05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÜNCEL TIP Mustafa Çetiner cetiner.m@superonline.com Sağlık Son yıllarda tüm dünyada ve ülkemizde antioksidan ve vitamin kullanımında büyük bir artış izleniyorr. Bu artışın nedeni insanların vitamin kullandıkları durumda kanserden, kalp ve dolaşım sistemi hastalıkları ile birçok başka hastalıktan korunduklarına inanmalarıdır. Üreme tıbbında kök hücreler Dr. Bülent Urman, Dr. Özgür Öktem Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi, Üreme Sağlığı Ünitesi Dr. Özgür Öktem Vitaminler, Antioksidanlar ve Kapitalizm Peki, bu inanışın bilimsel bir temeli var mı? Aslında milyonlarca dolarlık bu vitamin pazarının varlığını haklı kılacak hiçbir ikna edici bilimsel kanıt yok. Yüksek doz vitamin kullanımının infeksiyon hastalıklarını, kalp hastalıklarını, kanser gelişimini azalttığı ile ilgili inanışın temelinde, ünlü bilim adamı Linus Pauling’in çalışmaları yatar. Pauling iki kez Nobel ödülü almayı başarmış bir bilim adamıdır. Tuhaftır, bu çok önemli adam, ününü, belki de yanıldığı tek konu olan C vitamini ile yaptığı çalışmalara borçludur. Pauling, 1960’lı yıllardaki araştırmaları sonucunda yüksek doz C vitamini kullanımının infeksiyonlar, kanser, kalp ve dolaşım sistemi hastalıklarının sıklığını ve ölüm oranlarını azalttığını bildirdi. Vitamin kullanımı ile ilgili “yanlış inanışların miladı” işte bu tarihtir. Oysaki son yıllarda yapılan çalışmalar Pauling’in yanıldığını ortaya koyuyor. Bu yılın başında yayımlanan oldukça önemli bir çalışma, sadece C vitamini değil ama diğer vitaminlerin de kanser, kalp ve dolaşım sistemi hastalıkları riskini ve bu hastalıkların neden olduğu ölümleri azaltmadığını gösterdi (Archive of Internal Medicine, February, 2009). Bu çalışma 160.000’i aşkın menapoz sonrası kadın üzerinde yapıldı. En az 8 yıl süresince izlenen deneklerden yüksek doz vitamin kullananlarda, kullanmayanlara göre meme, kalınbağırsak, rahim, böbrek, mesane, mide, yumurtalık ve akciğer kanseri sıklığının azalmadığını ortaya koydu. Kalp krizi ve inme sıklığında da bir farklılık saptanmadı. Dahası, C vitamini kullanımının nezle grip tedavisinde işe yaradığı, ekinezya’nın infeksiyon hastalıklarının önlenmesinde etkili olduğu iddiaları şişirilmiş bir palavradır. (Turner RB ve ark, New Engl J Med 353:341348,2005 ve Mandell G ve ark. Principles and Practice of Infectious Disease, 2005) Öyleyse bu vitamin hikâyeleri nereden türüyor? Yanıtı bulabilmeniz için size birkaç küçük ipucu… ABD’de 2007 yılında alternatif tıp ürünlerinin toplam pazarı 33,9 milyar dolardır. Bu ürünleri sözü edilen yıl içinde toplam 38,1 milyon kişi kullandı. (National Health Statistics Report number 18, July 30, 2009) Yani bu vitamin hikâyesinin özü tıbbi, bilimsel değil, ekonomiktir. Türkiye’de de alternatif ürünlerin, vitaminlerin pazarı hiç hafife alınamayacak kadar büyüktür. Peki, ülkemizde ilaç olarak önerilen bu ürünlerin hangi yoldan Türkiye’ye girdiğini biliyor muydunuz? Sağlık Bakanlığı, diyenler kaybetti. Çünkü Sağlık Bakanlığı ilaç değeri olmayan hiçbir ürüne ruhsat veremez. Bu ürünlerin çok büyük bölümü T.C. Gıda Tarım, Hayvancılık Bakanlığı izniyle ülkemize giriyor. Yani ilaç değildir… gıda statüsünde satılmaktadır. Unutmayınız… Bilimin doğrularından uzaklaştıkça isminin önünde Prof. yazan içi boş bazı gösteri adamlarına, hiçbir bilimsel geçmişi olmadan bir saat boyunca havucun bitmek bilmez mucizelerini anlatan manken eskilerine alet olur, paranızı milyonlarca dolarlık alternatif tıp pazarlarına kaptırırsınız… Vitamin efsanelerinin mimarı Linus Pauling, nükleer savaş karşıtı, barış yanlısı, ABD’nin Vietnam, Nikaragua ve Latin Amerika’daki askeri varlığına karşı mücadele eden bir sosyal aktivist idi. C vitamini konusunda iddia ettiklerinin, temelden karşı olduğu vahşi kapitalizmin bir oyuncağı olduğunu bilse, kim bilir ne kadar üzülürdü? K ök hücreler vücudumuzda bulunan herhangi bir hücre tipine dönüşebilme (pluripotensi) yetenekleri olan hücrelerdir. Uzun süre vücutta farklılaşmadan kalabilme ve uygun şartlar sağlandığında farklı hücre tiplerine dönüşebilme yetenekleri sayesinde pek çok hastalığın tedavisi açısından çok büyük potansiyele sahiptirler. Bu sebeple özellikle son 10 yılda kök hücre araştırmaları baş döndürücü bir hıza ulaşmış ve devrim niteliğinde sonuçlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Öyleki, üreme tıbbının en temel doğmalarından biri olan ve temelleri 1870 de atılan memeli yumurtalık dokusunda belli sayıda yumurta olduğu ve bunların yenilenmediği görüşüne meydan okur şekilde hayvan modelinde yumurta oluşumunun erişkin döneminde de (postnatal oogenesis) devam ettiğine dair bulgular elde edilmiştir. İlki 2004 yılında olmak üzere üç ayrı çalışmada Harvard Üniversitesinde bir ekip fare modelinde kemoterapi ile tüm yumurtaları yok edilmiş yumurtalık dokusunda yumurta (oosit) rejenerasyonunun devam ettiğine dair moleküler belirteçler bulmuşlardır. Bunu takiben kemik iliği nakli ile yumurta sayısının artmaya başladığını ve germ kök hücresi (primordial germ cell) denilen ve yumurtanın en erken formunun kemik iliğinden kaynaklı kök hücrelerden menşey aldığını destekler bulgular elde etmişlerdir. Yeşil floresan protein (green fluorescent protein (GFP) yayan geni taşıyan fareden alınan kan kök hücreleri bu geni taşımayan farelere nakledildiklerinde GFP yayan yumurta hücreleri oluşmuştur. Bu sonuçlar tüm dünyadaki üreme tıbbı camialarında çok büyük ilgi ve tartışma uyandırmıştır. Kimileri bu sonuçların doğruluğuna inanırken kimileri de aynı şartlarda yaptıkları benzer deneylerde aynı sonuçları elde edememişlerdir. Tüm bu tartışmalar sürerken Mayıs 2009 tarihinde Çin’den bir ekip yenidoğan ve erişkin fare yumurtalık dokusundan elde edilen germ kök hücrelere GFP geni verilmiş ardından kısırlaştırılmış farenin yumurtalık dokusuna nakledildiğinde GFP pozitif yumurta oluşmuş ve GFP pozitif fareler doğmuştur. Bu bulgular postnatal oogenezin devam ettiğine kuvvetli bir delil oluşturmaktadır. Aslında klinikte de benzer örnekler yok değildir. Yüksek doz kemoterapi ve kemik iliği nakli sonrası bazı kanser vakalarında da gebelikler sık olmasada bildirilmiştir. Kök hücrelerden üreme kök hücreleri elde etmeye yönelik çalışmaları bunlarla da sınırlı değildir. 2003 yılında fare embryonik kök hücreleri kullanılarak invitro (vücut dışı) laboratuvar şartlarında yumurta hücresinin erken formları elde edilmiştir. Aynı yıllarda benzer yöntemler ile elde edilen spermlerin yumurta içine enjeksiyonu ile döllenme sağlanmıştır. 2006 yılında yavru domuz derisinden alınan kök hücrelerden yumurta elde edilmesi acaba herhangi bir kök hücresinden yumurta veya sperm geliştirilebilir mi sorusunu gündeme getirmiştir. Rahim içinde de kök hücreler bulunmaktadır. Gebelik olmadığı durumlarda her ay adet görerek atılan endometrium isimli tabaka rahim tabanında yerleşen kök hücrelerden gelişmekte ve hormonal uya rılara yanıt verir hale gelmektedir. Buradaki kök hücrelerin kimi salgı yapan bez yapısına (gland), kimi destek bağ dokusuna, kimisi de damar yapılarına dönüşmektedir. Bu hücrelerin varlığı 2006 yılında farede 2008 yılında da insan rahminde gösterilmiştir. Daha ilginç olarak lösemili bir hastada ke Dr. Bülent Urman mik iliği nakli sonrası endometrial hücre yenilenmesine dair bulgular elde edilmiştir. Kemik iliği burada da rahim iç tabakasındaki kök hücrelerin kaynağı olarak ortaya çıkmaktadır. Şaşırtıcı olarak erkek kemik iliği vericisinden alınan kök hücrelerin nakli sonrasında da fare rahminde bu hücrelere rastlanmıştır. Son zamanlarda normalde rahim içinde bulunan endometrium tabakasının rahim karın içi zarı, tüpler, yumurtalıklar ve bağırsak yüzeyi gibi rahim dışı alanlarda yerleştiği endometriosis hastalığına da kemik iliğinden gelen kök hücrelerin yol açtığına dair bulgular elde edilmiştir. Kök hücreleri ile yapılan çalışmalarda laboratuvar şartlarında alınan olumlu sonuçlar kliniğe de aynı şekilde yansıyacak mı? Bu sorunun yanıtını henüz bilmiyoruz ancak üreme fonksiyonu dışında yapılan bazı kök hücre nakli çalışmalarında özellikler teratokarsinoma olmak üzere bazı kötü huylu tümörler gelişmiştir. Aslında teratokarsinomlar germ kök hücrelerinden köken alırlar ve normal bir insan vücudunda bulunan tüm hücre ve doku tiplerinin oluşması için zorunlu olan 3 germ tabakasından da kaynaklanan hücreler ile embriyonel karsinom denilen farklılaşmamış embryonik hücreler barındırılar. Bu sonuçlar primordial germ hücresinden yumurta ve sperm oluşumunda moleküler bir yeniden programlama (reprogramming) olduğunu göstermektedir. Düşünülecek olursa döllenmiş tek bir yumurta hücresinden çok farklı sayıda hücre tipleri oluşmaktadır. Vücut işleyişi ile ilgili olanlar somatik hücreler olarak tanımlanırken yumurta ve spermi oluşturacak germ hücreleri özelleşmeden ve farklılaşma özelliklerini koruyarak kalmalıdır. Bunun sağlanmasında tüm hücre genomunu içeren epigenetik (DNAnın kodu dışındaki) modifikasyonlar (DNA metilasyonu gibi) kritik öneme sahiptir. Özetle; kök hücrelerin tedavi amaçlı çok büyük bir potansiyele sahip olduğu açıktır. Belki de yakın gelecekte şu an mutlak kısır dediğimiz çiftlerden elde edilecek kök hücreler laboratuvar ortamında germ kök hücrelere ardından da yumurta ve sperme dönüştürülerek bebek sahibi olmaları sağlanacaktır. Rahimde yer alan kök hücreler ile yapay endometrium üretmek ve küretaj sonrası yenileyecek dokunun kalmaması sonucu gelişen yapışıklık ve adet görememenin tedavisi mümkün olacaktır. CBT 1177 / 13 9 Ekim 2009
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle