Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
AylakBilgi PsikolojiKültür TahirM. Ceylan Deney(len)en İnsan 14 04 2003'te tamamldnan genom projesine göre, kırkaltı kromozomda toplam üç milyon baz veyirmiüçbin gen var insanda. Bu sayılarla doğrusunu söylemek gerekirse, gen sayımız beklenenin çok altında çıktı ve genetikçilerin aklını dolaşık biryumak gibi karıştırıp attı. Lafaramızda farede bile yirmiyedi bin gen varmış. Bilimadamlan, fareyle aramızda insan lehine genetik düzeyde oluşamamış farkı, gen olmayan DNA parçalanna daha fazla işlev yüklemekle açıklasalar da, ben gerçeğin daha başka olduğunu düşünuyorum. Bir kere başka canlılarla aramızda fark arayacaksak bunu uygarlığın dışında bir yerde arayalım; hiçbir şeye ihtiyacı olmayanların parasının, her şeye ihtiyacı olanların buğdayından önemli olduğu günden bu yana uygarlığın biyolojik evrim açısından önemiyok çünkü. Uygarlık insanın gelişkinliğinin değil, bir bakışa göre yetersizliğinin sonucudur. Şunu bilelim ki, atmosferi kirletmekten başka işe yaramayan arabaları, içinde incelikli yalanlann konuşulduğu elli katlık ofis binalarını ve bir seferde yüzbinlerce insanı öldürebilen bombaları, fareden daha mükemmel protein sentezlediğimiz için yapmıyoruz Basitçe, beynimizin bir bölgesi'nin (DLPFC) diğer canlılara göre daha iri olmasından ötürü, bazı proteinleri daha iyi kombine ettiğimiz ıçin yapıyoruz; lark nitel üstünlükte değil yani, nicel bir çeşitlilikte! Bunun gelişkinlik olduğu söylenebilir belki ama, ben bir şişe suyun bir bardak sudan, adamı üç kez fazla işetmesinden başka farkı bulunmadığını düşünen bir adam olarak, neden üç değil de dört pmteini kombine eden beynifarklı bulayım! "Gübre pahalıysa, hepimiztoprağasıçalım baıi"demişti Asturias; o işi şişeyle bardak arasına fark koyarak dünyanın ortasına yapıyoruz şimdi biz; bokumuzun pahasından değil, ama öteki canlıların ahrasından ve kendimizin ucuziuğundan! Bugün yeryüzündeki onbinlerce laboratuvarda, araştırıcılarca her gün milyonlarca fare öldürülmektedir. Her ilaç için, iki uzay gemisine eş maliyetle bin kimyasal molekülün ayrı ayrı test edilmesi gerekmekte ve bu festler tek tekişte bu farelerin canından geçmektedir. Sözümona hayvanların araştırmada "etik" biçimde öldürülmesini öngören bir sözleşme vardır, ama ölü'mü ortadan kaldırmamak ve fakat öldürmenin kuralını koymak ne demektir? Şu demektir: Soğukkanlı bir acımasızlık ancak basitlikten çıkarak yapılabilmektedir! Her bilimadamı heryıl firmalardan aldığı parayı açıklamak zorundadır (Türkiye'de değil), bunun gibi, araştırıcıların oyıl kaç fare öldürdüğünü açıklamak zorunluluğu da olmalıdır. Bilimin gizli maliyetleri ancak o zaman ortaya çıkacaktır. Uygarlık yarattık diyoruz ama, insan, aklının taşıyabileceğinden daha ağır bir yüktür bugün dünyaya. Uygarlık bugün, sanki gaz pedalına bir tuğla bırakmışız ve içinde arabanın uykudayız, işfe budur! Milyonlarca farenin ölüsünden üretilmiş tıbbi bilgilere göre, fareleri ve başka tüm memelileri, hızla yayılıp nezie yapan enflüenza virüsüyle, güç yayılıp öldürücü olan kuduz mikrobunu birleştirerek birikiyılda yeryüzünden silmek mümkündür. Yine, erkeğin erkekten, kadının da kadından çocuk sahibi olması yirmiyıl sonra kesindir ve dezenginin kendi genlerini değiştirip hastalıksız, uzun ömürlü çocuklara sahip olması, fakirin de bugünkü gibi kalmasıyakın gelecek için pek olasıdır. Yani insan ikiye ayrılıyor, nasıl bir zamanlar adaptif ve kurnaz olanlar insan olmak için hayvandan ayrılmışfı, bugün de paralı olanlar insandan ayrılacak ve insanlıkta kalmışlara, biz bugün fareye ne yapıyorsak onu yapacak. Dünya kafatası gibi bir küre olarak sırfakıldır ve o akılla, birgebe kadın karnı kadargeniş bu topraklarda çok ruh asmıştır! Araştırmalarda en sık beyaz fare kullanılır. insana benzeyen en küçük memelilerden olması onu deney için vazgeçilmezyapmakladır. Onlaryaşamını kuş kapanı gibi bir kafesfe pelefyiyerek geçirir. Bazen ayaklarından elektrik verilir, bazen boyunca suya gömülüp ölüm durumuna gelene kadar yüzdüıülür, bazısının ağzından sokulan tüp midesine indirilir, öyle beslenir. Ecelle değil, deneyle ölürler ve çöplüğe atılırlar. Fare ölüleri varsa meydanda, ortada bir veba da olması gerekir, değil mi ama! 0 veba nedir, kimdir bugün? İnsanın en gelişmişinin (bilimadamı), insana en yararlı canlıya yaptığına bakın! Ben boşuna umut kesmedim; insana yazacağım gülünç bir piyesin malzemesi gibi bakıyorum artık! Eskiden insan, bir sevgili, bir dosf, çok derde deva bir aspirindi benim için, şimdi öylesine başı hoş eden birgripin bile değil! Aleşin hasfalıklarda orfak bulgu olması gibi, köfülük ie insanın ortak ruhudur. Tek tek bakınca insanda hayvanlıktan her şey vardır, ama hayvandaki tertemizlikten hiçbir şey! meceylan@crsm.net Onyargılar, Türkler ve diğer milletler... I I Kalıp yargıların oluşmasında deneyimlerin ve toplumsal önyargılann rolü S aygın bilim dergisi Science'ın 7 Ekim 2005 sayısında yer alan "Ulusal Karakter 49 Külturde Ortalama Kişilik Özelliklerini Yansıtmıyor" başlığı altındaki makalenin yazarlarından Koç Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim görevlisi Doç. Dr. Sami Gülgöz, kültürlere özgü kalıp yargıların oluşum süreci ve etkileri konusundaki sorularımızı yanıtladı. Dr. Gülgöz, söz konusu yazıya kaynak oluşturan araştırmasında, kalıp yargıların oluşmasındaki etmenlerin yalnızca deneyim ve toplumsal önyargılarla sınırlı olmadığını, bireylerin kendi ülkelerinin ve kültürlerinin insanlarına karşı da, yani yakından tanımalarını beklediğimiz insan gruplarına karşı da bu tür kalıp yargılar geliştirdiklerini ortaya çıkarttı. Araştırmacılara göre bunun kaynakları da muhtemelen kategorize etme eğiliminde olan insan zihninin, kendi deneyimleriyle toplumsal söylemlerin bileşiminden ve ülkesindeki insanların genel tepkisini başka ülkelerle karşılaştırmaktan yola çıkarak, kendi ülkesinin insanlannı belirli kişilik kategorilerine yerleştirmesidir. KAÇFAREÖLDÛRDÛN? depolar. Dolayısı ile, örneğin bir ilkokul kavramı kişinin kendi deneyimlerinden yola çıkarak bir özet kavram olabilir ya da toplumsal etkilerin belleğe yerleştirdiği imgelerden yola çıkarak oluşmuş bir kavram olabilir. Hatta büyük bir olasılıkla her iki tür bilginin bellekte kaynaşmış bir halidir. Bu kavram belirli bir ilkokulu değil de genelde ilkokulların ortak yönlerini barındırır. Ama ilkokul kavramının içerdiği bilgiler her ilkokul için geçerli olmayabilir, hatta kimi zaman hiçbir ilkokul için geçerli olmayabilir. Benim zihnimde canlanan ilkokul yeşil bir bahçe içinde iki katlı sevimli bir bina ve bu benim gitmiş olduğum apartmanların ortasındaki dört katlı çirkin binaya hiç benzemiyor, hayali bir köy ilkokulu belki de. Aynı şekilde, insanlara ilişkin kavramlarımız da kategoriler halinde oluşmaktadır. Bu kavramların oluşmasına yaşamımız boyunca bizi etkileyen tüm deneyimler ve duyumlar etki edebildiği gibi toplumsal onyargılar da kaçınılmaz olarak ağırlıkla temsil edilmektedir. Yine bir örnek vermek gerekirse, İngiliz halkının ne tür bir insan grubu olduğuna ilişkin genel yargılar bulunur insanlarda. Kategorilere yerleştirme eğilimimiz İngiliz halkının içerisinde de her tür insanın olduğunu düşünmek yerine genel özellikler yakıştırmayı yeğler. Böyle olunca, yaşam boyunca karşılaştığımız İngilizler, televizyonda gördüğümüz İngiliz kraliçesi, İngiliz prensi, futbol maçlarında olay yaratan holiganlar, tarih kitaplarında yer aldığı şekliyle İngilizler, ya da son zamanlarda Amerikan filmlerindeki İngiliz karakterler, ailemizdeki insanların İngilizler hakkında söyledikleri gibi birçok etken İngiliz halkını temsil eden kategorinin özelliklerini belirlemektedir. Doç. Dr. Sami Gülgöz GÜLÖNÇPİYESİNMALZEMESİ . Bilim Teknik Science dergisinde yer alan çahşmanızda her kulturun ve her ulusun kendisine özgü bir kişilik yarathğı inancının yaygın olduğunu ancak bunun doğrulan yansıtmadığını söylüyorsunuz. İnsanlar bu inancı tumüyle kişisel deneyimlerine mi dayandınyorlar? Sami Gülgöz Araştırmalarımızda bu sorunun tam yanıtı yer almamaktaysa da genelde kalıp yargıların ve önyargılann oluşum sürecine ilişkin var olan bilgiler bize bunun ağırlıklı olarak toplumsal etkilerden kaynaklandığını göstermektedir. Kalıp yargı oluşturma eğilimi insanın bilişsel yapısını ve zihninin çalışmasına ilişkin özelliklerini yansıür. Bu şekliyle doğal bir eğilimdir. İnsan zihni, çevresini kategorilere ayırır ve bu kategorilerin genel özelliklerini bellekte 978/10 17 Aralık 2005 ÜLKEDEKİ "ÖTEKİ" Daha önceki araştırmalarda bu tür kalıp yargıların daha çok insanların tanımadıkları insan gruplarına karşı geliştirdikleri yargılar oldu