Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LINE Nikâhsız eşin hakları ve hukuk Türk Medeni Yasası (MY), öngördüğü kural ve kamusal işlemlerle oluşan evlilik birliğinde; eşlere hak ve sorumluluklar yükleyerek, toplumsal yapının çekirdeği aile kurumunu güvenceye almıştır. Ne var ki; yasalar, kamusal evlilik dışında kadın ve erkeğin birlikte yaşamalarını (kumametres) da yasaklamamıştır. Hukukun tanıdığı bu özgürlük alanının, sosyal ve ekonomik güvencelerden yoksun kadınlar açısından kötüye kullanılması olasıdır. Çetin Aşçıoğlu Yargıtay onursal üyesi, cetinascioglu@gmail.com Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Siyaset dünyası web 2.0 yaklaşımının seçmen olarak bireye yansımalarını ne kadar değerlendirmiş durumda? Son seçimlere baktığımızda ne iktidar partisi ne de muhalefet partileri bu konuda herhangi bir çalışma yapmamış. Oylar yine ötekine duyulan tepkinin sonucu berikine kaymış durumda. S osyal bir olgu olan nikâhsız birleşmelerde mağdur duruma düşen kadını koruyacak özel nitelikte yasal düzenlemeler söz konusu değildir. Sosyal olgunun (pratik yarar) dışlanması, olması gereken hukuk açısından eleştirilebilir. Ancak; yasal düzen, sosyal beklenti ve gereksinimi hukukun diğer amaç ve görevleri “adalet” ve “düzen” ile birlikte değerlendirerek amaçlar arasında dengeyi sağlamayı yeğlemiştir: Adaletin özünü eşitlik oluşturur; hukuksal eşitlik matematik ve mantıksal düşüncenin değil hukuk duygusunun ürünüdür. Hukuk, “aynı durumda bulunanlar arasındaki eşitliği” onaylar. Oysa MY’ye göre, evli kadın ile nikâhsız eş aynı konum ve durumda değildir. Çağdaş hukuk ve medeni yasa; evlilik kurumunu aile ve toplum düzeni açısından da değerlendirmiştir. “Nikâhsız eşe” de aynı hakların tanınması, bu nitelikteki birleşmeleri özendirir ve çok yönlü sorunlar toplum düzenini olumsuz etkileyebilir. Yasal düzenlemelere karşın; sosyal olgu nikâhsız eşlere de yasal evli eşe tanınan haklar yargısal inançlarla tanınabilir mi? Bu bağlamda, geçen ay bir yargı kararı (Çorlu 2 A. Hukuk 29 Ocak 200811), olumlu bir örnek olarak gündemle getirildi: Olay (1): Davacı kadın ile davalının evlilikleri boşanma davasıyla sona erer. Bir süre sonra, davalının evlenme sözü ile kamusal nitelikte bir evlilik olmadan 16 yıl birlikte yaşadıktan sonra: Davalı, “birlikteliğimiz sona erdi” (boş ol) sözü ile aile dağılır. Dava: Davacı kadın, ev işlerini gördüğünü ve ayrıca işçi olarak çalışarak aile bütçesine katkıda bulunduğunu; bu nedenle davalının yaptırdığı evde hakkı olduğunu ileri sürerek: Maddi ve dövme eylemi nedeniyle de manevi ödence istemiyle dava açar. Yarg lama: Yargı, sorunun incelenmesi için birisi hukukçu üç bilirkişi görevlendirir ve onların görüşleri doğrultusunda (2): 21.667 Tl maddi tazminata hükmeder. Manevi tazminat istemi ise yerinde görülmez. Yarg tay: Kalıplaşmış karar örneğiyle (sözde gerekçe), yerel yargı kararını onaylar (3.HD 19.02.2009 – 2008/21434 E. 20092367K.) LKE KARARI Davacı avukatının açıklamalarına ve basında yapılan yorumlara göre bir ilke kararı söz konusudur: Nikâhsız yaşayan eşler de tıpkı MY’nin onayladığı evliler gibi “edinilmiş mallara katılma rejiminden kıyasen yararlanacak”tır. Gerçekten bu gerekçeyle karar verilmiş ve onanmış ise yorumlarda bir yanlışlık olup olmadığı tartışılmalıdır: MY’nin (m 218219) düzenlediği “edinilmiş mallara katılma rejimi”: Yasanın onayladığı evlilik birliğindeki eşler için geçerlidir; nikâhsız eşlere kıyas (bir tutma) yoluyla uygulanması olanaksızdır. Çünkü kıyasın uygulanması, özde, “somut olaya uygulanacak bir kuralın bulunmaması” ve “bu boşluğun bilinçli bir boşluk olmamasına” bağlıdır: Yasa koyucu, “edinilmiş mallara katılma rejimini” yasal evli eşlerin yararını gözeterek düzenlemiş; nikâhsız birleşmeleri bilinçli olarak bunun dışında bırakmıştır. Bu nedenle sorunun “kıyas ilkesi ile çözümlenmesi” hukukun yerleşik yorum ilkeleriyle CBT 1150/ 10 3 Nisan 2009 bağdaşmaz ve erkler ayrılığı ilkesine de aykırıdır. Kaldı ki; karar, ilke niteliğinde de olamaz. Zaman zaman duygusallık yargı kararlarına da egemen olabilmektedir. Yargıtay kararı da gerekçesizdir. Ancak; maddi ödence davası, MY’ye göre değil de “Borçlar Yasası”nın özel olarak düzenlediği “bağışlama ve bağıştan dönme kuralarına göre” açılıp kanıtlansaydı (örtülü bağış): Davacı eş yararına, “geniş bir yorumla”, sonuç alınma olasılığı söz konusu olabilirdi! Avukat manevi ödence davasını, kendi açıklamasına göre, davacı kadının dövülmesi olgusunu dayanarak açmış ve kanıtlanmadığı için reddedilmiştir. Oysa dava, MK 24 ve 49. maddelerine göre kişilik hakkına hukuka aykırı (hakkın kötüye kullanılması) dayanarak açılmalıydı. Bu bağlamda; sorun, kişilik hakkının koruduğu “manevi değerin” belirlenmesinde yoğunlaşır. MY, kişilik hakkının koruduğu “değerleri” sayarak sınırlamamış ve yaşamın akışı içinde ortaya çıkan gereksinimlere göre, belirlenmesini yargıya bırakmıştır. Davacı ve davalının “16 yıl birlikte çalışarak gelirlerini, emeklerini, duygularını paylaşarak evlilik birliği (aile) oluşturdukları” anlaşılmaktadır. Yasal bir evlilik birliği kurulmamış olsa bile: Eylemli olarak kurulmuş 16 yıl devam etmiş evliliğin oluşturduğu “bir aile içinde yaşama” olgusu bir manevi değer olarak korunmalıdır. Davalı erkek, haklı bir neden olmaksızın bu birliğe son vermiş ise: Davacı kadının “bir aile içinde yaşamanın sağladığı yarar ve çıkarı çiğnenmiş” olacağından, BY 49. maddesine göre manevi tazminat hakkı olmalıdır. Bu çözüm, nikâhsız yaşama sosyal olgusunun yarattığı sorunu, hukukun amaçları (adalet– düzen–yarar) arasındaki dengeyi bozmadan bir ölçüde sağlayacaktır. Hukukçu okurlarım, Yargıtay’ın “nikâhsız evlenmelerin bozulmasında manevi tazminat istemlerine” onay vermediğini söyleyebilirler; doğrudur da (3). Ancak; her somut olayın kendine özgü özelliği gözetilmeli ve hukuka uygun gerekçeli yorumların da yargısal inançları değiştirdiği yeni ilkeleri oluşturduğu da unutulmamalı. Ele aldığımız örnek olayda üzerinde durulması gereken örtülü temel sorun; ülkemizde hukuk öğrenimi ve eğitimi olmalıdır. Hukukçu (avukat–yargıç), yorum kurallarını (kıyas vd) ve somut olaya uygulanacak nesnel hukuk kuralları, kurumları bilemiyor ve yasanın yasaklanmasına karşın hukuk sorunlarında bilirkişi öyle dediği için yargı oluşturuluyorsa: Yargı’daki asıl tehlikenin ayırdında olmalıyız. Bireyleri ilgilendiren uyuşmazlıklardan Ergenekon soruşturma ve kovuşturması gibi toplumca izlenen sosyal, siyasal nitelikli davalara kadar; hukuktan sapmaların ve güven duygusunun yitirilmesinin başat gerçek nedeni budur. Çağdaş bir yargı düzeni kurmuş ülkelerde, diploma, göstermelik sınav ve sözde eğitimle yetkin hukukçu kimliğinin kazanılması olanaksızdır. (1) Olayla ilgili tüm bilgiler iletişim alanından , özellikle davacı avukatının TV’ de yaptığı açıklamalarda elde edilmiştir. (2) Bilirkişilerin yargıçlaştığı; yargıç ve avukatların izleyici olduğu yaygın uygulama. (3) Yargıtay 4.HD. 10.04.20089965/5095 YKD Temmuz 2008 sh 1302) Siyaset 2.0Değiştirin! Yerel seçimler tamamlandı ve şimdi sıra oy dağılımına bakarak yorumlar yapmaya geldi. Her ne kadar futbol yorumcuları içinde “skor yorumcuları” olanlar kıyasıya eleştirilse de, iş seçimlere geldiğinde kolaya kaçmak daha çok tercih ediliyor. Bir başka deyişle sonuçları öteki parametrelerden soyutlamak, biraz da işi hafife almanın bir başka açıklaması. Bu hafifliği gölgede bırakmada yardımcı olarak kullanılan bir başka silah da münferit bazı konuları ön plana çıkarmak. Çöpte bulunacak bir kaç düzine oy pusulası gibi. Oysa bugün dijital kültür herşeyi değişmeye zorluyor. Akıllı kıdemliler bunu kendi yaptıkları bir şey hale getirmek için ABD’deki son başkanlık seçiminde bugünkü başkanın siyasi mottosu haline getirdi. DEĞİŞİM. Obama ile gelen Demokratlar mı dünyayı değiştirecekti, yoksa değişmekte olan dünya resmi önünde değişim dışında başka bir ata oynarlarsa, kaybedeceklerini gördükleri için mi bu mottoya sarıldılar? Web 2.0 lafının icat edilmesiyle birlikte, yeryüzü kültüründe gerçekten de çok ciddi bir dönüşümün tohumları atılmaya başladı. Bireyin artık pasif içerik izleyicisi olmaktan çıkıp aktif içerik oluşturucusu haline gelmesi, sadece youtube sitesine, bireylerin kendi çektikleri video klipleri eklemesiyle sınırlı tutulabilecek bir olgu değil. Web 2.0, bireyin yaşamını direkt ya da dolaylı etkileyen tüm süreçlere aracısız, doğrudan müdahale etmesi anlamına gelir. Doğrudan, aracısız! Bu şu demek: Pek çok aracı süreç içinde yok olup gidecek, kalan aracılık müesseseleri de kabuk değiştirecek. Şu an yaşamakta olduğumuz dönem bunun global anlamda tartışmasına sahne olmakta. K.Amerika’da, Avrupa’da paramparça olmuş sektörler, firmalar sırf eski güzel günlerin anısına devletin kendilerini kurtarmasını bekliyor. Değişim isteyen devlet onlara, değişim sözü verin sizi kurtarayım, derken kibirlerinden kulakları sağırlaşmış olan bu kurumlar kendi beklentilerini tekrarlayıp duruyor. Siyaset dünyası, web 2.0 yaklaşımının seçmen olarak bireye yansımalarını ne kadar değerlendirmiş durumda? Son seçimlere baktığımızda ne iktidar partisinin ne de muhalefet partilerinin bu konuda herhangi bir çalışma yapmamış olduğunu görüyoruz. Oylar yine ötekine duyulan tepkinin sonucu berikine kaymış durumda. Sokaktaki insan siyasetin de siyasetçinin de değişmesini istiyor. Değişimi kendi sesini daha çok yükseltebilecek yeni siyasetçilerde gerçekleştirmek istiyor. Bugün siyaset dünyamıza baktığımızda ne yazık ki bireyin sesini daha çok yükseltme gibi bir vizyonu olan siyasetçi bulmakta zorlanıyoruz. Siyaset dünyamızda kümülatif yozlaşma öyle bir aşamaya gelmiş durumda ki hiçkimse tüm bu birikimin faturasını kendi seçim döneminde ödemek istemiyor. Oysa tam da bu sebepten dolayı süresi dolduğunda seçmen kendisine kapıyı gösteriyor. Yaşam süreçlerini dijital kültürün ortaya çıkarmış olduğu ağ toplumu olgusunu baz alarak uyarlayabilmiş şanslılardan tutun da, böyle bir şeyin farkında olmayan en alttakilere kadar tüm bireylere ağ toplumunun özdeğerlerine uygun bir yaşam sunabilecek, sokaktaki hayatı buna göre değiştirebilecek, dönüştürebilecek bir siyaset, siyasetçi bekliyoruz. Çünkü ancak bu şekilde 21. yüzyılın başında toplumsal yaşamın kalitesi yükselebilir; toplumsal sorunlar bir çözüme kavuşturulabilir. Eski dünyanın liderlerinin üstlerine düşen son bir görev var. Yerlerini bu mentaliteye uygun genç ve dinamik yeni yüzlere bırakmak. Bir süredir takılmış plak gibi sürekli tekrar edilen bir yorumun hiçbir anlamının kalmadığını 29 Mart seçimlerinin sonucunda görmüş olduk. Neydi o sanal papağanın ezberi: AKP’nin alternatifi yok! Sonuçlar bunun geçerli olmadığını gösterdi. Şu an gelinen nokta bu potansiyeli hayata geçirebilmektir. Bir yıllık bir partiyi tek başına iktidara getirip, yedi yıldır onu tek başına iktidarda tutabilmiş bir seçmen kitlesi bundan daha radikal değişimlerin altına da imzasını atabilir. Yeter ki buna inanan yeni liderlerin önü tıkanmasın!