27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan tahirmceylan@gmail.com Bir Diyabetliden Bir Diyabetliye 250 Küçük Öneri Yazar: Şebnem Güneyman Yayınevi: Gürer Yayınları Fiyatı: 8 YTL Diyabetlilerin karşılaşacakları sorunlara, sorulara yanıt verecek nitelikte bir el kitabı… * Diyabetli nasıl beslenmeli? * Şeker ölçümü nasıl yapılır? * Hipoglisemi neden olur ? * Hiperglisemi neden olur? * Diyabette göz kontrolünün önemi nedir? * Diyabetli gebelikte nelere dikkat etmeli? Diyabetlilerin merak ettiği konuların 250 öneri halinde özetlendiği kitapta, uzun yıllardır diyabetiyle sağlıklı, kaliteli bir yaşam sürmeyi başarmış olan Şebnem Güneyman, bilgi ve deneyimlerini diyabetlilerle paylaşıyor, önerilerde bulunuyor, diyabetle sağlıklı ve uzun bir yaşamın ipuçlarını veriyor. Evrende her şeyin hareket halinde olmasının mantığı nedir sizce? Dünya yı ele alalım, evrenle birlikte bir açılma hareketi, Güneş’in etrafında bir dönme hareketi ve nihayet kendi etrafında bir yuvarlanma hareketi yapıyor. Bir gezegen aynı anda üç çeşit yöne gidiyor; fazla değil mi bu? Hayır değil, Dünya hareketle yaşıyor. Hareketin Gölgeleri Şu karşımdaki sandalye örneğin, tahtanın içinde çivinin ilerlemesiyle yapılmış ya da bu yazıdaki düşüncelerim gözlerim kitapların içinde gezinirken ortaya çıkmış; sonra yaşım, zamanın içinde etimin gitgide ilerleyen çürümesiyle tanımlanmış; hareket yalnızca taşa, tahtaya değil, insana da serin bir gölge veriyor. Psikanaliz, kişinin benliğine (self) kavuşması için, kendi hareketlerini kayda alması gerektiğini söyler. Yani insan, hareketini videoya çeker gibi beynine kaydedecek, sonra kayıtları inceleyecek ve “demek ben buymuşum” diyecektir. Hareket etmeyen ve hareketini izlemeyen kendini anlayamaz, hatta “kendim” diye bir şey olduğunun bile farkına varamaz. Kendisi hareket etmeyen Dünya’yı anlayamaz, Dünya’nın kendisi bile önce harekettir ve hareketli bir nesneyi ancak, hareketi kendinde tanımlamış birisi anlayabilir. Hareketi tanımlanmamış birisi, başkasının hareketini kavrayamaz. Örneğin kıskanç olmamış birisi, karısının kıskançlığını anlamadığı gibi, o kıskançlığın, aslında aldatılmak istemek gibi, bilinç dışı bir fantezi peşinde olduğunun da ayırdına varamaz. Aldatılmak, değeri anlaşılmak için fırsattır. Aldatanın yanılgısını görüp pişman olmasının verdiği doygunluk yoluyla fırsat… Uzay, aldatılma fantezisi gibi içine aldığı insanda durduk yerde bir his oluşturmaz. Yani uzay, bir nesne gibi dokunarak insana kendini tanıtamaz. Aksine insan uzayı yararak ve ona göre kendini, koordinatlar aracılığıyla tanımlayarak uzayı ve içine yerleşik kendini anlar. Canlı heykeller gibi dikilen birinin pozisyonu bozmadan, yani uzayı yarmadan otuz sene durduğunu varsayalım, bu insan artık, kendisi için ölüyse, uzay için kalıbını boşaltmış bir yokluktur. Can denen şey, bir eşiği aşmış ve belli sayıda kombinasyonu yapmış harekettir. Örneğin araba, demire göre küçük bir farkla daha fazla “can” taşır. Çünkü, demirden yapılmış çok sayıda dişli (fazla kombinasyon), birbirini döndürür (hareket) ve araba kendiliğinden hareket eder (hareketle canlının işlevlerinden birisi gerçekleşmiş olur ve araba, tek işlevli bir canlı kadar canlanmış olur). Bana öyle geliyor ki, insandaki ölüm korkusu, yok olmanın değil de, hareket edememenin korkusudur. Size göre hangisi dayanılmaz olurdu? Kıvıl kıvıl kımıldayan solucanların, yılanların, andıkların* arasında mezarda çürüyüp yok olmak mı, yoksa bunca mahlukatın ortasında ve de her gün çile çektiğini gördüğün çocuklarının arkasında yüzyıllarca hareketsiz kalmak mı? Ölüm hayattan fütur** ise, hareketsizlik işkenceden mürurdur*** Dış dünyada bir hareket olurken, onu izleyen iç dünyamızda bin hareket olmaktadır. Dış hareketin kesildiği yerden devam edip iç dünyamıza doğru uzaması, içeride çatallanması, başka hareketlerle karşılaşması, çarpışan hareketlerin kırılması ve nihayet yok olması... Diyelim ebabil kuşları**** gibi sekerek koşan, çırpınarak uçan sevdiğimiz kadının hareketlerini izliyoruz. Bir kartal gibi döndürdüğümüzde başımızı, onun kapıda bir papatya gibi soluşunu görüyoruz. Dışarıdaki hareket tamamlanıyor, fakat içimizdeki daha devam ediyor. Kapının arkasında onun bir erkekle bakıştığını düşünüyoruz, içimizdeki hareket başka hareketlere dönüşerek devam ediyor. Ertesi sabah artık o, aynı kadın değildir, kafamızda onun yerine çizdiğimiz bir hayaldir. Dünya olanca hareketine rağmen bizim için, kendi öznel hareketimizi yaratmakta sadece tetik çekicidir. Öznel dünyalarımızın hareketi, koca bir gün boyunca kendi mihveri etrafında bir turu zor atan, bu hantal Dünya’nın hareketinden bağımsız artık. Kanun kurmak, değişmez bağlantılar bulmak anlamına geliyorsa, bu saatten sonra evrensel işlerliği olan kanun kurmak da imkânsızdır, bundan sonra her öznenin ayrı kanunu olacaktır. Bizi yöneten, kanunlardan başka nedenler var. Kanun, ortalama bir hükümdür ve her ortalama gibi ancak yaklaşık olarak doğrudur. Her insan kendi kanunları olan bir dünyadır ve hepimizin içine doğduğu bu dünyanın üstünde kendi kanunlarıyla, dolayısıyla toplu bir kanunsuzlukla art arda yuvarlanır. İnsan kendi hareketinden kendi kanunlarını kurar, dolayısıyla herkesin yürüdüğü çizgi farklı farklı kırıldığı için her birimizin dünyasındaki kanun da farklıdır. Bunun böyle olması o kadar doğaldır ki örneğin, parmak izi farklı insanların, köprüden atladığında hep Newton Kanunu’na göre düşmesi bile saçmadır. *Halk dilinde sırtlan **Eski dilde bezmek, ***Eski dilde geçmek ****Dağ kırlangıcı . İslam, Rönesans, Aydınlanma İlişkisi Bilim ve Gelecek dergisinin Eylül sayısında, Yard. Doç. Dr. Hasan Aydın üç soruya yanıt arıyor: İslam Rönesansı deyişini kullanmak ne ölçüde doğru? Batı’da Rönesans’ın doğuşunda İslam dünyasından yapılan çevirilerin rolü nedir? İslam dünyasında Batı’dakine benzer bir bilimsel aydınlanma neden gerçekleşmedi? Prof. Dr. Mehmet Dağ, bugün İslam ilahiyatı alanında yeni bir ‘Kopernik Devrimi’ yapılabilir mi sorusunu tartışıyor. Arkeolog Ahmet Uhri’nin çalışması, Ölüm olgusu ve ölü gömmenin kültür tarihi içindeki yeri: Ölüm olgusuna çözüm bulmanın ilk adımı ruh ve öteki dünya kavramlarını icat etmekten geçmektedir. İnsanoğlunun ölüsünü gömmeye başlaması ile bilişsel gelişimi arasında paralellik dikkat çekicidir. Reşit Aşçıoğlu ile söyleşi:‘Bir insan Galileo’yu bilmeden yaşayabilir, ancak bir toplum yaşayamaz’.. Galileo’nun dünyamızı evren sistemine dahil etmeyi başararak modern bilimi kurduğu eseri “İki Büyük Dünya Sistemi Hakkında Diyalog” 375 yıl sonra Reşit Aşçıoğlu tarafından Türkçe’ye kazandırıldı. Tel: 0212244 97 95 www.bilimvegelecek.com.tr Türkiye Deniz Florası Kontrol Listesi “The CheckLıst Of The Marıne Flora Of Turkey” “Türkiye Deniz Florası Kontrol Listesi” Celal Bayar Üniversitesi, FenEdebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Hidrobiyoloji Anabilim Dalı, Fikoloji Araştırma Grubu üyeleri tarafından hazırlanmış olup İngilizce olarak “Koeltz Scientific Books Publishers (Koenigstein/Germany)” tarafında yayınlandı. Türkiye denizlerinde yayılış gösteren deniz algleri ve deniz bitkilerinin yer aldığı kitap bu alanda günümüze kadar yayınlanmış tüm makaleler temel alınması ve yazarların yaklaşık 30 yıllık gözlem, yayın ve projelerinin sonuçlarının yansıtılmasıyla hazırlandı. Kitap iki bölümden oluşmakta. I. Bölümde 327 kırmızı alg (Rhodophyceae) türü verilmekte. II. Bölümde ise 107 maviyeşil alg (Cyanophyceae), 141 kahverengi alg (Phaeophyceae), 1 altın sarısı alg (Xanthophyceae), 115 yeşil alg (Chlorophyceae), 3 Charophyceae ve 5 deniz bitkisi (Liliopsida) olmak üzere toplam 372 tür yer alıyor. Kitap, yayınevinin www.koeltz.com internet sitesinden temin edilebilir. (Book ID: (094177) TAŞKIN, ERGÜN, MEHMET ÖZTÜRK, OĞUZ KURT AND MERAL ÖZTÜRK, The check list of the marine flora of Turkey. 2008. 87 p. gr8vo. Paper bd.) CBT 1122/ 8 19 Eylül 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle