Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN TÜRKİYE’DE DEMOKRASİ SÖZCÜĞÜNÜN, DEMOKRASİ İLE İLİŞKİSİNİ KURMAK ZOR Bozulan Toplum Dengesinin Politika Göstergeleri Başka türlü olması belki de beklenemeyecek tarihi nedenlerle, Mustafa Kemal Çağı’nın yeni dünya düzenine katılmak için kurduğu denge bozulmuştur. Toplumun ilkel ve ortaçağdan kalan kültür tortusu, ekonomi, eğitim, toplumsal ahlak, fiziksel çevre, kentleşme ve çağdaş dünyaya katılım açısından olanakları kullanamıyor, bazen de dini ideolojik motivasyonlarla köstekleniyor. Çünkü çağdaş bilinç düzeyinin altında kaldı ya da bırakıldı. Günümüz dünya konjonktürü içinde, başarısızlık göstergesi olan bu davranışlar, ülkenin geleceğini tehdit ediyor. leri olmadığını kanıtlamışlardı. İstanbul ve Ankara belediye başkanlıklarının ne kapsamda bir siyasi ve ekonomik güç olduğunu hesaplamayıp, ideolojik söylemlerle yetinmeleri bugünkü tablonun temel nedenlerinden birini oluşturur. Türkiye benzer sahneleri her zaman yaşıyor. Yarım yüzyıldır Türk politik yaşamını yöneten sözde liberal sağcı iktidarlar ve her iktidarla bereketli ilişkiler kuran iş çevreleri ise Türkiye’nin giderek artan ve dünya negatif ekonomik sıralamasında başta gelen ülkelerden biri olmasına duyarlı olmamışlardır. Kentlerinde yasal olmadan dikilebilen ve sonradan yıkılabilen gökdelenler olan bir ülkede hukuk ve demokrasiden söz etmek için utanç hissinin yok olması gerekir. Bütün dünyada ve Türkiye’de İslam kavgası sürdürenler, üç yüz yıldır İslam ülkelerinin teknoloji, ekonomi, eğitim ve kültür açısından neden nal topladığını anladıklarını gösteren bir çağdaşı yakalama projesi geliştirememiştir. Bunun için kendi tarihlerini öğrenmeleri ve halklarının da doğru dürüst okuma yazma öğrenmesi gerekmektedir. kurumlar düzeyinde tartışan bir o kadar uzman, bakan oldukları zaman uzman olan ve Türkiye’nin düzenini bir günde değiştirebileceğine inanan, maalesef hiçbir şeyden şüphe etmesini öğrenmemiş politikacılar, Allah’ın günü Avrupa Birliği bağlamında vatandaşı canından bezdiren boş sözler ya da bütün toplumsal yetersizlikleri her dakika vurgulayan, trafik canavarları, enflasyon canavarları, yağma canavarları karşısında hazımsızlık çeken bir toplum. Bu durumun mizahi boyutlarını karikatüristlerden öğreniyoruz. Kuşkusuz bazı kimselerin bu durumun farkında olması bir şey değiştirmiyor. Çünkü Türkiye’de politika, güzel ambalajlanmış fakat içi niteliksiz market paketlerine benziyor. CBT 1228/2 1 Ekim 2010 ürkiye’de sözde eleştirilen olgular, bu olguları yaratan toplumsal öze değil, o olguların yüzeysel, görünen nedenlerine, başka bir deyişle, o olguları yaratan koşullarla sınırlı olarak yapılmakta, hepsinin temelinde yatan ve İslam dünyasını bugün dünya kültürünün paryası yapan öze dokunmamaktadır. Türkiye’de demokrasi kaypak, Jefferson’un Bülent Ecevit ve Deniz söylediği gibi, cahil bir topBaykal, on beş yıl önce lumda uygulanması olanaksız olduğu neredeyse kesinleşen, İstanbul ve Ankara’da içeriksiz bir slogana döbelediye seçimlerindeki nüşmüştür. Bu durumu yaratavırları sonucu, ne botanlar 1950’den bu yana iktidarda olan partilerdir. yutta bir gücü siyasi raDaha önceleri seçimlere kiplerine kaptıracaklarıkatılanların %60’ının da bünı anlayacak ferasetleri tün eğitimleri ilkokul mezunu ile okuma yazma bilmeyen olmadığını kanıtlamışlararasında değişiyordu. Bugün dı. İstanbul ve Ankara beyni medya ile yıkanmışlabelediye başkanlıklarırın oranını bilemiyoruz. Türkiye’deki parti yasası nın ne kapsamda bir sibağlamında milletvekili adayyasi ve ekonomik güç ollarının nasıl seçildiği bilinduğunu hesaplamayıp, diğine göre, Türkiye’de demokrasi sözcüğünün, deideolojik söylemlerle yemokrasi ile ilişkisini kurmak tinmeleri bugünkü tablozordur. Bu sadece kendini nun temel nedenlerinaldatmaktır. Çok bilmiş bir çok uzman sistemin sayı öteden birini oluşturur. sinde bir sürü karmaşık Türkiye benzer sahneleri (check and balance) mekaher zaman yaşıyor. nizmasına dayandığını söyleyebilir. Ne var ki Türk demokrasisinde sayısal algoritmanın yanlış olduğu kesindir. Yarım yüzyıl bu bağlamda yalan söylenmiştir. Yarım yüzyıldır Türkiye’ye egemen olan gruplar ve onlara payandalık eden menfaat adamları, seçim yasasındaki parti kotalarının %10 ile %9.9 arasında küçük farkın azınlık sultasına yol açabileceğini, bir risk faktörü olarak görmemişler, halka doğruyu söylememişlerdir. Bizim sözde okumuşumuz, okumamışımızı aldatıyor. Politikacıların başlarını kuma gömmeleri, ve toplumsal olayları yeterince anlayamamış olmaları açısından en karakteristik olgu, Türkiye’de sözde solun liderleri olan Bülent Ecevit ve Deniz Baykal’ın on beş yıl önce İstanbul ve Ankara’da belediye seçimlerindeki tavırları idi. Birbirleriyle taban kavgası yaptıkları zaman, ne boyutta bir gücü siyasi rakiplerine kaptıracaklarını anlayacak feraset T SAĞDUYU KITLIĞI Türkiye’nin, her geri kalmış toplum gibi çok hastalığı var. Kentlileşmemiş, rasyonelleşememiş, yağma ahlakı kıskacında tökezleyen Türk toplumu, içsel dinamiği ile yaşamaya ya da kimi yoruma göre, sürünmeye devam ediyor, aslında sürünmediğine inanıyorum. Güçlü bir toplum. Fakat cehaletin içinde kavruluyor. Ortaçağ tortularından kurtulamıyor. Rasyoneli egemen kılacak bir nefes bekliyor. Bir şeyh nefesi değil. Bilimsel bir nefes. Yani 2020 yılını Türkler için yaşanabilir yapacak bir nefes. Bu yorum ve yakınmalar giderek artarak II. Dünya Savaşı’ndan bu yana sürüyor. Ve bütün hastalıkların açık göstergeleri dışında bir de cahili uyutan, tüketim, futbol, sosyete aşkı ve toplumun yarı nüfusunu tehdit eden bir kadın söylemi var. Kutuplardaki buzullar gibi Türkiye toplumun sağduyu kıtlığında eriyor. Toplumu kör ve sömürge cemaati yapmaya çalışan propaganda mekanizmaları ölümcül olasılıkları bile neredeyse lati lokum gibi gösterecek. Kaldı ki aynı dili konuşan ve uzun tarihin birleştirdiği her toplum, hangi politik çerçevede olursa olsun ulustur. Bunun için bilimsel değil, fakat sadece vatansever (politik) bir bakış yeterlidir. İKTİDAR KAVGASINDA ERİYORUZ Türkiye’nin çağdaşlık birikimi iktidar kavgasında harcanmaktadır. Önce sorumluların Müslümanlığın ikinci sınıf, üçüncü sınıf bir dünya vatandaşı olmak için bir neden olmadığını öğrenmeleri ve bunun gereklerini yerine getirmeleri, başka bir deyişle otomobil ya da füze sahibi olmak kadar iyi okumuş bilim adamlarının ve üst düzeyde bir teknolojinin de gerekli olduğunu kavramaları gerekiyor. Oysa, demokratik politika, adı rayting almaya yönelmiş irTayfun Akgül rasyonel ve ilkel bir güç kavgası gösterisi olarak sürüp gidiyor. Türkiye’yi dünyada ikinci ve üçüncü sınıf bir ülke haline getiren politikayı, halkın anlaması olanaksız bir eğreti söylem olarak sunuyorlar. İktidar ya da muhalefet bütün bir politik yapı cahil halka doğruyu yansıtmıyor. Bir şeyi saklamak da, yalana paralel bir davranıştır. Bu söylemin yazarçizer ayağından söz etmeye değmez. Aklı erenlerin gözleri önünde oynan bu politika tiyatrosu bir KaragözHacivat söylemidir. Gazete ve televizyonlarda enflasyonun nedenini anlatan yüzlerce uzman, eğitim kargaşasını