Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Doğal Kaynaklar GönüldenBilime cektir. “Orta ve Kuzey Avrupa’ya daha fazla, Güney Avrupa’ya daha az yağış düşecek” diyor MaxPlanck Meteoroloji Enstitüsü’nden Stefan Hagemann. Hatta subtropik bölgelerde ve orta enlemlerin kıtasal alanlarında yağışlar azalacaktır. Bu olumsuz gelişmeden mesela Amerika’nın güneybatısı etkilenecektir. İklim araştırmacıları, Avrupa’da da bölgelere ve mevsimlere göre farklılıklar tahmin ediyorlar. Yaz aylarında neredeyse her yerde yağışlar azalırken, kış aylarında önemli ölçüde artacak. Özetle yağış açısından fakir olan Güney’de daha az, bol yağışlı Orta ve Kuzey Avrupa’da daha çok yağmur yağacak. Su krizleri aslında tarihte de yaşanıyordu ama eskiden belli bölgelerde sınırlı kalan krizler, şimdi küresel süreçlere dönüşmekte. Ve fosil enerji kullanımı, gelişkin tarım, Batı’ya özgü yaşam biçimi, merkezileştirme, kentleşme ve tükeniş sıkı sıkıya ilişkili ve ekolojik sonuçları karşılıklı olarak tırmandırmakta. Dünyanın birçok yerinde erozyon gitgide daha hızlı yayılmakta. Doksanlı yıllardaki erozyon/toprak kaybı yılda ortalama olarak 3.440 kilometrekareye yükselerek, yetmişli yıllardaki kaybın iki katına fırladı. Ahmet İnam lo sığır etiyse 16.000 litre suyla elde edilmekte. 52 MİLYON TON ÇİÇEK Üçüncü Dünya hükümetlerinin, besin üretimini yükseltmek için çiftçilerine elektriği ve suyu bedava dağıtma çabaları da en yoksulların çok ender olarak işine yaramakta. Buna karşın büyük çiftçiler suyu ziyan ediyorlar. Yoğun tarım ekonomisi ayrıca topraklara zarar vererek erozyonu da tetiklemekte. Kenya’daki Naivasha Gölü, Avrupa, Japonya ve Amerika’ya üretilen (yılda) 52 milyon ton çiçeğin su kaynağını oluşturmakta. Gül, pamuk veya yıl boyu elde edilebilen şekerpancarı ticareti böylece, su kaynaklarının haksız bölüşümüne yol açan bir motora dönüşmekte. İklim değişimi de bu tür aktarımları hızlandırıp, su rezervlerini önemli bir şekilde değiştirmekte. Uzmanlar İspanya’da yaşanan kuraklığın gelecekte istisna olmayacağını söylüyorlar. İngiltere’deki bir simülasyon modelinin verilerini değerlendiren Atina Ulusal Gözlemevi’nden Christos Giannakopoulos’un tah Unutulan Bir Yazar Sevgili Mükrimin, Düşündükçe içimin derin bir yerleri sızlıyor: Unutulacağım. Yok olacağım. Şimdi beni öven birkaç dostum, konuştuğum gençler, sevdiklerim, unutup gidecekler biraz sonra. Unutulmayı hak etmedim. Yıllardır yazıyorum; biliyorsun. Birkaç ödül de aldım. Yazdığım dergilerin, yayınladığım kitapların sayısını unuttum. Hep yarına kalmak için yazdım. Unutmasınlar beni diye. Ama, aralarına karışmadım yayıncıların. Onlara kendimi satmadım. Dergi çıkarmadım. Yayınevi kurmadım. Televizyonlara çıkmadım. O kadar çok bilindim. Ama düz bilindim. Dümdüz. "Nevzat da yazsın" dediler. Yazdım. "Yazar Nevzat Bey" dediler, mahallede. Kızıma "yazar beyin kızı" dediler. "Yazarın karısını" apartman yöneticisi yaptılar. Herkesin gözünde yazardım. Neden öyleydim? Kitaplarımı, yazılarımı görüyorlardı. İçinde ne var, merak ettikleri yoktu. Dergiciler, yazılarımı basıyorlardı, belki "zararsız", "orta halli" buldukları için. Ortaokul kompozisyon kitaplarına benden örnekler aldılar. Okul dergilerinde yazılarım çıktı. Neden? Ne vardı benim yazılarımda? Neden her yerde idim? Kitaplarım satıyordu, çok değil belki, ama birçok yazardan daha fazla. YARINA KALMA İSTEĞİ Sen en yakın dostumsun Mükrimin, beni tanırsın. Kimim ben? Neden yazıyorum? Ne yazdım? Kendimi yitiriyorum, Mükrimin. Ne düşündümse yazıyorum. İyi yazmaya, başarılı, kalıcı şeyler yazmaya uğraşıyorum. Yazdıklarım dağılıp gidiyor, sık sık. Kendi yazdıklarımı unutuyorum. (Ben yazar olarak kendimi unutursam, başkası nasıl hatırlasın beni?) Ben de bir şeyler eksik, seziyorum. Bakma okul kitaplarına, ansiklopedilere geçtiğime. Kişiliksiz biriyim ben. Bunu anladım. Okuyucularıma ne verdim? Benden ne öğrendiler? Bu durumuma ilişkilerimle gelmedim. Dedim ya, piyasayı elimde tutmak gibi bir kaygım olmadı. Yayıncılar buldu beni. Hâlâ öyledir. Aramam, sormam onları. Eleştirmen tanımam. Eleştiri okumam. Gururlu bir yazarım ben. Yarına kalmak istiyorum. Senin gibi birkaç dostumun dışında kimseyi tanımam.Tanımak da istemem. Vıcık vıcık ilişkileri, saçma sapan dedikoduları sevmem. Peki yine de neden "ünlü" yazar oldum? Yazılarımın "değerli" oluşundan mı? Söyle bana Mükrimin, ben değerli miyim? Ne kalacak benden geriye? Bana ödül verenler, gerçekten okudular mı beni? "Sağlam" bir yazarmışım. Dilime özen gösteriyormuşum. Derli toplu yazıyormuşum. Peki iyi de, ne yazıyorum Allahaşkına? Kimse ilgilenmiyor benimle. Yüzümü soran yok. Okur yüz körü! Yalnızca sayfalara bakıyor. Yazılarıma. Şimdiye dek bir Allahın kulu çıkıp da bana mektup yazmadı. Okurlardan demek istiyorum. Birkaçına rastlayınca, "Devam et, seni izliyoruz!" diyorlar. "İyi bir yazarsın!" Peki neden iyiyim, yahu? Mükrimin söyle Allahaşkına! Anladım, kardeşim. Kaç yıllık ömrüm kaldı, bilmiyorum. Anladım. Okur beni okuyarak okumuyor. Kitaplarımı alıp kitaplığına koyuyor. Nevzat Çile’yi okudum diyor! Elimde olsa, bütün okurlarımı sınava çekerdim: Ne yazıyorum ben? (Okur olarak kendimi sınava çeksem, zayıf alır, kalırım sınavda!) Seni de sınava çekebilirim, Mükrimin. Çakacağını sanıyorum, kusura bakma. Ulan, okumaya okumaya, yayımlaya yayımlaya öldürmektesiniz be! Ne eşek okurlarsınız siz? Harcıyorsunuz beni! Madem harcayacaktınız, neden baştan söylemediniz? Neden ödüller verdiniz? HAKSIZLIK Mİ? GİDERİLİR minine dayanan sonuç şöyle: Küresel hava sıcaklığı önümüzdeki on yıllarda, sera etkisi yüzünden iki derece artacak olursa, Güney Avrupa’da yılda fazladan 1428 kurak gün daha yaşanacak ve yaz aylarındaki yağış oranı %30 azalacak. YAĞIŞ ALANLARI DEĞİŞECEK Gerçi bazı bilim adamları modelin, ayrıntılı incelemelere izin verecek kadar gelişkin olmadığını eleştiriyorlar, ama konu