14 Haziran 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu la’nın aracı pillere çok fazla yer ayırdığı için yalnızca iki kişi taşıyabiliyor. 4 ya da 5 kişilik bir sedanda bagajı ve arka koltuğu pillerle doldurmaya kalkışmanız durumunda pillerin tutuşma riski artıyor. Lityum iyon pillerinin mucidi, State University of New York’tan profesör Stanley Whittingham, bilim adamlarının pilleri daha güvenli kılacak alternatif bir malzemenin peşinde olduğunu belirtiyor. Ancak bilim adamı yeni pillerle bile elektrikli arabaların menzilinin 320 kilometreyi geçeceğini tahmin etmediğini söylüyor. TanolTurkoğ[email protected] Türkiye ekonomik olarak çıkmazda ne yapacağız diye dövünüyoruz; günümüzün tek çıkışı olan teknolojiyi, interneti ise bakın hangi vesilelerle anıyoruz. İnternet Cafeciklerinin Hali Türkiye’nin ilk internet cafe’sini Bağdat Caddesi üzerinde açmayı hayal etmiştim yıllar önce. Bu konuda çok ciddi fizibilite çalışması da yapmış, yurtdışındaki cafelerin durumu incelemiş, yatırım boyutunu ortaya çıkarmıştım. Sonra finansörler başka alanlara yatırım yapmaya karar verince proje yattı. Bugün internet cafe denilen yerlerle yıllar önce kurmayı hayal ettiğim internet cafe’yi kıyasladığımda bir yerde hata olduğunu düşünmeden edemiyorum. İnternet cafe dendiğinde, nezih bir cafe ile internet erişiminin birleşimini hayal etmiştim. Yedi sekiz yaşındaki, okulu kıran öğrencilerin alternatif adresi olacak, bilgisayar oyunları oynatılacak, hatta açık saçık içerikli web sitelerine giriş için yaygın yol olacak bir cafecik sahibi olmak aklımın ucundan bile geçmemişti. Peki sorun nerede? Ne oldu da internetle ilgili bir alt başlık olan halka açık özel girişimlerin işlettiği internet cafeler jet hızıyla bir sorun yumağı haline geldi? Bugün herkes pansuman çözümlerden medet umuyor. İşin kötüsü o pansuman çözümler bile uygulanamıyor. Internet cafelerle ilgili sivil toplum kuruluşu olan TieV (Tüm Internet Evleri) Genel Başkanı Sn. Yusuf Andiç, daha bu cafelere hangi devlet kurumunun müdahale edeceği konusunda bile sıkıntı olduğunu söylüyor. Her ne kadar resmiyette sorumluluk belediyelerde olsa da bazı belediyeler topu polise atıyor. Polis ise müdahale yetkileri olmadığını söylüyor. Öte yandan yine TieV’in yaptığı bir araştırmaya göre konuya ciddiyetle eğilen belediyelerin sınırları içindeki cafelerde bu tür sıkıntılar yaşanmıyor. Okul saatleri içinde yaşı uygun dahi olsa öğrenciler cafelere alınmıyor, açık saçık içerikli web sitelerine perdeleme yapılıyor. O halde sorun iki kaynaktan beslenerek bu hale gelmiş. Konu internet olunca doğal olarak büyüme geometrik durumda gerçekleşmiş ve kısa sürede ciddi bir problem olmuş. İki kaynağın ilkinde belli standartları baştan belirlememiş olmak yatıyor. Hal böyle olunca iş kimin elinde kalmışsa o kişilerin kişisel vizyonları, kalite anlayışları çerçevesinde şekillenmiş. Fi tarihinde benim gibi düşünenlerin bu sektörde ağırlığını hissettirememiş olması da bunu ivmelendirmiş. Belli bir kalite anlayışı ile yatırım yapılan sektörleri bir inceleyin. Bu farkı siz de tespit edeceksiniz. Pratik bir örnek vereyim: 20 yıl önceki sinema salonlarına ve oynatılan filmlere bakın. Bir de bugüne. Fark nerede? Fark kaliteli ve vizyon sahibi yatırımların sektöre girmesinde. İkinci sorun kaynağı ise, internet olgusunu özde idrak edememiş olmamız ve toplumumuzu bu olguyu idrak etme yolunda yeterince yönlendiremiyor olmamız. Bu ise herkesin paylaşması gereken bir kabahat. Okullarımızda yeterince bilgisayar olsa ve bu bilgisayar laboratuvarlarının kapısına kilit vurmayacak kadar yetiştirilmiş öğretmen ve okul yöneticisi seviyemiz olsa, sanırım öğrenciler okuldan kaçıp cafelere gitmeyi tercih etmez. Neden ve nasıl bazı okullar bunu başarıyor da diğerleri başaramıyor? Bu satırları okuyan öğretmen ve müdürler doğal olarak içlerinden şöyle diyeceklerdir: "Daha öğrencilere söz geçiremiyor, üstelik dayak bile yiyorken, bir de başımıza interneti açma!" Su basan ve tüm evleri sular altında bırakan köyün papazı dama çıkmış bir yandan da dua ediyor, tanrım beni kurtar diye. Biri motorla geliyor suların içinden sesleniyor papaza ama papaz diyor ki "sağol evladım, tanrı bana yardım eder". İkinci motor, üçüncü motor; papaz hep aynı cevabı veriyor. Sonunda su seviyesi yükseliyor ve papaz ölüp öte dünyaya gidiyor. Biraz da içerliyor tanrı onu kurtarmadığı için. Öykü bu ya tanrının huzuruna çıkıyor ve yakınmasını dile getiriyor. Tanrı kızıyor: Üç kere motor gönderdim daha ne yapayım? Türkiye ekonomik çıkmazda, ne yapacağız diye dövünüyoruz; günümüzün tek çıkışı olan teknolojiyi ve interneti ise, bakın hangi vesilelerle anıyoruz. AYNI KÂĞIDI 500 KEZ KULLANABİLEN YAZICI Japonya’nın önde gelen elektronik cihaz üreticilerinden Toshiba, 500 kez kullanılabilen plastik bir "kâğıda" baskı yapabilen yazıcı geliştirdi. Yazıcı üzeri ısıya duyarlı pigmentlerle kaplı plastik levhalara baskı yapıyor. Pigmentler spesifik bir sıcaklıkta beyazdan siyaha dönüşüyor ve başka bir sıcaklıkta siyahtan beyaza dönüyor. Böylece metin kâğıt üzerine basılıyor ve üzerine bir baskı daha yapılınca siliniyor. ALT YÖRÜNGEDE KALABİLMENİN BEDELİ Küresel ısınma sayesinde uydular alçak Dünya yörüngesinde daha uzun kalabiliyor. Ancak bu özellik güneş panellerine zarar veriyor. Prag’da bulunan Atmosferik Fizik Enstitüsü’nden Jan Lastovicka ve meslektaşları, seragaz düzeyi yükseldikçe üst atmosferin soğuduğuna ve daraldığına ilişkin kanıtların giderek çoğaldığına işaret ediyor. Dünya’nın yüzeyinden yayılan ısı atmosferik karbondioksit tarafından emilir ve kızılötesi radyasyon şeklinde yayılır. Alçak atmosferin yoğunluğunda karbondioksit bunu emer ve Dünya’ya geri yansıtır. Fakat daha yükseklerde kızılötesi radyasyon uzayda kaybolur gider. Lastovicka’ya göre soğuma atmosferi daralttığı için uydular üzerinde sürtünme yaratan gaz miktarı azalır. Böylece uydular daha uzun süre yükseklerde kalır. Fakat güneş panelleri yüksek enerji parçacıklarına karşı yeterince korunmadığı için, paneller giderek hasar görür. ÇOCUKLARA SABIRLI OLMAYI ÖĞRETEN OYUNCAK Avustralya, Brisbane’deki Queensland Teknoloji Üniversitesi’nden bilim adamları emekleme dönemindeki çocuklara sabırlı olmayı öğretmek için Puggle adını verdikleri, dikenli karıncayiyen şeklindeki bir oyuncaktan yararlanıyorlar. Puggle’ın düzgün, içeri çekilebilen dikenleri tek tek yanıp sönüyor. Çocuk bunun üzerine dikene basınca diken dışarı çıkıyor. Bu aşamada çocuk sabırlı olmayı öğreniyor, çünkü her bir dikenin ışıldaması arasında geçen süre giderek uzuyor. Bütün dikenler dışarıya çıkınca çocuk ses ve ışık gösterisi ile ödüllendiriliyor. Derleyen: Reyhan Oksay CBT 1032/19 29 Aralık 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle