24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÜNDEM Galileo Galilei ‘Manevi Mirasım Bilim ve Akıldır!’ “Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır... Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkâr etmek olur... Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.” Mustafa Kemal Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip’in sorusuna Mustafa Kemal’in yanıtı. Kaynak: İsmet Giritli, Kemalist Devrim ve İdeoloji, İÜ. Yayınları Cumhuriyet BİLİM VE TEKNOLOJİ Sayı: 1121 12 Eylül 2008 İMTİYAZ SAHİBİ Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk GENEL YAYIN YÖNETMENİ İbrahim Yıldız YAYIN YÖNETMENİ Orhan Bursalı SORUMLU MÜDÜR Miyase İlknur GÖRSEL YÖNETMEN Tüles Hasdemir YAYIMLAYAN Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. İDARE MERKEZİ VE YAZIŞMA ADRESİ Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sokak No: 2 34382 Şişli İstanbul Tel: 0212.3437274 Faks: 0212.3437264 CUMHURİYET REKLAM Tel: 0212.2519874/3437274 Yerel Süreli Yayın BASKI DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Reşit Aşçıoğlu 40 yıllık dostumdur. Ortak gazetecilik maceramızın ardından ikimiz de bilim konularında nefes alıp vermeyi seçtik. O, Gözlüklü Martı ile çevre konularını gündeme getirdi, bir kaç telif bilim kitabı yazdı. Carl Sagan ve Asimov gibi önemli bilim insanı ve yazarlarından çok temel kitaplar çevirdi... ve yaklaşık 67 yıl önce de büyük bir işe soyundu: Galileo Galilei’nin ünlü Diyalog’unu İtalyancasından çevirmeye... Büyük emek, göz nuru, alınteri, bilgi ve dil birikimi.. Ve “İki Büyük Dünya Sistemi Hakkında Diyalog”, yayınlandıktan 375 yıl sonra Türkçe’de! (İş Bankası Kültür Yayınları, Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi). Acaba Reşit Aşçıoğlu bu işe soyunmasaydı, bir yüzyılı daha geçirir miydik!? Reşit eminim, hepimiz adına ve kendi adına bir utancın “tarihimizden düşmesi” için bu işe girişti! Acaba Osmanlı’nın, Diyalog’dan, Galileo’den ilk ne zaman haberi oldu? Türk tebasına matbaa kurma ve kitap vb basma iznini ancak 300 yıl gecikme ile veren bir imparatorluğun gündeminde şüphesiz ki bu tür gelişmeleri izleyecek ve sonuçlar çıkartacak bir yönetim kavramı, davranışı, kurumsallık yoktu. Ama örneğin İngiltere’de vardı! Aşçıoğlu’nun Önsöz’e aldığı örnekteki gibi, Galileo 1910’da Yıldızların Habercisi’nı yayımladığında, Venedik Devleti’ndeki İngiliz Büyükelçisi Henry Wootton hemen kaleme sarılıyor ve Kralı I. James’a “Saygıdeğer efendimiz.. Galileo Galilei adındakı profesörün yayınladığı Siderus Nuncius adlı incecik kitapta yazılanlar doğru çıkmazsa adam yandı. Eğer doğru çıkarsa biz yandık; çünkü ‘Dünya hiç de bildiğimiz gibi değilmiş’ diyerek başka bir Dünya’da yaşayacağız...” Acaba bu nedenle mi İngiltere hâlâ İngiltere iken, Osmanlı ise Osmanlı değil?! Diyalog, pek çok bilimci, bilim tarihçisi tarafından, modern bilimin yapı taşı, başlangıcı olarak görülür. Nitekim Aşçıoğlu da bunu vurguluyor Önsöz’ünde. Galileo’nun bilimdeki yerini Asimov “Gözlem ve deneylerden temel ilkeler çıkarsamaya dayalı bir düşünce konsepti” olarak belirleyecek, Max Born daha kesin yargıda bulunacaktı: “Deneysel ve kuramsal araştırmada bilimin tutumu ve metodu, Galileo’dan bu yana hep aynı kalmıştır ve öyle kalmaya da devam edecektir.” Halkın anlaması için Latince değil İtalyanca yazdığı ve bu nedenle de sorguya çekildiği Diyalog kitabı, aklın başyapıtlarından biridir. Engizisyon mahkemesi, salt Galileo’yu ve bu Başyapıt’ı değil, aslında insanın akıl varlığını yargılamış ve mahküm etmişti! Şimdi 375 yıl sonra, hâlâ burada, iktidarın üstlendiği ideoloji gereği, aklın varlığı yargılanmıyor mu? *** Geçen Gündem yazısına gelen yankılardan iki okur mektubunu, önemli gördüğümüz için aşağıda yer veriyorum... “Sayın Bursalı, 5 Eylül tarihli Gündem’inizi bitirirken İstanbul Üniversitesi’ndeki seçimlere değinmişsiniz ve haklı olarak kinayeli bir şekilde bağlamışsınız cümlenizi. 52 yaşında, yaklaşık 28 yıldır doktorluk yapan ve 3 yıl kadar akademik dünyanın içinde bulunmuş bir okur olarak, özellikle son 6 yıldır karamsarlığa düşmememin nedeni, sizlerin varlığını bilmek ve aklın gücüne inanmamdır. Son dönemde rektörlük seçimlerinde gelinen nokta ortada iken, acaba üniversitelerimiz neden bir ortak tavır sergilemiyor. Toplumu ileri götürecek akıl ve bilim olduğuna göre ve üniversitelerin varlık nedeni de bu olduğu halde hocalarımız neyi beklemekte? Ülkemizin en eski üniversitesi İstanbul Üniversitesi’nin eline bence tarihi bir fırsat geçti. “Siz kimi seçerseniz seçin ben bildiğimi rektör atarım” mantığına yapılacak en iyi uyarı, toplu halde seçimi boykot olamaz mı? Yasanın ayrıntılarını bilemiyorum ama, öğretim üyelerinin büyük bir çoğunluğu sandığa gitmezse bu yönetim kademelerine bir uyarı olmayacak mı? Ben yine de birini atarım, dendiği zaman da, atanacak rektör kara bir boşlukta olmayacak mıdır? Öğretim üyeleri, artık üstlerindeki ölü toprağını silksinler ve bu ülkeye olan borçlarını ödesinler.” Dr. Faik Kuseyri, fkuseyri@dogrucocuk.com *** “Sevgili Orhan Bursalı, Gündem yazınızda veda sözünden önceki iki tümcelik son paragrafın ilk tümcesi kafamı altüst etti: "Aklımda İstanbul Üniversitesi'nde yapılacak seçimler var..." Bu tümcenin, ardısıra gelen "kurşun ağırlıklı" bir sessizliği giyinmiş eleştirinizle birlikte bana anımsattıklarını size iletmek istedim: İzmir'in işgalinin hemen ardından 18 Mayıs 1919 günü Darülfünun'un (İstanbul Üniversitesi'nin) yekvücud ayağa kalkarak işgale tepkilerini ve ardısıra gelecek olana karşı ilk ağızda yapılması gerekenleri dillendirdikleri o toplantıyı anımsadım. Akil Muhtar'ın başkanlığında bir araya gelen tüm fakülteler, hocaları ve öğrencileriyle konferans salonunda Doktor Besim Ömer'i dinliyorlar. Darülfünun'u ‘milletin ruhu ve dimağı’ olarak niteleyen Besim Ömer Paşa (Akalın) yaptığı konuşmada, böyle temel bir sorumluluk ve işlev taşıyan Darülfunun'un bu olay karşısında yerinde ve zamanında gerekli girişimlerde bulunmak zorunluluğunda olduğunu vurgulayacaktır. Ardısıra kürsüye gelen Hukuk Hocası Muhittin Adil de konuşmasında, ‘... Bu zamanda bütün teşkilatı milliyeden yararlanmak gereklidir. Bu teşkilatın başında Darülfünun'u görüyoruz.’ diyerek Besim Ömer Paşa'nın sözlerine destek olacaktı: ‘Çünkü memleketin dimağı, mütefekkiri Darülfünun'dur.’... Sonra, biliyorsunuz, tarihin trajedisi midir, 1933 Üniversite Reformu ile Darülfünun'un lağvına karar verilmesinin gerekçeleri arasında, Cumhuriyet'in X. Yılı'nda, Darülfünun'un hâlâ bu büyük devrime yakışır ve yaraşır bir konum ve konuşlanmaya gelemediği eleştirisi de yer alacaktı! Evet! ‘Aklımda İstanbul Üniversitesi'nde yapılacak seçimler var...’ İçtenlikle, esen kalınız.” Ümit Sarıaslan, umitsariaslan@hotmail.com *** Gelecek Cuma buluşmak dileğiyle... obursali@cumhuriyet.com.tr CBT 1121 / 3 12 Eylül 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle