Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com ARGE ve yenilik destekleriyle ilgili bir uygulama birimindeyseniz ya da uygulama esaslarının belirlendiği süreçlerde yer alan bir kamu görevlisiyseniz, ‘el değiştiren sermaye’ sizi de ilgilendirir. Hedef sadece kanserli hücreler Koşullu küçük RNA molekülleri, sağlıklı hücrelere zarar vermeden kanser hücrelerini öldürebilir El Değiştiren Sermaye Referandum sonrasıyla ilgili değerlendirmeyi yaparken kaydettiğim noktalardan biri, iktidardaki partinin siyasi liderinin ‘referandum’dan önce söylediği, “İstanbul sermayesini hedef alan” şu sözleriydi: “...İstanbul sermayesi nedense işin başından itibaren bizimle para kazanmada anlaştı ama siyasette anlaşamadı. Anadolu sermayesini aralarına almadılar... Fakat isteseler de istemeseler de Türkiye’de artık sermaye ciddi manada el değiştirmeye başladı. Bu bizim için çok önemli bir güven kaynağı...” Bu sözler, bilim, teknoloji ve yenilik politika ve uygulamalarıyla uğraşanlar için de önemlidir. Örneğin, ARGE ve yenilik destekleriyle ilgili bir uygulama birimindeyseniz ya da uygulama esaslarının belirlendiği süreçlerde yer alan bir kamu görevlisiyseniz, sermaye sınıfındaki böylesine köklü bir değişim, sizi de yakından ilgilendirir. Çünkü, destek uygulamasındaki asli hedef kitleniz, sermaye sınıfının sanayi kesimidir ve “sermayenin ciddi manada el değiştirmeye başlaması”, bu kesimde de ciddi bir değişim sürecinin başladığı ya da başlamak üzere olduğunun işaretidir. Zaten böyle bir değişim başlamışsa, bunu hemen fark edecek olanlardan biri de, sizsinizdir; tabii eğer, bulunduğunuz kamu destek birimince verilen desteğin yaratacağı ekonomiktoplumsal etkilerin ya da toplumun hangi katmanlarına ekonomik fayda sağlandığının farkındaysanız; yaptığınız işte, karınca kararınca da olsa, toplumsal bir sorumluluk duygusu taşıyorsanız... Destek politikasının uygulama esaslarını belirleyenlerin durumu elbette daha farklıdır. Onlar bu değişimin farkındadır; değillerse, birileri onlara bunu hatırlatır ya da yerlerine bunu bilenler getirilir. Yanlış anlaşılmasın; sermayenin el değiştirmesi, ülke için mutlaka kötüdür anlamına gelmez. Tam tersine, bu değişiklik aynı zamanda sanayinin ve bunun yaratacağı üretim kültürünün ve bu kültürün, çağımızda olmazsa olmazı haline gelen ileri teknoloji tabanlı girişimcilik, teknolojik yenilikçilik ve ARGE kültürünün de bütün Türkiye coğrafyasına yayılarak derinlik kazanması sonucunu yaratıyorsa, baş tacı edilir; uygulamada, bu yaygınlaşmayı destekleyen esneklikler sağlanır... ‘Esneklik sağlama’ meselesine örnek vereyim: Firmaların yenilikçi atılımları üç kategoride olabilir. Firma, teknolojik açıdan kendisi de az çok özgün bir katkıda bulunarak yeni bir üretim yöntemi uygulamasına geçebilir. O ülkede bu yöntemi uygulayan başka firmalar da vardır ama, bu uygulama o firma için bir yeniliktir; ileriye doğru atılmış bir adımdır; gerisi de gelebilir. Onun için firmanın bu adımı desteklenmeye değer. Bir başka firma, yine az çok kendisinin de özgün katkısıyla belirli bir teknolojiyi o ülkede ilk kez uygulamaya koyuyorsa bu aynı zamanda ülke için de bir yenilik, ileriye doğru atılmış bir adım sayılır. Zira o ülkede aynı sektörde faaliyet gösteren diğer firmalar da bunu görerek teknolojilerini yenileyebilir. Buna önayak olan firma elbette aldığı desteği ilk kategoridekine göre daha fazla hak etmiştir. Bir de şöyle düşünün: Öyle bir firma var ki, kendi özgün tasarımına dayalı olarak geliştirdiği, bütün dünya için benzersiz yeni bir ürünü dünya pazarlarına sunup başarı kazanıyor. Bu firma desteği en çok hak edendir. Bütün ülkeler bunu ister ve bu düzeye gelsinler diye firmalarına destek verir. Türkiye’de bu son kategoride değerlendirilebilecek firma çok azdır. Onun içindir ki, o düzeye gelebilmenin yolunun ilk iki kategoriden geçeceği varsayılarak, yenilikçiliğe bu kategorilerden başlayan firmalara da, azami desteği sağlama esnekliği gösterilebilir. Elbette, kuralların önceden konmuş, uygulamanın şeffaf ve verilen desteklerin, kategori yükselmesi açısından, gerçekten beklenen yararı sağlayıp sağlamadığını belirleyen tarafsız değerlendirme mekanizmalarının da eşzamanlı işliyor olması koşuluyla bu yapılır. Şu anda böyle mi yapılıyor, onu gelecek hafta konuşuruz. K anserin tedavisi zordur, çünkü kişisel bir hastalıktır. Her bir kanser vakası kendine özgüdür ve çevresel faktörler ile genetik faktörlerin birlikte etkisi sonucu ortaya çıkar. Geleneksel kemoterapide tedavi bir ya da birden fazla ilaç ile gerçekleştirilir ve bu ilaçların kanser hücrelerini hem “teşhis edebilecekleri” hem de “tedavi edebilecekleri” düşünülür. Kemoterapi hastalarında görülen yan etkilerin birçoğu, aldıkları ilaçların yeterince (tümörleri) seçici olmamasından kaynaklanır. Örneğin, hızlı bölünen tümör hücrelerini hedef alan bir ilacın kullanılması, sıklıkla saç kaybı ile sonuçlanır, çünkü saç folikülündeki hücreler vücutta en hızlı bölünen hücreler arasındadır. Bahsedilen ilaçlar, bu noktada tanıyı yanlış koyar. Peki elimizde bir bilgisayar programı gibi çalışan ve koşullu önermelere göre etki gösteren kanser tedavileri olsaydı? O zaman uygulanan tedavi, bir hücreyi sadece ve sadecehücrede bir mutasyon olduğu tespit edildiğinde öldürecektir. Sadece defektif hücreler tahrip edilir ve istenmeyen yan etkiler neredeyse tamamen ortadan kaldırılır. ABD Ulusal Bilim Fonu’nun (National Science Foundation, NSF) desteği ile California Teknoloji Enstitüsü’ndeki araştırmacılar bu görevi yerine getirmeleri için koşullu küçük RNA molekülleri oluşturdu. Bu strateji, DNA’mızda ve RNA’mızda yapılandırılmış olan özellikleri kullanarak tanı ve tedavi basamaklarını birbirinden ayırmaya yönelik. “Bu moleküller bir kanser hücresinin taşıdığı mutasyonu belirleyebilir, ve kanser hücresinde terapötik bir tepki oluşturmak üzere konformasyon değiştirir. Kanser mutasyonunu taşımayan hücrelerde ise inaktif kalır”. Bu sözler, Proceedings of the National Academy of Sciences’ın (PNAS) 6 Eylül tarihli sayısında yer alan yakın tarihli bir çalışmanın yazarlarından Niles Pierce’a ait. MOLEKÜLER PROGRAMLAMA Bu çalışma, NSF’nin Bilgisayar ve Bilgi Bilimleri ve Mühendisliği Birimi tarafından finanse edilen Moleküler Programlama Projesi’nin bir parçası. Projenin hedeflerinden biri, bilginin moleküller tarafından nasıl depolanabileceği ve işlenebileceği konusunda ve bu bilgilerin kullanıldığı pratik uygulamaların nasıl oluşturulabileceğine yönelik bildiklerimizi arttırabilmek. Bu yaklaşımın merkezinde ribonükleik asit, yani RNA ve RNA’nın hücrelerimizi canlı ve sağlıklı tutmak için her gün yaptığı görevler bulunuyor. RNA, vücudumuzda hemen hemen her hücrede tüm genomumuzun tam kopyasını depolayan kodlama sisteminin, yani DNA’nın nispeten daha kı sa ömürlü bir benzeridir. DNA’yı bir bilgisayarın sabit sürücüsünde depolanan bilgi olarak düşünürsek, RNA da RAM gibi daha geçici bir hafıza üzerinde depolanan ve bilgisayarınızı kapattığınızda silinen bilgiye benzetilebilir. RNA’lar bir hücrede çok çeşitli fonksiyonlar yürütür. Belirli bir zamanda bir hücrede hangi genlerin ifade edildiğini bildiren ve izleyen elçiler ve anahtar moleküller olarak görev alırlar. Küçük RNA’lar adı verilen bir sınıfa dahil olan RNA’lar 30 baz çiftinden daha kısadır. (Ortalama bir gen binlerce baz çifti uzunluğundadır.) Bu küçük RNA parçaları, hayatın devamını sağlayan süreçlerin birçoğunda görev alır. Pierce ve arkadaşları tarafından geliştirilmiş olan tedavi yöntemi, kendi hücrelerimizde doğal olarak bulunan RNA’ları yapısal olarak taklit eden iki ayrı küçük RNA molekülüne dayanıyor. Bu moleküller normalde de mevcut olan küçük RNA’lara benzediğinden, araştırmacılar yan etkilerinin hiç olmayacağını veya çok az olacağını umuyor. Pierce, “Tanı ve tedaviyi birbirinden ayırarak, kanser hücrelerini öldürmede yüksek oranda seçiciliği ve etkinliği olan moleküller oluşturabiliriz” diyor: “Kavramsal olarak, küçük koşullu RNA’lar kanser tedavisini değiştirebilme potansiyeline sahiptir, çünkü bir molekülden bekleyebileceklerimizi değiştirmekteler. Kavramsal boyuttaki bu umudun hasta insanlarda gerçeğe dönüştürülüp dönüştürülemeyeceğinin belirlenebilmesi için, uzun yıllar sürecek çalışmalar yapılması gerekiyor”. Bahsedilen strateji şu şekilde çalışır: Tedavide iki farklı küçük RNA kullanılır. Birinci küçük RNA –sadece ve sadece kanserle ilişkili mutasyonu bulduğunda açılır. Bahsedilen pozitif “tanı” gerçekleştiğinde, küçük RNA içinde daha önce gizli olan bir sinyal açığa çıkar. Bu küçük RNA açıldığında, buna ikinci bir küçük RNA bağlanır. Böylece, bu RNA moleküllerinin daha uzun bir zincir oluşturmak üzere bir araya gelmeye devam ettiği bir zincirleme reaksiyon başlatılır. Zincirin uzunluğu, “tedavinin” önemli bir kısmıdır. Uzun zincirler, hücreyi aldatarak kendisinin bir virüs tarafından istila edildiğini düşünmesini sağlar. Yani hücreye tuzak kurarak kendi kendini imha etmesine neden olur. Araştırmacılar bu yaklaşımın laboratuvarda üretilen insan beyin, prostat ve kemik kanseri hücrelerini, mutasyona spesifik bir şekilde etkin olarak elimine ettiğini gösterdi. İleride yapılacak başka deneyler, tedavinin daha büyük boyutta etkili olup olmadığını belirleyecek. (Bu yazı, ABD Ulusal Bilim Fonu’nun hazırladığıve Science Daily tarafından adapte edilen metinden Doç.Dr. Ahter D. Sanlıoğlu tarafından çevrildi.) CBT 1228/ 6 1 Ekim 2010