Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com EVRİMDE EKSİK HALKALAR BİRBİR TAMAMLANIYOR Orhan Bursalı’nın ‘Bilgi Toplumu Sınıfı, Dünya ve İktidar Sorunu’ adlı kitabına ilişkin irdelememizi bugün noktalıyoruz; ele aldığı konunun daha geniş bir çevrede yankı bulması dileğiyle... Hoşgeldin Anchiornis huxleyi, seni bekliyorduk! Çin'de paleontoloiji yakın tarihinin en parlak "evrimsel buluşu" gerçekleşti: Ünlü evrimbilimci ve Darwinci Thomas Henry Huxley, Evrim Kuramı gereğince, 19.yy'da, dinozorlarla kuşlar arasında bir geçiş türü olması gerekir diye ona ilk kez işaret etmişti. 1916 yılında da Danimarkalı araştırmacı Gerard Heilmann «Kuşların Kökeni» adlı eserinde evrim teorisine dayanarak böyle bir hayvanın olacağını tahmin etmiş ve üstelik tahmini bir resim de çizmişti. Arkeopiteriks (Archaeopteryx), bu öngörüleri gerçekleştiren ilk "uçan dinozor" oldu! “Bilgi Toplumu Sınıfı” (3) Sanayi işçilerinin “önce işgücü içindeki oranları, sonra sayıları, nihayet siyasal güç ve nüfuzları açısından” dramatik değişikliklere yol açan; dahası, sanayi toplumu sonrasının toplumunu ve dayandığı ekonomiyi nitelerken kullanılacak kadar belirleyici bir etken haline gelen ‘bilgi’yi kimler üretiyor? Bellidir ki, o bilgiyi özellikle bilim ve teknolojiyi üretenler üniversitelerde, kamunun araştırma kurumlarında ve özel sektörün ARGE birimlerinde, kısaca ARGE dediğimiz faaliyet sürecinde yer alan ve ‘doğrudan bilgi üretiminde’ bulunan bilim insanları, araştırmacılar ve mühendisler ile ARGE bölüm yöneticileridir. Bursalı, kitabında, bu insanların dünyadaki toplam sayısının 6 milyon dolayında olduğunu belirtiyor. Buna, ARGE sürecinde yer alan destek elemanları da (teknisyenler, laborantlar vb.) eklendiğinde, sayının 9 milyonu bulacağını söylüyor ve ekliyor: “Kapitalist ekonominin yeni üretici çekirdek beyin gücü bu sınıftır.” Ama, bunun ardından, bu ‘çekirdek sınıf’ için “entelektüel sermaye” nitelemesinde bulunuyor ve böylece, kendisinin bir ‘sınıf / çekirdek sınıf’ olarak gördüğü “ARGE çalışanları”nın kapitalizm için ne ifade ettiğini de ortaya koymuş oluyor (s.7072). Bursalı’ya göre, “[bilgi toplumunun omurgasını oluşturan] bilgi toplumu sınıfı” işte bu bilgi üreticilerinin [‘çekirdek sınıfın’] ürettiği bilgi etrafında oluşup şekillenmektedir ve bilgi üreticileri de, aslında, bu sınıfın bir “kesimi”dir ve “en yaratıcı kesimi”dir (s. 94). ‘Bilgi toplumu sınıfı, [bir anlamda kendisini de yaratan] bu kesim de içinde olmak üzere, üretken hizmet sanayilerinin (bilişim firmalarının, mühendislik / danışmanlık firmalarının vb.), ileri teknoloji tabanlı firmaların ve bilginin motor görevi gördüğü bütün ekonomik ve toplumsal faaliyet alanlarının çalışanlarını ve yöneticilerini kapsamaktadır. Bilgi üreticilerinin belirleyici gücü, ürettikleri nesnenin doğasından kaynaklanmaktadır. Onların ürettikleri ‘bilgi’ olmaksızın yeni teknoloji ve teknikler, yeni ürünler, yeni üretim yöntemleri, yeni sistemler ortaya koymak ya da bir başka deyişle, o bilgi olmaksızın, gelinen aşamada kapitalizmin çarklarını döndürmek mümkün değildir... Onun içindir ki, bütün politikalar ve bizâtihi ‘sermaye’ bu kesimin, bilim, teknoloji ve mühendislikteki yaratıcılık, yenilikçilik yeteneği üzerine ve bu yeteneği geliştirmeye odaklanmış durumdadır (s.94). Velhâsıl, kapitalist sistemin bu kesimden beklentisi yüksektir. Bursalı’nın da bu kesimden beklentisi aynı ölçüde yüksektir. Çünkü, “sanayi çağı kapitalizminin üretimbölüşümtüketim modeli, bugün bize iki kötü miras bırakmıştır: ...İnsanlık ile yerküre arasında yaratılan sürdürülemez ilişki [yerküre yok olma tehdidiyle karşı karşıyadır] ile ...dünya üzerindeki büyük yoksulluk ve [‘global ekonomide’ durumları daha da kötüleşen] yoksul halklar...” Bursalı, bilgi toplumunun bu iki sorunun üstesinden gelmesi gerektiğini ve gelebileceğini düşünmektedir. Bu noktada umudu, o ‘çekirdek sınıf’tır... Aslında Bursalı, o sınıfı oluşturanların gerçek doğasını da bilir: “...bilim ve teknoloji güçleri üretimi ve toplumları değiştirirken kendisini de çoğaltmakta, zenginleştirmekte... kısmen kapitalist, belki yarın hepsi yeni bir kapitalist... olmaya doğru yol almaktadır.” “Fakat” der, “onların bu tırmanışı kesinlikle emeğinin hakkı ile gerçekleşmektedir.” Ve sonuçta kitabını, o iki temel sorunun üstesinden gelinebilmesi için, Marx’a özendiğini de belirterek, şu çağrıyla noktalar: “Bütün dünyanın bilgi toplumu emekçileri, ...birleşiniz!” Bu çağrının muhatapları, kendiliklerinden, ‘toplum için bir sınıf‘ olma bilincine varabilir mi, bu nasıl olur, bilemem. Ama, Bursalı’nın kitabı, bu insanların tarihsel konumlarını, toplumsal ve siyasi sorumluluklarını yeniden düşünmemiz için bir vesile teşkil eder ve sözünü ettiği iki temel sorunu çözme iddiasında olan siyasi partiler için de, onları yeniden değerlendirme konusunda bir uyarı görevi görürse, misyonunu fazlasıyla yerine getirmiş olacaktır. E ksiksiz ilk Archaeopteryx, ya da Darwin’in deyişiyle “garip kuş” iskeleti, “Türlerin Kökeni” adlı yapıtın yayımlanmasından iki yıl sonra, Almanya’nın Solnhofen bölgesinde bulunmuştu. O tarihten bu yana da evrimsel açıdan bir tür anomali özelliğini korudu. Son on onbeş yılda bulunan göz kamaştırıcı tüylü dinozorlar ise, Teropod adıyla bilinen küçük Ancak bulunan bu örneklerin neredeyse tümü Kretas dönemine uzanıyor. Bir başka deyişle, bunlar Archaeopteryx’ten en az 20 milyon yıl daha gençler. Jura dönemine ait teropod fosili kayıtları pek zengin olmadığından, kökleri Archaeopteryx’ten öncelere uzanan tüylü dinozorlar konusunda da kesin bir bilgi bulunmuyor. Archaeopteryx’ten yaşça büyük bir tüylü dinozor türünün en yakın örneği olan Pedopenna, 2005 yılında Moğolistan’ın iç kesimlerinde bulundu. Ancak iç Moğolistan çökelinin yaşı konusunda kesin bir görüş olmadığı gibi, Pedopenna’nın da bir olasılıkla Archaeopteryx’ten biraz daha genç olduğu düşünülüyor. ARANAN "KUŞ" BULUNUYOR Gelgelelim, geçen yıl Çin’in fosil tarlası olarak bilinen Tiaojishan oluşumunda Xu Xing ve arkadaşları tarafından bulunan ilk tüylü dinozor örneği olan Anchiornis huxleyi hiç de öyle değil. Kısa bir süre önce tamamlanan çalışmalar 34 santimetre uzunluğunda ve 110 gram ağırlığında olduğu düşünülen bu dört kanatlı yaratığın köklerinin 161 ile 151 milyon yıl öncesine dayandığı (dolayısıyla Archaeopteryx’ten daha Anchiornis huxleyi’nin fosili bir dinozor grubunun, nasıl ilk kuşların ortaya çıkışına yol açtıklarını açıkça ortaya koyuyor. Tasarım veya Kriz E CBT 1177/ 6 9 Ekim 2009 konomik krizi tasarımla aşmak! Tasarımcılar bu düşünceden hareket ederek, düzenledikleri kongrenin ana merkezine “tasarım veya kriz” sloganını oturttular. Türkiye’deki tüm tasarım araştırmacılarını, akademisyenleri, tasarımın pozitif katkısı üzerine kafa yoran herkesi “tasarım veya kriz” başlığı altında 89 Ekim 2009 tarihlerinde İTÜ’de düzenlenecek olan 4. Ulusal Tasarım Kongresi’nde fikir ve çalışmalarını paylaşmaya davet ediyorlar.. Açıklama özetle şöyle: Tasarım amacı, yönü olan, arzu edilir bir değişiklik ile sonuçlanması beklenen, istenir ve bilinçli bir değişim, değiştirme eylemidir. Kriz ise kıtlık, bir rahatsızlığın şiddetli tekrarı, zor bir dönem, çözüm süzlük, bunalım veya buhran gibi olumsuz anlamlar taşır… Tek bir kriz yok. Birbirleriyle içiçe geçmiş pek çok kriz var ve bunları aynı anda yaşıyoruz. ABD’de bir finans krizi olarak başlayıp, bizi de içine alan küresel ekonomik kriz bunlardan sadece bir tanesi. Çok daha önce başlayan ekolojik kriz derinleşiyor. Hayatımızdaki etkisi ekonomik krizin çok daha ötesinde olacak. Ulusal ölçekte Türkiye ciddi bir kimlik krizi yaşıyor ve bu gündelik yaşamın her noktasına – kültür, sanat, ekonomi, siyaset, ahlak nüfuz ediyor. Kurumsal ve kişisel ölçekler dahi krizden muaf değil. Kriz sürdürülebilir olmayan herşeyin kaçınılmaz bir sonucu. Tasarım ve kriz değişimin iki farklı yüzü; aralarındaki diyalektik gerilim tam da içinde bulunduğumuz dönemde tasarım ve kriz ilişkisi üzerine düşünmeyi ve tartışmayı değer ve gerek kılıyor…