Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP Bir Rektör Neler Yapmamalı? 1992 yılında kurulan 27 üniversitede seçimlerin yaklaşmasıyla gündeme gelen "üniversite rektörlüğü", 18 Ağustos 2006 tarih ve 1013 sayılı CBT dergisinde Prof. Dr. Ahmet Baldan’ın "Bir rektör nasıl olmalı?" adlı makalesiyle bir kez daha gündemdekini yerini aldı. Prof. Dr. Alaeddin Bobat, Kocaeli Üniversitesi, abobat@kou.edu.tr Sayın Baldan’ın makalesi, üniversitelerin içinde bulunduğu yönetim zaafını azçok ortaya koyuyor. Bu zaafların ayrıntısına inildiğinde ise, gerçekten aklahayale gelmeyecek uygulamalar karşımıza çıkmaktadır. Aslında bilinen, ancak kişisel çıkarlar, hırslar, düşmanlıklar ya da "iktidar" olmanın verdiği olağanüstü yetkileri kapma yarışı, "bilimsel yönetim" anlayışının üniversitelerde uygulanmasını engellemektedir. Bu bağlamda, geçmişte öğretim elemanları sendikasının hazırladığı ve bazı değişikliklerle günümüze uyarlanan aşağıdaki ilke ve kurallar, üniversitenin bir üyesi ve yöneticisi olarak bir rektörün kaçınması gereken tutum ve yönetim anlayışını özetlemektedir: 1. Bir rektör üniversite çalışanı olduğunu ve meslektaşları adına yöneticilik görevini yürüttüğünü unutmamalı! Üniversiteden geldiği halde üniversiteye, meslektaşlarına, öğrencilerine yabancılaşan, sorunlara duyarsızlaşan, gelişmeler karşısında kör, istemler karşısında sağır olmayı yeğleyen bir yönetici ve yönetim anlayışı sonuçta, bir üniversite çalışanı olmaktan uzaklaşmaya ve geçici bir görevin "süresiz bir görev" olarak uygulanmasına neden olmaktadır. Oysa bir rektör her şeyden önce akademisyen olduğunu unutmamalı! 2. Bir rektör hizmet verdiği üniversitenin eğilimlerini, önceliklerini, çıkarlarını görmezlikten gelmemeli, başkalarının aracı olmamalı! Üniversite yönetimini başka kurumların üniversitedeki gölgesi olarak gören, üniversiteyi "başüstüne efendim"le yönetmeye kalkan, haksızlıklara karşı suskun, çalışanlarını ise susturan bir yaklaşım, üniversiteyi temsil etmekten hızla uzaklaşacaktır. Bu yaklaşım üniversitenin kaynaklarının kesilmesine, maaşların kırpılmasına, öğrenci sayılarının katlanarak arttırılmasına, kütüphanelerin yok edilmesine, üniversite gereksinim ve önceliklerinin bir kenara itilmesine neden olacak; kısacası üniversitenin çökertilmesine, sıradanlaştırılmasına yol açacaktır. Üniversitenin dışarıdan yönetilemeyeceği, özerkliğin olmadığı yerde üniversitenin de tükeneceği gerçeği görmezlikten gelinmemeli. Oysa bir rektör, üniversitenin vazgeçilmez koşulunun özerklik olduğunu asla unutmamalıdır! 3. Bir rektör "tek ve tartışılmaz" olmamalı! Dekanlarını, bölüm başkanlarını, anabilim dalı başkanlarını, meslektaşlarını kul olarak görme anlayışına sahip bir rektör "üniversite"yi bilimsel anlamda yönetmekten hızla uzaklaşacaktır. Kendisini seçebilenlerin, diğer yöneticilerini de seçebileceğine inanmayan, üniversitenin seçilmiş kurullar eliyle kendini yönetebileceğine güvenmeyen bir anlayış, üniversite birimlerinin istencini yok sayacak, kendisini "tek" ve "tartışılmaz" doğru olarak sunacaktır. Oysa bir rektör, demokratik yönetim ilkesine asla sırt çevirmemelidir! 4. Bir rektör kapalı kapılar ardına gizlenmemeli! Üstlerimden başka kimseye hesap vermem mantığı ile eşdeğer olan bir anlayış, ait olduğu yapı olan üniversitenin bir kenara itilmesine, üniversite istencinin yok sayılmasına yönelmektir. Bu sorumsuzluk, atanmışın da, seçilmişin de yönetimlerini mükemmel, kendilerini dokunulmaz görmelerine, soru sorulmasını ayıp, hesap sorulmasını suç saymalarına neden olmaktadır. Bu tutum, alınan kararların, uygulamaların duyurulmasına gerek görmemekte, yönetimlerin de ne kadar başarılı, alınların ne kadar açık olduğunu da saklamaktadır. Oysa bir rektör, üniversite yönetiminin saydam olması gerektiğini asla unutmamalı! 5. Bir rektör hukuku çiğnememeli! Anayasayı delmeyi, yasalara aykırı davranmayı, mahkeme kararlarını yok saymayı iş bitiricilik sanan zihniyetin üniversiteye yansıması onulmaz yaralar açmakta, kurumsal kimliğin oluşumunu engellemektedir. Keyfi yönetim anlayışı, işine gelmeyeni "yasalar yasaklıyor" diye savuştururken, işine gelince yasaları çiğnemekten de kaçınmamaktadır. Sorunların çözümünü üniversite dışına taşıyan, bununla da kalmayıp kendi lehlerindeki mahkeme kararlarını derhal uygulamaya koyarken, aleyhlerindeki kararları yok sayan bu anlayış, hukuku da hiçe saymaktır. Oysa bir rektör, hukuka saygılı davranması gerektiğini asla unutmamalı! 6. Bir rektör yalnızca bir yönetici olmamalı! Yönetim erkini eline geçirenler, esen rüzgârlara kapılarak, üniversitelerin birer kamu kurumu olduğunu, sunulan hizmetin ise "kamu hizmeti" olduğunu bir kenara iterek, üniversitenin olanaklarını farklı amaçlar doğrultusunda kullanmaktalar. Üniversitelerinin kaynaklarını aktararak, "hizmetin özelleştirilmesi, taşeronlaştırılması" yolu ile hizmetleri, kişi ve şirketlere devrederek, "etkin ve verimli yönetim" adı altında sunmaktadırlar. Böyle bir yönetim anlayışı giderek üniversitenin varlık nedeninin sorgulanmasına yol açmakta, üniversitelerin kâr kaygısı güden ticari işletmelere dönüşmesine ve dolayısıyla "eğitimin özelleşmesine" zemin hazırlamaktadır. Bir rektör üniversitenin bir kamu kurumu olduğunu, kendisinin de bir kamu görevlisi olduğunu asla unutmamalı! 7. Bir rektör "hoşgörüsüz" olmamalı! Üniversite yapısı içinde yönetimle ilgili farklı görüş ve değerlendirmelere, eleştirel yaklaşımlara izin vermeyen, YÖK Yasası’nın sunduğu yetkilerin arkasına sığınarak, çalışanlar, öğrenciler ve öğretim elemanları üzerinde antidemokratik uygulamalardan kaçınmayan, yetkilerini bu tür uygulamalarına gerekçe yapan bir yönetim anlayışı, sorunların üniversite sınırları içinde tartışılıp çözümlenmesinin önünü kapamaktadır. Bu durum, üniversite sorunlarının yapı dışında, ilgiliilgisiz her ortamda dile getirilmesine neden olmakta, üniversite bütünlüğünü bozarak taraflar yaratılmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Sonuçta yönetim tarafından "biz ve diğerleri" tavrı yaratılmakta, çözümsüzlükler hızla büyümektedir. Oysa bir rektör, tüm üniversiteyi temsil ettiğini, her türlü sorunun çözümünün üniversite bünyesi içinde aranması gerektiğini asla unutmamalı!! 8. Bir rektör yönetimden ayrılmaktan korkmamalı! Üniversite olanaklarını kullanarak yöneticilik yapan, öncelikle bir öğretim üyesi olduğu için süreli olarak bu göreve geldiğini, fakültesine sade bir akademisyen olarak geri döneceğini unutan bir yöneticinin, bu geri dönüşten çekinmesi kaçınılmazdır. Atanmış ya da seçilmiş böyle bir yöneticinin yeniden atanmak, yeniden seçilmek için, "ilgili makama" her türlü hizmeti sunmayı görev edinmesi de kaçınılmazdır. Oysa bir rektör akademisyenliğe başı dik ve sevinçle dönmesinin önündeki tek engelin kendi uygulamaları olduğunu unutmamalıdır! Yani, atanmış ya da seçilmiş bir yönetici, kendisini tahta çıkmış gibi algılamamalı, saltanatını onaylatıp üniversiteden uzak düşmemelidir! 9. Bir rektör kayırıcı olmamalı! Akademik çevreyi oluşturan öğretim elemanları, çalışanları ve öğrencileri kurumsal olarak temsil eden bir rektör, ne bu birimler içindeki uygulamalarda ne de bu birimlerin birbirleriyle ilişkilerinde farklı davranmamalı; belirlenmiş ilkeler ve kurallar çerçevesinde, üniversiteyi yönetmelidir. Bunun aksi bir tutum üniversite içi işleyişin ve dışarıya karşı yaratılan görüntünün bir kaos ortamına sürüklenmesine neden olmakla, üniversitenin kurumsallaşmasının önündeki başlıca engellerden birini yaratmaktadır. Yukarıda sıralanan dokuz madde aslında yalnızca üniversiteler için değil, tüm kamu kurum ve kuruluşlarının yöneticileri için de değişmez kurallardır. Ancak bu kuralların uygulanması, "arabesk demokrasi" ya da "yönetemeyen demokrasi" tarzında yönetilen ülkeler için lüks gibi gelmektedir. Başarılı bir kongrede bir prenses Antalya’daki toplantıda, bir kimya profesörü olan Tayland prensesi Chulabhorn Mahidol, "Tayland’ın Tıbbı Bitkileri ile Kanser Araştırmaları" isimli açılış dersi verdi. Ayhan Ulubelen, aulubelen@yahoo.com, TÜBA Şeref Üyesi 913 Eylül 2006 tarihleri arasında Antalya’da 9. Eurasia kongresi yapıldı, kongrenin tam ismi " 9th Eurasia Conference on Chemical Scien CBT1020/20 6 Ekim 2006