26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İnsanı insan yapan (başka) 10 özellik İnsan tuhaf bir yaratık. Gülen, utanınca yüzü kızaran, ergenlik döneminin altüst oluşlarına çaresizce katlanan, rüya gören, başkalarını korumak adına kendi çıkarlarını göz ardı eden, sanat eserleri üreten, sanattan zevk alan, batıl itikatlarına boyun eğen, sevdiği ile öpüşen, burnunu karıştıran, insan bu davranış ve tutumlarıyla diğer hayvan ve primatlardan ayrılıyor. Bütün bu özelliklerin insanlarda niçin evrildiğini araştıran bilim adamları, her şeyden önce bunların bizleri insanlaştırdığını düşünüyor. Derleyen: Reyhan Oksay Kaynak: New Scientist, 8 Ağustos 2009 G eleneksel olarak ergenlik dönemi üreme döneminin çıraklık evresi olarak algılanır. Ancak ergenlik döneminin bundan başka işlevleri de olduğu düşünülüyor. Cambridge Üniversitesi’nden David Bainbridge iki ipucu üzerinde duruyor. Bunlardan ilki, ergenliğin evrim tarihi ile ilgili olmasıdır. Fosilleşmiş insansıların kemik ve diş fosillerinden elde edilen bulgulara göre ergenlik 800.000 ile 300.000 yıl arasında evrilmiş olabilir. Bu dönem insan beyninin boyutlarındaki ani değişime denk geliyor. Atalarımızın beyni o tarihlerde bugünkü boyutuna erişmek için son büyük gelişimini tamamlamıştı. İkinci ipucu, ergenlik döneminde insan beyninin bütününü kapsayan değişimi gösteren nörobiyoloji ve beyin görüntüleme teknolojilerinden elde ediliyor. Bainbridge bu konuda şu bilgileri veriyor: “İnsan beyninin boyutları 12 yaşındayken neyse 20 yaşında da aynıdır.. Ancak 20 yaşında bu beyin ile 12 yaşındakinden daha fazla işlem ya 4 ERGENLİK DÖNEMİ Başka hiçbir türde ergenlik dönemi yok. En yakın akrabalarımız büyük maymunlar bile, çocukluktan gençliğe yumuşak geçer. Öyleyse insanlar niçin on yılı ergenlik gelgitleri içinde yaşarlar? pılıyor. Ergenlik, cinsel olgunluğa geçişten çok, insan aklının psikolojik ve sosyal etkileşimlerle baş edebilecek olgunluğa erişimi ile ilgilidir. Ergenlik döneminden geçmeden hiçbirimiz tam anlamıyla insan olamayız. Bence bu dönem insan yaşamının en önemli evresidir.” Antropolog Barry Bogin ise ergenliğe biraz daha farklı bakıyor. Loughborough’un açıklaması kız ve erkeklerin ergenliğe geçişlerindeki farktan kaynaklanıyor. Kızlar için ergenlik belirtileri daha erken başlar. Dolayısıyla üreme işlevleri tam olgunlaşmadan, cinsel açıdan olgunlaşmış gibi görünür. Bu durum kızların daha sonra elde edecekleri yeteneklerin pratiğini yapmalarına ve işbirlikleri kurmalarına olanak sağlar. Oysa erkekler, erkeksi fiziksel yapılarına kavuşmadan çok önce cinsel olarak olgunlaşır. Bogin bu ara dönemde erkek çocukların ilerideki potansiyel eşlerine cazip görünmeleri için gerekli olan yetileri kazandıklarını ileri sürüyor. Yetişkin erkeklerin kendilerini tehdit unsuru olarak görmedikleri için, çocuksu görünümündeki ergenler, sözel yaratıcılık, mizah ve sanatsal yeteneklerini geliştirecekleri bir fırsat yakalamışlardır. 7 SANAT: HAYATTA KALMA DÜRTÜSÜ MÜ? Bugüne dek insanoğlunun sanatsal eylemlerde bulunma dürtüsünün evrim ile nasıl ilişkilendirileceği konusunda kesin bir değerlendirme henüz yapılamadı. Evrimin babası Darwin, sanatın kökenlerinin cinsel seçilimde yattığını iddia etmişti.. B 1 İ YÜZ KIZARMASI Güven ve dürüstlüğün ifadesi mi? CBT 1175/8 25 Eylül 2009 CBT 1175/9 25 Eylül 2009 nsanlar, köşeye sıkıştıkları anda yalana ve hileye başvurmaktan kendilerini alamaz. Ancak ne tuhaftır ki doğa, hem insana karşısındakini kandırma becerisini kazandırmış, hem de utançtan yüzünü kızartarak kendini ele vermesinin yolunu açmış. İnsan türünün aleyhine çalışıyor gibi görünen bu tepkinin evrilmesinin altında ne gibi bir neden yatıyor olabilir? Bu soruyu Charles Darwin de yanıtlayamamış. Tüm insanlarda bu özelliğin bulunduğuna dikkat çeken Darwin, diğer hayvan ve primatlarda yüz kızarması gibi bir özelliğin niçin ortaya çıktığını açıklamakta zorlanmıştı. Ancak kendisinden sonra gelen bilim insanları bu sorunun peşini bırakmadılar. Savlardan biri bunun bir uyutma politikası olduğu yolundaydı. Yüzü kızaran birey içinde yaşadığı toplumun egemenlerine, otoritelerini tanıdığını gösteriyordu. Daha sonraları toplumsal etkileşimin artmasıyla, yüz kızarması, suçluluk, utanç, mahcubiyet gibi daha yüksek duyguların ifadesi olarak algılandı. Yüzü kızaran birey, gerçek düşüncelerinin aslında ne kadar masum olduğunu dışa vurmuş oluyor; bu da toplumda kabul edilebilir olmasını sağlıyordu. Kadınların erkeklere oranla yüzlerinin daha fazla kızardığına dikkat çeken San Diego’daki Kaliforniya Üniversitesi’nden V.S.Ramachandran, kadınların bu şekilde namus ve sadakat gibi erdemlere sahip olduklarını karşılarındakine gösterdiğini ileri sürüyor. Ramachandran, “Yüzü kızaran kadın, eşine kendisini aldatmayacağını, adatmaya kalkıştığında da gerçeği yüzünden anlayabileceği mesajını veriyor” diyor. Atlanta’daki Emory Üniversitesi’nden primatolog Frans de Waal, yüz kızarmasının karşılıklı güveni besleyen bir unsur olarak ortaya çıktığını düşünüyor. “Suratından ne düşündüğünü anlayamadığınız donuk yüzlü biriyle işbirliği yaptığınız zaman, kendisine güvenip güvenmeme konusunda tereddüt yaşarsınız. Yüz kızarması ile mahcubiyet arasında bir bağlantı kurulur kurulmaz, yüzü kızarmayan bir kişi otomatikman dezavantajlı konuma düşüyor. Çünkü utanç duygusu olmayan birine güvenilmemesi son derece doğal bir reaksiyondur” diyor. Gülme nedenlerini araştıran Baltimore’daki Maryland Üniversitesi’nden psikolog Robert R. Provine ve ekibi, çalışmanın sonunda şu sonuca vardılar: İnsanlar gerçekten komik şakalara değil, banal yorumlara gülüyor. 2 GÜLMEK P rovine, gülmenin insanöncesi dönemde, gıdıklama eylemine fizyolojik bir tepki olarak evrildiğine inanıyor (Current Directions in Psychological Science, vol 13, p 215). Modern maymunların, oyun esnasında gıdıklandıkları zaman atalarından miras kalan “pantpant” sesi çıkartarak gülmelerinin devam ettirdiği görülüyor. Bu seslerin insanlardaki “haha”ya dönüştüğünü ileri süren Provine, insan beyninin büyüdükçe, gülüşe güçlü bir sosyal işlev yüklediğine inanıyor. Gülme insanları birbirine kaynaştıran bir davranış. Oxford Üniversitesi’nden Robin Dunbar kahkahanın endorfin düzeyini yükselttiğini, bunun da sosyal ilişkileri güçlendirdiğini gösterdi. Provine ise gülmeyi sınıflara ayırıyor: “Birileriyle birlikte gülmek ve birisine gülmek arasında çok büyük fark var. Kendisine gülünen insan, alay edilen insan konumundadır. Bunun sonucunda ya daha uyumlu hale gelir ya da toplumdan dışlanır. Ayrıca duygusal ve doğal kahkaha ile sinirli/gergin kahkaha arasında da fark vardır.” Farklı gülme şekilleri içinde mizahın yeri yok mudur? UCLA’dan Thomas Flamson’a göre iki kişi arasında paylaşılan mizahın yarattığı kahkaha dostluğu pekiştirir. Provine genel olarak erkeklerin kadınlara göre mizaha daha yatkın olduğunu ileri sürüyor, gülme konusundaki araştırmasının şu gerçeği su yüzüne çıkarttığını söylüyor: Kadınlar genellikle mizahın karşıdan gelmesini beklerken, erkekler ise mizahı karşısındakine sunmaya yatkındır. Bu da başkalarını güldürmenin cinsel seçilimin bir parçası olarak evrildiği anlamına geliyor. 5 RÜYALAR Sigmund Freud rüyaları bilinçaltına açılan bir pencere olarak yorumluyordu. Bugün ise bilim insanlarının çoğu bu düşünceyi reddediyor. Ancak niçin rüya gördüğümüze net bir açıklama getiremiyorlar. üyaların yararsız olduğu söylenemez. Öncelikle duyuların işlemden geçmesinde kritik bir rol oynarlar. Son araştırmalar, gün içinde yapılan küçük şekerlemelerin duygusal anıları düzene soktuğunu gösteriyor. Uykuda hızlı göz hareketleri dönemi sayısı (REM) ne kadar fazla ise, anılar o kadar fazla işlemden geçer. Ortaya atılan savlardan biri REM rüyalarının güçlü duygusal anıların şiddetini azalttığı yönünde. Bu şekilde anıları beynimizde saklarken, bunlara eşlik eden duygular zaman içinde etkisini yitirir. REM rüyaları, ayrıca diğer tip anılara ve problem çözümlerine de yardımcı olur. İnsanlar kesintisiz bir gece uykusundan sonra bilgileri daha iyi anımsarlar. Son yıllarda rüyaların tümünün REM uyku R U ması gibi ergenlikten yetişkinliğe geçişin sinyalleri. Bir diğer görüşe göre, kıllar genital or3.3 milyon yıl önce kılsız olan insan vücudunda, cin ganları soğuğa ve tozlara karşı koruyor.. sel organlar çevresinde tüylenmeler başladı. Neden? Peki, bunun evrimi ne zaman olmuş olabilir? Gainesville’deki Florida Doğa Tarihi Müzesi’nden zun süreden beri cinsel bölgedeki kıllanma David Reed’in genital organ bitlerinin evrimi konın evrimsel kıllı geçmişimizden bizlere ka nusundaki çalışmasından yararlanan Weiss, bu evrilan bir miras olduğu düşünülüyordu. Ancak min 3.3 milyon yıl önce gerçekleşmiş olabileceğini dübu, vücudumuzun geri kalan kısmındaki kılların ni şünüyor. Bu dönem, insan bitinin, gorillerin kalın kılçin döküldüğünü açıklamıyordu. Ta ki bu yılın baş ları arasında yalarında University College London’dan Robin Weiss, şayan yakın akinsan evriminin bir noktasında genital bölgedeki kıl rabalarından ayların belirgin bir şekilde vücudun diğer bölgelerindeki rıştığı tarihlere kıllara oranla kalınlaştığına dikkat çekinceye kadar denk geliyor. (Journal of Biology, vol 8, p 20). Bu kalınlaşmanın Weiss, o tarihte geçerli bir nedeni olmalıydı. Peki cinsel bölgedeki kıl kılsız olan insan ların gerekçesi neydi? vücudu, cinsel Bu kılların avantajlarıyla ilgili pek çok iddia or organlar çevretaya atıldı. Bunların içinde en popüleri, yoğun kılların sinde tüylenmekoku ve soğutma bezlerinin yakınlarında toplanma ler yaratarak, bitsıdır. Bu şekilde kıllar cinsel olgunlaşma sinyali ve lerin insana geçren kokuların çevreye yayılmasını sağlar. Başka bir gö mesine yardımrüşe göre bunlar, kızlarda büyüyen memeler ve ge cı olabileceğini nişleyen kalçaların, erkeklerde ise yüzde sakalların çık iddia ediyor. 3 GENİTAL BÖLGEDEKİ KILLAR sunda olmadığı anlaşıldı. Böylece REMdışı rüyaların da kendilerine özgü işlevleri olduğu ortaya çıktı. Boston Üniversitesi’nden Partick McNamara ve meslektaşları REM rüyalarının daha çok bir öykü kurgusuna sahip olduğunu, REMdışı rüyalara göre daha fazla duygusallık, saldırganlık ve daha fazla sayıda yabancı karakter içerdiğini ileri sürüyor. Oysa REMdışı rüyalar hem daha sosyal, hem de dostça bir içerik taşıyor. McNamara bu sonuçlardan yola çıkarak, REM rüyalarının negatif duygular içeren ilişkileri simüle ettiği için gerçek hayattaki şiddet içeren ilişkilerle daha iyi baş etmemizi sağladığını düşünüyor. Aynı bağlamda REMdışı rüyaların işbirliği içeren ilişkileri desteklediğini savunuyor. Rüyalarla ilgili bir başka bulgu da, rüyaların kokular, hatta yeryüzünün jeomanyetik alanı gibi faktörlerden etkileniyor olması. Ancak bazı rüyalarda hep aynı temanın tekrar ettiğinin ortaya çıkması ve evrensel temaların keşfi üzerine MacNamara “Bu bulgular bir çeşit rüya tabirinin mümkün olabileceğini gösteriyor” diyor. azı bilim insanları da bu görüşe katılmıştı. New Mexico Üniversitesi’nden Geoffrey Miller, evrimsel uyumun ne denli yüksek bir bedel karşılığında elde edildiğini anlatmak için, sanat ile hayatta kalma dürtüsü arasındaki ilişkiyi araştırmaya başladı. Çalışmalarının sonucunda, hem genel zekânın, hem de yeni deneyimlere açık olma halinin artistik yaratıcıkla bağdaştığını ortaya çıkartan Miller, ayrıca kadınların aylık üreme döngüsünün doruk noktasındayken, yaratıcılık yeteneği gelişmiş erkekleri zengin erkeklere tercih ettiğini de keşfetti (Human Nature, vol 17, p 50). Ne var ki Miller’a göre seks tek başına sanatın evrimini açıklamaya yetmiyor; sanatın başka hangi amaçlara hizmet ettiğini de ortaya çıkartmak gerekiyor. Santa Barbara’daki Kaliforniya Üniversitesi’nden evrim psikologları John Tobby ve Leda Cosmides, estetik deneyimlerin peşinde koşma merakının, dünyanın başka yönlerini öğrenmemizde bizlere yol gösterdiğini düşünüyor. İnsan beyni, bu farklı halleri doğuştan sahip olduğu donanım ile algılayamayacağı için sanattan yardım istiyor olabilir. Auckland Üniversitesi’nden Brian Boyd da sanatın bir çeşit entelektüel oyun olduğuna ve insanları yeni ufuklara açılmaya teşvik ettiğine inanıyor. Bir başka görüşe göre sanat sosyal bir uyumdur. Seattle’daki Washington Üniversitesi’nden Ellen Dissanayake sanatın amacının bir nesne veya olayı, renk ve ritim aracılığı ile duyguları harekete geçirerek “özel kılmak” olduğunu ileri sürüyor. Dissanayake, atalarımızın bu şekilde grup bağlarını güçlendirerek hayatta kalma şansını artırdığına inanıyor. Bu “özel kılma” operasyonu önce büyü ve doğaüstü ritüeller ile başlamış, daha sonra estetik bir biçim kazanmış olabilir. Bu açıklamalardan hiçbiri estetik algısının nereden geldiğini açıklayamıyor. Santa Barbara’daki Kaliforniya Üniversitesi’nden Michael Gazzaniga, insanoğlunun biyolojik olarak simetrik tasarımlar, daha güzel görüntüleri keşfetmek için programladığını öne sürüyor. 