden Günay ve Bulgur’a ülkemizde herhangi bir yarışmaya katılıp katılmadıklarını sorduk. Günay ilk kez üç yıl önce yine Bulgur ile birlikte bir mimarlık yarışmasına katıldıklarını belirtiyor. Yurdumuzda füturistik projelere ilginin azlığından yakınan Günay, 2010 yılında İstanbul Serbest Mimarlar Derneği (İSMD) tarafından düzenlenen “S.O.S İstanbul Mimarlık Öğrencilerine Açık Fikir Projesi Yarışması”na katıldıklarını söylüyor. “Küçüksu ve Çevresi Yeniden İşlevlendirme Sürecine Alternatif Çözümler” isimli yarışmada, Günay Dinsel yaklaşımın ilk biçimleri 3. sayfadan devam özellikle de günümüzün insanıdır; çünkü iyice tanımaya en çok ilgi duyduğumuz insan, bugünkü insandır. Toplumsal karışıklıkların zihinsel rahatsızlıkları arttırdığına sık sık işaret edilmiştir. Bu, mantıksal disiplinin toplumsal disiplinin özel bir yanı olduğunu gösteren bir kanıttır. Düşünce ulamları (kategorileri), toplumsal kökenlidir; bunların altüst edilmesi, düşünce ve giderek zihin bozukluklarına yol açmaktadır. Ongun (ilk biçimiyle tanrı, yarıtanrı), aynı zamanda hem tanrının hem de toplumun simgesi olduğuna göre, bu, tanrı ile toplumun bir ve aynı şey olmasından dolayıdır. Başka deyiş CBT 1228/8 1 Ekim 2010 le oymağın tanrısı, yani ongun özü, oymağın (toplumun) kendisinden başka bir şey olamaz; yalnız bu tanrı, imgelemde, ongun işini gören, duyularla algılanabilen bitki ya da hayvan türleri biçiminde kişileştirilip tasarlanmıştır. Bu tanrılaştırmanın nasıl olabildiği ve neden bu biçimde olması gerektiği sorusuna gelince, toplumun genellikle, yalnızca bireylerin zihinlerini etkileyerek, onlarda tanrı duygusunu uyandırmak için gerekli her şeye sahip olduğunda kuşku yoktur; çünkü bir tanrı kendisine inananlar için ne ise, toplum da üyeleri için odur. Gerçekten de bir tanrı, her şeyden önce bir insanın kimi açılardan kendisine üstün olarak tasarladığı ve dolayısıla bağımlı olduğuna inandığı bir varlıktır. İster Zevs ya da Jahova gibi bilinçli bir kişilik, isterse ongunculukta bulunan soyut güçler söz konusu olsun, her iki durumda da inanan insan, belli biçimlerde davranmak zorunluğunda olduğuna inanır; bunu, ilişkide bulunduğu kutsal özün niteliği dolayısıyla kendisine düşen bir yükümlülük sayar. Ama toplum da bizde sürekli bir bağımlılık duygusu uyandırıp sürdürür. Kendisine özgü ve biz bireylerinkinden farklı bir doğası olduğundan, izlediği amaçlar da kendisine özgü amaçlardır: Ama bu amaçlara ancak bizler aracılığıyla ulaşabileceği için, bizim yardımımızı buyruk verir gibi ister; bizi, toplumsal yaşamın varlığı için zorunlu olan her türlü sıkıntılara, yoksunluklara ve özverilere katlanmaya zorlar. İşte Emile Durkheim’ı toplumbilimin kurucularından büyük bir bilgin, Dinsel Yaşamın İlk Biçimleri’ni de toplumbilimin eskimeyen kaynaklarından biri saymamızı gerektiren saptamalardan yalnızca bir kaçı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle