Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
IMF'nin iflas planı: Yeni Duyunu umumiye Selim Somçağ A ıgümanlan 1980'lerde pisirilmeye başlanan, bellibaşlı birçok gelişmekte olan ülkede uygulamaya konması 1990'latı bulan fınansal liberalizasyonun ana ilkeleri şunlardı: • Devletler sermaye hareketleri üzerindeki kısıtlamaları kaldıracaklar, • kamu kâgıüarı, para pıyasası ve borsa gibi fınansal piyasalaıını yabancı yatırımcılara açacaklar, bu tür piyasalan yoksa kuracaklar, • kamu isletmeleri mevcutsa ozelleştirme yapacaklar Bu hareketin ıdeolojik altyapısı bazı Amerıkan unıversıtelerinde oluşturuldu, gelişmekte olan ülkelerdeki pazarla masını da Dünya BankaBi ve IMF yaptı. Nitekım Türkiye'de 1985'delMKB'nin kurulması, 1988'de 32 sayıh kararla Türkiye'nin dünyanın en serbest sermaye hareketleri rejimine sahip ülkelerden bıri haline gelmesi, 1989'dan itibaren bütçe fınansmarunda iç borçlanmaya agırlık verümesı hep (o zaman Türkiye'nin daha yakm ilişki içinde oldugu) Dünya Bankası'run telkinleriyle gerçekleşti. Öngörülen bu tedbirler sonucunda, lıberal iktisadın klasik ükeleri uyannca, sermaye bol oldugu, dolayısıyla marjinal getırisinin düşuk oldugu yerlerden, yani gelışmiş ulkelerden kıt oldugu gelişmekte olan ulkelere akacak, bu şekilde bu ülkelerin kalkmması hız kazanacaktı. Yeter ki sermaye harekeüerirün onündeki engeller kaldınlsın! 90'laıda fınansal liberalizasyon Brezüya'dan Turkiye'ye, Arjantin'den Güney Kore'ye kadar orta gelişmişlik düzeyindeki ülkelerde benimsendi ve buralara gelışmiş dünyadan akan yıiiık sermaye hareketi 200250 müyar dolarlar mertebesine ulaştı Bunun onemlı bir bolumü sıcak para denen kısa vadelı fınansal yatırımlar şeklındeydı, 1997 Uzakdogu kriziyle başlayan gelişmekte olan piyasalardaki krizler silsüesi sonucunda ise, bu yülık sermaye hareketinin hacmi giderek azalmaya başla dı; 2001 yılında 12ü mılyar dolar cıvarına geriledi. Osmanlı'nın hükümranlık iddiasını kara bir taraftarı oldugunu zanneden, IMF politikalannı ıç borç konleke gibi gölgeleyen Düyunu Umumiye 42 solidasyonuna karşı bir güvence olarak gören yerlı kureselyıl varlığını sürdürdü, ancak Lozan'da kal leşmecilere duyurulur. Krueger'in kitabı üzerinde daha fazla mürekkep tuketdırılabildi. Şu anda IMF'de pişirilen iflâs meye gerek yok. Bu almtılar, IMF'nin onümuzdeki dönemde mekanizması Düyunu Umumiye'den daha Arjantın'i başka gelişmekte olan ülkelerin izlemesinı bekledigıni, bu durumda gelışmiş ülkelerin bu ülkelerdeki fınanağır şartlar içermektedir. düle birçok gelişmekte olan ulke, dolayısıyla bunlara borç vererıleı açısından böyle bir tehlıkenin ufukta oldugunu be lirttikten sonra, bu konuda alacaklılaıın mağduriyetiru asgarıye mdırrnek ve borçlu ulkenin ekonomısıru de en kısa zamanda ayaga kaldırmak ıçın sistematik bir iflas mekanizmasının kurulması geregıne ısaret ediyor. Tabii burada söz konusu olan borç, gelısmekte olan ülkelerin gelışen ulkelere veya IMF, Dunya Bankası gibi uluslararası kuruluslara olan dış borçlan. sal yatınmlarını guvence altına almak için bu ülkelerin her turlu iktisadî politikalarına el koymayı öngören, son derece borçlu taraftarı ve müdahaleci bir yaklaşım geliştirdigini göstermektedir. Düyunu Umumiye idaresi Osmanh Devleti ük 1854 yılında ilk dıs borçlanmasını yaptı. Savaşlar, ayaklanmalar, borçlarm yuksek faızle alınmış olması, iyı ıdare edüememesi gibi sebepler sonucunda borç ıtfaları yeni borçlanmalarla karşılanır oldu ve sqnunda 1875'te Osmanlı Devleti dış borç konsolidasyonu yaptı; yakın vadedekı faiz ve anapara odemelerinin sadece yarısının yapılacağını açıkladı. Birçok alacaklının bu formülü kabul etmemesi, devreye Avrupa devletlerınin gırmesi sonucunda 1881 yılında Osmanlı Devletinin borçlarının ödenmesı ıçın Osmanlı Devletinden bagımsız, Avrupa devletlen temsilcilerınden oluşan Duyurıu Umumiye Idaresinin kuruknasma karar verıldı. Rüsumu Sitte denen altı verginın (tuz, tutun, ıpek, balık, alkollu ıçkı, damga vergıleri) tahsili Düyunu Umumıyeye bırakılacak, yani Idare devlet gelırlenne dogrudan el koyarak borçlann ödenmesını saglayacaktı. Bu tabiî ki ba gımsız, hükümran bir devlet olmakla bağdaşmayan bir yarısömürge sistemiydi. En önemli gelır kaynagı olan tutun vergisınin tahsili için bir süre sonra Düyunu Umumiyeye baglı bir Tutun Rejisi kuruldu ve üreticinın tütiınünü Rejı'ye satması şaıt koşuldu. Reji Türk köylusunden tutunu uluslararası piyasa fıyatının dörtte birine satın alıp yüksek fiyatla ihraç edıyordu. Bu şekilde olay tütün vergısine el konmasından çüap resmen Türkiye'nin türun malısulune el koymaya dönüştü. Köylünün kendi tuketimi için bir balya tutün ayırması dahı kaçakçılık sayüdı. Reji kendi özel guvenük orgutunu kurdu Tutün kolcusu denen bu kişiler atının terkısinde bir balya tütünle görduklerı bir koylüyü vurma yetkısıne sahıptıler. Nitekım Batı Anadolu'da ve Canık vılâyetınde sayısız koylü kolcular tarafından olduıııldü. Alacaklıları koruyor Krueger boyle bir mekanızma oluşturulursa saglanacak yararları şoyle sıralıyor: 1) Bu mekanizma sayesinde borcu sürdürülemez olan ülke zamanında IMF'ye, yani iflâs masasına başvurabılecek, boylece döviz rezervlerıni boşuna tuketmeyecek. 2) Butun alacaklılann anlasamaması halinde bazüarının mahkemelere başvurarak borçlu ülkenın genel bir yeniden yapılandırma yapmasına engel olması onlenmiş olacak. 3) Bu sayede borcun fınansal değeri çok fazla duşmeyecek, alacaklının kaybı asganye ınecek. Görüldügü gibi asıl amaç alacaklılann parasal kaybını en aza ındırmek. Bu çerçevede böyle bir mekanızmanın sahip olması gereken özellikler de şunlar: 1) Borcun çogunluguna sahip olanlar müzakerelerde son soze sahip olacak (s. 14) 2) İflâs masası süreci başlayınca konuyla ügüi her türlü hukuld girışim otomatikrnan askıya alınacak (s. 15). 3) IMF ve Dünya Bankası kredıleri iflâs mekanizmasına girmeden gerı ödemede oncelikli olacak (s. 17). Bunlar işın teknik yönleri. Fakat şimdi bizı hükümran ve borçlu ulke vatandaşlan olarak ılgüendıren noktalara geliyoruz: ı Borç yükleri arttı Gelısmekte olan pıyasalara yönelik 10 yülık yatmm akunının sonunda, bugun ıtibanyla bu ulkelere baktıgırruzda birçoğunun çok agır borç yukü altına gırmış oldugunu görüyoruz. Bazı onemli ülkelerin 1990'lann başındakı kamu bor cu/GSMH oranları şöyleydı: Aıjantin o 44 (1990), Brezilya % 29 (1991), Türkiye % 32 (1990). 10 yıl kadar süren liberalizasyon surecı sonunda ise bu oranların 2002 yıhnda ulaştıgı nokta şöyle Arjantin % 74 (Temmuz ayında, şu anda daha yüksek), Bıezüya % 80, Türkiye % 91 Burada borcun bu denli büyumesinde sorumlulu gun bu ulkelerle uluslararası fmans camiası arasmda ne şekilde paylaşüdıgı tartışmasına girmeden, bu ülkelerin hepsınin agır borç yükü altmda oldugu tespitini yapmak zorundayız. (Dünya Bankasınca, kamu borcu /GSMH oranı % 50'nın üzerinde olan gelişmekte olan ülkeler, agır borç yükü altında (heavüy ındebted) kabul ediliyor.) 10 kusur senelik fınansal liberalizasyon macerasının sonunda birçok gelişmekte olan ülkenın aşırı borçlu durumda oldugu, artık genel kabul goren bir olgu. Bu yılın başında bunlardan bir tanesı, Arjantin, moratoryuma giderek bu ul kenin borç senetlennı satın almış olan ozel yatınmcıları mağdur etti. Küreselleşmeye aykırılık 4) "Borçlu ulke, yeniden yapılandırmaya tâbî borçlanma enstrumanlannın değerini muhafaza edecek politikalar izlemeyi taahhüt edecek." (s 16) Bakın bu neleri içeriyor: "Malıye poütikası, para ve kur politikası,.. bunların otesinde bankacüık sisteminin yenıden yapılandırılması, yurtiçi ödemeler sistemi, ülkenın iflâs hukuku, sermaye hareketleri rejimi." Ve bizdeki kureselleşme taraftarlanm şaşırtacak bir oneri "Belli şartlar altında alacaklüarın menfaati sermaye kaçışmı önlemek uzere sermaye hareketlerıne kontrol getirilmesini gerektirebilir" (s. 1617) Ilginç degü mı? Gelişmekte olan ülkelerin fınansal pıyasaları 90'larm başmda cazip getırüer sunarken sermaye hareketlerine tam serbestıyetın şampıyonlugu yapan IMF şimdi ise gelışmiş ülkelerdeki yatırımcıları korumak ıçın sermaye kontrolu orıerebüıyor Uluslararası ekonomık ilişkilerin bazı genel prensıpler, ıdeolojıleıle degü de çeşitli çıkar hesaplarına gore yurutuldugunun en güzel örneğıni bızzat IMF verıyor! Dıs borç geri ödemelerının garantı altına alınması için gereken şartlar bıtmedı. Işın ıçine ıç borç da giriyor 5) "Borçlu ulkemn borcunu surdurulebılır bir duzeye duşurmek için iç borç da yeniden yapılandırma kapsamına alınabilir."(s.l8) Bunun açık ifadesi şudur: Soz konusu devletin dış borulanru daha rahat ödeyebılmesi ıçın gerekirse iç borcunu koasolide ettiririm. Yine IMF'nin kategorik olarak konsolidasyona karşı oldugunu, her zaman "pıyasa mekanizması" Daha ağır şartlar Osmanlı'nın hükümranlık iddiasını kara bir leke gibi gölgeleyen Duyunu Umurruye 42 yıl varlığını sürdürdü, an•:ak Lozan'da kaldırılabildi. Şu anda IMF'de pişirilen iflâs mekanizması Düyunu Umumiye'den daha agır şartlar içermektedir. Burada yalnız belli vergilerin tahsiliyle yetinümeyip hukumran ülkelerin maliye, para, kur politikalarına, bankacüık sektörüne, iç borç idaresine hatta odemeler sistemıne varana kadar ekonomi ve fınansla ilgüı her alanına mudahale ediknesi öngörulmektedır. Bunları kabul eden bü ülke sömürge, domınyon olmayı kabul etmış demektır. Bagımsız ve hükümran kalmak isteyen hiç bir devletin parasal yükümlülüklerinden dolayı bu şartlan kabul etmesi beklenemez. Nıtekim geçen ay VVashmgton'da yapüan yülık toplantıda IMF'nin bu önerı hakkında zemin yoklaması karşısında Brezilya, Meksika, Turkiye gibi ülkelerin yetkılılerının tavn olumsuz oldu. Gelişmekte olan ülkeler gerekirse kooıdınasyon içinde ve büyük bir kararlüüda bu plana karşı çıkmaya devam etmelidirler. Mesele yalnızca bir aşırı borçlanma (overborrowing) degü, aynı zamanda bır aşuı borç verme (overlendıng) meselesidir, ve hesap temizlenırken külfet her üd tarafça paylaşümalıdır Alacaklı olmak ise hıç bir şart al tında alacaklıya borçlu ulkenin hukumranlüc haklarını ıhlâl etme hakkını vermez. IMF devrede Bu şartlaı altında esas olarak gelışmiş ülkelerin finans camialannı temsil eden IMF de bundan sonra gündeme gcl mesi muhtemel yem moıatoryumlara, yani ülke iflâslarına yonelık biı süateji geliştirme ihtıyacım hıssedıyor. Bu konudakı ilk sıstematık yaklaşım IMF Başkan Yardımcısı Anne Krueger m bu yıl IMF yayınlan arasında çıkan Kamu Borcu Yeniden Yapüandırmasına Yeni Bir Yaklaşım ad h çalışması oldu. Bu çalışmada Krueger önce diplomatik bir 814/11