6 İ BAŞKALARINI DÜŞÜNMEDİĞERKÂMLIK İnsanlar karşılıksız da fedakârlık yapabilirler.. nsanların başkalarını düşünme ve fedakârlık gibi bir özelliğe sahip olmadıklarını düşünüyorsanız, “Bencil Gen”in yazarı Richard Dawkins ile aynı fikirdesiniz demektir. Richard Dawkins, “Selfish Gen” isimli kitabında insanların bencil doğduklarını, dolayısıyla cömertlik ve fedakârlık gibi kavramları sonradan öğrendiklerini savunur. Dawkins’e göre aile üyelerine iyi davranmamız diğerkâmlık kategorisine girmez, çünkü bu ilişkide karşılık bekleme esastır. Aile üyeleri biyolojik açıdan ortak genlere sahiptir; dolayısıyla onlara yardım etmekle, bizler kendi genetik çıkarlarımıza hizmet etmiş oluruz. Bu arada görünüşte diğerkâmlık gibi görünen bazı eylemler, çoğunlukla “vefa borcu ödemekten” başka bir şey değildir: “Sen benim sırtımı kaşı; ben de seninkini kaşıyayım – ama ne zaman kaşıyacağımı sorma..” Bencillik evrimsel açıdan anlamlıdır, çünkü karşılıksız kalacağını bile bile, birine zaman ve enerji harcamak hayatta kalma açısından kişiye yarar sağlamaz. Ancak son yıllarda bu konudaki gözlemler insanların karşılıksız fedakârlık yapabileceği gerçeğini ortaya koyuyor. Bütün bu bulgular biyologların diğerkâmlığın insan doğasının bir parçası olduğu sonucunu çıkartmasına yol açıyor. Ancak kararsız kaldıkları tek nokta, diğerkâmlığın nasıl ve niçin evrildiği ile ilgili. New Jersey’deki Rutgers Üniversitesi’nden Robert Trivers’a göre saf fedakârlık bir “hatadır”. Trivers, doğal seçilimin fedakâr kişileri kayırdığına inanıyor, ancak atalarımız küçük topluluklar içinde yaşadıkları için yaptıkları fedakârlıklar eninde sonunda kendilerine dönüyordu. Oysa bugün küreselleşen dünyada, ilişkilerin pek çoğunun yabancılarla yapıldığı koşullarda fedakârlık hatalı bir tutumdur: Yaptığınız fedakârlıkların sizlere iyilik olarak geri dönme olasılığı çok düşüktür ve böylece bunlar uyumsuz davranışlar sınıfına girer (New Scientist, 12 Mart 2005, p 33). Ne var ki bu görüşü diğer bilim insanları onaylamıyor. Diğerkâmlığın genetik evrimin bir ürünü olmadığını kabul ediyor, ancak atalarımızın kültür yoluyla kendi ortamlarını şekillendirmeye başlamalarından bu yana, insan evriminin hem genetik hem de kültürel yolla gerçekleştiğine dikkat çekiyorlar. Kişilere avantaj sağlayan özellikleri kayırmanın yanı sıra, bu süreç –kendi çıkarlarını göz ardı ederek, başkalarınınkini kollamak bir gruba diğerinden fazla avantaj sağlayabilir. Diğerkâmlık bu şekilde evrilmiş olabilir. Diğerkâmlık sosyal bağların güçlenmesinde kritik bir rol oynar. Güçlü bağlarla birbirine bağlı olan grupların hayatta kalma şansı ise daha yüksektir. DEVAMI HAFTAYA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle