24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz pan özelliklere dikkat çekiyor. Shakespeare’e göre kelimenin tam anlamıyla akılcı bir toplum, engellileri ve yaşlıları hiçbir konuda hesaba katmaz ve tıbbı bu amaca yönelik olarak kullanmaktan çekinmez. Ancak kendisi böyle bir dünyada yaşamak istemediğini itiraf ediyor. hayret@akdeniz.edu.tr 7) Akılcılığın da eksiklikleri var! Bütün bu görüşler hesaba katıldığında aklın şimdiki versiyonunun beraberinde, çok ağır siyasi ve kültürel bir yük taşıdığı anlaşılıyor. Bu arada bizleri insan yapan bazı özellikleri de taşımaktan kaçınarak geride bıraktığı iddia ediliyor. Bütün bunlara ek olarak yazarlar, üçüncü bir suçu daha gündeme taşıyorlar. Bu da aklın kendi çapında bazı ciddi yetersizliklere sahip olmasıdır. Sinir bilimci Chris Frith akılcı olduğumuzu düşündüğümüz anlarda bile akılcı olamadığımıza dikkat çekiyor. Kararlarımız genellikle içgüdülerimize dayanır ve daha sonra mantıklı bir çerçeveye oturtma süreci başlar. Ayrıca bilinçli olarak düşünmediğimiz zaman, aldığımız kararlar daha sağlıklıdır. Bilim insanları bunun yanı sıra, duygusal veya mantıksız olarak nitelendirilen kişisel kararların, grup konteksti içinde daha yararlı olduğunu düşünüyor. Yine 12 Eylül… Bir “Guernica” anlatabilir! Yanıtlarını “usatölyesi”nin 20. sayısında yayımlamak amacıyla Akif Pamuk ve Aytaç Tolga Timur bana beş soru göndermişler. Kendilerinin izniyle, bunlardan dördünü burada yanıtlamak istiyorum. Guernica 1Gittikçe artan ve özendirilen sivil itaatsizlik eylemlerini nasıl karşılıyorsunuz ? “Sivil İtaatsizlik” bir “Sokrates Tutumu”dur. Yurttaş olabilmenin ön koşuludur. Ne denli artsa, asla yeterince artmış sayılamaz. Her bir yurttaşın bu duruşu, gerektiğinde gerçekleştirilmek üzere teyakkuz derecesinde bir siyasal bilinç düzeyine işaret eder. Kul, köle olmakla özgür birey olmak arasındaki sınırı bu bilinç çizer. “Sivil itaatsizlik” bireyde yüksek bir özgürlük ve adalet bilincini önkoşar. Bu bakımdan yurttaş daima özgürlük sorunu olan bireydir. Üyelerindeki bu özgürlük bilinci, yaptırımları göğüslemek istenci ve cesareti bir topluluğun “sivil” olarak anılmasının ölçütüdür. Bir topluluğun üyeleri gerektiğinde sivil itaatsizlik eylemi gerçekleştirmeye içsel olarak hazır ve istençli değilse, o topluluk bir sivil toplum örgütü veya kuruluşu değildir. Üyelerinde böyle bir niyetin bulunmadığı topluluklar herhangi bir dernek, vakıf, bir çıkar örgütü vs. olabilirler, ama bir STÖ olamazlar. 2 Vicdani red'di de bir sivil itaatsizlik eylemi sayabilir miyiz ? “Vicdani Red” ilk önce, askerlik hizmetinden vicdani nedenlerle kaçınma biçiminde ortaya çıkan bir itaatsizlik tarzıdır. “Sivil” midir? diye sorduğumuzda, “Sivil İtaatsizlik” kuramlarında karşılaştığımız tanım yelpazesinde bu niteliğini reddedenden, onaylayana kadar farklı görüşlerin doldurduğu geniş bir bakış alanıyla karşılaşıyoruz. Vicdanen reddi reddetmek yerine, o reddi doğuran gerekçeleri insani varoluş tarzımızdan çıkarmaya çalışsak, daha iyi olmaz mı? Her ne uğruna olursa olsun öldürmeye karşı olan bir kişinin bu vicdani değer yargısına niçin saygı duyamayacağımızı daha tutarlı sözlerle ortaya koyabilmek gerekir. İnsana saygı duyacaksınız, ama onun vicdani duruşunu aynı saygıya layık görmeyeceksiniz! “Öldürmeyeceksin”den daha güçlü bir tanıtla onu ikna edemeksizin buyruğunuza uyruk kılmaya çalışacaksınız. Bu, insana saygı duymamaktır. Gerçek sorun aynı safiyetteki vicdanların çatışmasında ortaya çıkıyor. Bu çatışmanın dahi bir karşılıklı iknaya açık olma tutumuyla giderilebilmesi gerekir. İkna etme ve ikna edilmeye açık olma sürecinde sivil itaatsizlik bir eylem modeli olarak aynı zamanda çok ciddi ve yararlı bir sosyalsiyasi araçtır. 3 Evrensel hukuk değerleriyle, yerel değerler ne ölçüde uzlaştırılabilir ? Evrensel hukuk değerlerinden çağdaş uygarlık düzeyini, yerel hukuksal değerlerden de yerel hukuk kültürü ögelerini anlayabiliriz. Yerel değerler bir denize akan sular gibidir. Biri diğeriyle varlık kazanır; anlam kazanır. Bugünlerde artık kasdi olduğunu düşünmeye başladığım bir ifade tarzı kimi siyasilerin ağzına iyice yerleşti: Atatürk’ün tekil haliyle kullandığı bir kavramı çoğul olarak kullanmayı adet edindiler: “muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak”tan söz ediyorlar. Doğrusu ve anlamlısı elbette “muasır medeniyet çağdaş uygarlık”tır. Bunu çoğul olarak kullanmaya kalkarsanız, işte o zaman “medeniyetler çatışması”nın çukuruna düşersiniz, medeniyetleri uzlaştırmak gibi bir abesle de iştigal etmeye başlarsınız. Tekil Çağdaş Uygarlık insanlık ailesinin yedi iklim, dört bucaktan taşıdığı kazanımlarla yarattığı evrensel ve ortak bir değerdir. Evrensel hukuk değerleri de bu uygarlığın temel taşıyıcılarıdır. Bunları yerelleştirerek görecelendirmek ve yerine göre reddetmek muhatabı olan insanları çok ağır bir bedeller ödemeye maruz bırakmak demektir. Töre cinayetlerini bir düşünün! 4 Son soruları ise şöyleydi: “Kamusal alan ülkemizde çok tartışılıyor. Siz meseleye nasıl bakıyorsunuz ?” “Kamusal Alan” kavramı üzerine ülkemizde son yıllarda pek çok şey söylendi. Tüm bu tartışmalardan ve kendi hukuk anlayışımdan hareketle bu kavramın “İnsan” için ne anlama geldiğini bir sonraki yazımda ele almak istiyorum. 8) Bilimin felsefi temeli sallantıda! Bütün bunlar “akılcı” teriminin ne anlama geldiğini sorgulamamıza yol açıyor. Ayrıca bunu bilim insanlarının bilimi sorgulamaları izliyor. Varsayımları doğrulamak için yapılan deneyler bağlamında bilim, fiziksel dünyayı daha iyi algılamamız için en iyi araçtır. Ancak bu açıklama bilimi kusurlarından arındırmaz. Aslında bilimin felsefi temeli, matematik, fizik hatta biyoloji gibi dallar ile sınanamayacak alanlara doğru ilerledikçe giderek daha temelsiz hale geliyor. Matematikçi Roger Penrose’a göre bilim ve matematikte pek çok kavrama, kural dışı yollardan ulaşıldı. Midgley de tüm deneysel araştırmaları ak veya kara şeklindeki akılcı bir çerçeveye oturtma çabalarına eleştiri getiriyor. Buna en iyi örnek davranışçıların, psikolojiyi öznellikten arındırmaya çalışmalarıdır. Bugün, biyolojik açıdan bilim insanları yaşam, bilinç ve özgür irade gibi kavramları tanımlamaktan bile acizler. NE YAPILABİLİR? Akılcı dünya görüşü, insan yaşamını daha yaşanır bir hale getirmekle büyük bir başarı gösterdi. Ancak bu konuda en büyük hata Aydınlanma hareketini tamamlanmış bir misyon olarak görmektir. Bu da, Batı toplumunun dünyanın geri kalan kısmını kendi çizgisine çekmeye çalışması anlamına geliyor. Oysa Immanuel Kant’ın tanımladığı Aydınlanma, süreklilik gösteren bir süreçtir. Aydınlanmanın temel düşüncelerinden biri insan zekâsı ile doğayı birbirinden ayırmaktır. Bunun anlamı, deneylerin bağımsız ve önyargısız bir gözlemci tarafından yapılmasıdır. Ancak bu görüş Batılı olmayan düşünürler tarafından kabul görmüyor. Kaldı ki 18. yüzyıl düşünürleri Aydınlanma’nın özgürlük ve eşitlik gibi çekirdek kavramlarını yalnızca “akılcı” insanlara uygulamayı tercih etmişler. Bu da belirli bir sınıftan gelen beyaz erkekler anlamına geliyor. Şimdi bu kavramlar yoksul sınıflardan gelen beyaz veya diğer ırklardan kadın ve erkeklere de tanınıyor. Bu kavramların uygulama alanının biraz daha genişletmemiz mümkün olabilir mi? 1992 yılında Gore “Earth in the Balance” isimli makalesinde çevresel bir felaketten kaçınmak için geniş bir insan kitlesine tanınan özgürlükler ve hakların, gelecek nesillere ve doğaya da tanınması gerektiğini ileri sürüyordu. Feminist ve biyolog Dona Haraway bu değerlerin diğer yaşam şekillerine de tanınması –hatta canlı olmayan şekillere ve dünyaya konusunda ısrarcı tutumuyla tanınıyor. Bu arada siyasi kuramcı George Lakoff, “The Political Mind” isimli makalesinde, “21. Yüzyıl Aydınlanması” adını verdiği süreçte, çevre koruma ve klonlama gibi karmaşık konulardaki kararların, demokratik bir çerçeve içinde alınması için bireylerin ve toplumların duygu, sezgi ve inançlarını harmanlayarak karar almaları gerektiğini ileri sürüyor. Bütün bu süreçte Aydınlanma’nın bir diğer çekirdek kavramı olan demokrasiyi besliyor. Bu arada en kritik sorun, hükümetlerin ve şirketlerin kazanılmış hakları ile bilim arasındaki mesafeyi muhafaza etmektir. Bunun için de Aydınlanma değerlerinin şeffaf olması, güçlü etik standartlar üzerine dayanması ve daha fazla miktarda kamu finansman kaynaklarından yararlanması gerekir. Derleyen: Reyhan Oksay Eski ABD Başkan Yardımcısı Al Gore çevre Kaynak: New Scientist, 26 konularındaki duyarlılığı ile tanınıyor. Temmuz 2008 CBT 1121/ 15 12 Eylül 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle