17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sinop’a Nükleer Santral Kurulmamalı! Akkuyu Nükleer Güç Santralının 24.9.2008 tarihinde ihalesi yapılmış ve 19.12.2008 tarihinde TAEK ölçütlerine uygunluğu kabul edilmiştir. Yakın gelecekte, Sinop’a kurulması planlanan ikinci grup nükleer güç santralının ihalesi de yapılacak. Bu santralın lisanslama çalışmaları ekolojik açıdan eksiklikler içeriyor. Özellikle, hamsi göç yolu üzerinde bulunan Sinop’a böyle bir santralın kuruluşu, termal kirlenme nedeniyle hamsi üretimimize darbe vurabilecektir. Dr.Sayhan Topcuoğlu, Radyoekolog [email protected] ükleer güç santrallarının çevre kirliliğinde yarattığı en önemli sorunlarından biri de termal kirlenmedir. Santralı kuran firma, santralın soğutma suyu nedeniyle oluşacak olan termal (sıcaklık) kirlenmeyi önemsemeyebilir. Santralın kurulacağı denizel ortam, biyolojik zenginlik ve bazı ekolojik risk faktörleri açısından, dünyada bir benzeri olmayan bölge olabilir. Sinop örneğinde olduğu gibi. Bazı kriterleri dünyadaki örneklerinden yola çıkarak, Sinop’ta uygulayamazsınız. Sinop bölgesinin, lisanslama çalışmasını hızlı ve belli kalıplarda tamamlayarak, ihalesini yetiştirmeye kalkarsanız, yanlış yaparsınız Termal kirlenme konusunda, Sinop bölgesinin parametreleri kapsamında, biyokinetik, ekotoksikolojik, sedimenolojik ve benzeri araştırmaları, mikroorganizmaların nitel ve nicel analizlerini uzun vadeli olarak, radyoekoloji laboratuvarlarını da kullanarak yapmaz ve tüm verileri bir bütünlük içinde değerlendirmezseniz, gerekli kriterleri tam olarak ortaya koymuş olmazsınız. Diğer bir konu da, hem halkımızın ve hem de ekonomik değeri olan deniz ürünlerimizin yapay ve doğal radyoaktif maddelerden aldıkları dozları saptamak ve alınması olası olan doz düzeylerine göre senaryolar ortaya koymaktır. Sonuç olarak, bu kriterlerden yoksun olarak kurulacak bir nükleer güç santralı, denizel ekolojik dengeyi geri dönüşsüz bozabilir. su yüzeye çıkacak ve bollanma sorununu da beraberinde getirecektir. Diğer taraftan, soğutma kuleleri reaktörün kurulduğu bölgedeki havayı da, sıcak su buharlarıyla ısıtacaktır. Suların ısınması sonucunda, kirleticilerin büyük bir bölümünün organizmalarda daha fazla oranlarda biriktiğini ve insan sağlığını etkilediğini de unutmamak gerekir (1). Howard Gardner N Howard Gardner M. A. Ersoy Üniversitesi’nde HAMS N N ÖNEM Karadeniz’de yılda yaklaşık 300 bin ton hamsi yakalanır, bu miktarın bir bölümü Karadeniz halkı ve büyük bir bölümü de, ülkemizin diğer bölgelerinde tüketilmektedir. Geniş halk kitlelerinin çok ucuz olarak temin ettikleri bu gıda maddesi, ülkemizin vazgeçemeyeceği ve dünyada eşi ender olan milli bir kaynaktır. Hamsi bir protein deposu olduğu gibi, hem kalp damar hastalıklarında ve hem de zekâ gelişiminde içerdikleri maddeler açısından da fevkalade önemlidir. Genelde, hamsi kışlamayı ülkemiz kıyılarında, üremeyi ise Karadeniz’in kuzey bölgelerinde yapar. Karadeniz’in kıyısal uzunluğu 4000. km olup, bu miktarın 1400 km’si ülkemize aittir. Bu KuzeyGüneyKuzey göçleri esnasında hamsi sürüleri hem kıyılarımızı kullanarak, Sarp ve İğneada yönlerinden göç eder ve hem de doğrudan Sinopİnceburun istikametinden kuzeye gider gelir. Kışlama için kuzeyden gelen hamsilerin ilk avlanması da, genelde Sinop’ta başlar. Küresel ısınma nedeniyle hamsi göçlerinin, kışı tam geçirmeden kıyılarımızı son yıllarda erken terk ettikleri biliniyorr. Bir de Sinop sularını, santral ile ısıtırsanız, bu ana göç yolundaki ekolojik dengeyi bozar ve hamsiyi kuzeye kaçırırsınız. Ü TERMAL K RLENME Deniz ekolojisinde unutulmaması gereken bir husus vardır: Soğuk su ortamı, sıcak su ortamına göre tüm ekosistem için en uygunudur. Çünkü soğuk su, sıcak suya göre çok daha fazla oksijen içerir. Sıcaklık değişimi çok az olan sularda yaşayan bazı organizmaların, çok az sıcaklık değişiminde, enzim sistemlerinin etkilendiği ve aniden öldükleri bilinir. Denizel ortamlardaki tüm bitki ve hayvan türleri belirli sıcaklık menzili içinde yaşar. Bu sıcaklık değişirse, köklü bitkiler ve kabuklular oradan ayrılamaz, ama balıklar soğuk bölge aramak için orayı terk eder. Tüm bunlara karşılık, bazı mikro ve makro alg (yosun) türleri sıcaklık artışına paralel anormal çoğalır ve ötrofikasyon (yeşillenme) olayı görülür. Zaten, Karadeniz’in bazı sıcak noktalarında aşırı yapay gübre ve pestisit (böcek öldürücü) kullanımı sonucu ötrofikasyon oluşuyor. Bu olayın sonucunda hem oksijensizlik oluşur hem de hamsinin ana gıdası olan zooplankton (suyun hareketiyle yer değiştiren, çok hücreli mikroorganizma) türü hayvancıklar etkilenir. Nükleer güç santralları çalışırken soğutma suyuna gereksinimi duyar. Bazı tür reaktörlerin günde binlerce metreküp soğutma suyu kullandıkları bilinmektedir. Bu çok büyük bir miktardır. Şüphesiz, bu soğutma suları, soğutma kulelerinde soğutulmadan denize verilmeyecektir ve bölgedeki balıklar da etkilenmeyebilecektir, diye düşünülebilir. Ancak, soğutma sisteminin periyodik temizliği özellikle boruları tıkayan fouling (yapışan) organizmalarından kurtulmada, ısıl işlem (heat treatment) uygulanmaktadır. Bu işlem ters bir akış oluşturarak deşarj sularının sıcaklığını arttırır ve taşıyıcı borular içindeki midye ve fouling organizmaları ölür. Denilebilir ki, soğutma suyu Karadeniz’in derin oksijensiz bölgesinden alınacak ve aynı yere verilecektir. Ancak, sıcak SONUÇ Hayvancılığımız ve tarımımız zaten çok zor durumda, bir de balıkçılığı öldürmeyelim. Sinop’a böyle bir santralın kurulması yer seçimi açısından sakıncalıdır. IğdırAlican bölgemizde Aras Nehri üzerinde kurulu olan Ermenistan nükleer güç santralı burnumuzun dibindedir. Bu yetmiyormuş gibi, komşumuz Bulgaristan’da da çok sayıda benzer santral vardır. Nükleer güç santralı çalıştırmak çok ciddi bir iştir ve özellikle çevrenin radyoaktif kontaminasyonu konusunda da anlamlı çalışmalar yapmak zorunludur. Özellikle radyoaktif cevre kirliliği açısından hem kara ve hem de deniz radyoekolojisi çalışmalarına başlamak, çok sayıda radyoekolog yetiştirmek ve ulusal ve uluslararası projelere yönelmek gereklidir. Radyoekoloji bilimi çevre örneklerinde (yosun, mide, balık, sediment, toprak, su gibi) sadece mevcut radyoaktivite değerlerini ölçmek değildir. Ekotoksikolojik, biyokinetik ve halkın alacağı doz değerlerinin saptanması hususları başta olmak üzere, benzeri konularda çalışmalar yapılmazsa, radyoekoloji biliminden söz edilemez. Dünyada faaliyette olan yüzlerce radyoekoloji laboratuvarına karşılık, bizde ise radyoekolojik çalışmaları tam olarak yapan bir laboratuvar yok gibidir. Başta Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) olmak üzere, üniversitelerimizin ilgili fakülte ve enstitülerinde radyoekoloji laboratuvarlarının acilen kurulması ve tam faal olmayanlarının da yeniden gözden geçirilmesi gereklidir. (1) Topcuo lu S. Küresel s nma ülkemizde çevre kirlili ini h zland racak, CBT:1064/20, 10.08.2007 CBT 1147 / 14 13 Mart 2009 nlü eğitim kuramcısı, kitaplarıyla da ülkemizde tanınan Amerikalı uzman Howard Gardner, 2324 Mayıs 09 tarihleri arasında Burdur’daki Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’nde, 1. Uluslararası yaşayan Kuramcılar Konferansı çerçevesinde, Etkin Öğretme, Çoklu Zekâ, İnovasyon ve Zekâ ile Yaratıcı Sınıflar konularında konferans verecek ve panellere katılacak. (Katılım koşulları, ödeme ve iletişim için: 0248 234 6000/1307; eposta: howardgardner@)mehmetakif.edu.tr0 web: http://makusem.mehmetakif.edu.tr/howardgardner/ . Rektör Prof. Gökay Y ld z mesaj nda “Öğrenme öğretme süreçlerine yönelik çalışan araştırmacılar için ÇOKLU ZEKÂ kuramının yaratıcısı HOWARD GARDNER’ı tanımak, onunla görüş alışverişinde bulunmak, bilimsel dünyaya yaşarken tanıklık etme açısından da önemli, GARDNER ile tanışmanızın, görüşlerini birinci elden dinlemenizin ve düşüncelerinizi kendisiyle paylaşmanızın çok değerli katkılar sağlayacağına inanıyoruz. “Wikipedia: Harvard Üniversitesi’nde çalışmalarına devam eden Amerikalı psikolog. Çoklu Zekâ Kuramı’nı ortaya attı, 1981’de MacArthur Ödülü attı. Standart psikometrik araçlarla ölçülebilen tek bir zekâ olduğuna dair geleneksel kuramı eleştiren Gardner, ilk kez 1983 yılında, her bireyin birbirinden farklı pek çok zekâsının olduğu ve bunların her birinin kendilerine özgü bir biçimde geliştiği ve çalıştığı tezini ortaya attı. Zihin Çerçeveleri: Çoklu Zekâ Kuramı adlı kitabında topladığı çalışmaları eğitim, sanat, bilişsel psikoloji ve tıp alanlarındaki görüş ve düşünüşleri yakından etkiledi, bu alanlarda bir devrim yarattı.Gardner’ın ilk araştırmalarında yedi adet zekâ tespit edildi. Bunlar sözeldilsel zekâ, mantıksalmatematiksel zekâ, bedenselkinestetik zekâ, görseluzamsal zekâ, müzikselritmik zekâ, kişiler arası sosyal zekâ, içsel zekâdır. Daha sonra sekizinci zekâ olan doğacı zekâ da bunlara eklendi. Dokuzuncu zekâ olduğu düşünülen varoluşsal zekâ halen araştırılmakta. Bu zekâya biyolojik bir alan bulunamadığından Gardner bu zekâya “yarım zekâ” adını Verdi. Her insanda bu zekâların tümü bulunur, ancak insanların yetenek ve yaratıcılıkları büyük farklılıklar gösterir. Bir öğrencinin her zekâsının ayrı ayrı güçlü yanları ve zayıflıkları işlenerek, daha başarılı olması sağlanabilir. Bu zekâ türlerini bir sınıfın içinde entegre etmek, mevcut eğitim sistemini kökten değiştirmeyi gerektirir. Gardner psikometrik teori ve enformasyon işleme süreçleri hakkındaki kalıpları kırarak, pek çok alandaki insan yetileri konusunda yeni bir kavram sundu.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle