Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kültür Toplumsal Şizofreninin Türleri Çağdaş dünyanın çok katlı iletişim kurgusu içinde bizim toplum, değişik düzeylerde, şizofrenik yapılar sergiliyor. Kuşkusuz bu sade bize özgü bir durum değil. Türk toplumunun çağdaş dünyanın tahrik eden imgeleriyle karşılaşmasının harekete getirdiği bir dinamizm var. Doğan Kuban G örsel dürtü ile başlayıp, bilgi düzeyi ile orantılı olarak gelişen çağdaş dünya vizyonu gelenekle karşıtlaşıyor. Şimdiye kadar üç beş simgeyle yaşamış, 1000 sözcükle konuşan insanlar televizyonda seyrettikleri ya da çevrelerindeki gökdelenli peyzajlar, büyük satış merkezleri, otomobiller, kredi kartları, yarışlar, spor karşılaşmaları, reklamlar, filmler, turizm programları ve her şeye egemen bir feminist vizyonun kışkırttığı iç gıcıklayıcı sahnelerdeki modern bir fetişler ordusu aracılığı ile sanal orgazm yaşıyor olmalılar. Türk toplumu bu dünya imajı ile uyarılıyor. Bilgiyle pek buluşamayan bu renkli dünya ve onu tüketmeye teşvik eden tatlı sözler toplumun beynine kazınıyor. İnsanlar bu görüntülerin arkasındaki uzun tarihi gelişmeyi bilmiyorlar. Fakat toplumun çağdaş araçlara nasıl bağımlı hale geldiğini, neredeyse evlerine sokacakları arabalarında, kulağa yapışıp kalmış cep telefonunda izliyoruz. Televizyonla beyni yıkanmanın simgesi okuma yazma bilmeyen köylü kadından üniversite profesörlerine kadar herkesin birbirine ‘bye bye’ demesidir. İmgelerle birlikte aptal bir çeviri dili de toplum kültürünü istila ediyor. Fakat bu yeni tüketim dünyasının imgelerine ve sözlüğüne paralel bir başka söylem ve imge var: halkın ana babadan, imam ve vaizlerden dinlediği dinsel söylem ve ona ilişkin imgeler. Ve kimse televizyonda çıplak model, bilgisayarda porno seyreden gençlerin bu farklı iki söylemi ve imgeyi nasıl buluşturduğunu bilmiyor ya da merak etmiyor. Yeni dünyanın imgesi çevremizi sarıyor. Türkiye’de sahip olamadığı fakat arzuladığı şeyler için tüketim hayalleri kuran yarı köylü milyonlar sanal bir gelecekle avutuluyor ve aldatılıyor. televizyona, radyoya, reklama, turizme, sinemaya, musikiye karşı dünyada karşı çıkacak bir geleneksel güç yok. Kaldı ki bunların temsil ettiği dünya karşı çıkacak güçleri köle olarak gören gelişmiş sanayi dünyasıdır. Yan yana yaşayan ve maddi çevre ile desteklenen bu iki söylem İslam ve Türk dünyasındaki toplumsal şizofreninin temelidir. Günlük yaşamda ise sorun sadece kadınla ilgilidir. Müslüman erkeğin ya da toplumun kullanmak istemediği hiçbir çağdaş araç yok. Dünya ile ileti imin tehdit etti i tek ey kad n n konumudur. Ne var ki ekrandan seyredilen dünyada Amerika’da, Fransa’da, İngiltere’de, Almanya’da, Japonya’da, Rusya’da şeriat yok. Ayrıca yurtdışında oturup Türkiye’ye gelmek istemeyen milyonlarca Müslüman Türk şeriat olmayan ülkelerde yaşıyorlar. Oralarda Müslümanlığın içeriği sadece rituel’de donup kalmış. O toplumlarla bütünleşemeyenler getto’larda yaşıyor. İslam dünyasında garip şeyler oluyor. Sözde şeriatla yaşanan Dubai’de, Katar’da, Kuveyt’de uluslararası tenis turnuvaları yapılıyor. Bu ülkelerin kadınları sokağa çarşafsız çıkamıyorlar. Fakat Arap erkekler tenis dünyasının çıplak tenisçilerini seyrediyorlar. Türkiye daha da garip. AKP’nin kadın bakanları var. Yüz binlerce öğretmenimiz, askerimiz, polisimiz, milyonlarca öğrencimiz var. Şeriata uygun yaşamıyorlar. Fakat İslam Türkiye’de zayıflamıyor. Yaşam ise ithal edilen eşya ve düşünce ile dolu. Hiçbirini kendimizin üretmediği teknolojiyi obur gibi kullanıyoruz. O teknolojiyi yaratan dünyayı sadece televizyonda değil, kendi yaşamımızda da yaşıyoruz. Eylem ve ters söylem toplumsal bir şizofrenidir. le bir mesaj iletmişti: “Ya demokrasi, ya laiklik”. Dünyada, İslam dünyasından başka, laik olmayan ülke yok. Bu dergi bu mesajı ne Amerika’da, ne Avrupa’da, ne de İngiltere’de, alay konusu olmadan yazabilir. Din söylemini politikasına temel alan bir dünya ülkesi sadece İslam dünyasında var. Kadının başını örtüp, evine dönmesini öngören bir Batı ülkesi de yok. Kaldı ki bunun ekonomik olasılığı da yok. Bu ABD ve AB’nin sponsorluk yaptığı bir sömürgeleştirme programının sloganıdır. Ne yazık ki böyle bir söylemin savunucusu aydınlarımız da var. Bu sadece bir toplumsal şizofreni değildir. Fakat Batı’nın Türkiye’yi sömürge olarak kullanma isteminin kanıtıdır. Bu parçalanmış dünya görüşü Türkiye’deki politik yaşamın simgesidir. Halk bu mekanizmanın pasif bir aracıdır. Bu ikinci şizofreninin dinamiği kalabalık insan gruplarının birkaç yılda bir iki kez bir araya toplanmasıdır. Bu politik kutu kutu oyununun evrensel, pırıltılı, gürültülü, seksapelli dünya dinamizmi ile ilgisi yoktur. Partiler o birinci dünyayı reklam olarak kullanırlar. Çünkü halkın bu ikilemin ayırdına varacağına inanmazlar. Dünya bizi nasıl hor görüyorsa, politikacılarımızda kendi halklarını öyle hor görüyorlar. SEÇMEN VE SANDIK Sayın okuyucular, bu analizlere keskin doğrular olarak bakmak kuşkusuz yanlıştır. Bazen vatandaşların %50’si seçimlere katılmıyor. Seçimi o kadar sıradan bir menfaat manipülasyonuna döndürmüşüz ki, kimse Büyük Millet Meclisi’ndeki sözde temsilcileri, bakanlar da dahil, tanımıyor. Pazarda domatesle patatesi daha dikkatle seçiyoruz. Seçimi ise, maalesef, bir sabah gezintisine indirgedik. Üçüncü şizofreni Batılı görünen bir aydın grubunun, Cumhuriyet tarihi ile kavgalarının söyleminde sergileniyor. Bu ciddi bir kültür sorunudur. Ya da bir üçüncü dünya aydını semptomudur. Başka bir açıdan Batı’nın sistematik olarak yönlendirdiği yeni sömürgeciliğin tuzağına düşmüş ‘mandacı’ söylemi olduğu da savlanabilir. Bu aydın şizofrenisi çok havalıdır. Eagleton ya da Wallerstein ya da Marx’ın Batı karşıtı jargonunu kullanır. Bu kulüpsel söylemin entelektüel seviyesi de yüksektir. Onlara ayrı birkaç makalede değinmek gerekir. Fakat ilginç bir ortak özellikleri var bu aydınların: Sevr ile sonlanan bir imparatorluk tarihinin acısını, İstanbul’un ve Anadolu’nun işgalinin Türk toplumunda yarattığı trauma’yı hissetmiyorlar. Bu grup üyelerinin kendi tarihlerini bir ba kas olarak seyredebilen yabanc la ma süreci ve ona tekabül eden soyut söylemleri, yak n entelektüel tarihimizin önde gelen ara t rma alanlar ndan biri olacakt r. BATI’NIN TÜRK YE STE Bu şizofreninin bir Batılı versiyonu geçenlerde Le Monde Diplomatique’de vardı: 18. yüzyılda Amerika’ya giden bir Fransız yelkenlisi ambarlarında, Yeni Dünya’ya, zincirli Afrikalı köleler taşıyor. Güvertede ise Perulu bir prenses için Voltaire’in yazdığı bir piyes oynanmaktadır. Konusu, Amerikalıların İngiliz sömürgeciliğine karşı başkaldırması. Bu olay bugünün Batılısını da karakterize eder. Türkiye’deki demokrasi söylemi o tür bir şizofrenidir. Demokrasi söylemi ve uygulaması Türkiye’de açık bir komediye dönüşmüştür. Belediye meclislerinde her 1000 nüfusa bir erkek üye, her 350 000 nüfusa bir kadın üye vardır. Batı kapitalizminin en usta ve etkili borazanlarından biri olan ‘Economist’ son seçimler sırasında Türk halkına şöy ZOFREN N TEMEL Bu apolitik bir dinamizm yaşamın sıcaklığına yakındır. Hatta buna bir çağdaşlaşma aşaması olarak da bakılabilir. Hacı ve hoca ne söylerlerse söylesin, otomobile, uçağa, telefona, Tayfun Akgül Bibliyometri ve Bilimsel Araştırmaların Değerlendirilmesi ODTÜ, Kongre Kültür Merkezi’nde 13 Mart saat 10.0012.00 arası, Belçika’dan Wolfgang Glänzel, bibliyometrinin tarihçesini anlatacak ve bugün araştırmaların edğerlendirilmesi konusunu ele alacak. Koenraad Debackere ise akademik politikalar ve finansman kararları için gelişme göstergeleri üzerine konuşacak. Türkiye yayın artışı açısından en dinamik gelişim gösteren ülkeler arasında. Türkiye’nin bilim ve teknolojide bölgesel ve küresel ağırlığı artıyor. Türkiye’de bilimsel araştırmaların değerlendirilmesinde bibliyometrinin kullanımı henüz başlangıç aşamasında. Bu çalıştayın amacı, bibliyometri alanında uluslararası tanınırlığı bulunan uzmanların davet edilerek, bibliyometrik uygulamalara yönelik bilim politikasında deneyim ve güncel gelişmelerin tartışılmasını sağlamaktır. Toplantıda, bilimsel araştırmaları destekleyen kuruluşların, üniversite yöneticilerin, bibliyometrik göstergeleri nasıl yararlanabilecekleri konusunda önerilerde bulunulması hedeflenmektedir. Birçok ülkede bilimsel araştırmaların değerlendirilmesi, bilim politikalarının, araştırma ve teknoloji yönetiminin önemli bir parçası. Yazının devamı 10. sayfada CBT 1147/2 13 Mart 2009