Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KENT KÜLTÜRÜ Kentlinin kültüründe entelektüel disiplin İslam Tarihi'nin başından bu yana İran, Hint, Helenistik ve Roma uygarlıkları verilerini alıp onları bir dini süzgeçten geçirerek, ya da öyle farz ederek özümseyen Arap dilli bir kültürün ortağıyız. Bu kültürün Osmanlı'yı Avrupa karşısında çaresizliğe mahkum ettiği zaman 18. Yüzyıldan bugüne kadar Avrupa'dan hemen bütün yaşam araçlarını ithal ediyoruz. Doğan Kuban daki kadın ve erkeklerin ve solistlerin ellerindeki notaları izlerken gösterdikleri olağanüstü dikkat, müziksel ifade ile teknik arasındaki o zor dengeyi kurarken sarf ettikleri çabanın yüzlerine yansıyan ifadesi, bütün orkestra ve koronun tek bir alet gibi parçayı seslendirmesi ve orkestra şefinin bu bütünlüğü sağlar ve bestecinin yapıtını yeniden yaratırken gösterdiği ustalık ve disiplini, bizim geleneksel kültürümüzde bulmak olasılığı yoktur. AVRUPADAN ALMAMIZ GEREKEN NE? Burada vurgulamak istediğim musikiyle toplum kültürünü yoğuran entelektüel disiplin arasındaki ilişkidir. Ve bu 'bizde de musiki var' yargısı ile yanıtlanabilecek bir olgu değildir. Bugün Çinliler ve Japonların ve bütün dünya toplumlarını sahip çıktıkları bu müzik bir toplumsal disiplin aracıdır. Türk toplumunun batılı gibi yaşayan ve düşünen küçük bir bölümü Cumhuriyetin ilk basamağında bu duyarlılıkla yetiştirildi. Fakat bugün kente doluşmuş halkın entelektüel yapısında müzik disiplinin yeri yoktur. Toplum içki masası sınırları dışında bir musikiyi bilmiyor. Aramıyor. Ve etkilenmiyor. Akıllarına Taksim operasını yıkmaktan önce kullanmak gelmeyen insanların müzikle disipline olmuş bir kültürleri hiçbir zaman olmadı. Her şeylerini Amerika'dan ve Avrupa'dan almaya koşullandırmış insanımız pek çok. Bunlar ticaretin her şeyini biliyorlar da, Batıdan örnek almak zorunda nce teknik, sonra bilimsel bilgi, sonra sosyal düzen, sonra sanat, mimari, edebiyat, müzik, spor, entelektüel yaşamın ne kadar enstrümanı varsa Avrupa'dan almışız, ve alıyoruz. Almak jesti bugün o denli arttı ki, giderek bize ait birkaç şeyi de vermeye dönüştü. Başta ekonomiyi, sonra toprakları, sonra üretim araçlarını, sonra dilimizi kaybetmeye başladık. Bakkal market, berber kuaför, allahaısmarladık bay bay oldu. Bunu bir profesör söylediği zaman çok utanıyorum. Politik söylem safsatasında düşünmeyi unutmuş olan toplum futbol takımlarında giderek artan yabancı oyuncu, sigorta şirketinde giderek hissesi artan yabancı sermaye gibi, TürkiOrtak yaşamın temeli ye'nin geleceğine ilişkin kararları da daha çok yakişisel disiplindir. Bu bancıların saptayacağı bir disiplin kitaplıkları, platforma sürüklüyor. Bu müzeleri, konser sasürüklemenin aracıları politikacılar, iş çevreleri medlonlarını yaratan üst ya ve bir ölçüde bazı ünikültür etkinliklerini versite mensupları. Ö ları bir kenara bırakıp davranışlar bağlamında bazı gözlemlerimi dile getireceğim. Ortak yaşamın temeli kişisel disiplindir. Bu sadece polislerin kontrol edebileceği türden bir disiplin değildir. Bu disiplin kitaplıkları, müzeleri, konser salonlarını yaratan üst kültür etkinliklerini yaratan akli disiplindir. Bu kentin bazı noktalarını sanat eseri gibi şekillendiren disiplindir. Bu disiplin kent toprağı yağmasına izin vermeyen disiplindir. Bu disiplin insanın doğaya ve ağaçlara gereksinimini olduğunu ve şehri çiçek tarhlarıyla süslemenin bu gereksinimi yerine getirmekte yeterli olmayacağı bilinçlendirebilen bir entelektüel disiplindir. ENTELEKTÜEL DİSİPLİN Entellektüel disiplin ancak bir bilgi birikimi üzerine kuruluyor. Batı kültürünü yoğuran pek çok disiplin içinde musiki de var. Geçenlerde Mozart'ın doğumunun 250 yılı nedeniyle Viyana Filarmoni Orkestrasının bir konserini dinlerken İstanbul'u ve büyük kentleri dolduran milyonlarca insanın musiki bağlamında edindikleri disiplini Batılı toplumlarla karşılaştırma isteğine kapıldım. Orkestra müziği, onu gerçekleştirenler, onu