iklimdeki temel değişimler olduğunda hemfikirler. Dünya genelindeki yağış oranı, artan sıcaklıklar yüzünden daha fazla suyun buharlaşmasına bağlı olarak yükselecek. Ancak bu artış bölgelere göre değişe Peki su kullanımındaki haksızlığın giderilmesi ve insanların barış içinde yaşayabilmesi için yapılması gereken nedir? Bu sorunun yanıtını bulmaya çalışan Wuppertal İklim, Çevre ve Enerji Enstitüsü’nde Wolfgang Sachs yönetiminde çalışan bilim adamları "Fail Future Report"* raporunu hazırladılar. Bu, sorunu farklı açılardan inceleyen ve bulguları bir tür manifesto halinde bir araya getiren üç yıllık bir projenin sonucu. Kitabın ana fikri, dünyadaki enerji kaynaklarının önemli ölçüde adil bir şekilde dağıtımı halinde ekolojik kayıpların önlenebileceğinden ibaret. Bilim adamları için ekoloji ve adalet bir madalyonun iki yüzü gibi. Dünyanın ekosistemine sınırsız olarak zarar verilemeyeceğinden, her üretim sürecinde çevre bedellerinin de hesaplanması gerekiyor. Asya’daki büyümekte olan ülkelerde zararlı madde emisyonundaki en fazla artışın yaşandığı gerçeğine rağmen, Batı’daki endüstri ülkelerinin "ekolojik ayak izi" kişi başına dünya genelindeki ortalamadan üç kat büyük. “Bu açıdan baktığımızda büyümekte olan ülkelerin, Batı’daki endüstri ülkelerinin gelişimine yetişmesi çok kötü sonuçlar doğuracaktır” diyor bilim adamları. O halde biyokütle paylaşımı yeniden ele alınmalı. Nilgün Özbaşaran Dede www.wuppertalinst.org, Die Zeit 33/2005 (*) Wuppertal Institut für Klima, Umwelt, Energie, Fair Future. Begrenzte Ressourcen und Soziale Gerechtigkeit. H.C. Beck Yayınları, Münih 2005. KÜLTÜR ORTAMI ZALİM Kaç kez kendimi anlattım, kitaplarımda. Neden unutulmamak istediğimi. Gece sabahlara kadar, okuyup yazdığımı anlattım bir bir. İsterdim ki, en az bir okurum bana, beni anladığını söylesin! Yaşım yetmişe yaklaşıyor. Nevzat Çile’yi anma toplantıları yapacak mısınız? Peki nasıl anacaksınız! Ses vermeyip, ses isteyen, sesin içeriğindeki melodiyi anlayamayan zalim bir kültür ortamında yaşıyorum; her şey kaba, her şey aldırıyor görüntüsü altında aldırmazlık çirkinliğine bürünmüş. Size bunca yıl hizmet etmiş bu yazara kim olduğunu söylemekten âciz okur güruhu! Sizler, sömüren, kullanan, ruhsuz Nevzat Çile cellatları! Mükrimin! Bana yaz, dostum. Çok yalnızım. Onlarca kitabım, yüzlerce yazımla! Sürekli yazmam için gazetelerden de öneriler gelmeye başladı. Neden yazayım Mükrimin? Bana benim biricikliğimi yaz. Ben de iş yoksa, iş olmadığını. Geri zekâlı duyarsız okurlardan bıktım. Sana güveniyorum, Mükrimin! Öperim Nevzat Çile Not: Kültürümüzde farkına varmadığımız kaç Nevzat Çile vardır? Neden vardır? Okurla yazar, sanatçıyla izleyicisi, bilim insanıyla o insanın yaşadığı kültürün diğer insanları arasında ne gibi sorunlar vardır? Nevzat Çile olmak, kültür insanı olmanın kaçınılmaz bir sorunu mudur? Nevzat Çile, yaratıcılığında özürlü biri olamaz mı? 995/11 15 Nisan 2006