Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SON ARAŞTIRMALAR “LUCY”DEN ÖNCE “ARDİ” VARDI Etiyopya’da bulunan 4.4 milyon yıllık iskelet, insanın en eski atası Bilimsel adı Ardipithecus ramidus olan ve kısaca “Ardi” olarak anılan iskelet anatomik değerlendirme için önemli olan kafatası, dişler, el, kalça, bacak ve ayak kemiklerinden ibaret. Ancak bazı parçalar çok fazla zarar gördüğü için Berkeley Üniversitesi’nden Tim White yönetiminde çalışan ekip incelemelerde inovatif yöntemlerden yararlandı. Ardi’nin en azından kısa mesafeleri iki ayak üzerinde yürüyebildiğini kanıtlıyor. Usta bir tırmanıcı olan hominid, kavramayı ve tutunmayı kolaylaştıran ve ağır beden için de gerekli olan büyük ayak baş parmağına sahipti. Bilim insanları Ardi’nin elli kilo ağırlığında olduğunu tahmin ediyorlar. Dört ayak üzerinde hareket ettiği zaman şempanze ve goril gibi el kemikleri üzerinde değil ayaları üzerinde yürüyordu. Hiçbir hayvan bunu yapmaz diyor White. Lucy, Ardi’ye karşın yerde yürüme konusunda çok daha yetenekliydi. Araştırmacılara göre bu durum hominidlerin ancak Australopithecus evresinde yerde yaşayacak şekilde “doğru dürüst” evrildiklerini göstermekte. uyumayı kolaylaştıran maddeler içerirken, gündüz sütü uyarıcı içerikler içermekte. Bu nedenle sabah pompalanan sütün gece verilmesi mantıklı değil diyor araştırmayı yöneten bilim kadını Cristina Sanchez. Anne sütü çeşitli besleyici maddeler, bağışıklık faktörleri, hormonlar ve diğer biyolojik aktif maddelerden oluşan bir karışım. İçerikleri bebeğin büyümesine paralel olarak onun ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde değişmekte. İspanyol bilim insanları şimdi yalnızca bebeğin yaşının değil gündüz ve gece farkının da önemli olduğunu buldu. Araştırmacılar 24 saat içinde otuz kadından pompalanan süt örneklerini incelerken özellikle de nükleotitler üzerinde durmuşlar. Kalıtımın yapıtaşları olan bu biyomoleküllerin başka işlevleri de var. Mesela bazıları uyku getirirken, diğerleri uyarıcı görevini görüyor. AMP, GMP ve UMP adlandırılan uyku getirici varyantların en fazla olduğu zaman dilimi akşam saat sekizden, sabah sekize kadar devam ediyor. Uyarıcı olarak bilinen CMP ve IMP nükleotitleri ise gün içinde çoğalmakta. Uzmanlar bu nedenle gün içinde pompalanan sütün gece değil gündüz verilmesini öneriyor. ANNE SÜTÜ, SABAH AKŞAM FARKLI ETKİ YAPIYOR Extremadura Üniversitesi (İspanya) bilim insanları son araştırmalarına dayanarak, gündüz pompalanan anne sütünün, bebeklere yine gündüz verilmesini öneriyorlar. Çünkü gündüz üretilen sütün bileşimi gece üretilenden farklı deniyor Nutritional Neuroscience dergisinde. Gece sütü mesela On yedi yıldır devam eden fosil analizleriyle ilgili araştırma yazısı Science dergisinde yayımlandı. Bilim insanları Ardipithecus ile Australopithecus’tan çok fazla uzaklaşmayan “uzmanlaşmamış” bir tür bulduklarını söylüyor. Ardi, ne şempanze ne de tam anlamıyla insansı olan bir canlıyı temsil ediyor. Diş analizlerinden anlaşıldığı üzere Ardipithecus savanlarda değil ormanlardaki yaşam alanlarında yaşıyordu. Münih Üniversitesi paleontologlarından Ioannis Giaourtsakis’in açıklamasına göre Ardi her şeyden önce usta bir tırmanıcı olmakla birlikte yerde de iki ayak üzerinde yürüyebiliyordu. 4.4 milyon yıl yaşında olan iskelet en eski hominidi temsil ediyor. Daha önceleri insanın en eski atası Australopithecus olarak bilinmekteydi ki 3.2 milyon yıllık “Lucy” de bu türe dahildir. Australopithecus’lardan daha eski olan Ardipithecus bu nedenle insan ve şempanzenin ortak atasına daha yakın. İnsan ve şempanze yollarını en az beş milyon yıl önce ayırmışlardır. Bilgisayar tomografisi, elektron mikroskobu ve diğer yöntemlerle her şeyden önce Ardipithecus’un anatomik olarak Australopithecus’tan çok daha ilkel olduğu anlaşılmış. Bununla birlikte Australopithecus’un doğrudan doğruya Ardipithecus’tan mı yoksa bu türe paralel olarak mı geliştiği henüz bilinmemekte. Bu hominid fosili dışında ayrıca çok sayıda fosil bitki ve hayvan kalıntıları da bulunmuş. Örneğin baykuş, papağan, küçük memeli, sırtlan, ayı, fil, ilkel at, zürafa, iki maymun türü, gergedan vb. Büyük memelilerin dişlerini inceleyen uzmanlar, hayvanların