dinleyenler ve onu dinlemek için gerekli kent donatısını sağlayanlar yüzlerce yıllık bir toplumsal eğitimi, ve musiki ortamını yaratmanın gerektirdiği tarihi çabayı ve musikinin olağanüstü disiplinini temsil ediyorlar. Avrupa klasik musikisinin Rönesans'tan bu yana gelişmesi, kilisenin bu müziğin yaratıldığı ortamlardan biri olması, bir koro, bir opera ya da senfoni'nin bestelenmesi, müzik aletlerinin üretilmesi, başka bir deyişle, koskocaman bir etkinlik dünyasının batılıya kazandırdığı üretim, örgütlenme, yaratma süreçlerinin karmaşıklığı belki üniversite kadar önemli bir entelektüel disiplin dünyasının ifadesidir. Bunun karşılığı bizim geleneksel kültürümüzdeki klasik Türk musikisi ya da folklor değildir. Folklor bütün dünyada var. Sultanlar da, her iklimde musikisiz, şarkısız ve danssız yapamazlar. Fakat Batı musikisi bu sınırlar ötesinde bir uygarlık gösterisi ve simgesidir. Bir saz heyeti, bir ney üfleyen ya da ut ve saz çalan, hatta davul zurna bizi heyecanlandırabilir. İnsan ve toplum psikolojisi üzerinde musikiden beklenen etkileri uyandırabilir. Ne var ki bunlar Batıdaki musiki alanı örgütlenmesi ve bu etkinliğin yarattığı toplumsal disiplinle karşılaştırılamaz. Bugünlerde Noel nedeniyle Avrupa televizyonlarında kiliselerden verilen ya da konser salonlarından yapılan koro'lu konserler var. Bir Gotik kilisede Bach'ın bir Cantata'sını seslendiren bir kilise orkestra ve korosunu dinledim. Dinleyenler bilirler: koro yaratan akli disiplindir. Bu disiplin, kentin bazı noktalarını sanat eseri gibi şekillendirir, kent toprağı yağmasına izin vermez.. Bu doisiplin entelektüel birikimi, bilgiyi şart koşar. ÇARESİZLİK GÖSTERGESİ CBT 1085/2 4 Ocak 2008 Ne var ki bu olguya sadece politika ya da komplo olarak bakmak doğru değil. Dışarıya teslim bayrağını çekmenin sadece bir kötü politika, satın alınmışlık, ya da ortaklık olarak görülmesi ve sadece egemen politik sınıfta olduğunu sanmak hata olur. Bu bir çaresizlik göstergesidir. Kırım ve Kuzey Karadeniz kıyılarının Rusların eline geçtiği ve İngiliz donanması İstanbul'a kadar uzanıp bizi tehdit ettiği zaman elinden bir şey gelmeyen 3. Selim sarayında çaresizlikten ağlıyordu. Fakat bizim politikacılar, yardakçıları ve onların uyutup yönlendirdiği büyük kütleler neredeyse davul zurna ile şenlik yapıyorlar. Çaresizlik, toplumun 21. Yüzyıl düzeyinde bir kültüre varmamasından, ortalama bilgisizliğin içine düşülen durumun niteliğini anlamaya yetmemesinden kaynaklanıyor. Toplumsal gerilemenin çeşitli nedenleri var. Bu bağlamda kentsel kültürün kazandırması gereken toplumsal disiplin birincil bir yetersizlik göstergesidir. Toplum çağdaşlaşma mücadelesinde kişisel ve toplumsal büyük bir disiplin sorunu ile karşı karşıyadır. Bu köşede kente göçün kentlileşememiş toplumda ne tür rahatsızlıklara neden olduğunu dile getirmeye çalışıyorum. Bu yazıda fiziksel çevredeki sıkıntı olduğumuz bir de toplumsal disiplin olduğunu akıllarına getirmiyorlar. Bu disiplini yaratacak olan şeyin Bilim, Felsefe ve eleştiri, Resim ve heykel, müzeler, tiyatrolar, sanatın her türlüsü, ticarete dönüşen futboldan farklı sporlar türünden etkinlikler olduğunu düşünen bir idareci sınıfı henüz oluşmadı. Bunlar sadece bilgi ve eğitim alanları değildir. Bunlar kent toplumunu eğiten genel uygarlık eksersizleridir. Bunlar bugün kentlere dolmuş kırsal Türkün içinden geçtiği eğitim çarkları değildir. Bütün bu alanların felsefenin, tarihin, edebiyatın, kendini eleştirmenin, bilimin de katıldıkları karmaşık bir uygarlık dokusu oluşturduklarını bilmek çağdaş yaşama eşit katılmanın tek anahtarıdır. Bu düşünceleri Türkiye'yi yönettiklerini sanan politikacı, bürokrat, tüccar, sanayici, düşünür herkesin topluma mal etmeye çalışması gerekir. Her dakika karşılarına çıkan çözülmez sorun yumakları bu disiplinlerin yokluğunu kanıtlamakta ve gelebilecek kargaşanın büyüklüğüne işaret etmektedir. Bunları sıcak para ve ideolojik üniformalar ile halledemezler.