Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SON ARAŞTIRMALAR ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör PATATESİN KALITIMI ÇÖZÜLDÜ Patates kalıtımının yüzde doksan beşini açıklayan çalışma, on altı enstitüden elliyi aşkın bilim insanının eseri. Yeni bilgiler sayesinde yeni patates türleri geliştirilebilecek. Potato Genome Sequencing Consortium araştırmacıları çalışmalarına 2006 yılında başladı. Araştırmaya Arjantin, İngiltere, Şile, Çin, Hindistan, İrlanda, Hollanda, Yeni Zelanda, Peru, Polonya, Rusya ve Amerikalı bilim insanları katıldı. Sonuca göre patatesin 840 milyon baz çiftine sahip on iki kromozomu var. Bu insan kalıtımının dörtte biri kadar. Patates, mısır, pirinç ve buğdaydan sonra dünya genelinde dördüncü önemli tarım ürünü. Çin yıllık 48 milyon tonluk tüketimiyle dünyada birinci konumda ama kişi başına yılda 180 kilo patatesle en fazla patates tüketen Beyaz Ruslar. Kalıtımı 2005 yılında çözülen pirincin şimdiden yeni türleri elde edildi. Bunlardan suyun altında da dayanan bir tür şu sıralar Bangladeş’te ekiliyor. Bilim insanları patatesle de benzer sonuçlar elde etmeyi umuyorlar. Günümüzdeki teknolojilerle yeni türün üretimine geçmek 1012 yıl sürüyor. PARLAK YILDIZLI DEV TOZ DİSKİ Amerikalılar dünyamıza 410 milyon ışık yılı mesafede son derece parlak bir yıldızın etrafında dönen dev bir toz diski saptadı. Diskteki maddenin yoğunluğu o kadar büyük ki güneş sistemimizle karşılaştırıldığında en içteki gezegen olan Merkür’den Jüpiter’e kadar uzanacak büyüklükte. Güneş sistemimiz de milyarlarca yıl önce bu tür bir toz diskinden gelişmişti. 51 Ophiuchi olarak isimlendirilen yıldızın etrafından dönen toz diski, milimetrenin yüzde biri büyüklüğünde partiküllerden oluşmakta ve güneşimizi kaplayan kozmik toz bulutundan 100.000 misli yoğun. Diskin etrafında ikinci bir disk daha var. Bu, duman içindeki minik kül parçacıkları kadar küçük parçacıklardan oluşuyor. Tahminlere göre Millî Eğitim Bakanlığı’nın hazırlatmakta olduğu ilk ve orta öğretim ders kitaplarımızın kötü kalitesi yıllardır eğitimimizin en temel sorunlarından biridir ve bu dert AKP iktidarından yıllar öncesine gider.. Ders Kitapları ve Cahil Eleştiri Örneği Gene ders kitaplarına yönelik eleştirileri basında okumaya başladım; 23 Nisan’ın 29 Nisan olmuş olması, 30 Ağustos’un milli bayramlarımızdan sayılmayışı gibi iddiaları gazeteler dile getirdi. Bu güzel, ama eleştirinin amacının bilim değil, politik saldırı olduğu apaçık ortada. Kendisine ulusalcı diyen bir sol ekip, yobaz sağa saldırıyor. Yani yapılan bilimsel eleştiri değil, iki cahil gruptan birinin diğerine saldırması. Bunu nereden çıkarttın diyeceksiniz: Durum açık: Biyoloji, coğrafya gibi kitaplarda bunca korkunç hata dururken politik yanı olan yanlışlara takılmak bunun bir göstergesi. En son okuduğum bir diğer eleştiri, saldıran grubun da saldırılan grup kadar cahil olduğu konusundaki şüphemin ne kadar haklı olduğunu gösterdi: Çanakkale EğitimSen şube başkanı Güngör Güler demiş ki, Türklerin temiz olmasının Müslümanlıkla ne alâkası var? Bu bilimsel olabilir mi? Sonra Türklerin Orta Asya’da pis olduklarını, Müslüman olduktan sonra su kültürü ile tanıştıklarını iddia eden ders kitaplarına veryansın etmiş. Sayın Güler’in iddiasını cevaplayayım: Ders kitabında ileri sürülen iddia bal gibi bilimseldir ve pek çok dayanağı arasındaki en meşhuru Ibn Fazlan’ın Kazar Türklerine yaptığı meşhur seyahatıdır. Bu seyahatin el yazması büyük şarkiyatçımız Zeki Velidi Togan tarafından Meşhed’de bir kütüphanede keşfedilmiş ve daha sonra Viyana Üniversitesi’nde yaptığı doktorasının konusu olmuştur. Bu önemli gezi kitabını daha sonra Jurassic Park romanıyla şöhret Michael Crichton «Eaters of the Dead» (Ölü Yiyenler) romanına temel yapmış ve bu roman filme de çekilmiştir. (Bu romanın bir kısmı en eski İngiliz kahramanlık destanı olan Boewulf’a dayanır). Filmde Ibn Fazlan’ı Antonio Banderas oynadı. O gezi kitabını okurken Bağdat’tan gelen ve o zaman dünyanın kuşkusuz en uygar toplumunu temsil eden Ibn Fazlan’ın Türklerin pisliğini anlatmak için söyledikleri (mesela birbirlerinin başlarındaki bitleri ayıklama sahnesi hakikaten insanın midesini bulandıran bir detaya sahiptir) insanı şoke eden, on dokuzuncu yüzyılın Eskimolarını hatırlatan şeylerdir. Orta Asya Türklerinin pislikleri de meşhurdur. Cengiz Han hakkında eleştirilen ders kitabında verilen örnek doğrudur. Moğol ordusunun süvarilerinin pisliği o zamanki dünyanın bu en büyük askeri gücünü hayranlıkla inceleyen ekseri kitapta ifade edilmiştir. Peki Türklerin temizlenmeye başlaması Müslümanlığın eseri mi? Batı Türkleri için buna hiç şüphe yok, çünkü Türkler Müslüman olunca kendilerinden çok daha üstün bir uygarlığın üyesi oldu. Bu uygarlığın suya verdiği önemi görmek için Endülüs’e şöyle bir uzanmak yeter. Türkiye’ye gelen gezginlerin Türklerin temizliğini övmelerinin ve Türk hamamının Avrupa’da meşhur olmasının nedeni de budur. Hiç kuşkusuz kara ölüm denen ve on dördüncü yüzyılda Avrupa nüfusunun en az üçte birini yok eden bübonik vebanın Anadolu’da yayılmasına engel olan etkenlerden biri de, o zaman Avrupa’ya üstün olan temizliğimizdir. Bunun nedeni Müslüman kültürüne dahil olmuş olmamızdır. Ders kitabı bunları hiç itiraza mahal vermeyecek bir dille ifade ediyor. Sayın Güler’in eleştirilerini sıralamadan önce biraz tarih okuması faydalı olur. Şimdi gelelim ders kitaplarımızdaki Müslümanlık propagandasına: Mesela ortaçağ Müslüman toplumunun uygarlığı övülürken, bugün Müslüman ülkelerin dünyanın en pis ülkeleri arasında bulunduğu anlatılarak bu durumun nedeni sorgulanıyor mu? Libya’da jeolojik çalışmalar yaparken Bingazi’de gördüğüm pislik, İbni Fazlan’ın Kazar Türkleri arasında gördüğü pisliğe çok da uzak değildi. Kahire’nin günümüzdeki pisliği, giden her turistin en önemli gözlemleri arasındadır. O zaman ders kitapları şunu da anlatıyor mu diye sorgulanmalı: Ortaçağ Müslüman dünyasının temizliği, temsil ettiği yüksek uygarlık düzeyi ile ilgili. Bu düzeyin yakalanmasında Müslümanlığın doğrudan (apdes almak) ve dolaylı (Arapların birleştirilmesiyle başlayan geniş fütühat sonucu uygar toplumlarla temasa gelmek) katkısı olduğu açıktır ve pek çok bilim insanı tarafından dile getirilmiştir. Ancak Müslümanı o zaman temiz yapan, uygarlık düzeyidir, dini değil. Etken, sırf din olsaydı, bugünkü Müslüman ülkelerde görülen korkunç pislik olmazdı. Özetle, Türkiye cahillerin birbirine saldırı alanı olmaktan kurtulmadığı sürece, biz daha çok sağ veya sol baskı rejimleri altında yaşarız. Aklımızı başımıza almak demek bilimsel düşünmeyi öğrenebilmek demektir. güneşimizden 260 misli parlak olan 51 Ophiuchi, küçük parçacıklar üzerinde baskı uygulayarak dışa doğru itmekte. Diskin içinde parçacık ve meteorit çarpışmaları ise maddeyi hep biraz daha inceltiyor. Disk, Hawaii’deki Mauna Kea yanardağında yer alan Keck gözlemevindeki iki teleskopun aynı anda çalıştırılmasıyla gözlendi. Bu iki aynalı teleskop dünyanın en büyük optik teleskopları. AY’IN HER YERİNDE SU VAR Dünyamızın uydusunda sanılandan daha fazla suyun bulunduğu anlaşıldı. Hem de sadece kutuplarda ve derin kraterlerde değil ayın tüm yüzeyinde. Hindistan’ın Chandrayaan1, Satürn sondası Cassini ve NASA’nın Deep Impact uydusundan alınan veriler bunu göstermekte. Üç uydu da Ay'ın üzerinden yansıyan güneş ışınını kaydediyor. Yüzeyden yansıyan ışın ay toprağında ve kayalarda oksijen ve hidrojenden oluşan kimyasal bileşimin varlığına işaret etmekte. Bu bileşimin büyük bir ihtimalle, güneş rüzgârları ve ay toprağı arasındaki karşılıklı etkiyle yeniden oluşan su olduğu sanılıyor. Ay’da suyun bulunup bulunmadığı sorusu aslında Apollo misyonlarıyla yanıt bulacaktı. Fakat o tarihlerde Ay'dan alınan örnekleri taşıyan hazneler geçirgen hale geldiklerinden içinde bulunan su izlerinin dünyaya ait olabileceği kabul edilmiş ve bu tahmin ay toprağında normalde suyun varlığında meydana gelen kimyasal değişimlerin yaşanmamış olmasıyla de desteklenmişti. Sonraları gerçi Ay'ın derinliklerindeki kayaçta suyun izine rastlandı ama yüzeydeki suyun varlığı yine belirsizdi. Ay’da suyun varlığıyla ilgili tahmin şöyleydi: Eğer ayın üzerinde su varsa bile bu kutupların yakınında veya kraterlerin derinliklerinde buz şeklindedir. Ancak son verilere göre, yüzeyde son derece ince bir su tabakası var. Science dergisindeki yazıya göre bazı bölgelerdeki su miktarı Ay toprağının yarısı ağırlığında olabilir, bu da sinyallerin gerçekten de suya ait olduğu anlamına geliyor. ZİHİNSEL YORGUNLUK SPORA ENGEL Kanadalı bilim insanlarının Psychology and Health dergisindeki araştırma yazısına göre çalışan bir kişinin akşam spor yapmaya ne kadar azimli olacağı, gün içinde harcadığı zihinsel çabaya bağlı. Araştırmacılara göre insan her gün belli ölçüde azme sahip oluyor. Bu rezervi gün içinde kullanan kişide akşamları koltuğa uzanıp tembellik yapma isteği ağır basıyor. İrade gücümüz sınırlı ve strese bağlı olarak da azalıyor diyor araştırmayı yöneten Kathleen Martin Ginis (McMaster Üniversitesi). Araştırmacı bu tezi kontrol etmek için özellikle çok fazla irade gücü gerektiren bir test uygulamış. Katılımcılara ekranda örneğin renklerin isimleri farklı renklerle gösterilmiş. Mesela kırmızı sözcük mavi renkte gösterilirken, katılımcılar hiç şaşırmadan sözcüğün hangi renkle yazıldığını söylemek zorunda kalmışlar. Testten sonra ise jimnastik aletleriyle çalışmaları istenmiş. Bu şekilde testlere daha fazla konsantre olanların spor yapma isteklerinin azaldığı görülmüş. Ancak araştırmacılar spor yapma isteğinin kazanılabileceğini söylüyorlar. Örneğin her akşam tatlı yemekten kaçınarak ya da yarım saat daha fazla ders çalışarak irademizi güçlendirebilirmişiz. Spora başlamadan önce müzik dinlemek, günlük gezme planları ya da arkadaşlarla birlikte spor yapmak da önerilenler arasında. Nilgün Özbaşaran Dede CBT 1177/ 5 9 Ekim 2009