13 Haziran 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TIP TARİHİ POLİTİK BİLİM Aykut Göker http://www.ınovasyon.org Geleceğin biyoekonomisinintarımının dayanacağı, güvenilir bir teknoloji tabanı oluşturulmasında üniversiteler ve devletin araştırma enstitülerine AB'nin biçtiği önemli rol, bize bir şeyler hatırlatmıyor mu? Bir Hanım Tabib Daha! 26 Teşrinisani (Kasım) 1926 tarihli Cumhuriyet gazetesinden; BiyoEkonominin Bilgi Tabanı (4) AB'nin Avrupa'da bilgiye dayalı bir biyoekonomi kurma yönündeki öngörüsünden kendimiz için çıkarabileceğimiz dersler olabileceğine işaret etmiştim; bu köşenin elverdiği ölçüde, bunlardan birine değinmekle yetineceğim. Avrupa Komisyonu'nca yaptırılan çalışmada ne deniyordu? "... biyoteknoloji ve diğer, hızlı değişen teknolojilere eşlik eden belirsizliklerin giderilmesinde finansmanı kamu kaynaklarından karşılanan araştırmalardan elde edilen bilgiler anahtar görevi görür. Bu görev, üniversitelerin ve devletin araştırma enstitülerinin biyoteknolojide oynayabileceği merkezî rolü çok açık bir biçimde gözler önüne sermektedir..." Geleceğin biyoekonomisinintarımının dayanacağı, güvenilir bir teknoloji tabanı oluşturulmasında üniversiteler ve devletin araştırma enstitülerine AB'nin biçtiği bu önemli rol, acaba, bize bir şeyler hatırlatmıyor mu? Yoksa, bilim ve teknolojide, bizden çok daha ileri durumda olan Avrupa'nın bile bu denli önem verdiği kamu araştırma enstitülerine Türkiye'nin zâten sahip bulunması, bizim için, önemli bir avantaj değil mi? Evet, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na bağlı 7'si Merkez Araştırma Enstitüsü, 19'u Havza Araştırma Enstitüsü, 34'ü Konu Araştırma Enstitüsü olmak üzere toplam 60 enstitü ile Çevre ve Orman Bakanlığı'na bağlı 11 Araştırma Müdürlüğü ve 1 Araştırma Enstitüsü'nü kastediyorum. Genç Cumhuriyet'in inanılmaz bir gelecek öngörüsüyle temelini attığı bu kurumlar, gönül isterdi ki, Türkiye'de tarımın, ormancılığın, balıkçılığın geleceğini güvence altına alacak bilim ve teknoloji tabanının güçlenmesinde bugün de rol alabilsinler; biyoteknolojinin yeni alanlarındaki belirsizliklerin çözümünde dünya bilim ve teknolojisine katkıda bulunabilsinler ve toplumumuzun bu konularda aydınlatılmasında bilimsel hüviyetleriyle öncü olsunlar; topluma ışık tutsunlar. Tabiî, "gönül isterdi ki" diye lâfa başlayınca, bundan hemen "demek, umutsuz bir durum var" sonucunu çıkarmak mümkün. Gerçekten, umutlu olduğumu söyleyemem. İki nedenle: Birincisi, Dokuzuncu Kalkınma Plânı'mızın (20072013), daha önce de yazdığım, araştırma enstitülerimiz ile ilgili şu tek öngörüsü: "Tarım sektöründe, kamu kurumlarınca yapılan ARGE çalışmalarının ilgili kurumların faaliyetlerini destekleyici olması sağlanacaktır." Bir an için durup, bir AB'nin öngörüsüne bakalım bir de kendimizinkine! Umutsuzluğumun ikinci nedeni de, bırakın söz konusu enstitülerimizin yeniden yapılandırılmalarına yönelik, yıllar süren çabaların boşa çıkmasını bir yana, herhâlde şimdi gündemde olan konu bunların kapatılmaları. Örnek mi istersiniz? Lütfen, Çevre ve Orman Bakanlığı'nın "Doğrudan Merkeze Bağlı Müdürlükleri" ile ilgili web sayfasına girin [www.cevreorman.gov.tr/teskilat/dmud.htm] ve yanında "kapatıldı" ibâresi bulunan Marmara Ormancılık Araştırma Müdürlüğü (OAM) dışında kalan diğer OAM'ler üzerine tıklayıp, araştırmacı sayılarına bir bakın. Ben bu işi 08 Aralık'ta yaptığımda şunları gördüm (ilk sayılar araştırmacı; ikinciler, bunların içindeki doktoralı araştırmacı sayılarını gösteriyor): Doğu Karadeniz OAM (Trabzon) 0/0 [yanlış yazmadım, araştırmacı sayısı 'sıfır']; Batı Karadeniz OAM (Bolu) 9/0; Doğu Anadolu OAM (Erzurum) 3/1; Güneydoğu Anadolu OAM (Elazığ) 5/1; Doğu Akdeniz OAM (Tarsus) 7/0; Batı Akdeniz (Antalya) 14/3; Ege OAM (İzmir) 22/2; İç Anadolu OAM (Ankara) 34/3; Orman Ağaçları ve Tohumları Islah Araştırma Müdürlüğü (Ankara) 12/0; Kavak ve Hızlı Gelişen Tür Orman Ağaçları Araştırma Müdürlüğü (Kocaeli) 25/4; Orman Toprak ve Ekoloji Araştırmaları Enstitüsü Müdürlüğü (Eskişehir) 0/0 [bunda da yanlışlık yok]. Sizce, bu araştırma enstitüleri sıfır ya da göstermelik birkaç araştırmacı ile hangi işlevi yerine getirir ve nereye gider? AB'ye girdikgirmedik, müktesebâtına uydukuymadık, bunları elbette tartışalım. Ama, asıl tartışmamız gereken, yukarıdaki gibi, geleceğimizle çok yakından ilgili olan konular değil midir? Kendi geleceğimize bu denli duyarsızsak, AB'ye girsek ne olur, girmesek ne olur!.. Semiramis Hanım Almanya’da ikmali tahsil ederek Türkiye’ye avdet etti (döndü). Türk hanımları içinde tababet tahsil edenler gittikçe çoğalıyor. Bidayette (başlangıçta) Safiye Hanım ile şimdi Maarif Vekaleti’nde Hıfzısıhha şubesi müdürü olan Bedriye Hanım’dan başka tabip hanım yok iken, gün geçtikçe Türk kadınlığı, bu ilim ve fen şubesinde de kendini göstermeye başladı. Bu cümleden olarak Semiramis Hanım da Almanya’da tıp tahsilini ikmal ettikten sonra evvelki gün şehrimize avdet etmiştir. Dün bir muharririmiz Semiramis Hanım ile aşağıdaki şekilde görüşmüştür; "Hangi fakültede tahsil edilmiştir? Münih Fakültesi’nde ve hastanelerinde. Almanya’da tıp tahsili kaç sene devam eder? En az beş sömestr nazari ve beş sömestr kliniklerde çalışılacaktır. Bugün tabip rüusunu (tasdiknamesini) haiz misiniz? Evet, evvelce almıştım. Daha sonra doktor ilmi payesini ve rüusunu da aldım. Tıp rüusunu aldıktan sonra Şuabang hastanelerinde birçok keşfiyle maruf (ünlü) Herr Noybaver ile çalıştım. Bir aralık Girvergişh’de bevli klinikte von Redvits ile çalıştım. Bunlar müderris değil, bir derece daha fevkinde (üstünde) olarak gehaymeratlardır... Orada başka tabibimiz var mıdır? Bizden tıp tahsilini muvaffakiyetle bitirmiş Nebil Bey vardır ki, doktor unvanı da almak için çalışmaktadır. İstanbul Fakültesi’ni bitirmiş Selim Bey isminde bir doktor da ciltte çalışıyormuş ki, çok methini duydum. Sizden evvel hanım doktorlarımız kaç tanedir? Muhterem Safiye Hanım var ki, en azından 45 senedir tatbikat hayatındadır. Sonra Bedriye Hanım var ki, Ankara’da Maarif Vekaleti hıfzısıhha mütehassısıdır. Münih tıbbiyesinde, hatta Almanlar için gıpta olunur hatıralar bırakmıştır. Bir hanım da Londra’dan vardır, bir de Amerika’dan varmış. Tahsil merhalelerinizi lütfen söyler misiniz? Doğduğum günden beri ya Alman hemşire, ya Alman matmazeller elinde bulundum. Vaktiyle mevcut olan Beyoğlu Alman Mektebi Âlisi’ni bitirdik. Gera’da, Hamburg’da tahsil ettik. Tabii Alman usulünde olmadığı halde çok kere sınıfları ikişer ikişer geçtim. Çok aziz Ömer Seyfettin’den, biraz da muhterem bir muallim olan şair Akil Koyuncu Bey’den Türkçe ve nihayet muhterem Hüseyin Daniş Bey’den farsça okudum. Latinceyi Amerikan Koleji’nde keza hususi olarak gördüm. Şimdi bir hastane veya muayenehane mi açmak fikrindesiniz? Şimdilik hayır, teşrihi marazi (patolojik anatomi) hakkında tetkikatta bulunmak istiyorum. Buna Almanya’da meşhur Borset ile çalıştım. Şimdilik ilk işim bu olacaktır. Doktora münasebetiyle neye dair kitap yazdınız? Miyoma aleti hakkında, bu da teşrihi maraziyi alakadar eder." Muharririmiz Semiramis Hanım’a teşekkür ederek ayrılmıştır. Semiramis Hanım meşhur hukukşinaslarımızdan Haydar Refet Bey’in kerimeleridir (kızıdır). Haydar Refet Bey, memlekette en mühim davaları idare etmiş, tarihi müdafaalarda bulunmuş olmakla beraber, Semiramis Hanım kadar mükemmel bir eser vücuda getirmemiş olduğu fikrindeyiz. Böyle eserleri ancak zaman yetiştirir. Semiramis Hanım’a muvaffakiyet temenni ederken, pederini de tebrik vazifemizdir. Hazırlayan: Osman Bahadır CBT 1032/6 29 Aralık 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle