Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HUKUK BİLİMİ 18. yüzyılda Yunanca konuşan bilim insanları arasında olup bitenler, Osmanlı bilim tarihinin de bir parçasıdır; bir gün Osmanlı İmparatorluğu içinde Yunanca konuşan bilim insanlarıyla diğerleri arasındaki iletişimi çeşitli yönleriyle gün ışığına çıkarma olanağını bulacağız. Bu çerçeve içinde, 1600’den 19. yüzyılın başına kadar Yunanca yazılmış bütün kitap ve el yazmalarını içeren dijital bir kütüphane oluşturduk ve bu materyal üzerinde bazı ilginç konuları araştırmak için işbirliğine dayalı bir çalışma yürütüleceğini umuyorum (www.iono.noa.gr/hellinomnimon/index.html). Bilim tarihçisi olmak isteyen öğrencilere tavsiyen ne olacaktır? Bu, en çekici entelektüel uğraşlardan biridir. Bilimlerin geçmişini araştırmak, salt düşünce, teknik ve kurumların gelişimini değil, insanları, onların farklılıklarını, yüce gönüllülüklerini, bazen küçük hesapların esiri olmalarını, kıskançlıklarını, doğanın aşırı karmaşık yapılarını anlamaktaki inanılmaz yeteneklerini, neredeyse imkansız deneyleri yapmaktaki ustalıklarını da araştırmaktır. Ama bilim tarihi, insanların ilk başta doğru sandığı birçok şeyin daha sonra başka görüşler tarafından yanlışlanmış olduğunu da gösterir. Ve bu bize bir tevazu duygusu verir, hakikatin mutlak sahipleri değiliz, kabul gören doğrular değişebilir ve bunun olabilmesi için de, herşeyden önce, kendi aramızda özgür ve önyargısız bir tartışma ortamı yaratmamız gerekir. Bu söyleşiyi Türkçeye çeviren: Uygar Abacı Bilgi şöleninin düşündürdükleri İstanbul Barosu’nun katkılarıyla düzenlenen hukuk felsefesi ve sosyoloji konularının tartışıldığı bilgi şöleninin üçüncüsü Eylül ayında gerçekleşti. Prof. Hayrettin Ökçesiz’in başlattığı, bu sene Prof. Yasemin Işıktaç ve arkadaşlarının yönettiği etkinlikler; hukuk alanının bilgi dağarcığını varsıllaştırmasıyla ayakta alkışlanmalı. Çetin Aşçıoğlu, Yargıtay Onursal Üyesi, cetina@mail.koc.net B ilgi şölenlerinin başarısı "sunulan ve tartışılan bildirilerin niteliği" ve "bunların ilgili alana yansıması" ile ölçülür. Çeşitli konuların işlendiği bilgi şöleninde bilim insanlarımızın ve hukukçularımızın sunduğu bildirilerin nitelikçe değerlendirilmesi bu yazımın alanını ve sığasını aşar. Ancak genelde sunum ve tartışmaların üst düzeyde verimli geçtiğini düşünüyorum. Bu bağlamda beni en çok etkileyen bir gözlemimi de paylaşmak istiyorum: Hukuk biliminin temelini oluşturan felsefe ve sosyolojinin ilgi alanına giren konuların işlendiği ve ağırlıklı olarak bilim insanlarımızın bildiri sundukları bilgi şöleninde dört genç yargıç: Sincan Hâkimi Mustafa Kutlu "Yargıç, İnsanlık ve Gelecek", İstanbul Hâkimi Hilmi Şeker "Yargıda Gerekçe", Kazan Hâkimi Kemal Şahin "Kuvvetler Ayrılığı Modeli", Yerköy Hâkimi Orhan Gazi Ertekin "Modernliğin Nomos’u olarak Terör Hukuku" sunumlarıyla, bilim dünyasında kendilerini kanıtladılar. Bu nitelikte bir bilgi şölenine, dört genç yargıcın bildiriyle katılmalarından ayrı bir kıvanç duydum. Yargıda, bilimsel çalışmalara ve düşüncelere önem veren yargıç ve savcıların giderek az da olsa arttığı bir olgu. Ancak yeterli eğitim alamadıkları ve deneyim kazanmadıkları için; ilgililerin "yargıç ve savcıları tinsel açıdan ödüllendirerek özendirmeyi ve gerekirse eğitim olanakları sağlamaları"nın getirisini düşünmeleri gerekir. Bu olumlu izlenimlerin yanında; bilgi şölenine dinleyici ve tartışmacı olarak katılımın oldukça düşük düzey olması eleştirilmesi gereken önemli bir sorun. İstanbul gibi bir kentte bilim insanlarımızın, avukat ve yargıç kesiminin bu ilgisizliği düşündürücüdür. Katılımın düşüklüğüne çeşitli gerekçeler bulunabilir. Ne var ki; İstanbul Barosu’nun, bu toplantı nedeniyle verdiği "kokteyle katılanların yüksek yoğunluğu" karşısında hiçbir gerekçenin hoşgörüyle karşılanmayacağını düşünüyorum. BU NE İLGİSİZLİK! Özellikle bilim insanlarımızın ilgisizliğine karşı, dilimin ucuna gelen sözcükleri yazmaya; bilime ve kendilerine duyduğum saygı nedeniyle usum izin vermiyor. Ne olurdu; gelip sunulanları dinleyerek, eleştiri ve görüşleriyle katkıda bulunarak değerli zamanlarını biraz da ortak yarar için harcasalardı! Belki sunumlardan ve tartışmalardan bilgi dağarcıklarının da kazanımları olurdu. İlk gün kısa bir süre katılan birkaç savcı dışında yargıçlardan hiçbir katılımın olmaması: Yargı neden sağlıklı çalışmıyor sorusuna verilen "bilgi ve kültür eksikliği" yanıtını doğruladığını düşünüyorum. Oysa bu nitelikteki bilgi şölenleri; yargıçların, hukuk kültürünü varsıllaştıracak olanaklardır. Yargılamanın bir sanat olarak nitelendirilmesinin nedeni, yargıçların hukuk kültürü ile donatılmış olmaları ya da olma beklentisidir. Hukuk kültüründen amaç ise, "nesnel hukuka ilişkin kavramların" ve "bireyin doğru (adil) ve güvenli yargılama hakkının" özündeki değerlerin bilgisine sahip olmadır. Bu kültürü kazandıran da, ağırlıklı olarak, hukuk felsefesi ve sosyolojisidir. Kaldı ki böyle toplantılarda tartışmalara katılmak; yar gıçlara, eksik olduğunu düşündüğüm toplum önünde konuşma, görüş açıklama (1) gibi kültür kazanımları da sağlar. İş yoğunluğu gibi nedenleri göz ardı etmiyorum. Ancak yargıçlığın; özverili ve bilgeliğe yönelmiş bir çalışma alanı olduğu da unutulmamalı. Adalet Bakanlığı’nın, eğitim merkezinin maddi olanaklarını sunarak katkıda bulunması yeterli değildir. Yargı üzerinde geniş yasal yetkileri olan bakanlığın, bu bilgi şölenine yargıçların ve yargıç adaylarının katılımını sağlayacak girişimlerde bulunması gerekirdi. Kaldı ki, bakanlığın eğitim birimlerinden ve yargıçlara eğitim vermekle yükümlü Adalet Akademisi’nden de hiç katılım olmadı. Adalet Bakanlığı, yargının sağlıklı çalışmasını akılcı olarak istiyorsa; elli yıldır süregelen sorunlara bakış açısını gözden geçirmelidir. AVUKATLAR NEREDE Avukatların, çalışma düzeninin ağırlığını ve ekonomik koşulların baskısını biliyorum. Ne var ki; bilgi şölenine İstanbul gibi bir ana kentimizdeki on binlerce avukattan on civarında katılım olması; avukatlık kurumu açısından olumsuz yargıların oluşmasını güçlendirir bir durumdur. İstanbul Barosu yönetiminin ilgi ve katkılarına karşın, üyelerinin tutumu çelişki yaratmıştır. Savunma mesleğinin yargının bir ayağı olduğu görüşü; ancak yükümlülüklerin ve sorumluluğun paylaşılması ve yüksek özenle güç kazanır. Hukuk kültürü olmadan bunun gerçekleşmesi ise olanaksızdır. Hukuk sorunlarının felsefi ve sosyolojik açıdan ele alındığı böyle bir bilgi şölenine hukukçuların gösterdiği ilgisizliğin özünde: Hukuk öğreniminde, yarının hukukçularına, hukuk kavramlarının özündeki felsefi ve sosyolojik görüşlerin bilgisinin yeterli düzeyde verilmemiş olması yatmaktadır. Bu nedenle altyapısı oluşmamış avukat ve yargıçların bu nitelikteki toplantılara katılımının çok düşük olması da doğaldır. Hukuk felsefesi derslerinde konular, çoğun; kuramlara ve filozofların düşüncelerine ağırlık verilerek ezberci bir anlatım içinde (monolog) işlenir. Durum böyle olunca; hukukun ve yargılamanın temel kavramlarının özündeki değerlerin bilgisi öğrencilerin belleğinde olgunlaşmadan değerden düşer. Öğrenci; özgürlük, hak, adalet, eşitlik, düşünce, yansızlık, etik, birey, aile, mülkiyet, savunma, retorik gibi temel kavramların özündeki felsefi ve sosyolojik bilgilerin bilincine varmadan, yargıç olur avukat olur. Bu nedenle hukuk fakültelerinde yargıç ve avukat değil (onu da başaramıyor ya) hukukçu değiştirmeyi amaçlayan bir öğretim düzeninin kurulması gündeme gelmelidir. Hukuk felsefesi ve sosyoloji konularının işlendiği bilgi şölenleri yaygınlaştırılarak ve uygulamada ortaya çıkan sorunlara da ağırlık verilek sürdürülmelidir. Ancak düzeni, yeri ve zamanı da yeniden gözden geçirilmek koşuluyla. (1) Atatürk döneminin ünlü savcılarından ve Yargıtay 2. Ceza Dairesi Başkanlarından rahmetli aydınlıklar içinde yatsın Baha Arıkan, Sanırım 1960 yılLarın ortalarında Cumhuriyet Gazetesi’inde yayınlanan bir yazısında "yargıçların toplum önünde konuşma ve görüş açıklama yeteneklerinin geliştirilmesine" de değinmişti. Prof. Kostas Gavroğlu kimdir? Kostas Gavroğlu dünyanın en önde gelen bilim tarihçilerinden biridir. Elementer parçacıklar üzerine saygın fizik dergilerinde onlarca makale yayımladıktan sonra, bilim tarihçisi olmuştur. Bilim tarihi alanında düşük sıcaklık fiziği, kuvantum kimyası tarihi gibi en çetrefil alanlar başta olmak üzere birçok konuda yüze yakın makale, yirmiye yakın kitap yazdı ve derledi. Harvard, Boston Üniversitelerinin yanı sıra İTÜ'de de konuk profesör olarak bulundu. CBT 1020/17 6 Ekim 2006