02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

“Tarihi Eserlerin Güçlendirilmesi ve Geleceğe Güvenle Devredilmesi” Prof. Dr. İhsan Mungan, T.C. Haliç Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Domuz gribi salgını ROTAVİRUS denilen, ishalle seyreden enfeksiyon Türkiye’nin geri bölgelerinde yıllardır salgın halinde. Bu, çok bulaşıcı, yoksul yaşam şartlarında daha ağır seyreden, daha çok ölümlere sebep olan bir durum. Bu enfeksiyondan dolayı ülkemizde yılda ortalama 17003000, dünya genelinde 500 000 çocuk ölüyor! Ama devlet bunun parasını ödemiyor! Prof. Dr. Hulusi Koçak, Çocuk Sağ. ve Hast. Uzmanı, [email protected] Y üzde doksanı deprem bölgesi olan ülkemizde ‘Tarihi Eserlerin Korunması ve Restorasyonu’ konusu nedense sadece mimarların ve sanat tarihçilerinin ilgi ve sorumluluk alanı içinde görülmektedir. Bu nedenle de Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı ‘Koruma Kurulları’nda inşaat mühendislerine yer verilmiyor. TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) haklı olarak ülkemizdeki kültür mirasının korunması konusuna mühendislik yönünden katkıda bulunma istek ve kararlığını 2007 yılında Ankara’da düzenlediği ‘Tarihi Eserlerin Güçlendirilmesi ve Geleceğe Güvenle Devredilmesi’ başlıklı Birinci Sempozyum’ ile göstermişti. O sempozyumda ülkemizdeki tarihi eserlerin nerdeyse tümünün deprem bölgelerinde olduğu belirtilmiş ve inşaat mühendislerinin bilgilerine ve uzmanlıklarına başvurulmadan bu eserlerin sağlıklı bir şekilde restorasyon ve korunmasının yapılamayacağı vurgulanmıştı. 15–17 Ekim 2009 günlerinde İMO Ankara ve Diyarbakır Şubeleri tarafından Diyarbakır’da yapılan ‘İkinci Sempozyum’, yurtdışından bu konularda deneyimli uzmanların görüşlerini de alabilmek üzere, uluslararası katılımlı oldu. Yaklaşık 300 mühendis, mimar ve arkeoloğun katıldığı sempozyumda 12 oturumda 60 civarında bildiri sunuldu. Bildirilerde, tarihi su yapıları ve arkeolojik ören yerleri de dahil, köprü, konut, han, kervansaray, hamam gibi sivil tarihi yapıların ve cami, kilise vb. dini tarihi eserlerin korunmasına ve güçlendirilmesine yönelik olarak, inşaat mühendisleriyle mimarlar tarafından ülkemizin değişik yörelerinde yapılan inceleme, araştırma ve çalışmalar tartışıldı. Sempozyuma ülkemizin bütün bölgelerinden çok sayıda genç bilim adamının ve serbest meslek sahibinin katılmış olması, Sempozyumun amaca ulaşma bakımından başarılı olduğunu gösterdi. Strüktürel Davranış, YapıZemin İlişkisi, Güçlendirme Çalışmaları ve Uygulama Örnekleri, Tarihi Yapıların Depremsel Davranışı, Tarihi Yapıların Korunmasında Yaşanan Sorunlar, Korumacılık İlkeleri, Tarihi Yapılarda Kullanılan Malzemeler ve Yapım Teknikleri başlıklarını taşıyan oturumlarda sunulan bildiriler, Sempozyumu düzenleyen İMO Ankara ve Diyarbakır Şubeleri tarafından 864 sayfalık bir kitap halinde basılarak katılımcılara verildi. İkinci Güçlendirme Sempozyumunun, muhteşem surları ve suriçinde barındırdığı sayısız tarihi eserleri, evleri, sokakları ve İç Kalesi ile tam bir açık hava müzesi olan Diyarbakır’da yapılması son derece isabetli oldu. Sempozyumun açılış kokteylinin yapıldığı, Keçi Burcunun içinin restore edilmesiyle kazanılmış olan ve mimarisi yönünden son derece etkileyici olan mekân, tarihi eserlerimizin geleceğe güvenle devredilmesinin ne kadar büyük önem taşıdığını açıkça göstermekteydi. Y etkili sağlık kurumlarımız bir salgın hastalık tehlikesi ortaya çıktığında bazen ifrata kaçan tedbirler alır. Kuş gribinde olduğu gibi! Bu salgın söz konusu olduğu günlerde, köyde kasabada ne kadar tavuk, kaz, hindi, ördek, güvercin varsa itlaf edilmeye çalışıldı... Evcil kuşların ortadan kaldırılması kene çoğalmasına, keneden bulaşan virus hastalıklarına yol açtı. Kene salgınını engellemek için köylerin, kasabaların sokaklarına, gübre yığınlarının üzerine, çizmeler kuşanmış personellerce, yüzeysel ilaçlamalar uygulandı. O ilaçlar ne kadar etkiliydi, etkileri ne kadar kalıcıydı? Şimdi de “Domuz Gribi” salgını. Bu hastalığın etkeni bilinen grip virus ailesinden, onun değişim göstermiş, başkalaşmış hali. Avrupa ülkelerinde aylardır bu grip vardı. Bize de geldi gelecek yaygarası altı aydır yapılıyordu. Bu gribin oldukça yaygın olarak görüldüğü ülkelerden biri de İngiltere. 45 hafta evvel İngiltere’nin Birmingham kentine tıp kongresi için gitmiştim. Kongre, dünyanın en itibarlı üniversitelerden biri olan Birmingham Üniversitesi’nde yapıldı. Şehirde “Domuz Gribi” görülmüş, o günkü tarihe kadar da 2800 vaka tespit edilmiş, İngiltere’nin başka şehirlerinde de benzer vakalara rastlanmıştı. Kongrede ve İngiltere’de bir panik yoktu, aşı kampanyası yoktu. Binlerce üniversite elemanının bulunduğu kampusta sadece tuvaletlerin çıkış kapılarında “Elinizi yıkadınız mı?” ve öğrenci kafeteryalarının giriş kapılarında “El dezenfektanını kullanınız” uyarıları vardı. İngiltere halk sağlığının en geniş şekilde devlet kontrolünde olduğu, gelişmiş bir ülke. Tepkili bir halka sahip ülkede telaş yok! Bizde görülen domuz gribi virüsunun virulansını (hastalık yapabilirlik gücü) bilen yok. Bizdeki virüsün tekrar mutasyona (değişime) uğrayıp uğramadığını, mevcut haliyle ciddi hastalık yapabilirliğini bilen yok. Ülkemize gelen aşının bizde görülen virüse etkinliğini (Çünkü bu tip virüsler 36 ayda değişime uğruyor.) bilen yok. Diğer tarafta; ROTAVİRUS denilen, ishalle seyreden enfeksiyon Türkiye’nin geri bölgelerinde yıllardır salgın halinde. Rotavirus enfeksiyonları çok bulaşıcı, yoksul yaşam şartlarında daha ağır seyreden, daha çok ölümlere sebep olan bir durum. Bu enfeksiyondan dolayı ülkemizde yılda ortalama 17003000, dünya genelinde 500 000 çocuk ölüyor (www.cocukenfeksiyon.org, Rotavirus Aşıları ). Bu, aşısı olan bir hastalık. Ama devlet Rotavirus aşısını yapmıyor, bedelini de ödemiyor. Domuz gribi hadisesini küçümsemeden, bu viral enfeksiyon hakkında bilim insanlarının farklı görüşlerine değer vererek, aşının yan etkileri konusunda tıbbın gerçeklerini de göz önünde tutarak yeni üretilen bir aşıyı uygulamada en öndeki ülkelerden biri olmamak ve mevcut salgın hastalıklara da en az “Domuz Gribi” kadar önem vermek gerekir. Prof. Muammer Onat’ın anısına Türkiye’nin önde gelen mimarlarından ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) emekli öğretim üyesi Prof. Muammer Onat 28 Ekim çarşamba günü vefat etti. Cenazesi 30 Ekim günü MSGSÜ’nde düzenlenen törenin ardından Feriköy Kabristan’ında toprağa verildi. 1926 yılında İstanbul’da doğan Onat, 1945 yılında Galatasaray Lisesi’nden, 1951 yılında Güzel Sanatlar Akademi’sinden mezun oldu. Elli yıldan uzun süre mimarlığın çeşitli alanlarında ürünler veren Onat’ın 60’lı yılların sonundan itibaren gerçekleştirdiği bir dizi endüstri yapısı Muammer Onat Mimarlığı’nın önemli öğelerindendir. Bu yapılar arasında Anadol Otomobilleri Fabrikası (Otosan1968), Diryağ Pirina Yağ Fabrikası (Edremit1969) Koçtaş Antrepo Binası (Galata1970), Koç – Burroughs Fabrikası (Kartal1971) ve Beko Elektronik Aletler Fabrikası (Haramidere1978) sayılabilir. Taksim Eczanesi (1976), Mithat Hazırgiyim Mağazası (Kadıköy1987) ve 1970 yılında Architecture Formes et Fonctions dergisinde de yayımlanan “Doğu İşkembecisi” gibi zamanında ses getiren iç düzenleme projelerinin hiçbiri günümüze kalamadı. Prof. Onat birçok mimari proje, anıt ve çevre düzenle CBT 1182/14 13 Kasım 2009 mesi yarışmalarına katıldı, ödül aldı ve jürilerinde bulundu. Değirmendere’deki tarihi binaların yeni eklerle “Uluslararası Sanatçılar Kolonisi”ne dönüştürülmesi projesi ile başarılı bulunan heykellerin daimi olarak sergileneceği “Değirmendere Güzel Sanatlar Parkı” uygulaması 1998 yılında Ford Vakfı Ödülü’nü aldı. Diğer yapıtları ve projeleri arasında; Girne Çıkartma Alanı Düzenlemesi ve Anıt (Heykeltıraş Tamer Başoğlu ile1990), İstanbulŞişhane’de Frej Apartmanı Yenilenmesi (Sarkuysan A.Ş. Gn. Md. olarak 1991), İstanbulTepebaşı’nda, Beyoğlu Belediyesi ve Sanayi Odası İşbirliğinde yeniden yaşatılacak tarihi merdivenli “Şimal Sokağı” projesi ve Prof. Onat’ın son yıllarda üzerinde çalıştığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin siparişi Sultanahmet Meydanı ve Çevresi Düzenleme Projesi (2005) sayılabilir. Prof. Onat 1956’da başladığı Akademi’deki eğitimciliğinin ilk dönemlerinden itibaren proje atölyelerinde izlediği özgün yöntemle ve 1968 ile başlayan çalkantılı dönemde, öğrencilerin başını çektiği hareketle gerçekleştirilen, idari değişiklikleri de kapsayan “Eğitim Reformu”na destek ve katkısıyla “hoca gibi hoca” olarak anıldı. Eğitimi 5 yıl olan “İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi”nden, diğer mimarlık okulları gibi 4+2 yıl şeklindeki “Mimar Sinan Üniversitesi”ne dönüşmesi aşamasında da öncü oldu. Cenaze töreninde verilen sözler tutulursa MSGSÜ Mimarlık Fakültesi Bina Bilgisi Bilim Dalı çalışmalarını toplayan bir projeyi kısa zamanda hayata geçirecek. Eserlerinin korunması için girişimlerde bulunacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle