16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör Depresyon ilaçları kullanımı hızla artıyor! A Mevcut sivil yönetimin Yüksek Öğretim Kurulu’nu ne amaçla kullandığı açıklık kazandı: Yorumlayabildiğim kadarıyla, YÖK’ün son YÖK Başkanı değişikliğinden bu yana aldığı tüm kararların tek bir amacı var gibi görünüyor: ntalya’da gerçekleştirilen 13. Türkiye Psikiyatri Derneği Yıllık Toplantısı ve Bahar Sempozyumu’nda ruh sağlığına dair bütün konular masaya yatırıldı. Sempozyum kapsamında düzenlenen basın toplantısının ana gündem konularından birisi de özellikle ekonomik krizle bağlantılı olarak artan psikiyatrik ilaçların tüketimi ve ilaç endüstrisinin geldiği noktaydı. Toplantıda konuşan Türkiye Psikiyatri Derneği Dış İlişkiler Sekreteri Dr. Halis Ula , ilaç endüstisi ve ilaç tüketimi ile ilgili olarak, “İlaç endüstrisi ile ilgili pazar araştırmaları yapan Kıtalararası Pazarlama Hizmetleri (Intercontinental Marketing ServicesIMS) şirketinin sağlık verilerine göre dünyada ilaç endüstrisinin toplam ilaç satışlarından elde ettiği toplam gelir her geçen yıl artmaktadır. Dünya ilaç pazarı 2007 yılında önceki yıla kıyasla %6,4 oranında büyüyerek 712 milyar dolara ulaşmıştır. Türkiye ise %17,2 oranındaki büyüme oranı ile dünyada ilaç pazarının en fazla büyüme gösterdiği ilk 5 ülkeden biridir. Bu pazarın yaklaşık dörtte biri psikiyatrik hastalıklarda da kullanılan merkezi sinir sistemi ilaçlarının satışı ile oluşmaktadır. Dünya genelinde en çok kâr edilen ilk 10 ilaçtan üçü antipsikotiktir. 2009 yılında ise dünyadaki toplam ilaç pazarının 820 milyar doları bulması öngörülmektedir” diye konuştu. Askeri Yüksek Okullar YÖK Kapsamı Dışına Alınmalı! Türkiye Cumhuriyeti’nin aydınlanma temelli kuruluş çatısını tamamen değiştirmeyi amaçladığını artık sağır sultanın bile duyduğu şu andaki iktidara yandaş olacak üniversite yönetimleri yaratmak ve gerici, dinci eğitimin önünü açmak. İki değişik amaç gibi söylenen hedefler aslında tek: Türkiye’nin modern, uygar ve laik çizgisinden, gericidinci bir çizgiye getirilmesi. Bu amacın iki grup taraftarı var: İçeride cahilleşen ve sürüleşen halkın sırtından rahat yaşamayı hedefleyen bir grup, dışarıda da zayıflayan bir Türkiye’ye her istediğini yaptırmak arzusunda olan bir grup. Tabii, toplum yaşamında hemen hiçbir şey planlandığı gibi gitmez; yobazlaşan Türkiye’nin Afganistan’dakinden çok daha tehlikeli bir Taliban üreterek şimdiki sivil yönetimi de tepetaklak edivermesi tamamen ihtimal dahilindedir. Bu tehlikeli gidişin karşısındaki tek güç şu anda Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. Bunun nedeni yalnızca elinde bulundurduğu silah değildir. Bu sütunda ve başka yerlerde sık sık dile getirdiğim gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri Türkiye’nin en entelektüel sınıfıdır. Bir sınıf olarak, askerlerimiz modern dünyanın gereklerini bildiği gibi, bu dünyanın karşısında bulunduğu tehditleri de iyi bilir. Geçmişte en iyi ve en akılcı nedenlerle alınmış bir karar, bugün sivil yönetimin gayridemokratik uygulamaları nedeniyle ordumuzun karşısına bir tehdit olarak dikilmiştir: Tüm askeri yüksek okullar akademik olarak YÖK’ün denetimine verilmişlerdir. Açacakları programlar, edinecekleri akademik teşkilat, bu teşkilat içindeki öğretim ve araştırma kadrosunun elemanlarının tüm akademik terfi ve benzeri işleri YÖK’ün kararlarına bağlıdır. Türkiye’yi modern dünyadan kopararak gerici bir çizgiye taşımayı hedeflediği görülen bir yönetimin emrindeki YÖK, askeriokullar için başlı başına bir tehlike arzedebilir. Türkiye’nin milli güvenliği bu duruma izin veremez. Bu yazdıklarım, YÖK tarafından amacı belli bir karalama ve tehdit kampanyası hedefine oturtulmuş bir bilim insanının paranoyasından ibaret değildir. Son günlerde ortalarda dolanan yasa taslaklarına göre, YÖK’de bulunan tüm askerî veya emekli askeri personel de YÖK’den temizlenmeyi beklemektedir. Bunun nedenlerini anlamak mümkün değildir, zira tüm askeri yüksek okullar YÖK’ün denetimi altındadırlar. Bu okulların YÖK içinde bir seslerinin bulunmasının ne zararı olabilir? Ordu bu ülkenin bir parçası değil mi? Herkese işleyen demokrasi ona işlemesin mi? YÖK’ü bir işgal ordusundan mı temizliyoruz? Bu derece çarpık bir düşünce tarzı olabilir mi? Nedir bu bizzat sivil yönetim ve malum şakşakçıları tarafından körüklenen “ordu antipatisi?” Bu iğrenç kampanyanın sefil maksadı belli değil midir? Bu «sivilleşen» veya kendini daha demokrat yapmaya çabalayan bir toplumun davranışı değildir. Columbia Üniversitesi gibi dünyanın en prestijli bir üniversitesinin başına Amerika Birleşik Devletleri beş yıldızlı bir generali (Eisenhower) rektör olarak atarken demokrasisini feda mı etmişti? Yoksa Caltech, Jet Propolsion Laboratory gibi dünyanın en saygın uzay araştırmaları kurumunun başına bir hava korgeneralini atarken militarist mi olmuştu? Acaba New York Üniversite sistemi 64 yerleşkeli devasa eğitim sistemini doktorası bile olmayan bir pilot koramirale teslim ederken üniversitelikten feragat mı edivermişti? Veya Technion’daki askeri personel o meşhur okulun İsrail demokrasisi için bir tehdit unsuru oluşturmasına mı neden olmuştu? Ya YÖK’te askeri üyeler bulunmalı veya tüm askeri yüksek okullarımız YÖK denetiminin dışına çıkarılmalıdır, bunu sağlamak Meclis’teki muhalefetin görevidir. YÖK’te askeri üyelerin olması diğer üniversitelerimiz için de hayırlı bir şey olur, onları da koruyabilirler. Şunun şurası elimizde adam gibi yüksek okul olarak bir tek askeri yüksek okullarımız kaldı. Onları da feda ederek iyice karanlığa yuvarlanmayalım. Böyle bir şey olduğu an artık bir Türkiye’den bile bahsetmek mümkün olmayacaktır. (Not: Bu arada hızla gelişmekte olan bazı özel üniversitelerimize haksızlık etmiş olmak istemem: Tek korkum istikbalde onların hangi sermayenin eline geçebileceklerini bilmemekten kaynaklanmaktdır.) Dr. Ulaş, “İlaç endüstrisi açısından yeni bir ilacın keşfedilmesinden piyasaya sunulmasına kadar geçen süreç oldukça uzun ve pahalıdır. Örneğin bir ilacın ruhsatlandırılarak piyasaya sunulabilmesi için yaklaşık 12 yıllık bir süre ve 500 milyon dolarlık bir bütçe gerekmektedir. Bu nedenle ilaç firmaları toplam ilaç satışından elde ettikleri gelirin yaklaşık % 15’ini araştırma geliştirme çalışmalarına ayırmaktadır. Genellikle ilaç endüstrisi, ilaç fiyatlarındaki yüksekliği araştırmageliştirmeye ayrılan bütçenin fazlalığı ile açıklama eğilimindedir. Ancak ilaç endüstrisi ilaç tutundurma (promosyon) ve pazarlamasına; araştırma ve geliştirmeye ayırdığının iki, üretime ayırdığının ise bir buçuk katı bütçe ayırmaktadır. İlaç endüstrisinin tutundurma çalışmalarına, araştırma geliştirme çalışmalarının 2 katı bütDoç. Dr. Halis Ulaş çe ayırması ilaçların daha fazla reçetelenmesine ve ilaç endüstrisinin daha fazla kâr elde etmesine neden olmaktadır” diye konuştu. ARGE’YE AYRILAN BÜTÇEN N 2 KATI, PROMOSYONA Sinir sistemi ilaç grubunda antidepresan ve antipsikotik ilaçlar oldukça önemli yer işgal etmekte ve her geçen yıl tüketimi artmakta olduğunu belirten Dr. Halis Ulaş, IMSTürkiye verilerine göre 2003 yılında 14 milyon 138 bin kutu antidepresan tüketilirken, bu rakam 2006 yılı verilerine göre 22 milyon 651 bine, 2007 yılında ise 26 milyon 246 bine çıkmıştır diye belirtti. Psikiyatrik ilaç tüketimindeki bu önemli artışta ilaç endüstrisinin tutundurma çalışmalarının yanı sıra, Türkiye’deki psikiyatrist sayısının yetersiz olması ve bu nedenle psikiyatrist dışındaki hekimler tarafından uygun olmayan tanılara uygun olmayan ilaçların reçetelenmesinin de çok önemli bir payı vardır” diye belirtti. ANT DEPRESAN LAÇ TÜKET M HIZLA ARTI TA CBT 1153/ 5 Dünyada ve ülkemizde ilaç endüstrisi pazar payını ve kârını her geçen yıl artırmakta olduğun dile getiren Dr. Ulaş, özellikle ülkemizdeki ilaç pazarı Sağlıkta Dönüşüm Projesinin de etkisiyle çok hızlı bir ivmeyle artarak dünyanın ilk 10 ülkesi arasına girmiştir diye belirterek, “Ülkemizde toplam sağlık harcamalarının neredeyse yarısını ilaç harcamaları oluşturmaktadır. Her ne kadar ilaç tüketimindeki artış hastaların ilaca ulaşımının artışı ile açıklanmaya çalışılsa ve kişi başına tüketilen yıllık ilaç ücretinin halen OECD ülkelerinin çok altında olduğu iddia edilse de; ilaç tüketiminin ulusal gelire oranı hesaplandığında Türkiye’nin tüm gelişmiş ülkeleri geride bıraktığı gözlenmektedir” diye konuştu. Gelişmiş ülkelerin çoğunda, hasta olan kişilere tedavi edici sağlık hizmeti sunulması biçimindeki “geleneksel tıp” yöntemleri terk edilerek, sağlığın koruması ve geliştirilmesini temel alan “çağdaş hekimlik” yöntemleri uygulanmaya çalışılmaktadır, diye açıklama yapan Dr. Halis Ulaş, “Çağdaş hekimlik uygulamaları henüz hastalık ortaya çıkmadan müdahale şansı tanıdığı için uzun dönemde ilaç tüketimini azaltması bakımından bireyler ve hükümetler için çok ekonomik bir sistemdir, ancak şu anda ülkemizde uygulanmaya çalışılan Sağlıkta Dönüşüm Programı çağdaş hekimlik uygulamaları ile örtüşmemektedir. Son yıllarda ilaca ayrılan pay artırılırken; bireysel ve toplumsal koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan bütçe azalmaktadır. Aynı zamanda insanlarımızın cebinden sağlık için çıkan para da her geçen gün artmaktadır. Bu durum özellikle son günlerde ekonomik krizin etkilerini tüm çıplaklığı ile hissetmeye başlayan yoksul ve işsiz kesimin daha da yoksullaşmasına neden olmaktadır. Bu nedenle ilaç harcamalarını azaltmaya yönelik önlemler ekonomik krizle mücadelede alınacak önemli tedbirlerden biri olarak düşünülebilir” diye sözlerini tamamladı. LAÇ PAZARINDA TÜRK YE LK 10 Ç NDE 24 Nisan 2009
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle