Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İSKİ, Trakya’yı çöle çevirecek projelere başlayacak Anadolu’da sulakalanlar birbiri ardına kururken Çevre ve Orman Bakanlığı’nın izni ile İSKİ, Kuzey Trakya’yı da çöle çevirecek projeye başlamak üzere.. Şahika Ertan ve Asaf Ertan, Doğa Gözcüleri Derneği Kurucu Üyeleri, Türk Deniz Araştırmaları Vakfı Kurucu Üyeleri, Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği Üyeleri, Doğal Hayatı Koruma Derneği Üyeleri, WWF Int. Üyesi Kutup ayıları: 15 yıl ömürleri mi kaldı? 244 buzul kütlesindeki erime dikkat çekici. 1960'lardaki kirlenme, buzulların yüzde 20'sini eritti ve 2070'te dünya buzulsuz kalabilir… B u fotoğraflar Ağustos 2008 başında Pabuçdere Barajı’nda çekildi. İSKİ’nin İstanbul’a su getirmek için önceki yıllarda Kuzey Trakya’daki Istranca Suları’nı tarumar etmesinin sonucu. Hiçbir ekolojik ve sosyolojik kaygı güdülmeden yapılan bu uygulama sonucunda 7 su toplama çanağında da başarılı bir sonuç elde edilemediği gibi çevreye büyük zarar verildi. Sonuç: Derelerin akış rejimi bozuldu, zaten kuraklığın hüküm sürdüğü bölgedeki Pabuçdere Barajı neredeyse kurudu. doğal yapı çöktü, Karadeniz’in Kıyıköy bölgesinde kıyı balıkçılığı akarsuların getirdiği besin kalmadığı için neredeyse bitti. 2008 yılına gelindiğinde tüm bilimsel uyarılara rağmen İstanbul Büyükşehir Belediyesi gerekli kuraklık afet önlemlerini almadı; seçmenine hoş görünmek için ağustos ortalarına kadar uyarı afişleri bile görünmedi. En üst düzeyde bir su tasarrufuna gidilmesi gerekirken göletli site inşaatlarına bile izin verildi, havuzlar içme suyu ile dolduruldu, otoparklarda arabalar yıkandı, bahçeler hortumla sulandı vs.. Zaten artık çok geç kalındığı belli ama gene de ciddi bir kampanya ile belki son kalan su damlaları daha uzun ömürlü kullanılabilir. Bu satırların yazıldığı sırada böyle bir uyanıştan iz yok. Bu kuraklık afetine karşılık yapılan hatalara dikkatinizi çekmek isteriz: Çevre ve Orman Bakanlığı, İBB ve İSKİ tarafından sanki bütün Trakya ve Anadolu suları İstanbul’a aitmiş, diğer illerde var olan hayatların suya ihtiyacı yokmuş gibi İstanbul çevresindeki illerin doğal su kaynakları üzerinde, adeta sömürge zihniyetiyle, İstanbul’un su kullanımı için hak görülüyor. Melen Suyu İstanbul’un kurtuluşu gibi anlı şanlı reklamlarla tanıtılıyor ama suyun kirliliği, kuraklığın bölgedeki etkileri, bölge halkının suya ihtiyacı göz ardı ediliyor. Şimdi de Kuzey Trakya’da yeni yapılandı rılan İğneada Longozları Milli Parkı’nı besleyen, el atılmamış son derelere ve hatta Bulgaristan’la sınırımızı oluşturan Rezve Deresi’ne göz dikiliyor. Oysa: Istranca Ormanları’nda şu sıralarda kuraklıktan ağaçlar kuruyor. Toprağın çok derinlerine kadar nemden eser yok. Yıllardır longozun tabanı yeterli su ile beslenemiyor. Kuraklık sadece İstanbul’u değil tüm ülkemizi etkiliyor. Kuzey Trakya da kuraklıktan nasibini alırken dereler artık su getirmiyor. Bir zamanlar İ.Ü. Orman Fakültesi tarafından yapılan bir çalışmada sanki bölgenin fazla suyu varmış ifadesi, bugünün gerçeklerini yansıtmıyor. Oysa İSKİ geçmişe dayanarak bölgenin sularına el atmaya çalışıyor. Çevreyi korumak için çabalayanları ise ormanı tahrip etmeyecekleri, suyu kısmen denizden taşıyacakları masalı ile teselli etmeye girişiyor. Bir yandan da longoz kenarında “yangın şeridi” adı altında çok miktarda ağaç kesilerek stabilize bir yol inşa edilip usul usul işe başlanıyor. Ne var ki hiçbir bölge için fazla su yoktur çünkü: Bir bölgedeki ekosistem bugüne kadar o çevre kaynaklarına bağlı olarak yapılanmış, gelişmiştir. Şartlar değişirse ekosistem de değişir. Nüfus ve su talebi her yerde artmaktadır. Kuzey Trakya da bundan nasibini almaktadır. Özellikle gelişen turizm nedeniyle başta sahil bölgelerinin su ihtiyacı fazlalaşmaktadır.(Örn: Kıyıköy, İğneada) Yöre halkı hâlâ tarım yapmakta, ancak bahçelerini sulamak için bile su bulamıyorlar. Yukarıdaki bu çok basit bilgilerin ışığında: İstanbul’u yönetenlerin Istranca Suları için daha önce yaptıkları büyük hataları tekrarlamamaları, müteahhitlere gereksiz iş çıkarmaktan öte bir faydası olmayacak Istranca Suları’nın olmayan kalanını İstanbul’a getirme boş hayalinden vazgeçmeleri gerekmektedir. Aksi halde bizi yönetenler ve İSKİ her gün haberlerde yer alan ve kötü sonucu insana kadar ulaşan doğa katliamlarına bir yenisini ekleyecektir. Kuzeybatı Trakya ekosistemi tüm zenginliği ile, daha fazla zarar verilmeden korunmalıdır. K CBT 1122 / 2 19 Eylül 2008 Suyu alınan dereler artık akmıyor. utup ayıları ve morslar petrol, gaz aramaları ve küresel ısınma sebebiyle tehlikede. Alaska'da buz kütleleri parçalanıyor ve kutup ayıları bu buzullar arasında ya boğuluyor ya da kurtularak ölüme doğru daha zorlu bir yolu tercih ediyor. Deniz sıcaklığındaki küçük değişikliklerden dolayı plankton miktarlarındaki değişmeler bu canlıların kaderini belirlemede önemli rol oynuyor. Araştırmalar, ayıların 10 yıl öncesine göre yüzde 20 daha zayıf olduğunu gösteriyor, bu gidişle nesilleri 15 yıl içerisinde bitebilir! Çevreci gruplar bu canlıların zarar gördüğüne birçok kez gösterilerle dikkat çekti, ama sağlam adımlar henüz atılmış değil. Çevrecilerin açtıkları dava, ABD federal mahkemesi, petrol ve gaz aramaları ve global ısınmanın hayvanlar üzerindeki tehditi olmadığı sonucuna vardı. Kutup ayılarının çektikleri bu kadarla da sınırlı değil. Saha araştırmaları için yapılan kazılar ve sismik çalışmalar, ulaşım için yapılan hareketler canlıların beslenme maddelerine ulaşmasını zorlaştırarak yaşam döngüsünü tehlikeye sokuyor. Fokları koklayarak bulan ve sessizce avına yaklaşıp su altından çıkmasını bekleyen kutup ayıları, kırılan buz parçaları yüzünden ana beslenme kaynağını bulmakta güçlük çekiyor. Yemek ümidiyle yüzlerce kilometre yürümek zorunda kalan ayılar, bu maceralarında boğularak ölüyor. Grönland'ın güneydoğusunda bulunan İzlanda kutup ayıları ise küresel ısınma sebebiyle göç ediyor. Kopan büyük buz parçaları, üzerinde bulunan kutup ayılarını da götürüyor. İzlanda'ya en son 1993 yılında bir kutup ayısı geldiğini söyleyen halk, ayının balıkçılar tarafından öldürüldüğünü söyleyerek duyarsızlığımızla öncelikle savaş vermemiz gerektiği gerçeğini ortaya koyuyor. Amerika'da Balık ve Doğal Yaşamı Koruma Servisi (FWS) ise, arktiklerin ısınmasına dair gerekçeleri çok fazla dikkate almıyor. Hükümet ise konuya oldukça duyarlı. Küresel ısınmanın kutup ayılarının yaşamı için bir tehdit oluşturduğu, kutuplarda ekosistemin de tamamen değişeceği görüşünde. İklim program yöneticisi Kassie Siegel, FWS'yi küresel ısınmanın bu canlılar için en önemli tehdit olduğunu söyleyerek uyardı. New Scientist dergisi'ne göre de buzulların erimesi geri dönüşü olmayan bir süreç. Buzulların tamamen erimesiyle deniz seviyesi yükselecek. Antarktika'da buzun karaborsa olacağını söyleyen bilim insanları Güney Kutbu'ndaki buzulların daha hızlı eridiğini, inceledikleri buz kütlelerinin yüzde 87'sinde erime ve küçülme gördüklerini ifade ediyor. Olayın ciddiyetini fotoğraflar da kanıtlar nitelikte. Bölgedeki değişimi inceleyen uzmanlar 1940'larda çekilen binlerce fotoğrafı 1960'lı yıllardan bugüne kadarki süreçle karşılaştırarak, 244 buzul kütlesindeki erimeye dikkat çekiyor. 1960'lardaki kirlenmenin, buzulların yüzde 20'sini erittiği ve 2070'te dünyanın buzulsuz olacağı, küresel çölleşmenin gerçekleşeceği ve denizlerin yükseleceği görüşüne varılıyor. Derleyen: Neriman Özcan