Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com Orhan Bursalı’nın kitabı üzerine yazdıklarımı geçen hafta noktalamıştım. Ama galiba, koymam gereken bir dipnot var... “Bilgi Toplumu Sınıfı”yla İlgili Bir Dipnot... Orhan Bursalı’nın ‘Bilgi Toplumu Sınıfı, Dünya ve İktidar Sorunu’ adlı kitabı üzerine yazdıklarımı okuyanlar, eğer kitabı okumamışlarsa, ele aldığı konunun Türkiye için ne ölçüde geçerli olduğunu kestirmekte belki zorlanmışlardır. Gelişmiş, ileri sanayi ülkelerinde tarih sahnesine çıkmış olan sanayi toplumu sonrasının bilgi toplumunu ve dayandığı bilgi ekonomisini, henüz sanayileşme eşiğini geçmemiş Türkiye gibi bir ülkede bulmak tabiî ki mümkün olmayacaktır. Türkiye bir yana, söz konusu ileri sanayi ülkelerinde bile, bilgi ekonomisine, bilgi toplumuna geçiş süreci henüz tamamlanmamıştır. O hâlde, Bursalı’nın yazdıkları bizim için ne ifade etmektedir? Kitabında bu sorunun yanıtı var. ‘Sonsöz’ünde şöyle diyor: “Bu metinde Türkiye ya yoktur ya da az vardır. ...Afrika’nın, Asya’nın, İslam ülkelerinin, Balkanlar’ın, Kafkaslar’ın, Rusya’nın, belki de sayıları milyarı aşan ‘sanayi çağı’ çalışanları, emekçileri de yoktur. ABD’nin üçte bir insanı, hani sürekli olarak eleğin altında kalan emekçileri de yoktur. Günlük geliri ...2 doların altındaki 2 milyarı aşan insanların yazgısı da yoktur burada. 2005 Dünya Bankası raporlarına göre, Türkiye’de günlük geliri ...2 doların altında olan, nüfusun %24,7’si, ...yani 17 milyon insan da yoktur.” Ama, Bursalı’nın amacı dünyadaki ‘ana yönelimi’ ortaya koymaktır: “Ana yönelim çoğu zaman ...zengin ülkelerde ortaya çıkar ve oradan dalga dalga dünyaya yayılır. En azından bugüne kadar büyük ölçüde böyle olmuştur. Ana yönelim, şüphesiz ki ekonomide ana değeri yaratan güçlerin gelişimidir...” (s. 136) Evet, ana yönelim değer yaratma konusunda bilginin ve o bilgiyi üretenlerin belirleyici olduğu bir ekonomi ve toplumsal yapıya doğru evrilmedir. Burada neyin kastedildiğini, Türkiye’nin katılmayı çok istediği Avrupa Birliği’nden bir örnekle açayım: Avrupa Konseyi, 2324 Mart 2000’de, Lizbon’da yaptığı İlkbahar Toplantısı’nda, “2010 yılına kadar, Avrupa’yı, ekonomik büyümesini, istihdamı ve toplumsal birliğini sürdürmeye muktedir, dünyanın en dinamik ve rekabet gücü en yüksek, bilgiye dayalı ekonomisi hâline getirme ve buna yönelik bir strateji izleme” kararını almıştır. ‘Lizbon stratejisi’ olarak anılan “bu stratejinin uygulanmasında, bilgi üretiminin ana kaynağı olan ve bilgi kullanımına yolu açan araştırma faaliyetlerine her şeyin üzerinde bir değer biçilmiştir.” Avrupa Toplulukları Komisyonu’nun Avrupa Parlamentosu ve Konsey’e sunduğu 06 Nisan 2005 tarihli bildirimde açıklandığı gibi, “Lizbon stratejisi, aslında, bir yandan, ekonomik büyüme, rekabet gücü ve istihdam arasındaki denklemi çözmeye; diğer yandan da toplumsal gelişme ve çevrenin sürdürülebilirliğini sağlamaya yarayacak bir AB programıdır... Lizbon stratejisinin bütün unsurlarının temelinde bilgi vardır. Bugünün ekonomisi ve yurttaşların refahı bilgideki ilerlemeye ve bilginin yeni ürünler, üretim yöntemleri ve hizmetlere dönüştürülmesine bağlıdır. Bu, özellikle, doğal kaynaklara dayalı olarak rekabet edemeyen ve ucuz işgücüne dayalı olarak ya da çevreyi kirletme pahasına rekabet etmeyi düşünmeyen Avrupa için tek çözümdür. Avrupa, üretkenliği yükselterek, ürün ve hizmetlerde katma değeri artırarak ekonominin gereklerine ve refâhı artırma gereksinimlerine yanıt vermelidir...” AB üyesi ülkelerin hepsi 2010 hedefini tutturabilecek mi? Hayır; ama tutturamayanlar da dünyadaki ana yönelimin farkındadırlar ve hiç olmazsa o yönde çaba gösteriyorlar... Bizse, Osmanlı İmparatorluğu döneminde tanığı olduğumuz İngiliz Sanayi Devrimi’ni ne ölçüde kavrayabilmişsek, bugün tanığı olduğumuz, bilgiyi üretebilmenin belirleyici olduğu ekonomik ve toplumsal dönüşümü de o ölçüde kavrayabiliyoruz. Dışişleri Bakanı “son yedi yıldır Cumhuriyet restore ediliyor” demiş. Aman efendim, ‘restorasyona’ ne gerek vardı; biz zaten bilgi üretiminde bu minvâl üzre giderek aslımıza rücu edecektik... 2009 Ekonomi Nobel Ödülü piyasaların dışındaki ekonomik yönetişime 2009 Ekonomi Nobel’i, piyasaların dışında kalan kurumları daha iyi tanımamızı sağlayan bilim insanlarına verildi. Elinor Ostrom ortak kaynakları kullananların oluşturdukları kurumların yönetişim mekanizmalarına açıklık getirirken, Oliver Williamson bazı işlemlerin niçin piyasalarda değil de şirketlerin içinde yapıldığını açıklıyor. G eleneksel olarak ekonomik kuram çoğunlukla piyasa kuramları veya daha kesin bir ifade ile piyasa fiyatları ile ilgilidir. Ve diğer kurumsal düzenlemeler sürekli olarak ihmal edilmiştir. Ancak artık ekonomi bilimiElinor Ostrom nin fiyat kuramı dışına ABD vatandaşı. 1933 yılında çıkmasının gerektiği Kaliforniya, Los Angeles’te düşünülüyor. Bunun doğdu. Doktorasını Los iki nedeni var. İlki, piAngeles’teki Kaliforniya yasaların uygun antlaşÜniversitesi’nde tamamlamalar yapılıp yürürlüdı. Indiana Üniversitesi’nde ğe konmadığı sürece Siyasi Bilimler ve Kamu doğru dürüsü işlemeYönetimi fakültelerinde mesi. İşte bu nedenle görevli. piyasaları destekleyen kurumları daha iyi anlamamız gerekiyor. İkincisi piyasaların dışında da önemli miktarda ekonomik faaliyet sürüyor. Örneğin evlerde, şirketlerde, örgütlerde ve diğer kurumlarda. SOSYAL ÖRGÜTLERİN İŞLEYİŞİ DE ÖNEMLİ Elinor Ostrom ve Oliver Williamson ekonomik analizin sosyal örgütlerin işleyişine de ışık tutması gerektiğini gösteriyor. Elinor Ostrom kamu mallarının hakkıyla yönetilmediğini ve dolayısıyla merkezi otorite tarafından düzenlenmesi veya özelleştirilmesi gerektiği yolundaki genel kanıya karşı çıkıyor. Gözlemlerine göre kaynak kullanıcıları çoğunlukla, ortak çıkarlar konusunda çıkan antlaşmazlıkları çözmek için alınan kararlarda gelişmiş ve ileri mekanizmalar geliştirirler. Ostrom ayrıca bu başarılı sonuçlara yol açan kuralları da formüle etme başarısını gösteriyor. Oliver Williamson ise piyasaların ve şirketler gibi hiyerarşık örgütlerin alternatif yönetişim yapılarına sahip olduğunu ileri sürüyor. Bu iki yapı, çıkar çatışmalarının çözümlenmesinde farklı yaklaşımlar sergiliyor. Piyasaların en büyük kusuru sıkı paOliver E. Williamson: ABD vatandaşı 1932 yılın zarlıklara ve antlaşda ABD, Superior’da doğ mazlıklara zemin hadu. Doktorasını Carnegie zırlaması. Şirketlerin kusuru ise çekişmeleri Mellon Üniversitesi hafifletmeye çalışan Ekonomi Bölümü’nde otoritenin çoğunlukla tamamladı. Berkeley’deki Kaliforniya suiistimal edilmesi. Rekabetçi piyasalar Üniversitesi’nde görece olarak daha iyi görevli. işler, çünkü alıcı ve satıcılar, antlaşmazlık durumunda diğer ticari ortaklıklara başvurabilirler. Ancak piyasa rekabeti sınırlı ise, şirketler çatışmaları piyasalardan daha iyi çözer. Williamson’un kuramına göre büyük özel şirketler, verimli çalıştıkları sürece varlıklarını sürdürebilirler. Özel şirketlerin kurulmasının nedeni, mal sahiplerini, çalışanları, tedarikçileri ve müşterileri, alternatif kurumsal düzenlemelere göre daha avantajlı konumlara getirmesidir. Şirketler bu avantajları sunamadıkları zaman varlıklarının sorgulanmasının zamanı gelmiş demektir. Büyük şirketler doğaları gereği güçlerini kötü amaçları için kullanabilirler. Örneğin istenmeyen siyasi lobicilik faaliyetlerine karışıp, rekabetçi ortamı bozan davranışlar sergileyebilirler. Ancak Williamson’ın analizine göre bu tür davranışları düzenlemek için şirketin boyutlarını sınırlayan politikalar yerine doğrudan müdahale daha doğrudur. Sempozyum Duyurusu İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü’nce 20 Kasım 2009 tarihinde 0917 saatleri arasında “2009 Astronomi Yılında Türkiye’deki Astronomi Faaliyetlerinin Değerlendirilmesi” başlıklı Sempozyum düzenlenecektir. Sempozyumun yapılacağı yer: İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Doktora Salonu, Beyazıt, İstanbul. Sempozyumun içeriği de şöyle: 2009 Dünya Astronomi Yılı’nda Yapılan Aktiviteler, Türkiye’deki Astronomi ve Astrofiziğin Geleceğe Bakışı, Astronomi Eğitimi ve Öğretiminde Yaşanan Olumlu/Olumsuz Yönler, Türkiye’de Astronomi ve Astrofizik Üzerine Geliştirebilecek Bilimsel Politikalar, Astronomi’de Bilimsel Etik ve Bağdaştırıcı Yollar, Kurumsal Öz Eleştiriler. Ayrıntılı bilgi için adres: http://www.istanbul.edu.tr/fen/astronomy/sempozyum2009/. CBT 1178/ 6 16 Ekim 2009