da Ardi gibi her şeyden önce ormanda yetişen bitkilerle beslendiklerini görmüşler. Anlaşıldığı üzere yakındaki savanlar Ardi’nin yaşam alanlarına dahil değildi. Bu da iki ayak üzerinde yürümenin savanlarda geliştiğine dayanan tezi çürütmekte. Çünkü incelemeler GÖBEK KORDONUNDAN PLURİPOTENT KÖK HÜCRELERİ Her türlü beden dokusuna dönüşebilen pluripotent kök hücreleri yakında cilt hücreleri yerine, yeniden programlanmış göbek kordonu kan hücrelerinden elde edilebilecek. Bu vizyonun temeli şimdi İspanyol ve Alman bilim insanları tarafından atıldı. Barselona Üniversitesi’nde JuanCarlos Izpisua Belmonte ve Hannover Tıp Yüksekokulu’nda yönetiminde çalışan ekip, göbek kordonu kanındaki hücreleri yeniden programlayarak, embriyonik kök hücrelerinden ayırt edilemeyecek hale getirmeye başardı. Göbek kordonu kan hücreleri kalıtımla rında hemen hemen hiç mutasyon bulunmayan çok genç hücrelerdir. Bu nedenle potansiyel alıcının dokusuyla, yaşlı hücrelerde olduğu gibi birebir uyumlu olması gerekmiyor. Bilim insanları halihazırdaki göbek kordonu bankalarını, yeniden programlanmış hücreler için zengin ve kolay ulaşılabilir bir rezerv olarak görüyorlar. 2007 yılında uzmanlaşmış cilt hücreleri ilk kez yeniden programlanarak neredeyse embriyonik kök hücrelerine dönüştürülmüştü. Uyarılmış pluripotent kök hücreleri (iPS) o zamandan beri isteğe uygun yedek doku üretimi ve birçok hastalığın tedavisi için umut oldu. Ne var ki kaynak olarak yetişkin hücrelerin kullanılması bazı olumsuzlukları da beraberinde getirmekte. Mesela yaşam süresince biriken DNA değişimleri, yeniden programlanan hücrelere geçebiliyor. Ayrıca bağışçıların ve alıcıların doku özellikleri tıpkı kemik iliği naklinde olduğu gibi birebir uyumlu olmaları gerekiyor. Bu nedenle göbek kordonu kan hücreleri çok iyi bir alternatif oluşturmakta. İspanyol ve Alman bilim insanları göbek kordonu kanındaki farklı hücre türlerinden yararlanmışlar. İspanyollar kemik iliği kök hücreleri yerine kullanılmaya başlanan kan üreten kök hücrelerini kullanırken, Almanlar daha kolay elde edilebilen endotel hücrelerini tercih etmişler. İki hücre türünün de yeniden programlanması, uzun yıllar donmuş kalsalar bile göreceli olarak kolaydır. Ayrıca hücreler ritmik olarak atan kalp kası hücreleri gibi çeşitli doku türlerine dönüştürülebiliyor. Nilgün Özbaşaran Dede Araştırma KULAK ÇINLAMASINA BAĞLI BEYİN ETKİNLİĞİ GÖRÜNTÜLENDİ Bilim dilinde “Tinitus” olarak adlandırılan kulak çınlaması artık beyin akımı ölçümüyle teşhis edilebilecek. Bilim insanları ilk kez kulak çınlamasına bağlı olarak değişen beyin akımlarını görüntülemeye başardılar. Sebebi ve kesin tedavisi bilinmeyen kulak çınlaması belki yakın bir zamanda tedavi edilebilecek. Nitekim araştırmacılar modern görüntüleme yöntemleriyle tinitus hastalarında aşırı etkinleşen beyin bölgelerini saptadı. Bilim insanları beyinde elektriksel etkinlik sonucunda oluşan zayıf manyetik alanları gösteren manyetik ensefalografiden (MEG) yararlanmışlar. Diğer yöntemlerden daha kesin sonuçlar veren MEG, en küçük manyetik alanları bile gösterdiğinden beyin etkinliklerinin yoğunluğu ve yeri hakkında kesin bilgiler vermekte. Araştırma çerçevesinde on yedi tinitus hastası ve on sağlıklı insanın beyin akımı diyagramı çıkarılmış. Katılımcılar kulak çınlamasının çevre gürültüsünden etkilenmemesi için incelemeler sırasında kulak tıkacı takmışlar. İki kulağında da çınlama olan hastaların iki beyin yarısındaki duyma merkezlerinde etkinlik saptanmış. Bu merkezler sesli uyarımların işlenmesinden sorumlu. Çınlama yalnızca tek kulaktaysa mesela sol kulakta çınlama varsa, sağ beyin yarısındaki duyma merkezi etkinleşmekte, eğer sağ kulaktaysa sol beyin yarısındaki merkez etkinleşmekte. Bu da beynin, kulak çınlamasını dışarıdan gelen bir ses gibi algıladığını göstermekte. Sağlıklı insanlarda çeşitli bölgelerin dönüşümlü olarak zayıf olarak etkinleştiği saptanmış. Ama hiçbir etkinlik tinitus hastalarında olduğu gibi uzun süre devam etmemiş. Kulak çınlamasının kesin nedeni bilinmese de gürültü, kulak kiri, enfeksiyon hastalıkları, baş ve boyun yaralanmaları ve yüksek/alçak kan basıncı gibi faktörlerin etkili olduğu sanılmakta. CBT 1178/ 4 16 Ekim 2009